16 Mart '02
Sayı: 10 (50)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşgal, katliam ve terör politikasına karşı ölümüne direniş sürüyor!
  Halkların katili Cheney Türkiye'den defol!
  Sahte tartışmalar değil birleşik-militan mücadele!
  Büyüyen öfke ve çözüm arayışı
  Sendikal ihanete karşı tabanın örgütlü sesini yükseltelim!
  "Salonlarda değil, alanlarda mücadele etmek istiyoruz!"
  Türkiye'de 8 Mart eylemleri...
  "Anadilde eğitim hakkı"na tutuklama!..
  8 Mart ve burjuva toplumunda kadın hakları
  Hücresinden sıyrılan kadın...
  Emekçi kadını sınıf mücadelesi saflarına kazanacağız!...
  Yurtdışında 8 Mart etkinlikleri...
  Susurluk ordu ve devlettir!
  Direniş tüm saldırılara rağmen kararlılıkla devam ediyor
  Bültenlerimizden...
  Filistin direnişinin öğrettikleri...
  Kürt halkının dostlarına!..
  Fırtınayla gelenler
  Sınıfı örgütlemede her türlü araç ve yöntemi kullanmalıyız!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Hücresinden sıyrılan kadın...

İsteksizce kalktı çamaşır leğeninin başından ve yine isteksizce dışarı çıkıp çamaşırları asmaya başladı. Hava güneşliydi ama farketmedi, tıpkı bir haftadır karşıdaki arsayı kazan iş makinalarının gürültüsünü fark etmediği gibi. Karşıdaki beton binaları da fark etmiyordu artık. Fakat bir gün kendi evinin de yıkılıp yerine kaloriferli bilmem kaç metrekare, bilmem ne konutlarının yapılacağını bilerek, kızarak ve küfrederek asıyordu çamaşırları.
Tüm dünyasını oluşturuyordu bu çamaşırlar, bu ev, çocuklar, kocası ve kendi gibi evi, çocukları ve kocası olan diğer kadınlar... Ve gecekondu ve ekmek derdi, iş derdi, yoksulluk yani...

Dalıp giderken günün rutin işlerine seslenenleri duymadı önce. Sonra duydu, ama çekimser bir gülümsemeyle kalakaldı. Cevap veremedi söylenenlere önce. “Kadın” diyorlardı, “Özellikle ev kadını hapsolmuştur dört duvar içine. Yaşamdan kopartılmıştır. Evin, çocukların bütün yükü üzerindedir. Ekonomik bağımsızlığı yoktur. Yüzyıllardır aşağılanandır, ve bir o kadar da yoksulluğu, baskıyı, sömürüyü en derinden yaşayandır...”

Anlıyordu, anlamak da değil daha ötesi, her gün tekrar tekrar yaşıyordu bu sorunları. Sonra o da konuştu. Kadın çalışmalı diyordu, kadın birçok haktan yoksun diyordu, kadın eziliyordu. Çözüm diyorlardı, “kadın-erkek tüm işçi ve emekçilerin birliğinde, örgütlenmesinde, mücadele etmesinde”... Aldığı gazeteyi okumaya başladı.

***

“Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız”

Kadının özgürleşme mücadelesi çok uzun yıllar öncesine dayanır. 1789 Fransız Devrimi’nden bu yana, burjuvazinin iktidarı ele geçirişinden beridir mücadele tarihinin içindedir kadın. 1857 8 Mart’ında da New York’ta dokuma işçisi kadınlar eşit işe eşit ücret, 8 saatlik işgünü talepleriyle bir grev başlatırlar. Direnişin alanlarda, barikatlarda, toplumun tüm yoksul kesimlerinde yankı bulmasından korkan düzen güçleri fabrikayı ateşe verir, 100’den fazla kadının ölmesine, birçoğunun da yaralanmasına sebep olur. Direniş yine de başarıya ulaşır ve dünyanın birçok yerine çığlığını taşımayı başarır. 1910 yılında İkinci Sosyalist Kadınlar Kongresi toplanır ve Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edilir.

Kadın fabrikada emekçidir, evde emekçidir. Çocukların bakımında, aile yaşamında, emeği düzen tarafından sömürülmektedir. Fabrikada sattığı emek gücü ve aldığı ücret evdeki sömürüsünün de karşılığıdır. Ve kadının özgürleşmesi tüm toplumun gerçek anlamda özgürleşmesi sorunun bir parçasıdır. Kapitalizmin çözmediği ve çözemeyeceği ve her geçen gün yeniden yeniden ürettiği bir sorundur kadın sorunu.

Eşit işe eşit ücret, 8 saatlik işgünü, sağlıklı koşullarda çalışma, hamilelik döneminin izin hakkı vb. talepler kadının kurtuluşu mücadelesinin manivelaları olmuş, bu talepler etrafında örgütlenen kadın kendi kadın kimliğini ve sınıf bilincini kazanarak mücadele etmiş, alanlara, grevlere, çeşitli direnişlere damgasını vurmuş, yüzyıllardır sömürülmesine karşı mücadele bayrağını açmıştır.

***

Kağıdı katlayıp cebine koydu. Öğlen paydosu bitmişti, dokuma tezgahları çalışmaya başlamıştı. Bu salonda herşey makinaların ritmik düzeni etrafında sağa sola, aşağı yukarı hareket etmekteydi. O da bir parçasıydı bu ritmin.

Çalışmak diye düşündü hayatını sürdürebilmek için, gelecek için değil gününü kurtarabilmek için. Daha fazla mesai, daha fazla sendikasızlık, daha fazla sağlıksız koşullar ve eriyip giden ekmek, eriyip giden bedenler, artan yoksulluk... Katlanmak diye düşündü, her geçen gün taciz, her geçen gün baskı, fabrikada yetmiyormuş gibi bir de evde çalışmak. Direnmek dedi sonra, New Yorklu emekçi kadınlar gibi, Aymasan’daki işçiler gibi, Cumartesi Anaları gibi, Ölüm Orucuna yatanlar, Sovyet devrimini yapan devrimci kadınlar gibi... Sonra tüm bu düşündüklerini anlatmak istedi iş arkadaşlarına, anasına, yaşadığı mahalledeki diğer kadınlara ve işçilere, emekçilere ve direnenlere. O şimdi yalnız değil... Ve onlar her geçen gün artarak, yeni bir toplumu örgütlemek için, kadın-erkek m&uul;cadele ediyorlar.

M. Uğur



8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü...

Tarihimize sahip çıkalım!

Kimi göç ettirilmiş yurdundan, kiminin yüreği hala köyünde... Kiminin yaşamında bile söz hakkı yok... Yeri gelir mal gibi satılır başlık parasına, yeri gelir töre kurbanı olur. Kimi sevdiğini bile söyleyemez, sevdiğine değil de ailenin “uygun” gördüğüne verilir... Kiminin adı hala “eksik etek”, kimiyse “elinin hamuruyla erkek işine karıştığı” için dayak yemekte...Ve kimilerine kendi anadilini konuşmak yasak...

Çoğu fabrikalarda, tarlalarda, evlerde emek sömürüsüyle karşı karşıya. Bazılarıysa, bu sömürü düzeninin serbest piyasasında bedenini satmak zorunda. Bazıları da reklam malzemesi olarak kullanılmakta...

Bu kadınlar bir 8 Mart’ı daha geride bıraktılar. Belki de çoğu 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olduğunu bile bilmiyordu. Belki de bazıları emekçi kavramı özenle atlanarak “kadınlar günü” diye lanse edilen 8 Mart’ı duydular, aradaki farkın farkına bile varamadan...

Peki farkı bilenlere ne demeli? Tamam, burjuvazi bunu bilinçli yapıyor. Nasıl ki Newroz’u nevruzlaştırıyorsa, 1 Mayıs işçi bayramını bahar bayramına çeviriyorsa, emekçi kadınlar gününü de kadınlar günü diye sunuyor. Ya kendine ilericiyim, demokratım diyen kadınlar için “kadınlar günü” ne anlama geliyor? Bu feminist bayanlar neye hizmet ettiklerinin farkındalar mı acaba? Sorunun sınıfsal mantığından özenle kaçınarak kadınları “ortak” paydaya eşitleme çabaları neye varacak?

Sorunu bu denli darlaştıran bu bayanlar buzdağının görünür yüzeyi ile uğraşıyorlar, deve kuşu misali kadın sorununa çözüm arıyorlar. Kadınlar hangi “ortak” paydada buluşturulabilir? Patronun karısı ile işçi kadınının nasıl bir ortaklığı olabilir? Pahalılıktan dolayı nerede ne ucuzluk varsa oraya koşan, veresiye sütle çocuğunu besleyen, ucuz ekmek için kuyrukta bekleyen kadınla, tüm bunlara neden olan sömürcü sınıfın kadınlarını hangi ortak payda birleştirebilir?

Sadece cinsel kimlik mi? Peki işkencede cinsel tacize ve tecavüze uğrayan kadınları ezen sınıfın kadınıyla hangi ortak payda eşitler?

İnsanca yaşam için mücadele eden ve sokağa çıkan kadını, grevci, eylemci kadını coplayan kadın polislerler de yok mudur? Nasıl ki o kadını polis kimliğinden ve hizmet ettiği sınıftan ayrı düşünemiyorsak, “emekçi kadınlar günü” yerine “kadınlar günü” nasıl tercih edilir? İşçi, emekçi, işsiz kadınıyla ezilen sınıfın kadınlarının mücadele günüdür 8 Mart.

8 Mart’ı Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlamak için tarihimize sahip çıkalım! İşçi ve emekçi kadınların mücadelesi içinde yerimizi alıp, örgütlenelim.

SY Kızıl Bayrak okuru/İzmir