08 Eylül '01
Sayı: 25


  Kızıl Bayrak'tan
 "Küçülen Türkiye" ya da düzenin iflası

  5 Eylül ihanetine geçit yok!

  5 Eylül toplantısı aynasından...

  Türk Lirası'na iade-i itibar komedisi

  Yolsuzluk düzeni ve faşist parti
  Tersane işçilerinin eylemine azgın polis saldırısı
  Emekçilerin hak arama mücadelesi de "terörle mücadele" kapsamında!
  Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Bülteni'nden...
  Hülya Şimşek Ölüm Orucu'nun 286. gününde ölümsüzleşti

  1 Eylül'ün gösterdikleri ve Kürt sorunu

  "Dünya Barış Günü" eylemlerinin anlattıkları...
  Küresel ısınma/4
  İşkenceci devlet gerçeği
  Emperyalizmin "balkanlaştırma" politikası sürüyor

  Güney Afrika'da genel grev

  Dünya Irkçılıkla Mücadele Konferansı ve emperyalizmin ikiyüzlülüğü
  Tehditler devrimci yürüyüşümüzü engelleyemez!
  Ölüm Orucu Direnişi 324. gününde
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları'nın açıklaması:

Tehditler devrimci yürüyüşümüzü engelleyemez!

Devrimci demokrat ve yurtsever kamuoyuna!

Demokrasi ve barış sözcüklerini ağızlarından düşürmeyen, demokrasiyi neredeyse din düzeyinde yüceltip tapınması gereken bir put düzeyine çıkaran ve kendisine Başkanlık Konseyi sıfatını takan İmralı Partisi yönetenleri, resmi PKK-BK, "Barış" adına düzenledikleri Köln festivalinde başta arkadaşımız M. Can Yüce olmak üzere bazı adları açıkça ifade ederek her türlü saldırıya boy hadefi yapmışlar ve böylece gerçek yüzlerini bir kez daha kendi elleriyle deşifre etmişlerdir.

İmralı Partisi yönetenleri, teslimiyet ve tasfiyeciliğe karşı duran, halkımızın ve partimizin özdeğerlerine sahip çıkmayı, ülkemizin ve halkımızın özgürlüğü ve bağımsızlığı için mücadele etmeyi kendilerinin varlık koşulu sayan, partimizin devrimci çizgisinde ısrar eden gerçek PKK'lileri ve bütün bilinç, bellek ve ruh katliam hareketlerine rağmen ulusal bilincini yitirmeyen ve temel istemlerinde ısrar etmeyi sürdüren Kürdistan halkını ve devrimci dinamiklerini tehdit etmişler, bugünden bastırmayı kendi teslimiyetçi ve tasfiyeci çizgileri için kaçınılmaz görmüşlerdir!..

Böylece dillerinden düşürmedikleri "barış" ve "demokrasi" kimin için barış, kimin için demokrasi olduğu gerçekliği, bütün netliği ile açığa çıkmış olmuyor mu? Devlete gösterilen "hoşgörü"nün zerresi dahi devrimci çizgide ısrar edenlere gösterilmiyor. Neden? Taptıkları demokrasi, kavram olarak farklılıklara saygı değil mi? Ama devrim değerlerine ve emeklerine sahip çıkmanın dışında bir düşüncesi ve eylemi olmayan devrimcilere bu kadar acımasız ve pervasız yaklaşmayı, en sıradan bir vicdan ve insani duyguyla bağdaştırmak mümkün mü? Peki, devrimcileri bastırma, ölümle tehdit etme, böylece yurtsever halk kitlelerine gözdağı verme politikası kimin iradesidir, neyi hedeflemektedir?

Açık ki, dillendirilen "barış" ve "demokrasi", partimizi ve devrimimizi tasfiye operasyonunun kod adları niteliğinden öte bir anlam ifade etmiyorlar. Bu tavırlarıyla bir kez daha kimin için çırpındıklarını göstermiş oluyorlar. "Barış" adına kamufle edilen diz çöküşe rağmen, "hizmette" kusur işlememe sözünü vermelerine rağmen idam ipinden kurtulmayanların, durdukları yerde devrimciler için, rahatlıkla, hiçbir insani ve ahlaki kaygı duymadan idam fermanını çıkarmaları, en akıl almaz karalama kampanyaları geliştirmeleri, son derece trajiktir, aynı zamanda "barış", "demokrasi", "insan hakları" adına söylenenler konusundaki ikiyüzlülüğün çok çıplak bir biçimde açığa çıkmasıdır.

İmralı Partisi yönetenlerinin duruşu, Kürde, Kürt halkının değerlerine, özgürlük istemelerine savaş, TC devleti ve onun ardındaki emperyalist ve gerici güçlere "barış", daha doğru bir ifadeyle teslimiyet ve utanç verici diz çöküştür.

Yurtsever Kürdistan halkı,

Kuşkusuz, burada tehdit edilen salt adı geçen devrimci arkadaşlarımız değildir. Tehdit edilen halkımızdır, onun kendi ulusal bilinç, değerler ve içinde sakladığı devrimci birikim, devrimci potansiyeldir. Bu devrimci birikim, dinamik ve potansiyelin İmralı ipoteğine sığmayacağını, bu tutsaklığı paramparça etme gücünü kendi içinde barındırdığını ve yeniden patlama eğiliminin dipten dibe gelişmeye başladığını görüyorlar. Halkımızın bu durumu onları korkutuyor, korkuları onları saldırganlaştırıyor.

Tüm iftira ve karalama kampanyalarına rağmen biz, halkımızla birlikteyiz. Mücadelemizle yaratılan her değer, mevzi, kazanım, bizimdir, Kürdistan halkınındır. Ve biz halkımızın olduğu her yerdeyiz, her alandayız, her mevzideyiz, her kurumdayız. Korkuları, telaşları bundandır. O nedenle saldıryorlar. Bundan dolayı yüzlerindeki "barış", "demokrasi" maskesini bir kenara fırlatarak açıktan açığa arkadaşlarımızı, gerçek PKK'lileri hedef gösteriyor, ölüm tehditleri savuruyor ve onların şahsında halkımızın yeniden ayağa kalkış umudunu ve dinamiklarini bastırmayı, susturmayı planlıyorlar.

Bunu görmemiz ve gerçek değerlerimize sahip çıkmamız, bugüne kadar yaratılan değerleri ve mevzileri gerçek PKK ruhuyla yeniden şahlanışın dayanağı haline getirmemiz gerekir! Elbette bu yeniden ayağa kalkış, aynı zamanda yeni bir demokrasi kültürünü, farklılıkları bastıran değil, koruyan ve kendilerini ifade etmelerinde olanak sağlayan bir siyaset anlayışını da geliştirmek ve egemen kılmak durumundadır.

Devrimci demokrat, yurtsever, sosyalist hareketler ve kişiler!

İmralı Partisi yönetenlerinin tehdidi boşuna değildir ve bu tehdit, salt adı geçen arkadaşlarımıza yapılmış bir tehdit de değildir. Bu tehdit ve saldırı, genelde devrimci düşünce ve hareketlere yapılmış bir tehdit ve saldırıdır. Bu tehdit ve saldırı, İmralı tasfiyeciliğini engelsiz ve itirazsız bir biçimde nihai hedefine götürmek amacıyla yapılmaktadır. Kayıtsız kalmak taşınan iddia ve sıfatlarla bağdaşmaz. O nedenle hemen tavır almak kaçınılmaz bir görev olmaktadır...

Yurtsever halkımız!

Bugün her zamankinden daha fazla düşünmeye, olup biteni sorgulamaya ihtiyaç var. Ne oluyor, nereye gidiyoruz, kim ne söylüyor, ne yapmak istiyor soruları üzerinde yoğunlaşmak ve kaderimize hakim olmak, bunun etkili çabası içinde olmak durumundayız.

Şu sorular önemli:

Öcalan'ı, yağlı urgan boynundayken devrimcileri tehdit etmeye, her türlü saldırının boy hedefi haline getirme pervasızlığına yönelten temel kaygı nedir, bu tutumuyla kimi esas alıyorlar? İmralı Partisi yönetenleri ihanetten söz ediyor. İhanet nedir? İhanet eden kim? Halkımız bu soruların yanıtını da araştırmak ve bulmak durumundadır. "Demokrasiden mi yanasınız, barış savaşçı mısınız? Peki neden farklılıklara, farklı düşünenlere tahammül etmiyor ve en çirkin şiddet ve bastırma yöntemlerine başvuruyorsunuz!" Halkımız, bu soruları, İmralı Partisi yönetenlerine sormalı ve gerçek yüzlerini deşifre etmelidir...

Bilinir, Öcalan, devlete söz ve güvence vermişti; bütün davranışlarını "devlete güvenmek ve devlete güven vermek" 'ilkesine' göre belirlemişti. Şöyle demişti:

"Somut olarak devletin bu dönemi nasıl değerlendireceği çok önemli olmakla beraber kesin bir belirleme yapamıyoruz. Ama bir bütün olarak muhatap da kabul etmek istemiyor. Sanki bir kararsızlık veya yeni bir karar sürecine ihtiyaç varmış gibi geliyor bana. Ama eğer bu yeni adımı PKK bütünleyici, parçalanmadan, başarıyla atar ve inandırıcılığını çok yönlü ortaya koyarsa devletin yaklaşımlarında gelişme beklemek mümkündür. Burada en temel hususlar vatanın birlikteliği, devletin demokratik laik varlığı ve şiddetten arınma başta gelir. Gerisi sabırlı uygulamalar olacaktır." (1 Ağustos 1999 tarihli talimattan)

Devletin Öcalan'dan istemi, bütün parti, gerilla güçleri ve halkın topyekûn, bölünüp parçalanmadan firesiz gelip mutlak teslim olmalarıdır. Öcalan, bunu partimize ve halkımıza dayattı. Ama partimizin devrimci çizgisindeki ısrar direnişimiz ve bunu sonuna kadar götürme kararlılığımız, onların planlarını alt üst ediyor. Dolayısıyla bu, topyekûn teslimiyet ve firesiz tasfiye isteminin ve hareketinin bir ölçüde başarısızlığa uğramasıdır, ya da bu riskin artmasıdır. İşte Öcalan'ı ve İmralı Partisi yönetenlerini telaşlandıran ve devrimcileri açık tehdit etmelerini tetikleyen, hatta devrimcilerin kanının akıtılmasını isteyecek kadar kendinden geçiren temel etken budur. Yani devlete verdiği sözü tam olarak tutmama, başarısız kalma telaşı...

Onlar, bir avuçturlar, bugünkü görüntü aldatıcı olmamalıdır. Bu halk nice sultanlar, nice şahlar, nice generaller ve nice ihanetler gördü. Ama her defasında yeniden ayağa kalkmasını bildi. Bir kez daha böyle olacağından kuşku duymamak gerekir.

Mütevazi ama gerçekleri aydınlatma çalışmalarımız, İmralı Partisi'ni ve çizgisini daha etkin biçimde deşifre etme olanaklarını çoğalttı. Bu, kendilerini korkutuyor.

"Tüm gücümle yapmaya çalıştığım sorunun asla bir daha şiddetin diline başvurmadan çözüme götürülmesidir. Savunma gerekçe ve tezlerimi ağırlıklı bu yöne bilinçli verdim. Çünkü hiç ölmeyen topluma ve onun yüceltilmesi gereken ifadesi olarak devlete saygım ve bağlılığımın gereği budur." "Yüceltilmesi gereken devlete" böyle söz ve güvence veren Öcalan, şimdi bu iradesine rağmen sözünü tam ve firesiz getirmenin bir gereği olarak devrimcilere saldırıyor, İmralı Partisi yönetenleri devrimcileri ve onların şahsında tüm gerçek PKK'lileri ve halkımızı tehdit ediyor....

Açıkça ilan ediyor ve uyarıyoruz ki;

Arkadaşlarımıza yapılacak en sıradan bir saldırıdan Öcalan, İmralı Partisi yönetenleri, resmi PKK Başkanlık Konseyi sorumlu olacaktır!

Haydar Alpaslan, Orhan İlbay ve diğer onlarca arkadaşımızı sömürgeci özel savaş aygıtına ihbar edenler, bu şehitlerimizin katledilmesine yol açanlar yine bunlardır. Halkımız ve devrimci demokrat güçler bu gerçekliği bilmeli ve İmralı çizgisine karşı net tavır almalıdır!

Halkımız, devrimci ve demokratik kamuoyu Öcalan ve İmralı Partisi gerçeğini görmeli, sahte barış ve sahte demokrasi altında gizlenilen korkakça bencilliği ve benmerkezciliği, yoldaş kanını akıtacak kadar pervasızlaşanları, özel savaş iradesini, bunun mutlak teslimiyet ve topyekûn tasfiyecilik biçimindeki yansımalarını ve uygulamalarını görmeli, gerçeklerin yanında sesini yükseltmelidir. Devrimciliğin, demokratlığın ve yurtseverliğin acil görevi budur...

Halkımız, daha fazlasını yapmalı, Kürde, gerçek PKK'lilere savaş, devlet karşısında ise diz çöküşten başka bir şey olmayan "barış" sürecine, İmralı tasfiyeciliğine karşı net tavrını almalı, bugün gasp edilen, ama gerçeklikte bizim olan değerlere sahip çıkmalı, bulunduğu her mevziyi devrimci yurtsever ruhu ve hareketi yeniden yükseltmede bir dayanak noktası haline getirmelidir!..

Kahrolsun teslimiyet ve tasfiyecilik!
Kahrolsun sömürgecilik, emperyalizm ve faşizm!
Yaşasın partimizin devrimci çizgisinde ısrar direnişimiz!

3 Eylül 2001