16 Mart '02
Sayı: 10 (50)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşgal, katliam ve terör politikasına karşı ölümüne direniş sürüyor!
  Halkların katili Cheney Türkiye'den defol!
  Sahte tartışmalar değil birleşik-militan mücadele!
  Büyüyen öfke ve çözüm arayışı
  Sendikal ihanete karşı tabanın örgütlü sesini yükseltelim!
  "Salonlarda değil, alanlarda mücadele etmek istiyoruz!"
  Türkiye'de 8 Mart eylemleri...
  "Anadilde eğitim hakkı"na tutuklama!..
  8 Mart ve burjuva toplumunda kadın hakları
  Hücresinden sıyrılan kadın...
  Emekçi kadını sınıf mücadelesi saflarına kazanacağız!...
  Yurtdışında 8 Mart etkinlikleri...
  Susurluk ordu ve devlettir!
  Direniş tüm saldırılara rağmen kararlılıkla devam ediyor
  Bültenlerimizden...
  Filistin direnişinin öğrettikleri...
  Kürt halkının dostlarına!..
  Fırtınayla gelenler
  Sınıfı örgütlemede her türlü araç ve yöntemi kullanmalıyız!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Emekli generaller artık açıktan Susurluk’u sahipleniyor...

Susurluk ordu ve devlettir!

Eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, emekli Orgeneral Necati Özgen ve emekli Korgeneral Hasan Kundakçı, Susurluk’un önemli isimlerinden Korkut Eken’e, davasının Yargıtay aşamasında sahip çıktılar.

Sabah ve Hürriyet gazetelerinde aynı gün yayınlanan açıklamalarında; Korkut Eken’i devlet ve vatan için çalışan bir kahraman ilan ettiler ve tüm yaptıklarının kendi bilgileri dahilinde olduğunu, yüksek disiplin anlayışıyla aldığı emirleri eksiksiz yerine getirdiğini söylediler. Onları, dönemin başka bazı emekli general ve emniyet müdürlerinin benzer mahiyetteki açıklamaları izledi. Dönemin hükümet üyeleri de bu koroya katıldılar. Böylelikle Korkut Eken ve onun şahsında, uç konumda teşhir olmuş kontra görevlilerini sahiplenme kampanyası başlatılmış oldu. Uzun dönemdir oynanan bir oyuna da son nokta konuldu.

Susurluk kazası devletin kolluk kuvvetleri ile mafya ve siyaset arasındaki bağlantıları ortaya sermiş, kirli ilişkiler devletin en üst zirvelerine kadar uzandığı için, Susurluk davası, sistemli bir ön tıkama ve gerçeği örtme operasyonuna konu olmuştu. Medyanın da aktif rolüyle, Susurluk’taki devlet gerçeği, denetim dışına çıkarak mafyayla kirli ilişkilere giren birkaç devlet görevlisinin işi olarak gösterilmişti. Böylelikle bizzat Susurluk’taki kirli ilişkilerin kumandasında olanlar, yani devlet, yaşanan suçüstü durumdan yakasını kurtarmıştı.

Devletin esenliği için daha önce “kurşun atmış, kurşun yemiş” bazı kontr-gerilla elemanları bu operasyonlar sonucu kısa bir süre cezaevlerine kapatılmışlardı. Susurluk’un geri plana itilmesiyle, tümü de “Türkiye sizinle gurur duyuyor” sloganlarıyla dışarı salındılar.

Korkut Eken de yargılamaya konu olanlardan biriydi. Geçtiğimiz aylarda o ve birkaç kişi göstermelik cezalara mahkum edildi. Bugünse Korkut Eken, tabii ki ordu mensubu olduğu için, diğer çete elemanlarından farklı olarak, dönemin üst düzey yetkililerince sahipleniliyor.

Aslında sahiplenilen, Korkut Eken’in şahsında, bir dönem sistemli bir biçimde kullanılan kirli savaş politikasının kendisidir. Ve Korkut Eken’in sahiplenilmesi, kirli savaşın bizzat devlet tarafından sistemli bir politika olarak yürütüldüğünün itirafıdır ve bunu meşrulaştırmaya hizmet etmektedir.

Korkut Eken “yüksek disiplinli” bir görev adamıdır. Devletin yönetim karargahlarınca önüne konulan görevleri yapmakla yükümlüdür ve yapmıştır. Tıpkı Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Haluk Kırcı, Alattin Çakıcı, Ali Fevzi Bir ve tüm diğer faşist katiller gibi. Onlara katliam yapmak, adam öldürmek, mafya ile kirli ilişkiler kurarak kirli savaşa finansman yaratmak görevi bizzat ordu ve sivil iktidar tarafından verilmiştir. Onlar da verilen bu görevlerin gereğini “kahramanca” yerine getirmişlerdir. Hepsi bu kadar!

Dönemin generalleri yaptıkları açıklamalarla bu gerçeğin altını kalınca çizmiş oluyorlar sadece.

Emekli generallerin bu kirli savaş görevlisini sahiplenmek için başlattıkları atak zamansız ve yersiz de değildir. 11 Eylül sonrası başlatılan faşist baskı ve terör dalgasıyla birlikte; geçmişte gün yüzüne çıktıkları yerde lanetlenen, açıkta bırakılan kirli savaş görevlileri artık dünya çapında omuzlarda taşınıyor. Kirli savaş teknikleri parlatılıyor, emperyalist metropollerden başlayarak “yükselen değer” olarak göklere çıkarılıyor. İşte emekli generallerin böylesine cüretkar davranmalarının sırrı da bu siyasal ortamdır.

Sermaye devleti emekli generalleri aracılığıyla kirli savaş görevlilerine sahip çıkıp, onların gönüllerini alıyor. Çünkü toplumsal patlama korkusu ve Ortadoğu’da ABD hesabına girilecek yıkım savaşında aktif role hazırlanılıyor. Artık kirli savaş silahlarını yeniden daha etkin biçimde politik arenaya sürme zamanı. Bu nedenle elleri bir süreliğine bağlanan kanlı katillere güvence verilmeli, yolları açılmalıdır.

Generallerin çıkışı bazı liberal çevrelerce sadece onların ve dönemin sivil yetkililerinin (Demirel, Çiller vb.) kişiliği üzerinden bir tartışmaya konu ediliyor. Sanki kirli ve kanlı icraatlar bir devlet politikası değilmiş de, devletin karar organlarında olmalarına karşın bu kişilerin bir politik tercihiymiş gibi sunuluyor. Geçmiş bir döneme ait olarak kodlanıp lanetleniyor. Böylelikle sermaye devletinin temel karakteristik özelliklerinden biri olan katliamcılık ve her türlü kanlı icraat geçmişin muhasebesi çerçevesine hapsediliyor. Dahası sorunun bu şekilde ve bugün gündeme getirilmesindeki siyasal hesaplar gözardı ediliyor, dönemin yeniden zorunlu hale getirdiği görev ve ihtiyaçlar bir yana itiliyor.

Oysa yapılan, katillere sınırsız adam öldürme, katliam düzenleme ve her türlü kirli icraatı gerçekleştirme çağrısıdır. Sermaye devletinin kirli ve kanlı yöntemleri yürürlüğe sokma hazırlığıdır.

Açıktır ki Susurluk devlettir. Bu devlet dün Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı her türlü kirli ve kanlı yöntemi uygulamaktan kaçınmadı. Binlerce Kürt işkencelerden geçirildi, vahşice katledildi. Bugünse toplum ölçeğinde yeni katliamların ve dizginsiz bir barbarlığın kapısı açılıyor.

Çünkü İMF’nin yıkım programlarıyla tarifsiz acılara sürüklenen, ABD hesabına kirli savaşlara gönderilmesi planlanan işçi ve emekçilere boyun eğdirmek için yalnızca resmi baskı ve terör yetmez. Yanı sıra, onu tamamlayacak olan kirli ve acımasız yöntemlere de ihtiyaç vardır. Kirli savaş uzmanlarını ve elemanlarını cesaretlendirmeye, önünü yeniden açmaya duyulan ihtiyaç da buradan kaynaklanmaktadır.



Köln’de militan anti-faşist gösteri

Almanya’da ırkçı-faşist saldırılar son yıllarda ciddi boyutlara tırmandı. Büyük Alman tekellerinin destekleyip büyüttüğü neo-naziler tehdit ve provokasyonlarını sürdürüyor.

Neo-naziler bunun yeni bir yeni örneğini geçtiğimiz günlerde (9 Mart ‘02) Köln-Chorweiler’da gerçekleştirmek istediler. Pro Köln adlı ırkçı örgütün gösteri düzenlemek istediği Chorweiler, Türkiyeliler başta olmak üzere diğer uluslardan işçi ve emekçilerin yoğun olarak oturduğu bir bölgedir. Dolayısıyla gösterinin burada yapılmak istenmesi tümüyle provokasyon amaçlıydı.

Neo-nazilerin polis desteği ve koruması altında gerçekleştirmek istedikleri gösteri, Choweiler ve yakın çevresinden gelen yerli ve yabancı binlerce ilerici anti-faşist ve devrimci kitle tarafından engellendi. Yürümelerine izin verilmedi. Yaklaşık 3 bin kişilik kitle, sloganlarla nazilere ve faşizme karşı olduklarını dile getirdi. Polisin saldırgan tutumuna rağmen geri çekilmediler, neo-naziler gerisin geri gidene dek kararlı tutumlarını sürdürdüler. “Alman polisi faşistleri koruyor” sloganıyla polisi protesto ettiler. Dahası gösteri alanında ve ara sokaklarda polisle uzun süren çatışmalar yaşandı. Polis yürüyüşe izin vermemek zorunda bırakıldı.

Gösterici kitlenin en çok attığı sloganlardan biri “Yaşasın uluslararası dayanışma” oldu. Gösterinin en dikkate değer yanı ise, kitlenin ezici çoğunluğunu yerli ve yabancı gençlerin oluşturmasıydı.

BİR-KAR olarak, Almanca “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganının yer aldığı pankartımızla eylem alanındaydık.

BİR-KAR/Köln



Mamak İşçi Kültür Evi’nde 8 Mart etkinliği

8 Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü anmak için 10 Mart’ta İşçi Kültür Evi’nde bir etkinlik düzenledik.
Etkinliğe 8 Mart’ın tarihçesini, dünya ve Türkiye’deki kadın sorununu ele alan belgesel film “Ekmek ve Gül”ün gösterimi ile başladık.

İşçi Kültür Evi Kadın Komisyonu’ndan bir emekçi arkadaş, dünyadaki emekçi kadının yaşam koşullarını, savaşın ve yoksulluğun kadın yaşamı üzerindeki etkilerini anlatan bir konuşma yaptı. Bölgede ev kadınları ve çalışan kadınlara yönelik yürütülen anket çalışmasının değerlendirmesi yapılarak, emekçi kadının sorunları somutlanmaya çalışıldı.

Ardından sendikal mücadele içindeki Eğitim-Sen’li bir kadın emekçi, kadınların sorunlarına karşı nasıl mücadele etmesi ve taleplerin neler olması gerektiğine ilişkin düşüncelerini bizlerle paylaştı.

İşçi Kültür Evi Tiyatro Atölyesi, üç kadının yaşamından kesitler sunan üç bölümlük bir oyun sergiledi. Tiyatro izleyiciler tarafından olumlu tepkiler aldı. İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu’nun seslendirdiği parçalarla etkinliğimiz sona erdi.

Ön çalışması için iki farklı bölgede elden bildiri dağıtımı ve sohbetler yaptığımız etkinliğe katılım 50 kişi civarındaydı. Aynı gün bölgede üç farklı yerde 8 Mart’a yönelik etkinlik olması katılımı etkiledi. Etkinlik programımız katılımcılar tarafından ilgiyle izlendi.

Mamak İşçi Kültür Evi çalışanları