30 Mart '02
Sayı: 12 (52)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yaklaşan 1 Mayıs ve görevlerimiz
  Tüm çalışanlara grevli-toplusözleşmeli sendika hakkı!
  İMF istedi diye onbinlerce işçiyi sokağa atacaklar!
  Hain sendika bürokratlarını sırtımızdan atalım!
  Düzen cephesinden "kriz bitti" tartışmaları
  Gençlikten...
  "Sendikalar ne zaman işçinin tam örgütü olacak?"
  Sermayenin saldırılarına karşı durmak...
  Burjuva toplumu ve burjuva kadın hareketi
  Gülsuyu'nde militan Newroz kutlaması
  Newroz kutlamalarını doğru okumak!
  Roma'dan işçiler geçti!..
  Emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı...
  1 Mayıs'a hazırlanalım!
  "Teslimiyet asla!.."
  Nazım Hikmet ve emekçi kadınlar
  Bir öykü...
  Baskılar bizi yıldıramaz!..
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
AKSAN METAL’den atılan işçilerin açıklaması...

“Sendikalar ne zaman
işçinin tam örgütü olacak?”

Biz, DİSK/Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nın yetkili olduğu AKSAN METAL işyerinde çalışan, ama 22 Mart 2002 tarihinde işten atılan işçileriz. AKSAN METAL işyerinde olup biteni tam anlamak ve doğru sonuçlar çıkarmak için süreci açıklama ihtiyacı duyduk.

Ekonomik krizi bahane eden işveren, aldığımız bilgilere göre, iki sendika yetkilisi ile iki kez yemekli görüşme yapmıştır. Bu görüşmede işveren, krizde olduğunu ileri sürerek (oysa 2002’nin ilk üç aylık üretimi 2001 yılına göre daha iyidir, artmıştır) işçilerin tümünü işten çıkararak yarım-ücretle tekrar işbaşı yaptırmak istediğini, kıdem tazminatlarını ise takside bağlayarak ödeyeceğini sendikaya teklif etmiştir. Görüşmenin bilmediğimiz başka boyutları ve sonuçları dışında işyeri komitesine ulaşan bu bilgiler değerlendirilerek, kabul edilemez olduğu sendika genel merkezine iletilmiştir.

Ancak Genel Merkez işverene “teklifini kabul edemiyoruz” derken, 1 Mart 2002’de yürürlüğe girecek olan %29.5 oranındaki ücret zammının, “saat ücreti 2 milyonun altında olanlara %20, üzerinde olanlara ise %15 olarak uygulansın” şeklindeki teklifi götürmeyi de ihmal etmemiştir.

Bu gelişmelerden sonra yaşananlar ise dudakları uçuklatacak, sınıf mücadelesine duyarlı olan herkesi hayrete düşürecek derslerle doludur. En çarpıcı olanı, en amansız ve en vahşi ESNEKLİK türünün işyeri komitesince reddedilmesinin, işyeri baştemsilcisi MUHARREM ER’i çileden çıkarmasıdır! Bu şahıs gördüğü her AKSAN işçisine ve işyeri temsilcilik odasına gelen işçilere; “Bakın, iyi düşünün, işsizlik var. Asgari ücrete bile iş bulamayacak arkadaşlar var. İşveren size yeniden iş de verecek” diyerek, işveren adına, işçileri korkutma ve terbiye etme görevine soyunmuştur. Öte yandan Evrensel gazetesinde isimsiz çıkan bir yazıyı bahane ederek insan avına çıkmıştır. Yazının fotokopisini işveren vekillerine ve şeflere dağıtmayı ihmal etmemiştir! İşveren adına insan avına çıkan işyeri baştemsilcisinin bu pervasızlığı sürerken, durum senda yöneticilerine iletilerek önlem alınması istenmiştir. Ancak üzerinde bile durulmamıştır. İşveren polisliğine soyunan bu kişi kelle avcılığına devam etmiştir. Bizi üzen taraf, bu adamın bu cesareti nereden ve kimlerden aldığıdır. Sonuç belli! 9 AKSAN işçisi özenle seçilerek işten atılmıştır. Niye? İşçi tavrı gösterdikleri için, sınıfsal çıkardan yana tutum aldıkları için. ESNEKLİĞİN en vahşi türün arşı çıktıkları için. Bu yolla işçilerin tümünün sindirileceği hesabı yapılmıştır.

Hiçbir kimsenin “ilk defa mı işçi atılıyor” deme hakkı yoktur, olay böylelikle sıradanlaştırılamaz. Çünkü hesap bellidir. Bu işten atma, işverenin yapmak istediğini gerçekleştirmek, göstere göstere kabul ettirmek için uygulanmak istenen planın bir parçasıdır. Bu plan gerçekleşene kadar işveren, ya atmaya devam edecek, ya da sendika herhangi bir aşamada çaresizmiş gibi gözükerek planı kabul edecektir. DEMİSAŞ’ta, SARKUYSAN’da olduğu gibi.

Üzülerek ve yüreğimiz sızlayarak soruyoruz. Sendikalar kimin örgütüdür, demeyeceğiz; sendikalar ne zaman işçinin tam örgütü olacak? DİSK’in ilkelerini mezara gömerek ayakta kalmak mümkün müdür?

AKSAN METAL’den atılan işçiler



İşsizliğin çürütücü etkileri

Patronlar her krizde olduğu gibi işçileri kapı dışarı etme uygulamasını son krizde de hayata geçirdiler. Sendikalı işyerlerinden bile binlerce işçinin işten çıkarıldığı gözönüne alındığında, küçük ve orta boy ve çoğu sendikasız olan işyerlerinden çıkarılan işçi sayısı dev boyutlardadır. Neredeyse işçi çıkarmayan fabrika yok gibidir. Bunların bir kısmının sigortasız işçi çalıştırdığı da hesaba katıldığında, kapı önüne konulan işçi sayısının açıklanan rakamların kat kat üstünde olduğu açıktır. Bunu görebilmek için bir emekçi semtine uğramak yeterlidir. Semtlerdeki çoğu kahvehaneler gençlerden oluşan işçi gruplarıyla doludur. Konuştuğunuz her beş kişiden üçü ya işten çıkarılmış ya da ücretsiz izne ayrılmıştır.

Kapitalistlerin ücretsiz izin uygulamasına çok rağbet ettikleri görülmektedir. Patronlar hem olası bir tepkinin önünü kesmek, hem de tazminat ödemekten kurtulmak amacıyla bu yönteme başvurmaktadırlar. Bu amaçlarına ulaşmakta fazla güçlük çekmemektedirler. İşçilerin örgütsüz olmaları ve sermaye medyasının krizle ilgili gerçeği saptıran haberlerinin de katkısıyla, işten çıkarılma sanki bir kader gibi algılanabilmektedir. Özellikle aile ekonomisine katkıdan öte sorumluluğu olmayan genç işçiler işten çıkarılmayı daha rahat kabullenmektedirler.

Bu tür işyerlerinde burjuva iş yasalarının bile uygulanmadığı bilinir. İşlerin yoğun olduğu dönemlerde sürekli zorunlu mesailer ve işçilerin daha hızlı çalışması için baskı yapılır. Sınıf dayanışması bilincinin yetersiz olduğu gerçeği de bu tabloya eklenirse, bu alanda patronların rahat hareket etmelerinin nedeni anlaşılır.

Mahallenin tozlu sokaklarında dolaşarak, kahvehanelerin dumanlı ortamında oyun oynayarak ya da televizyon karşısına geçerek “zaman öldüren” genç işsizler kendilerini boşlukta hissedip yabancılaşmakta, bu umutsuzluk ortamında ceplerindeki son parayı şans oyunlarına yatırıp zengin olma hayalleri kurmaktadırlar. Nitekim sermaye basınına da yansıyan bu gerçek, “şans oyunları krizden etkilenmedi” türünden başlıklarla gündeme getirildi. Bu oyunları organize eden kurumlar aylık yüz trilyonları bulan kârlar elde etmektedirler. Kapitalizm hem insanları işsiz bırakıyor, hem de cebindeki son paraları temelsiz zengin olma hayalleriyle kendi kasalarına topluyor. Bu çarpık anlayışın kabul görmesi işçilerde hak arama bilincini köreltip kısa yoldan köşe dönme hayallerinin yayılmasına yol açıyor.

Bir avuç asalak kapitalistin kârları uğruna düzen, milyonlarca insana, özellikle de gençlere ücretli köle olma “şansını” bile tanımamaktadır. Kapitalizmin ayrılmaz bir parçası olan yedek sanayi ordusu, sistemin krize girdiği dönemlerde hızla kalabalıklaşmaktadır. Üretim süreci dışında kalmanın sosyal yozlaşma için zemin oluşturması ve bu zemin üzerinde boy veren çürümeyi değerlendiren burjuvazi, tüm kirli işlerini işsiz bırakıp lümpenliğe mahkum ettiği bu toplum kesiminden insanlara yaptırmaktadır.

İşsizliğin yaygın olması, sınıfın çalışan kesimleri üzerinde olumsuz etki yapar. Çevresi işsizlerle dolu olan bilinçsiz bir işçi, giderek kendini “şanslı” görmeye başlar. Böyle bir eğilim ise mücadeleden kaçmayı ve çürümeyi getirir.

Öte yandan, kriz ve çöküş sadece umutsuzluk, sosyal yaşamda yozlaşma vb.’ne yol açmıyor. Bununla beraber sistemden beklentilerin bitmesine yol açıyor, sisteme karşı öfke ve tepkiyi de mayalıyor. Bu öfke ve tepki örgütlenebildiği, sömürü düzeninin bizzat kendisini hedef alacak şekilde harekete geçirilebildiğinde, işçi ve emekçiler tarafından yaşananların bir kader olmadığı görülecektir.



Tuzla Deri’de saldırı ve direniş

Tuzla Deri Sanayinde 80’i aşkın gündür direnişe devam eden Cihan Deri işçileri ile ziyarete gelen işçiler 24 Mart günü gözaltına alındılar.

Cihan Deri patronu direnişte olan işçilerin ticaretini engellediği gerekçesiyle jandarmaya ihbar etti. Bunun üzerine 13 direnişçi, 50 ziyaretçi işçi ve şube sekreteri gözaltına alındı. Durumu öğrenmek için Deri Sanayinde bulunan jandarma karakoluna giden Tuzla Deri-İş Şube Başkanı Hasan Somkaya da karakolda gözaltına alındı. Gözaltına alınan toplam 65 kişi 26 Mart günü öğle saatlerinde Tuzla Savcılığı’na çıkarıldılar.

Gözaltında jandarmaya ifade vermeyen işçiler ve sendikacılar ifadelerini savcılıkta verdiler ve kendilerine yöneltilen suçlamaları kabul etmediler. Bu arada Cihan Deri patronu dayak yiyen direniş kırıcılarıyla birlikte savcılığa şikayete gelmişti. Fakat savcı da artık bıkmış olmalı ki, patronu odasından kovdu. İfadeleri alındıktan sonra işçiler serbest bırakıldılar ve tekrar fabrikaya döndüler.

Arkadaşlarının gözaltına alınmasını protesto etmek için deri işçileri ile çevresinde bulunan tekstil ve inşaat işçileri 26 Mart günü büyük bir yürüyüş düzenlediler. Sanayinin içinden yürüyüşe başlayan deri işçileri ile Şifa Mahallesi’nden gelen tekstil ve inşaat işçileri Traktörcüler Durağı’na kadar yürüdüler. Yürüyüşe çoğunluğunu deri işçilerinin oluşturduğu 1500 kişi katıldı. Yürüyüş sırasında “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Birlik, mücadele, zafer!” sloganları atıldı. Eylem boyunca işçiler son derece coşkulu ve kararlı bir duruş sergilediler.

SY Kızıl Bayrak/Kartal