Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Girişimi Bülteninin Metal özel sayısından...
Metal işçileri saldırılara direnişle Metal fabrikalarında kriz sonrası yoğunlaşan saldırılara her geçen gün yenileri ekleniyor. Metal patronları doymak bilmez bir kâr güdüsüyle, işçilerin en küçük haklarına bile göz dikiyorlar. Geçtiğimiz yıl hemen her fabrikada işten atmalar, ücretsiz izinler, ücretlerin düşürülmesi gibi saldırılar yaşamıştı. Daha Ocak ayından itibaren Beko, Parsat Piston, Kale Kilit gibi birçok fabrikada yaşanan kıyımlar ve hak gaspları, metal patronlarının geçen yıl yönelttikleri saldırılarla yetinmeyeceklerinin göstergesi oldu. Şimdi ise saldırılar tüm fabrikalara yayıldı. Hemen her yerde Mart zamları masaya yatırıldı, kimi yerlerde ise işçi kıyımlarının yanı sıra girdi-çıktı gündeme geldi. Son bir ay içerisinde Packard, Emas ve PDKda kitlesel işçi kıyımları yaşandı. Aksanda girdi-çıktı dayatılıyor, Singerde Mart zamları gaspedilmek isteniyor, Yassanda Ocak zamları verilmiyor vb... Bu saldırılarla bir yandan ekonomik kazanımlarımız bir bir tırpanlanıyor, diğer yandan da sendikal örgütlülük daha da zayıflatılıyor. Son birkaç yıldır yaşanan saldırılar karşısında herhangi bir direnç gösterilmemesi patronların iştahını artırmış, sendikaların uzlaşmacı-teslimiyetçi tutumu patronlar için yeni saldırı fırsatları yaratmıştır. Önce ücretsiz izinler, sonra işten atmalar, sonra ücret zamları vb. gündeme gelmiştir. Verilen her tavizin ardından yenileri dayatılmıştır. Türk Metal ve Öz Çelik-İşde gerici saltanat yıkılmalıdır! Türk Metal ve Öz Çelik-İş yöneticileri işyerlerinde patronların denetim aygıtı gibi işlev görüyorlar. Metal işçilerine yönelen saldırılar karşısında kılını kıpırdatmak şöyle dursun, her durumda patronu haklı buluyorlar. Geçtiğimiz günlerde Packardda, Emasda kitlesel işçi kıyımları yaşandı. Ocak ayının başlarında ise Parsat Piston, Kale Kilit, Beko gibi birçok fabrikada kıyımlar ve hak gaspları yaşanmıştı. Türk Metal ve Öz Çelik-İş ise yaşananlar karşısında sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Onlar bir işçi sendikasının koltuklarına yerleşmiş sermaye uşaklarıdırlar. Türk Metalde olduğu gibi, Öz Çelik-İşde de ileri işçiler ve temsilciler işten attırılmakta, her ileri çıkış baskı altına alınmaktadır. Parsat Pistonda yaşananlar bunun en somut göstergesi olmuştur. Bu sendikalara üye işçiler sendikal ihanetin &oml;nüne geçmedikçe ve gerici saltanat dağıtılmadıkça metal patronlarının saldırıları püskürtülemez. Çünkü saldırılar patronların ve bu iki sendika yöneticilerinin elbirliği ile yürütülmektedir. Bileşik Metal-İş ikircikli-uzlaşmacı tutumunu terk etmelidir! Kendisini sınıf sendikası olarak nitelendiren Birleşik Metal-İş yöneticileri ise her saldırıda pazarlık masasına oturup çözüm arıyorlar, patronların tekliflerine karşılık başka teklifler öneriyorlar ve sürekli tavizler veriyorlar. Böylece "ucuza kurtarmış" oluyorlar. Hem de bunları sendikal örgütlülüğü korumak adına yapıyorlar. Oysa masa başında çözme politikası ile hiçbir şeyi kurtarmadıkları gibi, sendikal örgütlülüğü de korumuş olmuyorlar. Kriz sonrası Isuzu, Singer, Lombardini, Aksan gibi fabrikalarda ücretsiz izinler ve işçi kıyımları yaşandı. Yeni örgütlenen Komsada kısa sürede örgütlülük dağıldı. Ege Sanayiinde girdi-çıktı yapıldı. Tekiz Mayer ve Yassanda sendika bitme noktasına geldi. Yassanda hala Ocak zammı uygulanmadı. Fabrikaların büyük çoğunlu¤unda ise yetki sorunu yaşanıyor. Görülüyor ki, verilen her tavizin arkasından yenileri geliyor ve bunun sonu yok. Eğer sendikal örgütlülük korunmak isteniyorsa, eğer patronların kazanılmış haklara yönelik saldırısı püskürtülmek isteniyorsa, uzlaşma tutumundan vazgeçmek ve mücadele bayrağını açmak gerekiyor. Saldırılar işçilerin birleşik-militan mücadelesi ile püskürtülebilir! Metal işçileri karşı karşıya oldukları kapsamlı saldırıları ancak örgütlü bir mücadele ile püskürtebilirler. Öncelikle işyerlerinden başlayarak işyeri komitelerinde, giderek sektör düzeyinde sektörel birimler içerisinde örgütlenmek acil bir ihtiyaçtır. İşçilerin birliği sağlandıktan sonra bükülmeyecek bilek, aşılmayacak engel yoktur. İster patronların saldırısı olsun, ister Türk Metal ve Öz Çelik-İşin ihaneti olsun, isterse Birleşik Metal yöneticilerinin uzlaşmacı tutumu olsun, metal işçilerinin örgütlü gücü karşısında hiçbir anlam ifade etmemektedirler. Belirleyici olan güçtür ve güç örgütlülüktedir. İşyeri komiteleri örgütlenir ve metal patronlarının saldırılarına göğüs gerilirse, hem ekonomik kazanımlarımızın gaspedilmesine izin vermemiş olacak ve hem de sndikalarımıza sahip çıkmış olacağız. Öncelikle sektör düzeyinde sınıf bilinçli-öncü işçiler ve temsilciler yan yana gelmeli, saldırılar karşısında ortak bir irade yaratılmalı, işçiler arasında dayanışma örgütlenmeli ve işyeri komiteleri yaygınlaştırılmalıdır. Sınıf çıkarlarına uygun bir mücadele hattının örülmesi ve bunu sağlayacak araçların yaratılması ertelenemez bir görevdir. Bu başarılabildi&curen;i ölçüde yeni saldırıların önü alınacak, sendikalarımızın gerçek birer işçi örgütlerine dönüştürülmesinin imkanları yaratılacaktır.
Petlasta işçi kıyımı devam ediyor Özelleştirmeden önce 1300 işçinin çalıştığı Petlasta özelleştirildikten sonra bu sayı yarıya düşürüldü. İstihdam fazlası gerekçesiyle uygulanan işten atmalar belli dönemlerde tekrarlanıyor. 1997de 275 işçi, 1999 grevinde 220 işçi işten atıldı. 2001 yılında 72 işçinin işine son verildi. 1 Martta yine aynı gerekçeyle 16 işçi kapının önüne konuldu. Petlasta son atılmaların ardından 744 işçi çalışıyor. Bunlardan 100-150si taşeron. Toplam 450 sendikalı işçi var. İşten atılan işçilerle konuştuğumuzda, işten atılmaların devam edeceğini, birkaç ay içinde bir o kadar işçinin daha işine son verileceğini söylüyorlar. Bu durumun sürekli yaşanacağını da vurguluyorlar. Bu konuda sendikanın hiçbir şey yapmaya niyeti olmadığını, çalışan işçilerin bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın şeklinde düşündüklerini, işten atılma korkusunun yaşandığını, buna rağmen kimsenin bir şey yapmak istemediğini söylüyorlar. İşyeri baştemsilcisi ise davranışlarıyla işçilerin değil patronun temsilcisi gibi görünüyor. İki hafta öncesinde, Petlasın krizden çıktığını, eski kapasitesini kazandığını söyleyen; işten atmalar olacak mı sorumuza olumsuz yanıt veren, hatta işçiye ihtiyaç olduğunu söyleyen işyeri baştemsilcisi, bugün Petrol-İş bölge temsilcisinin yaptığı gibi işçilerden kaçıyor, elinden bir şey gelmeyeceği yalanını yutturmaya çalışıyor. Özelleştirme sonrasında kapasite ve ürün kalitesi düşen Petlas, geçen yıl işçilerine 1 aylık ücretsiz izin vermişti. İşçiler Petlasın özelleştirilmesine ise; satış parasının işten atılan işçilerin tazminatlarını ancak karşıladığını, bu paranın Petlasın elindeki hammadde, arazi, bina ve alacaklarını bile karşılamadığını söylüyorlar (34 milyon dolara özelleştirilmişti, bugünkü fiyatı 1 milyar 186 milyon dolar). Özelleştirme, sermayenin kâr hırsını körükleyen ve sömürüyü artıran bir saldırıdır. Bağımlı kapitalist devletler krizlerini aşmak için işçi ve emekçilerin sırtındaki yüke yenilerini eklemekte, krizin faturasını işçi ve emekçilere çıkartmakta, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim gibi harcamaları en aza indirerek bu alanları özelleştirme programlarının ilk sıralarına almaktadır. Petlas işçisi özelleştirmenin güzelleştirme olmadığını yaşayarak öğrendiler. Şimdi ise direnerek kazanmayı öğrenmek zorundalar. SY Kızıl Bayrak/Kırşehir |
|||||