06 Ekim '01
Sayı: 29


  Kızıl Bayrak'tan
  Savaşa karşı mücadele

  Emperyalizme karşı mücadeleyi yükseltelim!

  Emperyalist saldırganlığa karşı öfke büyüyor...

  Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!

  Emperyalizmin hizmetinde daha aktif bir rola arayışı
  Emperyalizme karşı mücadelede geçmişin devrimci deneyimleri...
  Deri işkolunda çalışma ve meslek hastalıkları
  Tekel'de mevsimlik kadın işçiler eylemde

  Savaş, anti-emperyalist mücadele ve Parti Programı

  Gençlik hareketi
  Habip gül yoldaş şahsında ON'lar anıldı...
  Ölüm Orucu Direnişi 352. gününde sürüyor...
  Sahte umutlar, boş çırpınışlar

  Ortak açıklama: Emperyalist savaşa hayır!

  Belçika'da kitlesel işçi yürüyüşü
  Che; uluslararası devrime adanmış bir yaşam
  Açıklamalardan...
  Mücadele Postasi

 Tüm yazılar

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Emperyalist saldırganlığa karşı öfke büyüyor...

Dünyanın dört bir yanında eylem...

NATO önderliğinde bir araya gelen dünya haydutları savaş fitilini ateşlemenin an meselesi olduğunu açıkladılar. Saldırının ilk hedefi olarak seçilen Afgan halkının dramı saldırıdan önce başladı bile. On binlerce Afganlının ülkeyi terk ettiği ya da ülke içinde göç yaşadığına tanık olmaktayız. Sermaye medyası, Afgan mültecilerin görüntülerini savaş çığırtkanlığı eşliğinde yayınlayıp duruyor. Birleşmiş Milletler savaşa destek verirken, bir buçuk milyon insanın mülteci konumuna düşeceğine dikkat çekmekle yetiniyor. Kışın gelmesiyle zorlaşacak yaşam koşullarına savaş eklenirse (ki öyle görünüyor) büyük bir insan kıyımı yaşanacağı, farklı yorumcuların üzerinde birleştikleri ortak noktadır.

Devlet terörü, yabancı düşmanlığı
ve resmi ırkçılık

Savaş atmosferinin oluşmasıyla beraber ABD ve AB ülkeleri polis rejimine doğru evrilmeye başladılar. Bu ülkelerde yabancı düşmanlığı resmileşmiş bulunuyor. Hedefin ön sıralarında Araplar ve diğer Müslüman toplumlara mensup kesimler bulunmaktadır. Resmi açıklamalarla reddedilse bile, ırkçılık da hızla yayılıyor. Basın tekellerinin Arap halkından olanları terörizmle özdeş tutan yayınlar yapması, "haçlı seferi", "Batı Araplar'dan üstündür" türünden ırkçı açıklamalar, resmi ırkçılığın dışa vurumudur. Bu da "sivil" ırkçılığı hortlatıyor.

Hitler ve Mussolini'nin bugünkü ardılı İtalya Başbakanı Berlusconi'nin, Arap ve Müslüman halkları aşağıdığı, ardından tükürdüğünü yalamak zorunda kaldığı açıklamasının geri planda kalan ikinci bir yönü var. Berlusconi, "11 Eylül trajedisine neden olan teröristlerle, anti-kapitalist (küreselleşme karşıtları) göstericiler arasında büyük benzerliğe" dikkat çekerek, "bunların her ikisi de batı medeniyetine düşmandır" dedi (Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet, 1 Ekim 01)

Nedense bu sözler pek ilgi çekmedi. Oysa söylenenler tüm emperyalistlerin ve onlara uşaklık edenlerin görüşlerini yansıtıyor. Oluşturdukları savaş atmosferini kullanıp, gelişen anti-kapitalist mücadelenin önünü kesmek için polis terörünü azdırmanın zeminini döşüyorlar.

ABD de ise, hükümete karşı sesini yükseltenler saldırılara maruz kalmaya başladı. Bush "Amerikalılar, ağzınızdan çıkana dikkat edin" diyerek çatlak sesleri susturma kampanyası başlattı. Hükümeti eleştiren gazetelerin, radyo programcılarının, üniversite hocalarının hemen işlerini kaybettikleri görülüyor (E. Yıdızoğlu).

Emperyalist ülkelerin övündüğü demokrasi ve bireysel özgürlüğün sınırını göstermesi açısından çarpıcı gelişmelerle karşı karşıyayız. Bunların henüz başlangıç olduğu ise ortadadır. Egemen anlayışa göre, demokratik haklar ve özgürlükler, sistem karşıtları için geçerli değil. Artık her muhalif potansiyel teröristtir. Kapitalizmin egemenliği altında demokratik hakların nerede başlayıp nerede bittiği bu örneklerden açıkça anlaşılabilir.

Emperyalizme ve savaşa karşı
kitle hareketi

Savaş çığırtkanlığına, ırkçı saldırılara ve demokratik hakların gasp edilmesine rağmen, emperyalizme ve savaşa karşı dünyanın her tarafında yapılan eylemlerle savaş engellenmeye çalışılıyor. Savaş karşıtları ile anti-kapitalistlerin aynı eylemlerde buluşması doğal ve olumlu bir gelişmedir. Gerçekte kapitalizme karşıtlık, ondan ayrı düşünülemeyecek olan savaşa karşıtlıktır. Tersi de doğrudur. Kapitalizm savaş üretir, ürettiği savaşlarla çıkarlarını korumaya ve ömrünü uzatmaya çalışır. Bundan dolayı savaşlar her zaman kapitalizmin ayrılmaz bir parçası olmuştur.

Savaş karşıtı eylemler, aynı zamanda anti-emperyalist bilincin gelişimine katkıda bulunuyor. Birçok eylemde emperyalizmin simgesi olan ABD hedef alınıyor. Savaş fiilen başlamadan eylemler hızla yayıldı. Eylül ayı sonunda, Amerika'nın başkenti Washington'da, Beyaz Saray'ın birkaç sokak ötesinde, on bin gösterici savaşa karşı sesini yükseltti. Avrupa başkent ve büyük kentlerinin çoğunda da eylemler vardı. İtalya'daki eyleme onbinlerce kişi katıldı. Ortadoğu'da ve Asya ülkelerinde ABD ve savaş karşıtı yaygın kitle eylemleri devam ediyor. Yine ABD'de savaş karşıtları 6 Ekim'de büyük bir yürüyüş yapmayı planlıyorlar. Üniversitelerde tartışmalar, oturma eylemleri ve yürüyüşler yapılıyor. 29 Eylül'de yapılması planlanan, 11 Eylül saldırısından sonra ertelenen İMF toplantısının yapılacağı gün, küreselleşme karşıtları ülke çapında eylem çağrısı yaptılar, vb.

Eylemlerin boyutu ve daha geniş kapsamlı eylem planları henüz emperyalist savaşı engelleyecek düzeyde değil. Ancak Irak ve Yugoslavya'ya yapılan saldırıların ciddi bir tepkiyle karşılaşmadığını düşünürsek, emperyalistlerin işi bu kez eskisinden daha zor olacaktır. Terör bahanesi ile demokratik hakların gasp edilmesi ve sistem karşıtlarının "terörist" olarak ilan edilip saldırıların hedefi haline getirilmesiyle bu dalga kırılmaya çalışılacak. Irkçı faşist örgütler de devreye girmiş bulunuyor. Bu zorbalık savaş karşıtı eylemleri sindirebilecek mi? Yoksa yeni ivme mi katacak? Önümüzdeki süreç bunu gösterecektir. Ancak ilk izlenimler, emperyalist savaş karşıtı eylemlerin yayılacağına işaret ediyor.

Barış için mücadele kapitalizme
karşı mücadeleden ayrılamaz

Dünya halkları, artık emperyalist /kapitalist sistemin sömürünün, açlığın, eşitsizliğin, savaşların, katliamların, terörün ve şiddetin kaynağı olduğu gerçeğini görmeye başladılar. Bizzat Amerikan halkı ve aydınlarının bir kesimi bu gerçekleri kavrayarak, savaşa karşı aktif bir muhalefet yükseltiyorlar. Yüzbinlerce Iraklı çocuğun ölümünden sorumlu olan, Filistin halkını her gün katleden savaş makinesi İsrail'e silah verip sahip çıkan bir sistemin inandırıcılığı kalmamıştır. Ortaya çıkan tepkiler, saldırının yarattığı demagojik duygusal ortama, basın tekellerinin tek yanlı yayınları ve savaş propagandasıyla kitleleri sersemletme çabalarına rağmen yaşanabilmiştir.

Aynı şekilde Türkiye'de de, Amerikancı sermaye medyasının yaptığı kraldan daha kralcı yayınları da yankı bulmamış, halkın savaşa destek vermesini sağlayamamıştır. Savaş karşıtlığı henüz kendini alanlarda gösterebilmiş değil. Alanlara çıkan az sayıda kitlenin devlet terörüne maruz kalması ise, düzenin katliamcı çirkin yüzünü yeniden göstermesine neden oldu. Bu konuda da sermaye devleti herkesi geride bırakmıştır.

Saldırgan ve acımasız olan uluslararası sermaye, halklara yeni acılar yaşatmanın, yeni katliamlara imza atmanın öngünlerinde bulunuyor. Atacağı adımlar onun sonunu yakınlaştırabilir. Savaş ve yıkım belasından kurtulmak, sermaye belasından kurtulmakla mümkün olabilir ancak. Bu kaçınılmaz sonu hızlandırmak, gerçek ve kalıcı bir barışa en büyük hizmettir. Savaşa karşı ve barış için mücadele, kapitalist sınıf egemenliğine karşı devrimci sınıf mücadelesinden ayrılamaz.