12 Ocak '02
Sayı: 02 (42)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD gezisi ve "Irak sorunu"
  Sermaye iktidarını sınıfın örgütlü gücü yıkacak!
  Ziyaretin ana ekseni, Irak'a karşı emperyalist savaş
  Yıkıma karşı birleşik mücadele!
  Banka kurtarma operasyonu
  2002 yılı saldırı programı ve bütçe
  Sınıfa saldırıların Adana'daki sonuçları
  Gerçek kazanım sendika bürokratlarını defetmekle mümkün
  Kriz, siyasal gericilik ve savaş...
  Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
  Devrimci irade teslim alınamaz!
  Direniş tüm kararlılığıyla sürdü... Direnişte şehit düşen devrimcilerin sayısı 85'e ulaştı...
  Esenyurt İşçi Bülteni'nden...
  Filistin'in kırılamayan direniş geleneği
  Ortadoğu'ya yönelik çirkin hesaplar
  Ortadoğu, Kürdistan ve Türkiye...
  Anıları kapitalist barbarlığa karşı mücadele çağrımızdır!
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Direniş ölümüne kararlılıkla sürüyor...

Devrimci irade teslim alınamaz!

Hücre saldırısına karşı başlatılan Ölüm Orucu direnişi 1 yılını geride bırakmışken, son 1 haftada ardardına ölümsüzlük kervanına katılan üç şehit, faşist devletin dışarıda baskı ve terörle sağladığı suskunluk fesadını parçaladı ve zindanlar ve direniş yeniden kamuoyunun gündemine oturdu. Bu aynı zamanda, tam da başarı kazandığını düşündüğü sırada, devletin tüm oyunlarının, direnişi unutturma çabalarının, bunun üzerinden oluşturduğu güç ve başarı imajının boşa düşmesi demekti. Demek ki, devlet ne denli güçlü yüklenirse yüklensin, ne kadar zorbalık yaparsa yapsın direnmek mümkündü...

Yeni ölümlerle birlikte bir kez daha yücelmiş bulunan bu devrimci direniş ruhu, zorun-zorbalığın da bir kez daha mahkum edilmesi anlamına geliyordu. Tıpkı tankların, topların, uçakların karşısına sapanlarıyla dikilen Filistinli çocukların direnişi gibi, devletin tüm katliamlarının, tecridinin ve imha planlarının karşı sınabedenleriyle dikilen devrimci tutsakların bu ölümüne direnişi de akıllara durgunluk vermeye devam ediyor. Bu özelliğiyle de devleti teşhir ve tecrit etmeye. Faşist devlet nasıl baskı ve terör aygıtlarıyla direnişi dışarıdan tecrit ederek yalnızlaştırmaya ve hücre duvarları içine gömmeye çalışıyorsa, devrimci tutsaklar da direniş ve ölümleriyle onu işçi-emekçi kitlelerden tecrit etmeye, kanlı-katil yüzünü açığa çıkarmaya ve tarih ve insanlık karşısında mahkum etmeye devam ediyor.

Tam da ardardına gelen ölümlerle direniş ateşinin yeniden harlanmaya başladığı bu evrede, dışarıda, “üç kapı, üç kilit” kampanyası ile demokratik kamuoyu da, hücreleri ve hücrelerde süregiden direnişi unutmuş olmadığını (devletin unutturmayı başaramadığını) ortaya koydu. Ama aynı zamanda, kampanyaya verdiği tepki üzerinden de, devletin bu başarısızlığından duyduğu rahatsızlığı da açığa çıkarmış oldu.

Adalet Bakanı olacak zat, demokratik kurumlardan gelen bu öneriye verdiği olumsuz yanıtın gerekçelerini ve sözde karşı önerisini açıklarken, bir yandan öneri sahiplerini tehdit etmekten geri durmuyor, ama diğer yandan da, devletin direniş karşısında düştüğü aczi de gizleyemiyordu. O devlet ki, 11 Eylül saldırıları ardından kudurgan bir kinle dünya halklarına ve devrimci güçlerine karşı saldırıya geçen Amerika’nın emperyalist savaş arabasına kendini bağlayarak güç bulduğunu sanıyordu. Dışarıda komşu halklara, içeride devrimci sınıfa ve örgütlere karşı daha büyük bir zorbalık ve terörle saldırıya geçebileceğini umuyordu. Bu hesapla belki, zindanlarında süregiden direnişi yok saymasının da mümkün olabileceğini düşünüyordu. Son gelişmelerle bu hesap ve umutları bir kez daha suya düşmüş oldu. Adlet Bakanı ağzından saçılan köpükler biraz da bozulan bu hesapların öfkesini gösterdi.

Önümüzdeki günler ve aylar, faşist Türk devletinin, Ortadoğu’ya yönelik emperyalist savaş tehdit ve saldırı planlarında üstleneceği yer ve görevin netleşmesine tanıklık edecek. Savaşa fiilen katılma durumu ise “içte baskı ve terör” yönelimini de şiddetlendirecektir. Devrimci hareketin ve demokratik-ilerici güçlerin, içte ve dışta, devlet terörünün odaklaştığı mevzilerin korunması için mücadeleyi ve güç birliğini yoğunlaştırmaları gerektiği açıktır. Daha açık bir ifade ile, içerde tüm devrimci ve demokratik hak ve mevzilerin korunması-dışarıda emperyalist saldırganlığın hedefi haline getirilen halklarla dayanışma, bir arada, birlikte ele alınmalı ve yürütülmelidir. Ölüm Orucu direnişinin taleplerini savunmak ve desteklemekse, içerdeki mevzilerin korunması mücadelesinin ilkve ana konularından biri olmaya devam etmektedir.



Ölüm Orucu’nun 84. şehidi
Ali Çamyar güneşe uğurlandı

20 Ekim’de başlayan Ölüm Orucu direnişi kararlılıkla devam ediyor. Birinci yılını geride bırakan direniş devrimci iradenin en zor koşullar altında dahi teslim alınamayacağının şimdiden eşsiz bir örneği oldu.

Ölüm Orucu direnişine 4. ekipte başlayan TİKB dava tutsağı Ali Çamyar Ölüm Orucu direnişinin 265. gününde İzmir Yeşilyurt Devlet Hastanesi’nde şehit düştü. Şehit düşmesinin ardından İstanbul Adli Tıp’a getirildi. Burada bir gün kaldıktan sonra ailesinin Ümraniye’de bulunan evine götürülmek istendi. Fakat faşist kolluk güçleri cenazenin eve getirilmesine izin vermediler. Aileye baskı yaparak bir an önce gömülmesi için dayatmalarda bulundular. Kolluk güçlerinin cenaze evinde toplanan kitlenin katılımını engellemek istemesi üzerine, Ali Çamyar’ın ailesi karşı tutum alarak, cenaze evindeki kitle gelmeden cenazenin gömülmeyeceğini belirttiler. Cenaze arabası Adli Tıp’tan Sarıgazi Mezarlığı’na kadar panzerler, polis araçları ve askerler eşliğinde getirildi. Faşist devletin aczini gözler önüne sren bu durum devrimcilerin ölü bedenlerinden dahi duydukları korkunun yeni bir ifadesi oldu.

Cenaze evinde bulunan kitle Ümraniye’den otobüslerle Sarıgazi Mezarlığı’na doğru yola çıktı. Otobüsle gelen kitle ile cenaze arabasını getirenler mezarlığın arka cephesinde buluştu. Mezarı başına kadar “Ali yoldaş ölümsüzdür!”, “Yaşasın Ölüm Orucu direnişimiz!”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”, “Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!” vb. sloganları eşliğinde yüründü.

Yürüyüş sırasında Ölüm Orucu’nu ve taleplerini sahiplenen şiarların yazılı olduğu dövizler açıldı. Mezar başında ise “Ölüm Orucu şehitleri ölümsüzdür/ÖMP” yazılı pankart açıldı. Ali Çamyar’ın şahsında tüm Ölüm Orucu şehitleri anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Ardından Nazım Hikmet’in “Zafere Dair” şiiri okundu. ÖMP’nin Ali Çamyar’a dair okunan açıklamasının ardından TİKB bayrağına sarılarak toprağa verildi. Son olarak annesi bir konuşma yaptı. Ali’nin tahliyesi için 5 haftadır uğraştıklarını, tahliyesi için İstanbul Adli Tıp kurumunda kontrolden geçmesi gerektiğini, yola çıkacak kadar sağlıklı olmadığı için de İstanbul’a gönderilmediğini, devletin bilinçli olarak oğlunu katlettiğini söyledi.

SY Kızıl Bayrak/Kartal



ÖO direnişçisi Lale Çolak
sonsuzluğa uğurlandı

Ölüm Orucu Direnişi bir yılı aşkın süredir tüm kararlılığıyla ve yeni şehitlerle devam ediyor. Direniş, faşist devletin her türlü zor ve dayatmasına karşın, Ali Çamyar ve Zeynel Karataş’ın ardından 8 Ocak’ta şehit düşen Lale Çolak şahsında bir kez daha gücünü ve kararlılığını tüm dünyaya kanıtladı.

TİKB dava tutsağı olan Lale Çolak, 19 Aralık saldırısıyla tutsak olduğu Ümraniye Cezaevi’nden Kartal Cezaevi’ne getirilmişti. Burada başladığı Ölüm Orucu eylemi nedeniyle durumu ciddileştiği için Bayrampaşa Cezaevi Hastanesi’ne kaldırılmış ve eyleminin 222. gününde ölüm sınırındayken tahliye edilmişti. Ancak fiziksel olarak yaşam sınırını aşan Lale, tahliyesinden 18 gün sonra, 8 Ocak günü şehit düştü.

Lale Çolak, 9 Ocak günü Adli Tıp’tan alınarak, son yolculuğuna uğurlanmak için Kocasinan Mezarlığı’na götürüldü. Burada da bekleyenlerle 200 kişilik bir kortej oluşturuldu ve yürüyüşe geçildi. Yürüyüş boyunca “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!”, “Ali Çamyar, Zeynel Karataş, Lale Çolak ölümsüzdür!”, “Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!”, “Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!”, “İçerde dışarda hücreleri parçala!” sloganları gür şekilde haykırıldı.

Mezara gelindiğinde kendi vasiyeti üzerine Rodrigo’nun gitar konçertosu eşliğinde, uğruna mücadele ettiği bayrağa sarılarak, sonsuzluğa uğurlandı. Ardından O’nun şahsında bugüne dek şehit düşen tüm devrimciler için saygı duruşunda bulunuldu. Ümraniye ve Kartal cezaevlerinde birlikte yattığı siper yoldaşı ve Ölüm Orucu gazisi Çiğdem Kırkoç “Serüvenciler” parçasını seslendirerek, Lale’ye verdiği sözü yerine getirdi. Özgeçmişi okunarak; daha liseli bir genç kız iken mücadeleye atıldığı ve düşman tarafından vurularak kolunun sakatlandığı, kısa bir tutsaklığın ardından tekrar çok sevdiği kavga şehrinde tüm fedakarlığı ve direnişçi ruhuyla çalıştığı, ancak ‘96’da yine tutsak düşerek mücadelesini zindanda sürdürdüğü vurgulandı. “Lale yoldaş kavgamızda yaşıyor!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” sloganları atıldı.

TUYAB’dan bir tutsak yakını yaptığı konuşmada katliamcı düzenin cezaevlerindeki uygulamalarına değindi. Hücrelere karşı Ölüm Orucu’na başlayarak bugüne dek onlarca şehit veren çocuklarıyla gurur duyduklarını, onları sonuna kadar desteklediklerini, devletin biran önce bu vahşete son vermesi gerektiğini söyledi. Ardından yeni tahliye olan tutsakların mesajı okundu ve devrimci marşlarla tören sona erdi.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul