Ortadoğu her zaman emperyalizmin iştahını kabartan bir bölge olmuştur. Zengin petrol kaynakları, coğrafi konumu, sahip olduğu önemli ulaşım yolları gibi özellikleriyle, emperyalizmin ekonomik, siyasal, askeri olarak egemenliğini pekiştirmeye çalıştığı bölgelerin başında gelmiştir. Yüzyılın başından beri önce İngiliz, sonra ABD emperyalizminin bölgeye ilişkin egemenlik hesapları nedeniyle, Ortadoğu halkları açlıkla, yoksullukla, savaşlarla yüzyüze kalmışlardır. Açlıkla petrol zenginliğinin içiçe, dahası birinin öbürünün nedeni olduğu Ortadoğuda, zenginlik savaşların yoğunluğu nedeniyle silah tekellerine akmıştır, akmaktadır. ABD emperyalizmi dünya jandarmalığı konumuna ulaştığı andan itibaren, bölgede nüfuz sahibi olabilmek için, komünizme karşı mücadele adı altında Ortadoğuya dönük çeşitli müdahalelerde bulunmuştur. Buna dair gerekçelendirme, ABD başkanı Eisenhover tarafından 1957de şu sözlerle ifade edilmiştir: ABD başkanı kongre tarafından kendisine tanınan yetkilerle uluslararası komünizmin egemen olduğu herhangi bir ülkeden gelebilecek silahlı saldırıya karşı, korunma isteyen herhangi bir Ortadoğu ulusu ya da uluslar topluluğuna yardım etmek amacıyla ABD silahlı kuvvetlerini kullanabilecektir. Türk sermaye devleti ise emperyalistlerin Ortadoğu politikalarının geleneksel taşeronudur. DP iktidarının Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, 1951de TBMM önünde şu açıklamayı yapmıştır: Ortadoğu savunmasının gerek stratejik, gerek ekonomik bakımdan Avrupanın korunması için zorunlu olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle Türkiye Atlantik Paktına katılınca Ortadoğuda bize düşen rolü etkin biçimde yerine getirmek ve gerekli tedbirleri almak için derhal müzakereye girmeye hazır olacaktır. Türk devletinin yakın tarihi emperyalizme kölelikte sınır tanımayan örneklerle doludur. Bu bazen üs kullandırması, bazen de asker göndermesi biçimindedir. Örneğin 1957de, Suriyede ABDye tavır alan ve SSCB ile ilişkiler kuran bir yönetimin işbaşına gelmesini izleyen olaylar buna bir örnektir. ABDnin Suriyeyi hedef almasıyla, Türk devleti hemen Suriye sınırına askeri yığınak yaptı. Benzer bir örnek, 1958de Bağdat Paktı üyesi olan Irakta emperyalizmin işbirlikçisi Kral Faysalın devrilmesi sırasında da yaşandı, Türk burjuvazisi hemen emperyalizmin çıkarları doğrultusunda Iraka müdahaleye hazırlandı. Bir başka örnek, 1958 Mayısında patlak veren Lübnan Krizi esnasında yaşandı. Ortadoğuda ve Lübnanda ABD karşıtı akımlar güç kazanınca, Lübnan Cumhurbaşkanı Şaman ABDyi yardıma çağırdı. Türkiye ise ABD müdahalesine üs görevi gördü. Temmuz ayında, İncirlik üssünden taşınan 5 bin asker Lübnanı işgal etti. ABD emperyalizmi 1950lerden beri İncirlik Üssünü kullanmaktadır. Körfez Savaşı sonrasında Irakı vuran uçaklar İncirlikten kalkmakta, bu iş on yıldır yapılmaktadır. Bundan sonra da sermaye devleti emperyalizmin ihtiyaçları doğrultusunda verilen görevleri üstlenecektir. Ortadoğuya yönelik planlarını hayata geçirmek için 11 Eylül saldırısı ABD için bir fırsat olmuştur. ABD, yaşadığı bunalımı aşabilmek, dünya jandarmalığı konumunu pekiştirmek için dünyayı bir kan gölüne çevirmeye çalışmaktadır. Afganistan ilk hedef olmuştur, sıra Ortadoğudadır. Bundan sonraki hedefin hangi ülke ya da ülkeler olacağı açıkça belirtilmektedir. Başta Irak olmak üzere, Suriye, Yemen, Sudan, Libya, Somali, Endonezya, Filipinler gibi birçok ülke ABD emperyalizminin hedef tahtasında yer almaktadır. Türk sermaye devleti için böylesi savaşlarda yer almak, uşaklığın yanı sıra bir fırsat niteliği de taşımaktadır. Örneğin, Türkiyenin şimdiye kadar Arjantin gibi olmamasına neden 11 Eylül saldırılarına bağlanmakta, stratejik konumu pazarlanmaya çalışılmaktadır. 11 Eylül saldırısından sonra Türk sermaye devleti ABD saldırganlığına tam destek sunmuş, ülke topraklarını bir savaş üssü olarak kullandırmıştır. Ancak bu kirli savaşta esas rolünü Iraka yönelik savaşta oynaması istenmektedir. İMFnin ağlarına takılmış bir devlet için bu bir zorunluluk olduğu kadar, krizi hafifleterek ömrünü uzatabilmek için bir şans olarak da görülmekte; fakat Türk devletinin Irak politikasından ötürü tam bir açmaz içinde debelenilmektedir. Emperyalizmin iğrenç amaçları uğruna Ortadoğu ve Türkiye halkları ağır bedeller ödemek zorunda bırakılmaktadır. Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkları, emperyalist savaşa karşı ezilen halkların yanında olmalı, işçilerin birliği, halkların kardeşliği şiarıyla mücadeleyi yükseltmelidir. R. Irmak |
|||||