08 Eylül '01
Sayı: 25


  Kızıl Bayrak'tan
 "Küçülen Türkiye" ya da düzenin iflası

  5 Eylül ihanetine geçit yok!

  5 Eylül toplantısı aynasından...

  Türk Lirası'na iade-i itibar komedisi

  Yolsuzluk düzeni ve faşist parti
  Tersane işçilerinin eylemine azgın polis saldırısı
  Emekçilerin hak arama mücadelesi de "terörle mücadele" kapsamında!
  Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Bülteni'nden...
  Hülya Şimşek Ölüm Orucu'nun 286. gününde ölümsüzleşti

  1 Eylül'ün gösterdikleri ve Kürt sorunu

  "Dünya Barış Günü" eylemlerinin anlattıkları...
  Küresel ısınma/4
  İşkenceci devlet gerçeği
  Emperyalizmin "balkanlaştırma" politikası sürüyor

  Güney Afrika'da genel grev

  Dünya Irkçılıkla Mücadele Konferansı ve emperyalizmin ikiyüzlülüğü
  Tehditler devrimci yürüyüşümüzü engelleyemez!
  Ölüm Orucu Direnişi 324. gününde
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dünya Irkçılıkla Mücadele Konferansı ve
emperyalizmin ikiyüzlülüğü

Dünya Irkçılıkla Mücadele Konferansı, Güney Afrikan'nın Durban kentinde, 150 ülkenin temsilcilerinden ve çeşitli sivil toplum örgütlerinden altı bin delegenin katılımıyla, protesto gösterileri eşliğinde başladı.

Konferansın amacı; ırkçılığa karşı mücadelenin ulaştığı düzeyin araştırılması, gerekli önlemlerin alınması, mevcut yasaların etkili bir şekilde uygulanması için olanakların gözden geçirilmesi, ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı mücadelede gerekli olan mali desteğini görüşülmesi, eşitlik için uluslararası stratejilerin belirlenmesi, ırkçılığın ve hoşgörüsüzlüğün kurbanlarının teşhis edilmesi ve bu sorunlara çözüm üretilmesi olarak tanımlanıyor. Söz konusu sorunların bizzat kaynağı olanların sorunlar hakkında "mücadele" ve "çözüm" üzerine söylediklerinin hiçbir değer taşımadığı, tam bir ikiyüzlülük olduğu ortadadır.

31 Ağustos'ta başlayan ve 7 Eylül'e kadar sürecek olan konferans, açılış gününde itibaren farklı eğilimlere, tartışmalara, çelişkilere ve gerilimlere sahne oldu. Konferansın gündemini oluşturan konular, konferans öncesi tartışmalar ve 57 müslüman ülkeden temsilcilerin konferans hazırlık aşamasında İsrail'in Filistinlilere sergilediği tutumun ırkçı olduğunun konferans programına konulması ve siyonizmin ırkçılıkla eş değer kabul edilmesi talebi, mevcut tablonun ortaya çıkacağının ön işaretlerini vermişti. Konferasın gerilimli tartışmalara konu olacağı ve emperyalist şeflerin arzuladığı ortak bir kararın oluşmasında sorunların yaşanacağı hemen herkesin taşıdığı ortak bir kanıydı. Nitekim konferansın açılış konuşmasını yapan Kofi Annan'ın "Eğer burada bir anlaşma olmadan ayrılırsak bütün toplumlardaki kötü unsurlara destek vereceğiz" sözleri, kaygı ve uyarıyı birarada içeriyordu. Kuşkusuz Annan kaygı ve uyarılarını emperyalistler ve onların çıkarları adına dile getiriyordu.

Gündemi ırkçılık, köle ticareti, sömürgecilik ve yabancı düşmanlığı gibi ana temalardan oluşan Dünya Irkçılıkla Mücadele Konferansı'na birçok ülke bakanlar, parlementerler ve başkanlar düzeyinde katılırken, ABD ve İsrail "alt düzeyde" temsil edildiler. Aynı tutumu benzer gerekçelerle bir dizi AB ülkesi de sergiledi. ABD'nin yeminli sadık uşağı olan Türkiye de, efendisinin tutum ve isteğine uygun davranarak, büyükelçi düzeyinde katıldı.

Irkçıların "ırkçılığa karşı mücadele" yüzsüzlüğü

Konferans tartışmalarına damgasını vuran, ırkçılık, köle ticareti ve sömürgecilik konuları oldu.

Bu sorunlar bugünkü emperyalist dünyanın temel gerçekleri olduğu için, tartışılması emperyalistleri tatsız durumlarla karşı karşıya bırakacağı gibi onların ikiyüzlülüklerini de sergileyecekti. Böylesi bir durumda, tartışmaların seyrine, düzeyine, çerçevesine ve içeriğine müdahale edilmeliydi. Nitekim emperyalist şeflerin tüm çabası ve baskısı bu amaca yöneldi. Hangi konuların nasıl bir içerikle ve hangi amaçlara bağlanarak tartışılacağını önden belirlemek istiyorlardı. Tüm çaba ve baskılara rağmen Arap ülkeleri yüzyıllar boyunca süren köle ticaretini ve sömürgeciliğin yarattığı sorunları tartışma gündemine getirdiklerinde ve tazminat talebinde bulunduklarında, emperyalistlerin sert tepkisiyle karşılaştılar. Aynı tepki, Arap devletlerinin Filistin topraklarında süren İsrail katliamların gündeme getirmek amacıyla tartışmak istedikleri siyonizm konusunda da gösterildi. Emperyalizmin baskı ve dayatmalarına net bir tutumla yanıt veren, tok bir ses yükselterek onurlu bir davranış sergiliyen tek kişi Fidel Castro oldu. Castro'nun, "Kimse konferans için önkoşul ileri sürme veya onun Filistinli kardeşlerimize karşı yürütülen korkunç soykırım hakkında tartışmamızı önleme hakkına sahip değildir" sözleri, konferanstaki birçok delegenin de duygu ve düşüncelerine tercüman oldu.

Emperyalistlerin baskı ve dayatmalarına rağmen İsrail ırkçı devlet olarak tanımlandı. Ve buna ilişkin karar, "Filistinlilere ve diğer Arap topraklarındaki yerleşimcilere uygunanan ve temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan ırk ayrımcılığı uygulamalarından derin kaygı duyuyoruz ve İsrail işgali altındaki Arap topraklarında ve Filistinlilere uygulanan ırk ayrımcılığına son verilmesi çağrısında bulunuyoruz" biçiminde formüle edildi. Bunu Afrika'lıların kölecilik tazminatı talep etmesi izledi.

Bunun üzerine Kofi Annan, emperyalistler adına, "İsrail'in ırkçı olarak nitelendirilmesi ve Afrikalıların kölecilik tazminatı istemesi konferansı tehdit ediyor" uyarısında bulundu. ABD konferanstan çekilme kararı alarak Durban'ı terk etti. Böylece işgal altındaki topraklarda Filistinli kanı akıtan İsrail'e tam destek verdiğini ilan etmekle kalmadı, aynı zamanda kölelik ve sömürgecilik dönemi nedeniyle tazminat talebinin muhatabı olmaktan da kurtuldu. ABD'nin ardından İsrail de, "Konferansta İsrail ve yahudi düşmanlığı yapılıyor" gerekçesiyle kendi heyetini çekme kararı aldı. ABD ve İsrail konferanstan çekildiği için, delegelerin Ortadoğu konusunda yeni bir metin hazırlama ve siyonizmin kınanmasını engelleme çabaları sonuçsuz kaldı. Ardından Fransa Başkanı Lionel Jospin, İsrail'in konferansta ırkçı bir devlet olarak geçmesi halinde çekilme kararı alacaklarını belirterek, "Siyonizm ile ırkçılık bağlantısı sürdürülürse, Avrupalılar olarak derhal bizim ordan ayrılmamız gündeme gelecektir" açıklamasını yaptı. Jospin Avrupalıların tümü adına konuşuyor ve adeta bu ülkelerdeki ırkçılığı savunuyordu.

ABD ve Avrupalı emperyalistlerin ırkçılık tanımı karşısındaki hırçınlıkları ve küstahça tehditleri nedensiz değildir. Kendi ülkelerinde ırkçılığı bizzat kışkırtıp tırmandıranların "ırkçılığa karşı mücadele" üzerine söyledikleri tam bir ikiyüzlülüğün ifadesi.

Kölelik ve sömürgecilik bugün modern
biçimler altında devam ediyor

ABD ve AB'nin reddettiği ve tartışmak istemediği konulardan biri de köleciliğin ve sömürgeciliğin yarattığı zararların kabul edilmesiydi. Afrikalılar yüzyıllar boyu süren köle ticareti ve sömürgeciliğin yarattığı tahribatın tazmin edilmesini, köle ticaretinin insanlık suçu kabul edilmesini talep ettiler. Avrupalıların ve Amerika'nın özür dilemesini, bunun tarihsel, ahlaki, politik ve hukuksal sorumluluğunu taşımasını istediler.

İngiliz hükümeti köle ticaretini kınamayacağını bildirerek "sadece günümüzdeki köle ticareti insanlığa karşı suç olarak kınanacaktır" açıklamasını yaptı. Tazminatı ödenmesi ve borçların silinmesinin kabul edilmesi bir yana, tartışılması bile emperyalistlerin tepkisine neden oldu. Emperyalistlerin baskısıyla bir dizi Afrika ülkesi tazminatın söz konusu olmayacağı fikrini dile getirdi. Bazı Afrika ülkeleri "Bizim için bir özür derin pişmanlık ifade edecektir, özürün muhatabı af ediyor ve tazminat sorunu ortadan kalkıyor" açıklamasını yaptılar. Togo Başbakanı bu açıklamaya, "Köle ticareti ve sömürgecilik o kadar korkunçtur ki, bu telafi edilmeli, buna Afrika'nın bütün borçlarının silinmesi dahil edilmelidir" yanıtıyla tepki gösterdi. Onbinlerden oluşan Afrikalılar da, Durban sokaklarına dökülerek, emperyalistlerin yüklü tazminat ödemeleri gerektiğini haykırarak, işlenen suçları bağışlamayacaklarını ortaya koydular.

Almanya sömürgecilik ve kölecilik politikası nedeniyle özür dileyen tek ülke oldu. Dışişleri Bakanı Fischer, "Suçu kabul etmek kurbanların ve onların nesillerinden gelenlerin onurlarını onarmanın bir yoluydu." açıklamasında bulundu. Bunun ne denli içtenlikten yoksun ikiyüzlü bir tutum olduğu ortada. Özür dileyen Fischer, sömürgeciliğin, köleciliğin ve ırkçılığın ideolojik nedenleri ve yıkıcı sonuçları üzerine konuşmuyor. Almanya'nın Güney Afrika'nın yanıbaşındaki devletleri korkunç düzeyde nasıl borçlandırdığından sözetmiyor. Alman tekellerinin ve bankalarının Apartheid rejimine verdiği desteği hiç anmıyor. Ve aynı Fischer kendi ülkesinde tırmanan ırkçı azgınlığı unutmuş görünüyor.

Konferansta kölecilik ve sömürgecilik üzerine konuşanlar, bugün de dünya halklarına köleliği dayatmak için en iğrenç katliamlara ve kanlı müdahalelere başvurmaktan geri durmuyorlar. Dünyada paylaşmadıkları ve sömürgeleştirmedikleri bir karış toprak bırakmayanlar, sömürgeci politikalarıyla ülkeleri ve hakları yıkıma sürükleyenler, büyük bir arsızlıkla sömürgeciliğin zararlarında söz ediyorlar.

Emperyalizm modern kölelik ve sömürgecilik sistemidir. Bağımlı ülkelerin yaşadığı yıkımın ve halkların çektiği acıların kaynağıdır. Castro konferansta bu gerçeği, "Üçüncü dünya ülkelerinin sömürgeleştirilmesi, fethedilmesi, köleleştirilmesi ve acımasızca sömürülmesinden çıkar sağlayanlar bugünün sanayileşmiş ülkeleridir" sözleriyle, yalın bir ifadeyle özetledi.

Konferans günlerce protesto
gösterilerine hedef oldu

Konferans öncesi, konfenas esnasında ve konferans sonrası Durban'da çok sayıda gösteri gerçekleşti. Kent merkezindeki gösterilerde İsrail ve ABD karşıtı sloganlar atıldı. "İsrail ırkçı ülke!", "Özgür Filistin!", "George Bush; ellerinde Filistinlilerin kanı var!", "Irkçı NATO!" pankartları taşındı. Sonraki günlerde ırkçılık ve yoksulluğa karşı kent merkezinde gösteriler yapıldı. "Siyonizm ırkçılıktır!", "BM Iraklı çocukları öldürmeye son ver!" pankartları taşınarak yoksul ülkelerin borçlarının silinmesi talep ve şiarları yükseltildi. Onbinlerce kitle emperyalizme karşı öfkesini dile getirdi.