Emperyalist savaş makinası Afgan topraklarını kan gölüne çeviriyor...
Afganistanın ölüm tarlaları! Y. Maden Emperyalist savaş makinası Afganistanı kan gölüne çevirmiş durumda. Hergün Afganistandan yeni bir katliam haberi geliyor. Binlerce savaşçı, Amerikan, İngiliz ve yerli savaş çeteleriyle birlikte vahşi işkencelerden geçirilerek katledilmiş, Talibanın terkettiği kentlerin herbiri birer ölüm tarlasına dönüştürülmüştür. Kabil, Kunduz ve son olarak Kale-i Cengde yaşanan katliamlar emperyalist savaşın kirli ve kanlı yüzüne ayna tutmaktadır. Kabilde yüzlerce, Kunduzda binlerce ve Kale-i Cengde yüzlerce savaşçı vahşi biçimlerde katledilmiştir. Amerikan üniforması giymiş çapulculardan oluşan Kuzey İttifakı askerleri, katliamların ardından kentleri yağmalamakta, cesetleri altın dişlerine kadar soymaktadırlar. Afganistandaki katliamlar o denli acımasızdır ki, savaşın bir kolu olarak çalışan burjuva medya dahi yaşanan vahşeti ynsıtmak durumunda kalmaktadırlar. Burjuva medya katliamları Kuzey İttifakı güçlerine bağlamaktadır. Oysa savaşın başından beri ABD Afganistana ölüm kusmaktadır. Kesintisiz olarak günlerce süren bombardıman bir yana, Kuzey İttifakına Kabilin yolunu açan papatya kesicileri adlı bombaların atom bombasından sonra tahrip gücü en yüksek bomba olduğu gerçeği ABDnin katliamcılığının boyutlarını ortaya koymaya yetmektedir. Afganistanda yaşanan her türlü katliam ve vahşetin sahibi, başta ABD olmak üzere gerici savaş koalisyonudur. Kuzey İttifakı denilen çapulcu çetelerinin Kabile girişleri sonrasında yaşananlar biliniyor. Talibanın terkettiği kentte sokak infazları, kurşuna dizmeler yaygınca yaşanmıştır. Evler tek tek basılmış, onlarca insan toplanarak infaz edilmiştir. Kunduz ve Kale-i Cengde yaşananlar ise, katliamların Nazilere rahmet okutan biçimlerde gerçekleştirildiğini göstermektedir. Tüm bu kanlı icraatlar Amerikan ve İngiliz kirli savaş uzmanlarının denetiminde gerçekleşmektedir. 12 gün boyunca direnişin sürdürüldüğü Kunduz kenti bugün tam bir ölüm kenti durumundadır. Burada teslim alınan Taliban askerlerinin akibetleri konusunda bilgi verilmemektedir. Kunduz sokakları birer ceset tarlasına dönmüştür. Yakalanan savaşçılar sokak ortasında ayakları bağlanıp kafalarından kurşunlanarak infaz edilmektedirler. Bazı savaşçılar ise kent halkının katılımıyla linç edilmektedir. Kızıl Haçın kamyonları tarafından dizi dizi ceset taşınmaktadır. Katliamlar Güney Afganistana kadar yayılmıştır. Güneydeki Taliban muhalifi Peştunlar tarafından yapılan katliamların birinde 160 Taliban askeri kurşuna dizilmiştir. Bu katliamda Amerikan askerleri de hazır bulunmuş, yani katliamı yönetmişlerdir. Kale-i Cengde gerçekleşen ise apaçık bir katliamdır. Mezar-ı Şerife girilmesi sonrasında esir alınan çoğunluğu yabancı yüzlerce esir askerin üzerlerine günlerce uçaklarla, tanklarla, roketatarlarla bombalar yağdırıldı. Sonuçta Kale-i Ceng de kimsenin sağ çıkmadığı bir ölüm tarlasına dönüştürüldü. The Guardian muhabirinin kalede kalan son üç savaşçının nasıl katledildiğine ilişkin anlatımları, gerçekleştirilen katliamın boyutlarını ve kapsamını ortaya koyuyor: Kale içindeki iki katlı binada direnen üç yabancı savaşçı, 'Teslim ol' çağrılarını 'Biz Amerikalılara teslim olmayız' diye yanıtlamış. Buna karşılık Britanya ve ABD özel birliklerinin tavsiyesiyle binaya benzin dökülüp ateşe verilmiş. Ardından ikinci kata çıkmak zorunda kalan savaşçıları vurmak için yerlerdeki Taliban cesetlerini ezerek bir tank getirilmiş. Tank binaya dört kere ateş ederek savaşçıları öldürmüş. (Aktaran Ntvmsnbc.com) Bu satırlar Afganistanda yaşanan katliamın boyutları kadar, bu katliamın nasıl ve kimler tarafından yapıldığına ilişkin de yeterli açıklık sunuyor. Yapılan katliamlar, sergilenen barbarlık, Britanya ve ABD özel birliklerinin tavsiyesi doğrultusunda yerine getirilmektedir. Bu kirli savaş uzmanları yeteneklerini şimdi de Afganistanda sergilemektedirler. Emperyalist savaş makinası tüm kirli ve kanlı icraatlerinde olduğu gibi Afganistanda yaşananları da meşrulaştırma çabasındadır. Emperyalist savaş merkezlerinden yapılan açıklamalara göre, Kale-i Cengde yaşananlar katliam değil bir meydan muhaberesidir, bundan dolayı da son derece meşrudur. Emperyalist savaşın propaganda merkezlerinin insanlığa yutturmaya çalıştığı budur. Oysa ne yürütülen savaş haklıdır, ne de bu savaşta kullanılan yöntemler meşrudur. Ortada emperyalislerin gerici çıkarlarına hizmet eden bir savaş ve bu savaşın kendi özüne uygun kirli ve insanlık dışı yöntemleri vardır. Kale-i Cengde yaşanan vahşi katliam direnişle karşılanmıştır. Kaledeki askerlerin çoğu yabancı olan büyük bölümü teslim ol çağrılarına sonuna kadar direnmiştir. Ama kaledeki direnişin yanında ihanet de vardır. Talibanın Mezar-ı Şerifteki üst düzey yöneticileri Afganistana savaşmak için gelen insanları arkadan hançerlemiştir. Bunlar emperyalist savaş koalisyonuyla yabancıların teslimi konusunda anlaşmışlar, katliam sonrasında da Raşit Dostum ile birlikte kalede yaşananların planlı olmadığına ilişkin açıklama yapmışlardır. Bu örnekler sadece Kale-i Ceng ile de sınırlı değildir. Sınırlı ve eksik, yer yer emperyalist psikolojik savaşın izlerini taşısa da, belli bir gerçeklik payı taşıdığı açıktır. Bu durum dinsel gerici akımların konumuna, sınırlarına ve açmazına ilişkin çarpıcı bir örnektir. ABD önderliğindeki emperyalist savaş koalisyonunun yönetimi ve denetimi altında Afganistan koca bir ölüm tarlasına çevrilmektedir. Bu katliamcılığa karşı durmak, bu kirli savaşın suç ortağı konumuna düşmemek, hem geleceğimize hem de onurumuza sahip çıkmanın zorunlu bir gereğidir.
Burjuva demokrasisinin sınırları... Emperyalizm siyasal gericiliktir! 11 Eylül saldırılarından sonra başlatılan anti-terörizm maskeli emperyalist saldırganlık, emperyalist-kapitalist ülkeler dahil olmak üzere tüm dünya işçi ve emekçilerine demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluğu dayatıyor. Bu çerçevede saldırı dalgası daha da derinleşerek fiili terör uygulamalarına doğru genişliyor, mazlum Afgan halkının başına bombalar yağdırılıyor. Başta ABD emperyalizmi olmak üzere AB emperyalistleri de demokrasi havarisi maskelerini bir yana atıp, dünya halklarına saldırıda sınır tanımayacaklarının açık mesajlarını vermekte birbirleri ile yarışıyorlar. 11 Eylül saldırısı sonrasında emperyalistlerin koro halinde birbirlerinin ardı sıra aldıkları tutum, emperyalizmin siyasi gericilik olduğu yönündeki leninist belirlemenin ne denli doğru olduğunu tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Emperyalistler hukuksuzluk belgesi önlemleri birbirinin peşisıra uygulamaya sokmuş bulunuyorlar. ABD emperyalizmi ülkesinde yaşayan 5 bin yabancı uyruklu vatandaşı gözetim altına alarak işe başladı. Ardından hızla bunların özel askeri mahkemelerde yargılanmalarının önünü açacak yasal düzenlemeleri yaptı. Şimdi ise Terör suçlularına temyiz yolunu kapatma propagandası eşliğinde gündeme getirilip yasalaştırılan düzenleme ile de ABD adaleti temyiz yükünden kurtarılıyor. AB emperyalistleri de benzer önlemleri almakta ABDden geri kalmadılar. İngiltere, yabancı uyrukluların kolayca tutuklanmalarının önünü açan düzenlemeyi hemen yaptı. Bu düzenleme doğrultusunda video görüntüleri de delil sayılacak. Diğer Avrupalı emperyalistler de benzeri uygulamalara yöneliyorlar. AB emperyalistleri de özel mahkemeler konusunu gündemlerine alıyorlar. Ayrıca AB emperyalistleri, Amerikadaki FBIın benzeri bir güvenlik örgütünün oluşturulması doğrultusunda da anlaştılar. Polis teşkilatlarını güçlendirme doğrultusunda kararlar alıp, hızla uygulamaya soktular. Hem ABD emperyalizmi hem de Avrupalı emperyalistler terör davaları demagojisiyle süreci perdeleyerek, burjuva hukukunda en doğal hak olan temyiz hakkını gasp ediyorlar. Emperyalistler burjuva hukukunun asgari normlarını bile çıkarları söz konusu olduğunda ayaklar altına almaktan geri durmayacaklarını bir kez daha tartışmaya yer bırakmayacak bir tarzda ortaya koyuyorlar. En temel demokratik hak ve özgürlüklere yönelik bu pervasız saldırılar burjuva demokrasisinin gerçek yüzünü ve sınırlarını tüm çıplıklığıyla gözler önüne seriyor. |
|||||