Son niyet mektubunun gösterdiği gibi, İMF zor durumdaki bankaların kurtarılmasını, sermaye yapılarının güçlendirilmesini istiyor. Daha açık anlatmak gerekirse, İMF devletten zayıf düşmüş (bunu sahipleri tarafından içi boşaltılmış diye anlamak gerekir) bankalara sermaye takviyesi yapmasını istiyor. İMF ben size kredi vereceğim, ama siz de bu bankaları kurtacaraksınız diyor. İMFye verilen niyet mektubunda bu işin nasıl yapılacağı satır satır anlatılmış, bütün esasları belirlenmiş. Ve meclis bu işi de Ecevitin Amerika gezisinden önce bitirmiş bulunuyor. Açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla bu iş için en az 4 milyar dolar ayrılacak. Şimdi düzen cephesinde bu konuda ateşli tartışmalar yaşanıyor. Yanlış anlaşılmasın. Kimse niye bu bankalar kurtarılıyor demiyor. Kimi yazarlar dışında hiç kimse halktan alınan vergilerle banka kurtarmak doğru değildir demiyor. Bunu söyleyenler ise, halkın parasıyla kurtarılacak bankalara karşı toplumda bir güvensizlik oluşacağını, prestijlerini yitireceklerini, dolayısıyla para toplamakta zorlanacaklarını vb. gerekçe göstererek buna karşı çıkıyor. Yani gene halkın soyulmasını değil bankanın itibarını düşünüyorlar. İşçi ve emekçilerin soyulmasından beslenen kamu bütçesinin banka sermayedarlarının kasasına akıtılması düzen cephesindeki hiç kimsenin umurunda değil. Tüm sermaye grupları ve düzen partileri dağıtılacak pastadan kapacakları payı büyütmeye çalışıyorlar. Şimdi gündeme getirilen de dahil bugüne kadar yaşanan sayısız banka kurtarma operasyonu bir yanıyla işçi ve emekçilerin soyulmasından, sömürülmesinden elde edilen parasal kaynakların sermaye sınıfına pompalanması anlamına geldi. Banka kurup piyasadan para toplamak, sonra içini boşaltıp devletin üzerine yıkmak ya da devlet desteğiyle kurtarmak, burjuvazinin kullandığı sermaye biriktirme, vurgun vurma yöntemlerinden biri oldu. Bunu artık Türkiyede yaşayan herkes bütün açıklığıyla biliyor. Yapısal sorunlara geçici çözümler Fakat gündeme getirilen banka kurtarma operasyonunun ortaya koyduğu bir başka gerçek daha var. Banka operasyonları aynı zamanda Türkiye kapitalizminin yapısal sorunlarına, bu sorunlar karşısındaki çaresizliğine de ışık tutmaktadır. Mevduat güvencesinin de yardımıyla banka sahibi olan maceracı kimseler, haksız rekabet yoluyla, yüksek faizle mevduat toplamış ve bunu kendi şirketlerine aktarmışlardır. Bu işlemlerin hepsi kamu otoritelerinin gözü önünde cereyan etmiş, olumsuzlukları belirten Bankalar Yeminli Murakıpları raporları hasıraltı edilmiştir. Bazı bankalar halktan topladıkları mevduatı ödeyemeyecek duruma geldiklerinde Fona devredilmiş ve tüm zararları devletçe üstlenilmiştir. Bu yolla 19 banka Fona devredilmiş ve bankalar için Hazineden 18 milyar dolar kaynak aktarılmıştır. (...) Aktarılan kaynağa rağmen bankacılık sektörünün iyileştirilemediği, o nedenle reel sektöre yeni kredi açamadığı, güç duruma düşen kredi müşterilerine yardımcı olamayacağı anlaşılınca, Hazineden aktarılacak 4 milyar dolarlık kaynakla sektörü kurtaracak son tasarı gündeme gelmiştir. El yordamıyla, deneme-yanılma yöntemiyle sorunları çözmeye çalışan hükümet, tek çıkar yolun zor durumdaki bankalara 4 milyar dolar destek sağlamak olduğunu savunmaya başlamıştır. Bir kaç ay sonra, sorunu çözemedik başka bir yöntem uygulayalım diye ortaya çıkılmayacağının da garantisi yoktur. (Mustafa Özyürek. Milliyet, 7 Ocak 2002) Milliyet yazarının tereddütleri sonuna kadar haklıdır. İMFnin dayattığı, Kemal Dervişin ise herşeye rağmen hayata geçirmeye çalıştığı banka kurtarma operasyonu, tümüyle İMFnin istediği çerçevede gerçekleşse dahi, Türkiye kapitalizminin hiçbir sorununa kalıcı bir çözüm getirmeyecektir. Düzen cephesindekiler de bunun farkında olduğu içindir ki, iş bir anda yağmadan pay kapma yarışına dönüşmüştür. Banka operasyonu kapitalist ekonominin içinde bulunduğu sıkıntılı durumu bir süreliğine de olsa aşmanın, yükü bir kez daha işçi ve emekçi yığınların sırtına yıkmanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Bankalara pompalanacak kaynaklar yeniden hortumlandıktan, İMFden gelecek krediler pay edildikten bir süre sonra, sorun daha ağır bir biçimde kendisini yeniden ortaya koyacaır. İşçi ve emekçiler cephesinden durum İşçi ve emekçi yığınlar banka kurtarma operasyonunun faturayı çalışanlara ödetmenin bir biçimi olduğunu görüyor ve buna karşı belli bir öfke duyuyorlar. Şimdiye kadar yaşanan banka kurtarma operasyonlarının hepsinin de dönüp dolaşıp kendilerine fatura edildiğini yaşayarak öğrendiler çünkü. Fakat öfke ve tepkinin büyüklüğü kendi başına bir şey ifade etmiyor. En başta da sendikal ihanet çeteleri aracılığıyla sermaye bu öfke ve tepkiyi boşaltmanın ya da zararsız hale getirmenin yolunu bir biçimde buluyor. İşçi ve emekçi hareketi açısından bugün en kritik sorun örgütlenme sorunudur. Saldırılara gereken yanıtın verilmesinin yolu buradan geçmektedir.
Arjantine benzeyeceğiz raporu Devlette görevli müfettişler, Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanının da içinde bulunduğu devlet zirvesindeki yöneticilere, bankacılık yasası çıkarsa Türkiye Arjantine döner uyarısı yaptı. Devletin zirvesine, kamuoyunda banka kurtarma yasası olarak bilinen düzenlemenin hayata geçirilmesi durumunda Türkiyenin Arjantine döneceği uyarısı yapan rapor verildi. Devlet Denetim Elemanları Derneği (DENETDE) tarafından verilen rapor, son MGK toplantısında da gündeme geldi. Raporda Devlet Bakanı Kemal Derviş ve bürokratları ağır bir dille eleştirildi. Hükümetin çıkarmaya çalıştığı yasanın Türkiyeyi yurtdışına bağımlı kılacağı ve Arjantinleşme sürecini başlatacağı iddiaları yer aldı. Yasanın çıkmasıyla IMFden gelecek paraların önceden belirlenen belirli şirketlere aktarılacağı kaydedildi. (...) DENETDEnin raporunda, pazartesi günü yapılacak Liderler Zirvesinde son şekli verilecek bankacılık düzenlemesi olan mali sektörün yeniden yapılandırılmasına ilişkin yasa ve kamu bankalarının üst düzey yöneticileriyle ilgili şu iddialar yer alıyor: - Kanunun amacı kamu bankalarının tasfiyesine yönelik altyapı oluşturmaktır. Bu kanun çıkmazsa Türkiyenin Arjantine dönüşeceğini söyleyenler hesap sorulmasından korkanlardır. - Bu kanunu Meclisten daha rahat geçirebilmek için ekonomik kriz ve reel sektörün desteklenmesi gerekçesi perdeleme olarak kullanılmıştır. - Reel sektörün desteklenmesinde dışarıdan yüksek faizlerle sağlanacak kaynaklar kamu bankalarına aktarılacak, bu kaynaklar firmalara yeni kredi verilmesinde kullanılacaktır. Uygulamada ekonomiye faydalı olan firmalar değil önceki yıllarda da yapıldığı üzere, bu bankalardan siyasi destekle usulsüz kredi kullanılmış ve bunları ödememiş firmalar bu imkandan yararlanacaklardır. - Usulsüz kredi veren yöneticiler, bunda siyasi sorumluluğu olanlara hiçbir şey yapılmamış, fatura çalışanlara çıkarılmıştır. Kamu bankalarından usulsüz kredi verilmesinde sorumluluğu bulunan yöneticiler aftan yararlanmışlardır. - Kamu bankalarının kötü yönetildiğinden şikayet eden Derviş, usulsüz kredi vermekten yargılanan, daha önce çalıştığı bankalar hortumlanarak fona devredilen yöneticileri olağanüstü yetki ve sorumsuzluk zırhı ile donatarak atamıştır. - Hortumlanarak içleri boşaltılan ve fona devredilen özel bankaların devlete zararı 17 milyar dolardır (25,5 katrilyon), oysa Halk Bankasının 1,5 katrilyon, Emlak Bankasının 1 katrilyon ve Ziraat Bankasının 500 trilyon olmak üzere kamu bankalarında batan kredi miktarı toplam 3 katrilyondur. Özel bankaların devlete zararı, kamu bankalarının yaklaşık 8 katıdır. - Kamu bankaları muhtemelen Ekim-Kasım 2002 tarihinde yurtdışında hazır olan müşterilere satılacaktır. Bu finans sektörünün yabancıların eline geçmesi, Türkiyenin dışa bağımlı hale gelmesidir. - Kamu bankalarına içleri boşaltılan İnterbank, İktisat Bankası, Egebank ve Demirbanktan profesyonel yöneticiler getirilmiştir. Profesyonel yönetici olabilmek için hakkında şaibe olması, usulsüz kredi vermekten dava açılması, en az bir batan bankada çalışması kriterleri aranır hale gelmiştir. - Bazı yöneticilerin aylık geliri 21 milyar civarındadır. Tam bir israf ve savurganlık hakimdir. -Halk Bankasının 18.11. 2001 tarihinde ODTÜde düzenlediği toplantı için yaklaşık 500 milyar lira harcanmıştır. - Banka personeli için düzenlenen seminerde ekonomist kökenli gazetecilere günlük 1 milyar lira ödenmiştir. Bu gazeteciler sadece 2 saat seminer vermişlerdir. -Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanı Vural Akışık, Boğazda kaçak villa yapmıştır. Hakkında birçok şaibe vardır. - Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Üyesi Kadir Günay, İnterbankta görev yaptığı dönemde aylık 5 bin 300 DMye 34 PR 200 plakalı Range Rover jeep kiralamıştır. Ayrıca, İstanbul Bebekte aylık 2 bin 500 dolara ev kiralamıştır. Aylık 10 bin dolar ücret almıştır. Zaman/7 Ocak 2002 |
|||||