Burjuvazinin adaleti, kendi iktidarını pekiştirmek için uyguladığı bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Tüm demokratik hak ve özgürlükleri işçi sınıfı zorlu mücadelelerle koparıp almış, bunlar burjuvazinin yasalarına yansımıştır. Fakat sermaye iktidarı egemenliği tehlikeye girdiğinde kendi yasalarını çiğnemekte tereddüt etmez, azgın bir saldırıya girişir. 11 Eylül saldırısının ardından Amerikadaki insan hakları ihlalleri tartışılmaya başlandı. Bu tartışmada göçmenlere yönelik uygulamalar ve Guantanamo kampı büyük bir yer tuttu. Dünyaya insanlık dersi vermeye kalkışan Amerika, yalnızca dünyada değil kendi ülkesinde de terör estiriyor. Geçtiğimiz günlerde hiçbir suçu tespit edilmemiş 5 bin göçmenin 11 Eylül ile ilgili olarak sorgulanacağı duyuruldu. Amerikada suçlu görülmek için göçmen olmak yeterli. Irkçılık ve şovenizm 11 Eylül bahane edilerek tırmandırılıyor. Afganistanda yakalanan savaş esirlerine yönelik muameleye gelince. Büyük bir çoğunluğu Guantanamodaki cezaevine götürüldü. Yakalanan esirlerin atıldıkları insanlık dışı kafeslerin görüntüleri medyaya yansıdı. Bu esirler terörist statüsünde yargılanacaklar. Yargılamalar göstermelik mahkemelerde olacak. Toplam 544 esirin yargılanacağı mahkemeler 3-7 subaydan oluşan yargıç kurullarından oluşacak. Bu mahkemelerin uygulanabilir idam kararı verme yetkisi var, kararı temyiz etme hakkı yok! AB emperyalistleri bu uygulamaları kınayan açıklamalar yaptılar. Ama onlarınki de timsah gözyaşları. Kendi ülkelerinde yaptıkları herkesçe biliniyor. Almanyanın RAF militanlarını tecritte katletmesi, İngilterenin IRA militanlarına dayattığı insanlık dışı uygulamalar vb. hala hafızalarda. Bugün Türkiyedeki F tipi hücrelerin en büyük destekçisi de bizzat onlar. Türkiyeye baktığımızda, ABDnin bu sadık uşağının ondan farklı bir tavır almadığını görüyoruz. DGMlerde yıllardır göstermelik yargılamalarla, insanlar devrimci ve sisteme muhalif oldukları için, kanıtsız yıllarca hapis cezasına çarptırılıyor. Zindanlarda devrimcilere karşı yoğun saldırılar ve katliamlar gerçekleştiriliyor. F tipi hücrelerde devrimci tutsaklara tecrit ve işkence dayatılıyor. Şu açıkça görülmelidir ki, sermaye iktidarı dünyanın her yerinde aynıdır: Katliamcıdır, işkencecidir, gericidir. Bu ABD olsun, AB olsun, İsrail olsun, TC olsun, değişmemektedir. Sermayenin iktidarı yıkılmadıkça, bu insanlık dışı uygulamalar da sürecektir. Baskılara karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini, yıllardır direnen, sisteme taviz vermeyen, bugün de onurlarıyla ölüm oruçlarını sürdüren devrimci tutsaklar öğretmektedir. H. Akar
Kahrolsun emperyalizm ve Ülkenin tüm kaynaklarının emperyalist tekellere peşkeş çekilmesi anlamına gelen İMF programları aralıksız uygulanıyor. İşbirlikçiler eşine az rastlanır bir uşaklıkla niyet mektupları yazıyorlar. Bu mektuplarda hangi işletmeleri özelleştirerek sermayeye peşkeş çekeceklerini, toplumun hangi kesimini açlık ve sefalete sürükleyeceklerini anlatıyorlar. Ardından İMF direktörleri gelip hükümet ve patron örgütleriyle toplantılar yapıyor, programın ne oranda gerçekleştiğini denetliyorlar. Denetlemenin sonucu olumluysa, işçi ve emekçilerin kanını satan bu onursuzlara bir miktar kredi veriliyor. Uluslararası tekellerin işbirlikçileri aracılığı ile sürdürdükleri bu saldırılar, milyonlarca işçi ve emekçinin yaşamlarını çekilmez hale getirmiş bulunuyor. Bugün sayıları milyonları bulan işsizler ordusu yaratılmış, kriz bahane edilerek sosyal hakların (işten atma, ücretsiz izne çıkarma, zamsız çalışma vb.) tırpanlanması yaygınlaşmış durumda. Kapitalistler krizin yükünü hiçbir şekilde üstlenmiyorlar. Krizin nedeni oldukları yetmiyormuş gibi, faturasını da işçi ve emekçilere ödetmeye çalışıyorlar. Saldırılar sadece açlık-tokluk arası koşullarda çalışmaya mahkum edildiğimiz fabrikalarla da sınırlı değil. İMFnin uşaklarına emrettiği uygulamalar arasında eğitimin tamamen özelleştirilmesi de var. Bu doğrultuda hazırlanmış bir yasa taslağı mecliste bekliyor. İMFye ve uşaklarına göre, bir köle, bir makina gibi çalışmanın dışında yaşamları olmayacak işçi ve emekçilerin. Bu soysuz takımına göre emekçi çocuklarının okula gitmelerinin ve eğitim almalarının hiçbir anlamı yok. Hazırlanan bu tasarıyla üniversitelere ödenen harç miktarı bir işçinin asla karşılamayacağı miktarlarla ifade edilen bir düzeye çıkarılıyor. Üniversite şöyle dursun, orta öğrenimi de paralı hale getirerek emekçi çocuklarını okuldan kapı dışarı etmenin yolunu düzlüyorlar. Emperyalistlerin Ortadoğuya dönük politikalarında Türkiyeye biçtikleri rol ise ortada. Filistin halkının haklı mücadelesine destek verileceğine, işgalci İsrail ile ittifak kurulmuş, askeri ve iktisadi antlaşmalarla bu ittifak stratejik bir karakter kazanmıştır. Dahası, ülkenin başındaki ABD uşakları, üç-beş kuruşluk kredi karşılığında, Iraka yönelecek bir saldırganlıkta yer almaya hazırlanıyorlar. İşsiz bırakılan gençlerin, eğitim kurumlarının dışına itilen çocuklarımızın nerede istihdam edileceği açık. ABD başkan yardımcısının 19 Martta Türkiyede kapalı kapılar ardında yaptığı pazarlık, muhtemel bir Irak savaşında, Irak halkına kurşun sıktırılacak çocuklarımızın kanının pazarlığıdır. İMF-TÜSİAD programlarının, toplumun tüm kesimlerini yıkıma sürükleyen, tüm ülkenin sömürgeleştirilmesini amaçlayan emperyalist politikalar olduğu açık. Bir o kadar açık olan diğer konu da; bu yıkıma son vermenin, bu politikaların mağduru olan işçi sınıfının örgütlü mücadelesiyle olanaklı olduğudur. Bizler yaşamı üreten büyük bir sınıfın mensuplarıyız. Tam da bu nedenle emperyalist politikalara karşı mücadelede en güçlü kesimi temsil ediyoruz. En büyük zayıflığımız, dağınık ve örgütsüz oluşumuzdur. İşçi sınıfı dağınıklıktan kurtulup örgütlendiğinde ve kendi çıkarları için aktif olarak siyaset sahnesinde yerini aldığında, kurtuluşunun yolunu bulmuş olacaktır. Bunun için, bizi daha fazla yoksulluğun ötesinde hiçbir yere götürmeyen bireysel kurtuluş umutlarını ve işimizi kaybedip daha kötü duruma düşme korkusunu bir kenara itip, fabrikalarda ve yerelliklerde bir araya gelmeliyiz. Bu konuda sorumluluk öncü işçilerin omuzlarındadır. Yerelliklerde Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Girişimi türünden platformlarda güçlerimizi birleştirmeliyiz. Sermaye sınıfının saldırılarına karşı ücümüzü ortaya koymanın, sendikaları hain ağaların etkisinden kurtarıp kendi öz örgütlülüklerimiz haline getirmenin başka yolu yoktur. Önümüzde işçi sınıfının kapitalist sömürüye karşı mücadelesinde kanıyla kazandığı birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs var. 1 Mayıs işçi sınıfı ve emekçilerin sermayenin saldırılarına karşı koyduğu, mücadeleyi yükselttiği bir gündür. Zorlu mücadelelerle kazanılmış 1 Mayısta iş bırakarak alanlara çıkmanın zamanıdır şimdi. Sınıf bilinçli bir işçi
Daha güzel bir dünya istiyoruz Ben ilköğretim 4'e giden bir emekçi ailenin çocuğuyum. Buradan tüm işçi ve emekçi ailelere sesleniyorum! Neden okullar bir ticarethaneye, öğrenciler birer müşteriye, veliler ise yolunacak kazlara dönüşmüştür? Benim gibi okuması gereken binlerce çocuk, simitçilik, boyacılık gibi işlerde çalışmaktadır. Mesela ben görüyorum bunları; işçi ve emekçi anne ve babalar çocuklarını okutmak için çalışıyorlar. Ailenin geliri yetmiyor ve çocuklarını okuldan alıyorlar. Ben bunları görüyor ve üzülüyorum. Eminim ki, bizim büyüklerimiz biraraya gelip bu sorunları çözmeye çalışıyorlar. Eminim ki, benim gibiler de bunları görüyor ve bunlara üzülüyordur. Kısacası biz böyle bir yaşam istemiyoruz. Büyüklerimizin bize daha güzel bir dünya bırakmasını istiyoruz. Eğer tabii onlar da böyle olmasını istiyorlarsa... O halde neden hala duruyorlar? Emekçi bir ailenin çocuğu Elif/Adana |
|||||