6 Nisan'02
Sayı: 13 (53)


  Kızıl Bayrak'tan
  Filistin kazanacak!
  İşgale karşı direniş ve dayanışma!
  Dizginsiz vahşet, kahramanca direniş!
  Filistin halkına destek eylemlerinden...
  Bölge halklarına karşı suç ortaklığı
  KESK Genel Kurulu'na doğru...
  "Zafer bize armağan edilmeyecek..."
  İsrail halkı karşı koymalı
  Siyonist işgal ve vahşet karşısında devletler seyirci halklar öfkeli
  1 Mayıs'ta mücadele alanlarına!
  "Genel grev-genel direniş!"
  İhanete yanıt eylem alanında verilir
  Almanya'da göç yasası kabul edildi
   HADEP ve tasfiye süreci
   "F tipi vahşetine karşı çıkmak bir insanlık sorumluluğudur"
   Öykü...
   Küresel saldırıya, savaşa hayır!
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
HADEP ve tasfiye süreci...

İmralı süreci ile birlikte HADEP Merkez Yönetimi teslimiyet ve tasfiye programına ve dolayısıyla Genelkurmay planlamasına bağlandı. Yukarıdan aşağıya inildikçe, İmralı konseptine tepkinin arttığı, ancak bu tepkinin HADEP Genel Merkezi’nin, İmralı Partisi ve özel savaş güçleri tarafından birlikte bastırıldığı, “değişim” adı altında sisteme entegre edilmeye çalışıldığı bir gerçek. Arkasında muazzam bir mücadele geleneği, büyük bedeller sonucunda sömürgeci sistemden kopan milyonların bulunduğu bir partinin bu denli kolayca sisteme eklemlenmesi nasıl gerçekleşti?

Bu yılın başında İmralı Partisi yönetenlerinin birçoğu tarafından dillendirilen “HADEP eleştirilmeyecek” talimatının bir anlamı olmalı. Bu talimatı takip eden günlerde, İmralı Partisi kuşatması altında bulunan basın yayın organlarıyla, MED TV’de HADEP’e yönelik halktan ve HADEP yönetim kademelerinde yer alan kesimlerden yükselen eleştiriler bıçak gibi kesildi. Değişenler –hizaya gelenler diye okumalı- bir gün önce ciddi suçlamalarla eleştirdikleri HADEP yönetimini bir gün sonra göklere çıkarmaya, övmeye başladılar. Değişmemekte ısrar edenlerin –hizaya gelmeyenlerin- ise eleştiri ve tepkilerinin önüne sansür uygulanarak, ortalık HADEP yöneticileri lehine toz pembe gösterildi, gösteriliyor.

Yine de satır aralarında istemeyerek de olsa halktaki ve değişik alt birimlerdeki tepki ve öfkeyi ağzından kaçırmayanlar yok değil. İmralı sürecine kadar yeminli PKK düşmanı, ama şimdilerde Öcalan dostu HADEP Genel Başkan yardımcılarından Naci Kutlay, 03 Nisan 2002 tarihli Özgür Politika gazetesinde “değişime” methiyeler dizdikten sonra, HADEP merkez yönetimine ilişkin tepkileri şöyle ifade ediyor: “Yönetimlerimizde ve sempatizanlarımız arasında değişim konusunda farklı düşünenlerin olması doğal karşılanmalı”

Kimdir bu değişim konusunda farklı düşünenler? Farklılıklar nelerdir? Bu soruların cevapları yok. Çünkü bu farklılığın ayağa kalkan milyonların düşünce ve duygularının dili olduğunu çok iyi biliyorlar. ‘Değişime karşı çıkan devlet çeteleri’ olsa karşılarında Genelkurmay ruhsatlı düşüncelerini haykırmaktan çekinmeyeceklerdir. Biliyorlar ki karşılarında ‘değişime karşı çıkan devlet çeteleri’ değil, bu çetelerin efendilerine karşı öfkeli milyonlar var. Öyleyse Genelkurmay’ın ‘Doğu ve Güneydoğu’yu ıslah’ projeleri kapsamında milyonları değişime zorlamak gerekiyor. İşte HADEP Merkez Yönetimi bu noktada asla affedilemeyecek uğursuz bir rol oynuyor!

Türk-İş Sendikası’nın arkasında da milyonlar bulunmuyor mu? Karşılaştırmak gerekirse, HADEP "Sarı particilik" oynuyor. HEP’ten HADEP’e uzanan çizgide Kürt halkı ile sömürgecilik arasında uğursuz rol oynamak isteyen tek tek bireylerin ‘hayalleri ve istekleri’ bugün HADEP zemininde iktidara oturmuş durumdadır. Bir kaç ay öncesine kadar ‘rant belediyeciliği mi, halk belediyeciliği mi’ öfkesi ile İmralı saflarında bulunan çatlak sesler de hizaya getirilmiş görünüyor. Kürdistan’da rant belediyeciliğini oturtan HADEP Merkez Yönetimi şimdi Ankara’da ‘Genelkurmayın bir kolu’ gibi çalışıyor. Bu sadece bir iddia mıdır? Kesinlikle değil ve 1999 yılında HADEP adına Genelkurmay yetkilileriyle kapalı kapılar ardında yapılan toplantıların tutanaklarını elde etme imkanımız yok! Ancak bu tutanakların zamanı geldiğinde Genelkurmay’ın sol içindeki bir kolu gibi çalışan Perinçek basınında çarşaf çarşaf yayınlanacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Şam’da Öcalan’ı Genelkurmay çizgisine çekmek için çırpındığını itiraf eden Perinçek’in çekmecelerinde HADEP ile Genelkurmay arasındaki gizli görüşmelerin tutanakları yayınlanacağı günü bekliyor!

Öcalan’ın İmralı sürecinde HADEP’e ilişkin düşünceleri sır değil. HADEP’e, CHP ve diğer düzen partilerinden de daha geri bir rol biçen, Kürt halkının sömürgeciliğe karşı olan kin ve öfkesini söndürme rolü veren Öcalan değil midir? HADEP Parti binalarına Atatürk posterleri asılması talimatı İmralı’dan çıkmadı mı? Türk bayrağına saygısını öperek gösteren ve Türk bayrağının HADEP parti binalarına asılması talimatını veren Öcalan değil midir? HADEP Genel Merkez yapısını belirleyen, İmralı’dan atamalar yapan Öcalan değil midir? HADEP’in yapması gereken program ve tüzük değişiklikleri açık bir şekilde İmralı’dan çıkmadı mı?

Peki başta göklere çıkarılan ‘demokratik uygarlık manifestosu’ olmak üzere HADEP Programı’nda Kürt halkının somut talep ve ihtiyaçlarına ilişkin elle tutulur bir şey var mıdır? Kürt halkının önüne "barış" adı altında ‘Genelkurmay’ın ıslah projelerini’ koymanın anlamı nedir? HADEP’in İmralı sonrası pratiğine bakılsın. Sisteme karşı, sömürgeciliğe karşı bir tek eylemin sahibi olmuş mudur? Genelkurmay çetelerinin katlettiği, kaybettiği HADEP üyeleri için HADEP Yönetimi ciddi bir adım atmış mıdır? Yine devlet çetelerinin Newroz günü Mersin’de katlettiği Kürt yurtseverleri için ciddi bir adım atılmış mıdır? Sistemin bir memuru gibi, halkın öfkesini yatıştırmaya çalışan HADEP yönetiminin olaylara yaklaşımları ve yine Mersin’de trafik kazasında ölen polis ailelerini şehit düşen yurtseverlerin ailleriyle aynı kefeye koyarak başsağlığı dileyen Murat Bozlak’ın tutumu utanç verici değil midir? Açık ifade etmek gerekiyor ki, Genelkurmay yetkilileri ve sömürgeci basın, Newroz’da kan döken yetkililerini HADEP yöneticilerinden daha ciddi bir şekilde uyardı. Kuşkusuz bu uyarmanın anlamı farklıdır. Ancak HADEP yönetiminin olayları Ankara’ya şikayet etmenin, Genelkurmay karşısında ezilip büzülmenin dışında onurlu bir tutumu omamıştır. Olmayacaktır da. Çünkü yürüttükleri siyaset Genelkurmay planlamasıdır.

HADEP yönetiminin bugün geldiği nokta, HADEP’in 1990’lı yılların başlarından itibaren Serhildan sürecinin, kitle kabarışlarının meşru legal alana yansımasının bir ürünü olduğu gerçeğini örtmüyor. HADEP yönetimi bugün tıpkı İmralı Partisi yönetimi gibi halk ile yan yana duruyor görünüyor, ama gerçekte halkın çıkarlarını esas almayıp devletin devrimi tasfiye konseptinin Kürdistan’daki pratik yürütücüsü işlevini görüyor.

Bu noktaya nasıl gelindiği ve neden HADEP yönetiminin bu duruma rağmen hala milyonlarla nasıl olur da yan yana durduğu anlaşılmaz gibi görünüyor. Ancak Kürdistan’da durum hiç de böyle değil ve başta HADEP Belediyeciliği olmak üzere, HADEP yöneticilerine halkın küçümsenmeyecek bir tepkisi var. Halktaki genel eğilimi şu şekilde özetlemek mümkün: Devletin devrimi tasfiye etme ve halkı teslim alma programı biliniyor. Yine Türk devletinin Kürdistan’daki siyaset geleneği ve uygulamalarını halk çok yakından tanıyor. İmralı Partisi ile devlet güçleri arasında sıkıştırılmış bir noktada, HADEP gibi yumuşak ara zeminlerde sesini yükseltmenin hem devlete, hem de İmralı Partisi yönetenlerine ‘bizi kolay kolay tasfiye edemezsiniz’ mesajını veriyor.

Yazının başındaki can alıcı soruyu daha açık ve değişik bir şekilde tekrar soralım. HADEP nasıl bu kadar kolay bir şekilde Türk Genelkurmayı’nın bir kolu haline geldi?

Bu sorunun cevabını elbette ki sadece İmralı sürecinde aramamak gerekir. İmralı’da Öcalan’ın yıllarca temsilini üstlendiği siyasal bir çizgi kaçınılmaz bir sonuca ulaşmıştır. Daha anlaşılır ve açık bir ifadeye kavuşturulmuştur. Bu durum gerek Öcalan gerekse tefrikacıları tarafından da itiraf edilmektedir. ‘Bizim esas varmak istediğimiz ve özlediğimiz nokta, İmralı ile birlikte ulaştığımız başarı düzeyidir’ diyen kendileri değil midir? Bu kendi gerçeklerinin, aynı zamanda Kürt halkı için kafalarındaki örtülü kalmış kirli düşüncelerin kendileri tarafından yalın bir şekilde ifade edilmesidir. Kısacası Öcalan şahsında temsilini bulan bir siyaset ve iktidar anlayışının son biçimi ve en anlaşılır hali İmralı konseptidir. Savaş yıllarında bu konseptin üzerindeki örtü kaldırıldığında, Kürt halkının kurtuluş ve iktidarlaşma sorunlarnın anlaşılması kolaylaşır. Tam da bu noktada HEP ile başlayan ve bugün HADEP tarafından temsil edildiği iddia edilen legal siyasal çizginin Genelkurmay’ın hizmetine bu denli sorunsuz bir şekilde girişi daha kolay anlaşılacaktır. Bu sonucun nedenlerini burada bir kaç nokta altında toplamaya çalışalım:

1. 1990'lı yıllarla birlikte yükselen Serhildan süreci ile birlikte başlayan kendi kendini yönetme, iktidarlaşma eğilimi, bir yandan devlet tarafından bastırılmaya çalışılmış; öte yandan Öcalan’ın temsil ettiği siyasal anlayış tarafından boğdurulmuş ve daha ortaya çıkış aşamasında sindirilmiştir. Bu süreçte Öcalan bir yandan parti saflarında halkın iktidarlaşan eğilimine denk düşen kadroları biçmiş, bununla paralel olarak yasal, meşru alanda ortaya çıkan doğal halk önderlerini tasfiye eden bir politika yürütmüştür. Kürt yoksullarının, emekçilerinin iktidarlaşma istekleri "erken iktidar hastalığı" ile suçlanmış ve bu eğilimin ölü doğması için gerekli bütün tedbirler acımasız bir şekilde devreye sokulmuştur. O yıllarda HEP zemininde ortaya çıkan, ama kısa sürede bu zemine sığmaya halkın iktidarlaşması eğilimi, Kürdistan Ulusal Meclisi olarak şekillenmiştir. Öcalan’ın bu meclise ilişkin tutum ve pratiği biliniyor. Öcalan’ın talimatıyla meclis dağıtılmış, bu zeminde ortaya çıkan doğal halk önderleri devlet güçleriyle işbirliği yapılarak çoğu ya katlettirilmiş, ya zindanlara doldurulmuş, ya kaybettirilmiş, ya da sürgüne mahkum ettirilmişlerdir. Sonuçta HEP’te ifadesii bulan Kürt orta sınıflarının ve geleneksel feodal yapıların siyasetine kapılar sonuna kadar açılmış, HEP zemininde daha o günden ‘rantçı bir iktidar’ şekillendirilmiştir. HEP zemininde halk iktidarlaşmasını temsil edenlerin ya da etmek isteyenlerin ise büyük bir kısmı Öcalan tarafından tasfiye edilmiş, her şeye rağmen direnen kesimler ise devlet güçleri tarafından ortadan kaldırılmışlardır. Sonuç olarak HEP zemininde boy veren iktiar anlayışı, o yıllarda Özal’ın, günümüzde ise HADEP şahsında Genelkurmay’ın tercih ettiği eğilimdir.

2. Öcalan’ın partinin ve halkın bütün değerleri üzerindeki tasarrufları karşısında, mücadelenin yükünü taşıyan emekçi devrimci çizgi, tam da Kürt yoksullarının ve emekçilerinin tarihiyle uyum içinde, ‘kendim için bir şey istiyorsam namerdim’ özdeyişi ile hareket ederek, devrim ortamındaki rollerini hamal olarak benimsemişlerdir. Dolayısıyla bugün temsil etmeye çalıştığımız Devrimci Çizgi, Öcalan çizgisi karşısında hazırlıksız ve tecrübesiz olarak yakalanmıştır. Gerek parti ortamında, gerekse meşru legal alanda ortaya çıkan iktidarlaşma imkanlarına layık bir tutum sergilenememiş, bütün alanlarda rantçı iktidarlaşmanın boy vermesine seyirci kalınmış ya da tehlike ciddiye alınmamıştır. Öcalan çizgisine duyulan tepkiler ise ya bastırılmış, ya kaçırtılmış, ya da sadece Öcalan’ın şahsı ile sınırlandırılıp başarısızlğa mahkum kalınmıştır. Tüm bu yaşananlardan sonra kendi sorumluluklarımıza sahip çıkışımızı sadece ‘yüzeysel özeleştirilerle’ geçiştirip ‘vicdan muhasebesi’ yapmak yerine, konuya ilişkin eksiklerimizi giderecek ve görevlerimize sahip çıkacak bir tutumun sahibi olacağız. Bu anlamda HADEP zemininde ve meşru zeminde bulunan bütün yoldaşlarımızı, yurtsever halkımızı kendi iktidarlaşması önündeki engelleri tanımamaya v rantçı çizgi karşısında, daha verimli ve kalıcı bir pratik sahibi olmaya çağırıyoruz!

3. HADEP’in Genelkurmay politikalarının uzantısı haline gelmiş olmasının bir diğer nedeni ise, HADEP zemininde kümelenen ve yönetime damgasını vuran kesimlerin ezici çoğunluğunun sınıf yapıları gereği, sömürgeci sistemin ekonomik, siyasal ve kültürel yanlarını özümsemelerinde, benimsemelerinde yatıyor. Sistemden kopan milyonlar ile devlet arasında duran bu kesimlerin, halk iktidarlaşması hedefleri olmayacağı gibi, bu yönde gelişebilecek bir eğilimin güçlenmesini kendi çıkarlarına uygun görmemektedirler.

4. Yıllarca süren savaşın yükünü taşıyan geniş halk katmanları ekonomik ve sosyal anlamda ciddi sorunlarla boğuşmuş ve yorulmuşlardır. Öcalan siyaset tarzının Kürt yoksullarını güçten düşüren, onların üretimle bağını koparan ve sefalete mahkum eden uygulamaları da savaşın doğal yıpratıcı yanlarıyla birleştirildiğinde, kısa sürede ve sihirli bir siyasal güç olma, kendisini temsil edebilecek devrimci temsili çok kısa sürede açığa çıkarma imkanları azalmaktadır. Bu durum HADEP zeminindeki siyaset bezirganlarına önemli bir avantaj sunmakta ve Genelkurmay çizgisinde yürümelerini kolaylaştırmaktadır. Sonuçta HADEP zemininde ciddi bir muhalefet ve örgütlü halk gücüyle karşılaşmayan İmralı Partisi yöneticilerinin, HADEP yönetimini sömürgeci sistemin pratik bir ayağı haline getirmeleri, iddia ettikleri gib kendilerinin ve bir safsatadan başka bir şey olmayan "Demokratik Uygarlık Manifestosu"nun bir ürünü değildir.

HADEP’in kapatılma ile karşı karşıya olması hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Kapatılmasının mevcut HADEP yönetimi anlayışının siyaset dışı bırakılması anlamına gelmeyecektir. HADEP iki nedenle kapatılabilir: Ya HADEP yönetiminin İmralı siyasetini yürütme konusundaki başarıları yeterli görülmeyecektir, ya da geniş halk kesimlerinin HADEP zemininde devrimci umutlarını hala koruyor olmasına tahammül edilmeyecektir. Ancak devlet açısından bütün bu sorunları aşmış ya da en asgariye indirmiş yeni bir HADEP’in hazır bir şekilde bekletildiği biliniyor. Bu durumda ortaya çıkacak bir parti ise, hem Kürdistan’daki geniş kitlelerin devrimci umutlarından kendisini soyutlayacak, hem de devlet ile iç içe olan ya da buna eğilimli bir yönetici ruhuna daha özgürce sahip olma avantajlarına ulaşmaya çalışacaktır.

Bütün bu yalın gerçeklerin bilinmesi, daha da derinlemesine aydınlatılması önemlidir. Devrimci değerlerimize ve birikimlerimize sahip çıkmak, tasfiyeciliğe karşı emekçi devrimci çizgiyi güçlendirip ciddi bir politik alternatif haline getirmek açısından bu kaçınılmazdır!

PKK- Devrimci Çizgi Savaşçıları