Bütçe, genel anlamıyla, kamu gelirlerinin nereden sağlanacağını ve bu gelirlerin nerede kullanılacağını gösteren belgedir. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi, bütçe devletin izlemeyi amaçladığı sosyo-ekonomik politikaların bir aynasıdır. Bütçeyle toplumsal emek tarafından yaratılan değerin bir bölümü devletin kasasına aktarılır. Biriktirilen bu değer, devletin ve temsil ettiği sınıfın tercihlerine/önceliklerine göre bölüştürülür. Kapitalist sistemde, örgütlü muhalefetin gücünü ortaya koyduğu dönemlerde sosyal devlet ilkesini kaale almak zorunda kalan sermaye devleti, böyle bir muhalefetin olmadığı şartlarda sosyal harcamaları hiçe saymakta, saldırıları pervasızlaştırmaktadır. Bütçe kaynakları Kamu gelirleri birkaç kaynaktan sağlanmaktadır. Bunlar: vergiler, harçlar, resimler, fonlar, vb... Kamu gelirlerinin %90ı vergilerden oluşmaktadır. Vergilerin üç önemli kalemi bulunmaktadır. Büyük ölçüde işçi ve emekçilerden kesilen gelir vergisi, tüketim maddesi alırken ödediğimiz KDV ve akaryakıt vergisi. Bu üç kalem toplam vergilerin %63ünü oluşturmaktadır. Bankaların ve tekellerin ödediği kurumlar vergisi ise vergi gelirlerinin sadece %6.2 sini oluşturuyor. Kısaca devlet sermayeyi vergilendirmiyor. Öte yandan emekçilerden toplanıp borç faizi adı altında sermayeye aktarılan milyonlarca dolardan neredeyse hiç vergi alınmıyor. 2002de devlet 42.8 katrilyon faiz ödemeyi planlarken sadece 31 trilyon vergi almayı hedefliyor. 2002 bütçesi kimin bütçesi? Kasım 2000 ve Şubat 2001de ardarda yaşanan iki kriz milyonlarca işçinin işten atılmasını, yoksulluğun ve sefaletin derinleşmesini beraberinde getirdi. Sermayenin krizin faturasını işçi ve emekçilere ödettirme politikasına karşı sınıfın örgütlü bir mücadele geliştirememesi saldırının sonuçlarını daha da ağırlaştırdı. 2002 bütçesi örgütlü muhalefetin cılız olduğu böylesi bir ortamda açıklandı. Bütçenin hazırlanış sürecinde İMF asli unsur olarak yerini aldı. Bu süreçte Kemal Derviş birkaç defa ABDye gidip geldikten sonra bütçeye son şekli verildi. TC Anayasasına göre bütçeyi hazırlaması gereken Maliye Bakanı ve denetlemesi gereken TBMM tamamen devre dışı bırakıldı. İMF tarafında önüne konulan bütçeyi kamuoyuna sunarken, Maliye Bakanı da bütçenin savunulacak bir yönünün olmadı&crren;ını açıkça itiraf etti. Bütçede ilk dikkati çeken borç faiz ödemeleri. Borç faizlerinin 2002 bütçesindeki payı %43.6. Buna karşın kamu yatırımlarının bütçedeki payı %5.8. Milli eğitim (personel harcamalarını çıkarırsak) bütçedeki payı %1.5, sağlık harcamaları ise sadece %0.5. Eğitim ve sağlığa ayrılan pay azaltılırken Diyanet, Emniyet ve savunma harcamalarının bütçeden aldığı pay arttırıldı. 2002 bütçesinde Diyanete ayrılan pay bir önceki yıla göre %83.6 oranında arttırıldı. Emniyet Genel Müdürlüğünün bütçesi ise %107 oranında arttırıldı. Diğer cari harcamaların payı ise %8. Bu kalemin %84ünü savunma harcamaları oluşturuyor. Savunma harcamaları sadece bu kalemle sınırlı değil. Denetim dışı bırakılan Savunma Sanayi Fonundan da silah harcamaları finanse ediliyor. Bunun yanısıra NATO dahilineki harcamalar da denetim dışında (bütçe dışında) tutuluyor. Devletin tercihi sınıf karakterine tamamen uyuyor. Zaten o da bunu saklama gereği duymuyor. Açık ve net bir biçimde kitleleri baskı altında tutmak, denetlemek ve gözetlemek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağını söylüyor. 2002 bütçesiyle emekçiler tarafından üretilen değerlerin kapitalistlerin kasalarına ve silahlanmaya aktarılması bunun ifadesi oluyor. Daha çok yıkım... 2002 bütçesinde İMFnin öngördüğü tüm tedbirler yer aldı. İMF devletin küçültülmesi adı altında kamu harcamalarının kısıtlanmasını, sosyal ödemelerin kaldırılmasını, ücretlerin aşağı çekilmesini ve bir dizi önlemi öngörmekteydi. İMFnin ekonomiyi büyütmeyin, büyümeyi yavaşlatın, işsizlikten korkmayın, bu enflasyonla mücadelenin maliyetidir söylemi çerçevesinde hareket eden sermaye devleti, işçi sınıfı ve emekçileri tam bir yıkıma sürükledi. Yıkım tablosu resmi kurumlarca da (eksik ve tutarsız rakamlarla da olsa) artık itiraf edilmektedir. DİEye göre şehirlerdeki işsizlik oranı %17 civarındadır. IMFnin öngördüğü gibi enflasyon düşmemiştir. 2001 yıl sonu enflasyonu %88.6 olarak açıklanmıştır. Yine DPTnin yaptığı araştırmaya göre, Türkiyede nüfusun %15i 1 doların altında bir günlük gelire sahiptir. %38nin geliri ise 1.5 doların altındadır. Bu yıkım tablosuna rağmen devlet erkanı ve kalemşörleri umut tacirliği yapmaya devam ediyorlar. Sermaye ise hiç olmadığı kadar rahat ve umutlu. Kriz ve yoğun işsizliği bahane ederek, sendikal ihanet çetelerinin yardımıyla kazanılmış hakları bir bir gasp ediyor. Resen emeklilik, ücretsiz izinler, tazminatların sınırlandırılması herhangi bir karşı koyuşla karşılaşmadan uygulamaya sokuldu. Bir taraftan acımasız bir yıkım programı uygulayan sermaye, bir taraftan da işsizlik ve yoksulluğa çözüm arama adı altında sendika bürokratları ile toplantılar yapıyor. Bu toplantılarda bile, işsizlik ve yoksulluğun ancak böyle önlenebileceği gerekçesiyle kendi taleplerini dayatıyor. Vergilerin azaltılması, işverenlerden alınan SSK prim oranlarının düşürülmesi ya da sermaye tarafından ödenen primin bir bölümünün devlet tarafından karşılanması, sermaye tarafından karşılanan işsizlik sigortası kesintilerinin devlet tarafından karşılanması, emperyalizme tam teslimiyet karşısında alınan kredilerin sermayeye aktarılması. Hain Türk-İş bürokratları da reel sektörü canlandıracağı yalanlarıyla ileri sürülen bu taleplere karşı çıkmıyor. Bayram Meral tam bir arsızlıkla, işçimiz ülkesi için iki zeytininden birini vermeye hazırdır diyebilyor. Saldırıları püskürtmek için 2002 yılı bütçesi de dahil sermayenin saldırı politikalarının bu kadar pervasız yürütülmesinin temel nedeni işçi ve emekçilerin ortaya örgütlü bir tepki koyamamalarıdır. Sermaye politikacıları en çok da buna güvenerek 2002 yılında bütün saldırı programını başarıyla uygulayacaklarını düşünüyorlar. Haksız da sayılmazlar. Eğer gerekli karşı koyuş örgütlenmez, 2002 işçi sınıfı adına bir örgütlenme ve mücadele hamlesiyle kazanılamazsa, yığınlar dünküne göre çok daha ağır bir yıkım ve sefaletle yüzyüze kalacaklardır. Bunun önüne geçmek için yapılması gereken ise bellidir. İşçi ve emekçi hareketi yeni yılda geçmişin derslerini gözetmek ve adımlarını buna göre atmak durumundadır. Sınıfın örgütlenme ve bilinç düzeyinin yükseltilmesi ihtiyacı geçen yılki deneyimlerimizin öğrettiği en önemli derstir. Bunun ortadan kaldırılması ise, sendikal bürokrasiden bağımsız taban örgütlerinin yaratılmasına, yaygınlaştırılıp güçlendirilmesine bağlıdır. 2002 yılının görevlerine bu gözle de bakılmalıdır. (SY Kızıl Bayrak, Sayı: 2002/01) |
|||||