06 Ekim '01
Sayı: 29


  Kızıl Bayrak'tan
  Savaşa karşı mücadele

  Emperyalizme karşı mücadeleyi yükseltelim!

  Emperyalist saldırganlığa karşı öfke büyüyor...

  Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!

  Emperyalizmin hizmetinde daha aktif bir rola arayışı
  Emperyalizme karşı mücadelede geçmişin devrimci deneyimleri...
  Deri işkolunda çalışma ve meslek hastalıkları
  Tekel'de mevsimlik kadın işçiler eylemde

  Savaş, anti-emperyalist mücadele ve Parti Programı

  Gençlik hareketi
  Habip gül yoldaş şahsında ON'lar anıldı...
  Ölüm Orucu Direnişi 352. gününde sürüyor...
  Sahte umutlar, boş çırpınışlar

  Ortak açıklama: Emperyalist savaşa hayır!

  Belçika'da kitlesel işçi yürüyüşü
  Che; uluslararası devrime adanmış bir yaşam
  Açıklamalardan...
  Mücadele Postasi

 Tüm yazılar

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Üniversite öğrenimine yeni başlayanlara sesleniş...

Umut sende, yarın sende!

Merhaba Arkadaş,

Zorlu bir maratonun, eşitsiz bir sınav sisteminin ardından üniversite sıralarına gelebildin sen de. Kazandığın için şanslı olduğunu düşünüyor, gelecekle ilgili hayaller kuruyorsun mutlaka. Bizler de üniversiteye geldiğimizde senin gibiydik. Umutlarımız, düşlerimiz, gelecek beklentilerimiz vardı. Çok geçmeden farkına vardık ki; üniversite kapısından girerken umutlarımızı, düşlerimizi kapı ardında bırakmışız.

Nasıl mı oldu bu? Anlatalım:

Liselerde katkı payı, kayıt parası, karne parası...diyerek başlayan soygun burada da hız kesmeden devam etmekteydi. Eğitim hakkı da herşey gibi zenginlerin hakkıydı. Bunu daha iyi görüyorduk. Yemekhanelerin, yurtların özelleştirilmesiyle, yapılan zamlarla, har(a)ç soygunuyla okulların kapılarının biz işçi-emekçi çocuklarına tamamen kapatıldığını görüyorduk.


Bilimsel eğitimden söz etmekse olanaksızdı. Bir sürü gereksiz bilginin hamallığıyla, ezberlenerek geçilen sınavlarla, 70' lik not sisteminde başarı(!) yakalanabiliyordu ancak. Sınırlı laboratuvarlar, 15 öğrenciye bir tane düşen bilgisayarlarla sürdürüyorduk öğrenimimizi. Her zaman eğitime kaynak olmadığı söyleniyordu, ancak silahlara, savaş uçaklarına eğitime ayrılanın yüzlerce katı kaynak ayrılabiliyordu. Tabii bir de üzerinden atlayarak geçemeyeceğimiz YÖK var. YÖK, sistemin kendi ihtiyaçlarına uygun öğrenciler yetiştirmesi için var olan, baskıcı bir kurumdu. Bölümlerimizi bitirdikten sonraysa bizi bekleyenin diplomalarımızla işsizler ordusuna katılmak olduğunu görüyorduk.

Milyonlar açlık, sefalet, işsizlik, kan, zulüm ve gözyaşı içerisinde yaşarken, bir avuç azınlığın lüks ve sefahat içerisinde yaşadığını görüyorduk. Çöpten ekmek toplayanları, evleri olmadığı için sokakta yatıp-kalkanları, okul sıralarında olmaları ellerinde kalem tutmaları gerekirken, boya sandığı taşıyan çocukları, hastane kuyruklarında beklerken yaşamlarını yitirenleri görüyorduk. Hakkını arayanların terörist ilan edildiğini, karşısına polis copunun, onlarca yıllık hapis cezalarının dikildiğini, hücrelere atıldığını görüyorduk. Yine bu bir avuç asalağın, çıkar savaşlarında ön saflara sürülüyor, onların çocukları yalılarının karşılarında askerlik yaparken biz öldürülüyorduk. Tıpkı şimdi yapılmaya çalışıldığı gibi. Tüm bunları gördük, yaşadık ve öğrendik.

Evet arkadaş işte böyle! Anlayacağın iki seçenek var önünde: Ya umutlarını düşlerini bir tarafa bırakıp sessizce yoluna devam edeceksin; ya da umutlarının, hayallerinin peşine düşerek, bir avuç azınlığın milyonların sömürüsü üzerinde ayakta tuttuğu sisteme karşı mücadele edeceksin.

Unutma ki; aynı sıraları paylaştığın arkadaşının da düşleri, umutları var, tıpkı senin gibi, diğerleri gibi. Birlikte, omuz omuza vererek düşebilirsiniz ortak düşlerinizin peşine, karşısına dikilebilirsiniz umut düşmanı sistemin. Ancak bu yolla kazanabilirsiniz geleceğinizi...

Yani iyi düşünmelisin. Önünde yalnızca iki seçenek var. Dileriz, gelecek düşlerinden vazgeçmezsin. Doğru olanı seçersin. Çünkü diğeri çürümektir, kokuşmaktır, yozlaşmaktır.

İyi düşün!!!

Kurtuluş yok tek başına
ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

Ekim Gençliği
(Çukurova Ünivesitesi'nde dağıtılan EG bildirisi metnidir...)

 


 

Polis dışarı, bilim içeri!..

İTÜ'de polis terörü ve devrimci direniş

İşçi ve emekçilere dönük kapsamlı saldırılardan gençlik de payını alıyor. 25 Eylül Salı günü, İTÜ Maçka binası Dil ve İnkilap Tarihi bölümünde, hazırlık kaydından alınan 180 milyon ÒzorunluÓ bağışı ve özelleştirmeleri protesto etmek isteyen arkadaşlar feci şekilde dövülerek gözaltına alındı.

Ertesi gün İTÜ'nün birçok muhalif bileşeni olarak, 25 Eylül günü yaşanan gözaltıları ve toplanan zorunlu bağışları protesto etmek üzere biraraya geldik. Okula vardığımızda etrafın sivil polislerle dolu olduğunu farkettik. Biz anfide ne yapmak gerektiğini konuşurken, öğretim üyelerinden oluşan üç kişilik bir grup; Dil ve İnkilap Tarihi bölümüne gitmemizi, hazırlığa kaydolan öğrencileri Òterörist odaklardanÓ uzak tutmak istediklerini, bu yüzden bizi içeri almayacaklarını söyledi. Onlara göre her muhalif terörist, her öğrenci potansiyel suçluydu. Biz de onların bu tavrını teşhir ettik, ama bu konuşmadan sonra eylem yapmaktan vazgeçen arkadaşlar oldu. Böylece yalnızca 10-15 kişilik bir grup kaldı.

Fakülteye girme kararlılığını gösterek, ikişerli gruplar halinde abluka altındaki binaya girdik. Kayıt yaptıran öğrenci ve velilere; toplanan bağışların haksız olduğunu, bunun özelleştirme saldısının bir parçası olduğunu, bu uygulamaları protesto edenlerin nasıl dövülerek gözaltına alındığını anlatmaya başladık. Tabii buna tahammül gösteremeyen polis, önce Özel Güvenlik Birimleri (ÖGB) yollayarak öğrenci kimliklerimizi görmek istedi ve binadan çıkmamız için uyardı. Biz ÖGB'leri muhatap kabul etmeyip geri yolladık. Bunun üzerine bir sivil polis gelerek kayıt yaptıranların binayı boşaltmasını istedi. Biz buna itiraz ettik. Buna rağmen insanları dışarıya çıkarmaya başlayınca, biz de kitleyle dışarı çıkarken sivil ve çevik polislerin saldırısına uğradık. Zorla ve dövülerek çevik otosuna doğru götürülmeye başlandık. Merdivenden inerken Òpolis dışarı bilim içeri!Ó, ÒEğitim haktır satılamaz!Ó sloganları ortalığı çınlatıyordu.

Arabaya bindikten sonra kafalarımızı eğmemizi istediler. Bu isteğe uymayınca biraz daha tartaklayarak kafalarımızı zorla eğmeye çalıştılar. Boğuşarak karakola kadar vardık. Buradaki dayatmalara karşı tavrımızı net bir biçimde koyduk. Hiçbir şeye imza atmadık, ifade vermedik. Yalnızca bazı arkadaşların adreslerini tesbit edip evlerine baskın düzenlediler. Sonra 2 arkadaşımıza ayrı bir odada ajanlık teklif ettiler. Tüm bu uygulamalara yanıtımız direniş oldu.

Bizi attıkları 6 metre karelik hücrede 7 arkadaş marşlarla karakolu inlettik. Bunun üzerine hücremizi bastılar ve itiş kakış yaşandı. Ertesi gün Adliye'ye giderken arabada da marşlarımızla coşkumuzu koruduk. Mahkemeye çıkarılarak serbest bırakıldık. Bundan sonra da saldırılara karşı yılmaz tavrımızı sürdüreceğiz.

İTÜ bizimdir bizim kalacak!
Polis dışarı, bilim içeri!
Yaşasın her düzeyde eşit, parasız, bilimsel eğitim mücadelemiz!

İTÜ'den EG okurları

 


 

Paralı eğitime hayır!..

Hücre değil, ÒHerkese eşit-parasız
bilimsel eğitimÓ istiyoruz!

Merhaba Arkadaş;

Bu yıl da okullar açıldı, biz yine zil sesiyle beraber sınıflara doluşmaya başladık. Ve biz biraz olsun düşünmen için sana merhaba demek istedik. Biz kim miyiz? Biz senin düşünen, sorgulayan, insanca bir yaşamın yolunun ancak ve ancak sorunlarımıza sahip çıkmak olduğunu haykıran içinde gizli kalan yanınız. Biz seniz...

Her anı para olan eğitim sistemi içinde bilim dışı, ezberci kuru bilgi yığınıyla boğuşuyoruz. Bol sıfırlı kayıt paralarıyla lisemiz bize hoş geldin derken, üstüne kitap, forma, kırtasiye masraflarının ağır yükü altında her biri işçi-emekçi olan ailelerimiz eziliyorlar. 100- 200 milyon masraflarımızı karşılamaya yetmiyor. Ve bu ülkede asgari ücret 122 milyon!.. Yaşanan krizin uzun mu uzun faturası gün geçtikçe artıyor. Krizin faturasını ailelerimiz düşük ücretler, işten çıkarılmalarla artan işsizlik, ekmekten tüpe kadar temel tüketim maddelerine sürekli yapılan zamlarla ödüyorlar. Artık beslenemiyor, temel ihtiyaçlarımızı karşılayamıyor, hastane kuyruklarında sürünüyoruz.

Tüm bunların üstüne, sınıfları hınca hınç dolu bu sıralarda okumaya çalışıyoruz. Okulumuzda laboratuvar, kütüphane, bilgisayar gibi eğitimin kaliteli-bilimsel olmasını sağlayacak imkanlar bizim için hayal oluyor. Yıl boyunca karne, vakıf, spor parası adıyla alınan paralar ise kabus oluyor.

Sistem sürekli para para derken, faşist disiplin yönetmelikleriyle bizi tek tip bir yaşama mahkum etmeye de çalışıyor. Saçımızdan, kravatımıza, etek boyumuza kadar karışıyor, yaşamımızı hücre hücre örüyorlar. Nefes almamızı engellemeye yoğun baskıyla bizleri teslim almak ya çalışıyorlar. Gerici-ezberci olan eğitimle beynimiz yaşam dışı gereksiz bilgilerle dolduruluyor. İstiyorlar ki nedenleri- niçinleri unutalım, robotlaşalım, susalım hakkımızı savunmayalım. Böylece dikensiz bir gül bahçesi yaratmaya çalışıyorlar. ÒBana dokunmayan yılan bin yıl yaşasınÓ, Òher koyun kendi acağından asılırÓ diyerek beynimize bencilliği kazımaya çalışıyorlar.

ÒBiz senizÓ, demiştik. Bizi merak ediyorsan önce kendini bir dinle. Sor kendine, onurlu insanca bir yaşam mümkün müdür? diye. Yine sor, dünyada ve bu ülkede ne oluyor biliyor muyum? diye. Savaşı, katliamları, ölümleri, çöplükten ekmek toplayanları, bu ülkenin zindanlarında bedenlerini mevsimleri aşan bir süredir ölüme yatıranları umursuyor muyum? Bunların sorumlusu kim? Diye sor kendine. İşte o zaman emin ol ki bizi bulursun...

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Ankara Liseli Gençlik Platformu
(ALGP)

(ALPG tarafından okulların açılışında dağıtılan bildiridir...)