06 Ekim '01
Sayı: 29


  Kızıl Bayrak'tan
  Savaşa karşı mücadele

  Emperyalizme karşı mücadeleyi yükseltelim!

  Emperyalist saldırganlığa karşı öfke büyüyor...

  Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!

  Emperyalizmin hizmetinde daha aktif bir rola arayışı
  Emperyalizme karşı mücadelede geçmişin devrimci deneyimleri...
  Deri işkolunda çalışma ve meslek hastalıkları
  Tekel'de mevsimlik kadın işçiler eylemde

  Savaş, anti-emperyalist mücadele ve Parti Programı

  Gençlik hareketi
  Habip gül yoldaş şahsında ON'lar anıldı...
  Ölüm Orucu Direnişi 352. gününde sürüyor...
  Sahte umutlar, boş çırpınışlar

  Ortak açıklama: Emperyalist savaşa hayır!

  Belçika'da kitlesel işçi yürüyüşü
  Che; uluslararası devrime adanmış bir yaşam
  Açıklamalardan...
  Mücadele Postasi

 Tüm yazılar

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Ayşe Baştimur ve Özlem Durakcan faşist teröre karşın sloganlarla uğurlandı...

Şehitlerimizin canlarıyla açtıkları
onurlu yolda yürüyeceğiz!..

Mamak'taki direniş evinde Ölüm Orucu'nu sürdüren Ayşe Baştimur ve Özlem Durakcan 28 Eylül günü birkaç saat arayla şehit düştüler.

Ayşe Baştimur, Çanakkale Cezaevi'nde başlattığı direnişini, 19 Aralık katliamı sonrasında da sürdürdü. Devletin direnişi kırmak için başlattığı tahliye manevrası ile tahliye edildi. Bundan sonra direnişe Mamak'taki direniş evinde devam etti. Şehit düştüğünde direnişinin 344. günündeydi.

Özlem Durakcan, direnişe dışarıda başlamıştı. Direnişinin 72. gününde faşist devletin suratına bir tokat olup devrim davasında bayraklaştı. Özlem'in bilinci şehit düşmeden üç gün önce kapanmıştı. 3. günün ardından Ayşe ile beraber ipi göğüsledi.

Devrime adanmışlığın bu iki bayrağını kendilerine layık bir biçimde ölümsüzlüğe uğurlamak ve devletin katliamcılığını protesto etmek için şehadetlerinin hemen arkasından hazırlıklar başlatıldı. Direnişin bu iki kızıl gülü direniş evinden alınarak bulundukları mahallede yapılacak bir yürüyüşle beraber uğurlanacaklardı. Ancak faşist devletin buna dahi tahammülü yoktu. Zira şehitlerimizden ve onlara sahip çıkılmasından korkuyordu. Bu nedenle sabah saatlerinden itibaren direniş evi kuşatıldı. Burada şehit haberini alarak direniş evine gelenler gözaltına alındı. Direniş evinden çıkanlar da gözaltına alındılar. Gün boyu mahallede gözaltılar sürdü. İçinde Kızıl Bayrak çalışanı ve okurlarının da olduğu 40'ı aşkın kişi gözaltına alındı.

Direniş evini basan devletin kolluk güçleri şehitleri kaçırarak sahiplenilmelerini engellemek istedi. Şehit cenazelerinin kaçırılması üzerine, hem devletin bu tutumunu protesto etmek, hem de planlandığı gibi şehitleri mahalleden uğurlamak için bir gösteri hazırlığı başlatıldı. Vatan, Kızıl Bayrak ve Kaldıraç okurları tarafından aynı gün içerisinde planlanan gösteriyle Tuzluçayır göbeği trafiğe kesilecek, sloganlarımızla şehitlerimize sahip çıkacak ve devleti protesto edecektik.

Birkaç saat içerisinde hazırlıkları tamamlanan gösteri, planlandığı saatte başlatıldı. Feyzullah Çınar parkında toplanan yaklaşık 50 kişi, "Devrim şehitleri ölümsüzdür!" pankartı arkasında yürüyüşe geçti. Göbeğe gelindiğinde yol kesildi, sloganlar gür bir biçimde yükseltildi. Bu sırada polis gösteriyi sadece izlemekle ve kamera çekimi yapmakla yetindi. Ama şaşkınlıkları gözlerinden ve davranışlarından belli oluyordu. Onca gözaltıya karşın şehitlere sahip çıkılmış, katliamcı devlet lanetlenmişti. Onlar, gözaltılarla bizlerin sineceğini sanıyorlardı, ama yanılmışlardı.

Gösteri sırasında; "Devrim şehitleri ölümsüzdür!", "Katil devlet hesap verecek!", "Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!", "Kahramanlar ölmez halk yenilmez!" sloganları sıklıkla atıldı. Daha sonra yapılan bir konuşmayla, devletin katliamcı yüzü teşhir edildi ve devrimci iradenin teslim alınamazlığının bir kez daha kanıtlandığı ifade edildi. Şehitlerimizin değerlerine bağlılık dile getirildi.

Konuşmadan sonra eylem bitirilerek, gelinen yöne doğru topluca yüründü. Bu sırada çevik kuvvet otobüsleri ve diğer polis otoları yürüyüşçü kitleyi takip etmeye başladı. Uygun bir anı kollayan kolluk güçleri bu fırsatı yakaladıkları yerde saldırı hazırlıklarına başladılar. Bunun üzerinde kitle mahalle içlerine dağıldı. Polis kitlenin dağılmasından sonra mahalleyi tam bir abluka altına aldı ve bir sürek avı başlattı. Burada da 4 arkadaşımız gözaltına alındı.

Tüm baskı ve engellemelere karşın boyun eğilmeyerek şehitlere sahip çıkılması Mamaklı devrimciler adına anlamlı bir duruş oldu. Aylardır direnişi sahiplenmek yönünde tam anlamıyla bir sessizliğin yaşandığı Ankara'da böylesine militan bir eylemin yapılmış olması ayrıca anlamlıydı.

Ankara polisi sonuçta şehitlerimize sahip çıkışımızı engelleyemedi, ama cenazeleri de kaçırdı. Özlem Durakcan Çorum'da toprağa verilirken, Ayşe Baştimur'un cenazesi polis tarafından kaçırıldı. Gözaltına alınan 50 kişinin bir bölümü daha sonra serbest bırakılırken, kesin olmayan bilgilere göre 7 kişi tutuklandı.

Buradan bir kez daha haykırıyoruz: Faşist terör ne direnişi sahiplenmemize engel olacaktır, ne de bizi F tipi hücrelere boyun eğdirecektir. Şehitlerimizin canlarıyla açtıkları onurlu yolda yürüyecek, sonuçta kazanan biz olacağız.

Mamak'tan komünistler

 


 

"Sessiz imha" politikası sürüyor!..

Bir tutsak devrimci daha yaşamını yitirdi

Devletin devrimci tutsakları imha saldırısının bir ayağı da sessiz bir biçimde uygulanıyor Bugüne kadar onlarca tutsak, cezaevlerindeki sağlıksız koşullar, günlük işkence ve katliamların yarattığı kalıcı sorunlar nedeniyle yavaş yavaş ölüme gönderildiler. Devletin cezaevlerindeki katliam geleneğinin bir parçasıdır bu tür ölümler. Geçmişten beri yaşanan bu "sessiz imha", F tipleriyle beraber daha kapsamlı bir biçimde uygulanmaktadır.

"Sessiz imha" ile katledilen tutsaklardan sonuncusu Mustafa Coşkun oldu. Mustafa Coşkun, yakalandığı gırtlak kanserinden dolayı kaldırıldığı Ankara Numune Hastanesi'nde, 3 Ekim günü hayatını kaybetti. Mustafa Coşkun, tedavisi yapılmayarak, ancak hastalığının ilerleyen aşamasında hastaneye kaldırılarak, ölüme mahkum edildi.

F tiplerinde bugün birçok tutsağın, katliam, işkence ve F tiplerinin yarattığı sağlık sorunlarından dolayı yaşamları tehlikede bulunuyor. Önümüzdeki günlerde Mustafa Coşkun'a yenilerinin katılması kaçınılmazdır. F tipleri birer ölüm merkezi haline gelmiştir.

F tipi katliamı reddetmek için ölümüne direnmek zorunluluktur. Eğer devrimci tutsaklar yaşatılmak isteniyorsa, onların ölümüne direnişlerini sahiplenmekten başka yol yoktur. İnsani kisvelerle ileri sürülen aksi her tutum bir ikiyüzlülük olarak mahkum edilmelidir.

Diğer yandan, son sessiz imha örneği, devletin ÖO direnişçilerini tahliye etmesinin gerçek mantığını bir kez daha ortaya sermiştir. Amaç insani değildir, direnişi kırmaktır. Mustafa Coşkun'un ölümcül hastalığına rağmen tahliye edilmeyerek F tipinde tutulması bunun açık kanıtıdır.

SY Kızıl Bayrak/Ankara

 


 

Ankara'da F tipi terör sürüyor!

Birinci yılını doldurmak üzere olan Ölüm Orucu Direnişi karşısında devlet acz ve çaresizlik içerisinde. Faşist rejim, katliam ve işkencelerle, demagoji ve yalan ile kıramadığı direnişi, toplumsal planda örülen yalıtma operasyonuyla kırmaya çalışıyor. Bunun için direnişi sahiplenen her ses susturulmaya çalışılıyor. Böylece devrimci tutsakların bu sessizlik duvarları içerisinde teslim alınacağı hesaplanıyor. Ama tüm bu oyunları dün olduğu gibi bugün de tutmuyor. Herşeye rağmen devrimci tutsaklar direniyorlar.

Faşist devletin direnişin sesini boğmak için uyguladığı saldırganlığın son halkası Ankara'da yaşandı. Mamak'ta ÖO Direnişi'ni sürdüren Ayşe Baştimur ve Özlem Durakcan'ın şehit düşmesinin ardından, şehitlere sahip çıkılmasını engellemek için tam anlamıyla terör estirildi. Cenazeler kaçırıldı, onlarca insan gözaltına alındı. Gözaltına alınanların sayısı 50'yi buldu.

Alınanlar 4-5 gün gözaltında tutulduktan sonra ancak mahkemeye çıkarıldılar. Göstermelik yargılama sonucunda 8'i tutuklandı. Tutuklananlar arasında çalışanımız Evrim Erdoğdu da bulunmaktadır.

Ölüm Orucu direnişçilerinin sesleri bastırılamayacak, haklı ve meşru olan mutlaka kazanacaktır. Baskılar kararlı yürüyüşümüzü engelleyemeyecektir.

SY Kızıl Bayrak/Ankara