08 Eylül '01
Sayı: 25


  Kızıl Bayrak'tan
 "Küçülen Türkiye" ya da düzenin iflası

  5 Eylül ihanetine geçit yok!

  5 Eylül toplantısı aynasından...

  Türk Lirası'na iade-i itibar komedisi

  Yolsuzluk düzeni ve faşist parti
  Tersane işçilerinin eylemine azgın polis saldırısı
  Emekçilerin hak arama mücadelesi de "terörle mücadele" kapsamında!
  Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Bülteni'nden...
  Hülya Şimşek Ölüm Orucu'nun 286. gününde ölümsüzleşti

  1 Eylül'ün gösterdikleri ve Kürt sorunu

  "Dünya Barış Günü" eylemlerinin anlattıkları...
  Küresel ısınma/4
  İşkenceci devlet gerçeği
  Emperyalizmin "balkanlaştırma" politikası sürüyor

  Güney Afrika'da genel grev

  Dünya Irkçılıkla Mücadele Konferansı ve emperyalizmin ikiyüzlülüğü
  Tehditler devrimci yürüyüşümüzü engelleyemez!
  Ölüm Orucu Direnişi 324. gününde
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Pislik düzeninin militan partisi olarak MHP boğazına kadar
bu aynı pisliğin içindedir...

Yolsuzluk düzeni ve faşist parti

MHP'li Bayındırlık Bakanı Koray Aydın hem bakanlıktan, hem de milletvekilliğinden istifa etti.

Bayındırlık Bakanlığı'nin ihalelerinde yaşanan yolsuzluklarla ilgili olarak gündeme gelen "vurgun operasyonu" nedeniyle MHP'lilerin içinde yeraldığı bir dizi kirli ilişki ortaya dökülmüş, peşinden de bizzat bakanın sahip olduğu şirketlerin deprem ihaleleri sayesinde nasıl büyük vurgunlar vurduğu açığa çıkmıştı. Bu şirketlerin büyük miktarda vergi kaçırdığı haberleri de basında yeralmaya başlamıştı. Pis kokuların iyiden iyiye arttığı, işin daha da dallanıp budaklanmaya başladığı bir aşamada Bakan Koray Aydın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin talimatıyla istifa etti.

Televizyonda canlı yayında istifa eden bakanın bu davranışının gerçekten de "ahlaki" değerlere bağlılıkla bir ilgisinin bulunup bulunmadığını tartışmak gerekmiyor. Burjuva siyasetinde bu tür şeylere yer olmadığını, hiçbir şey değilse bile, mevcut hükümetin son iki yıllık icraatı yeterince göstermiş olmalı. İstifa eden Koray Aydın'ın da içinde bulunduğu hükümet aylardır her türlü ilkesizliği, hukuksuzluğu ve onursuzluğu sergilemiş, yolsuzluk ve yağma dosyalarının üstünü örtmedeki maharetini fazlasıyla göstermiş bulunuyor. Dolayısıyla bakanın bu istifasını, yolsuzluğa karşı mücadele konusundaki samimi bir duyarlılığın değil ama MHP'nin yeni bir siyasal manevrasının gereği olarak yorumlamak gerekiyor.

MHP'nin itibar tazeleme manevrası

MHP hükümette yer aldığı süre içerisinde çeşitli bakımlardan yıpranmıştır ve halen ciddi bir "imaj sorunu" yaşamaktadır. Hatırlanacak olursa, MHP'nin seçimlerden ikinci parti olarak çıkmasını sağlayan sadece o dönem yükselen şovenizm dalgasının tepesinde oturması değildir. Bu faşist parti aynı zamanda "değiştik" propagandasını ve "yoksulluğa ve yolsuzluklara" karşı olduğu görüntüsünü de belli bir başarıyla kullanmıştır.

Koalisyon ortağı bir parti olarak sermayenin hizmetinde olduğu dönem MHP'ye başta devlette kadrolaşma olmak üzere çok şey kazandırmış, ama aynı zamanda da bazı şeyleri kaybettirmiştir. MHP'nin kaybettiği en önemli şey ise, emekçilerin kendisi tarafından o güne kadar aldatılan kesimlerinin gözündeki "imajı" olmuştur. "Milliyetçi" çığırtkanlıkla oy toplayan MHP, hükümet icraatlarıyla emperyalizmin uşağı bir düzen partisi olduğunu kanıtlamıştır. İMF talimatlarına gösterdiği uysal uyum bunun ifadesi olmuştur. MHP "15 günde 15 yasa" talimatına harfiyen uyan Amerikancı iktidarın ikinci ortağıdır. Vaziyeti kurtarmaya dönük bazı manevraları ise sonucu değiştirmemiştir.

Seçimlerde bolca kullanılan "yoksulluğa karşı" söylemin de bu arada içyüzü açığa çıkmıştır. İMF reçetelerini harfiyen uygulayanlar işsizliği ve yoksulluğu katmerleştirerek emekçiler için yaşamı cehenneme çevirmişlerdir. MHP iktidar ortağı olarak işçi ve emekçiler aleyhine olan tüm saldırı politikalarının altına tereddütsüz imza atmıştır. Her vesileyle farklı olduğunu söylemesine rağmen emperyalizme ve sermayeye uşaklıkta ortaklarının bir santim bile gerisinde kalmamıştır. Dolayısıyla milliyetçilik, vatanseverlik, dürüstlük söylemi ciddi biçimde aşınmıştır. Son yapılan kamuoyu yoklamalarında oy oranı 4.2'ye kadar düşmüştür.

"Vurgun" meselesinin bundan sonra alacağı biçim ne olursa olsun, MHP açısından ciddi bir dönemeç olduğu açık. MHP lideri Bahçeli'nin partisinin Kızılcahamam kampı sırasında teşkilatı seçime hazır olmak konusunda uyarması ve "gelişen olaylar seçimi giderek yakınlaştırıyor" demesi önemli bir işaret sayılabilir. Bahçeli, başkanlık divanı toplantısında birer genel başkan yardımcısı başkanlığında oluşturulacak dokuz komisyonun, dokuz bölgede çalışma yapacağını söyledi. Çalışmalarda da ağırlıkla "koalisyon olmanın zorlukları"nın anlatılmasını istedi. Bu gelişmeler, 57. Hükümet'i oluşturan koalisyonun geçen iki yıldaki "uyum" görüntüsünün giderek gevşeyeceği şeklinde yorumlanabilir.

Bu satırlar Koray Aydın'ın istifasından bir gün önce burjuva basında yer aldı. Burada da söylendiği gibi, burnu seçim kokusu almaya başlayan faşist "bozkurtlar", daha şimdiden buna dönük politikalar oluşturmaya giriştiler. Şimdiye kadar ortaklık ettikleri tüm pisliği diğer koalisyon partilerinin sırtına yıkarak temize çıkmayı ve ilk seçimi tek başlarına kazanmayı hayal ediyorlar. Koray Aydın'ın "siyasette erkeklik" gösterisini de başlatılmak istenen itibar yenileme kampanyasının bir parçası olarak değerlendirmek gerekiyor.

MHP yolsuzluk düzeninin bir parçasıdır.

İstifayla MHP'nin yolsuzluklara karşı olduğu; yolsuzluk yapanlar kendi içinden çıksa bile affetmeyeceği gösterilmek isteniyor aynı zamanda. Oysa bu inandırıcılıktan yoksun rezil bir manevradan başka bir şey değildir. Yolsuzluk ya da çürümeye bulaşan tek MHP'li Koray Aydın değildir. Aksine tüm MHP kadroları ve taraftarları, koalisyon hükümeti kurulur kurulmaz iktidar olanaklarının yağmasına, devlet kurumları içinde kadrolaşmaya, ve elbette hırsızlığa ve yolsuzluğa giriştiler.

"MHP milletvekillerinin, il başkanlarının dörtte üçü ya Bakan Aydın'dan ya da il müdürlüklerinden yakınlarına ihale verilmesi için aracı olmadılar mı? Bizce MHP milletvekillerinin büyük çoğunluğu Koray Aydın'dan yakınlarına veyahut partili birilerine iş talebinde bulunmuşlardır. Ancak şimdi susmaktadırlar."

Bu sözler, faşist partiye yakınlığı bilinen Ortadoğu gazetesinin en önemli köşe yazarlarından Nazmi Çelenk'e ait. Nazmi Çelenk yazısında Bayındırlık Bakanlığı'nda olanları hayli doğal karşılıyor ve hakkında bir takım iddialar var diye MHP'lilerin Bakan Aydın'a sahip çıkmamalarından yakınıyor. Bunları söylerken aynı zamanda da MHP'nin iktidar olanaklarından rant sağlama konusunda diğer düzen partilerinden hiçbir farkının bulunmadığını, bunun onlar açısından da son derece doğal olduğunu da ifade etmiş oluyor.

MHP sermayenin çürümüş ve kokuşmuş düzeninin ayrılmaz bir parçasıdır. Pislik düzeninin militan partisi olarak boğazına kadar bu aynı pisliğin içindedir.

 


 

İhanet çetesinin karşısına
örgütlü gücümüzle çıkalım

MESS patronları 2001 yılı için uygulamak zorunda oldukları toplu sözleşme hükümlerinde geçen önemli bir maddeye uymayacağını açıkladı: Eylül ayı başında işçi sendikalarına yaptıkları bir çağrıyla 6. ay zammını vermeyeceklerini bildirdiler. Tabii buna gerekçe olarak da krizi öne sürdüler.

Açıklamanın 5 Eylül toplantısının hemen öncesine denk gelmesi, sendika bürokratlarına bu satış için gerekli zemini tanımak içindir. Sendika ağaları fabrikalarda yaptıkları toplantılarda işçilerden; fabrikaların ekonomik sıkıntıdan kurtulması, işyerinin kapanmaması, işçilerin atılmaması için bu duruma boyun eğmelerini istediler. Metal-İş'in çete başları şimdiye kadar işçilerin hakları için mücadele etmediler. Tam tersine, işçilerin mücadelesini satarak bunun rantıyla beslendiler.

Bir süre önce Türk Metal çetesinin Kıbrıs'taki otelleri, gayri menkulleri, işçilerin bile hayalinde göremeyeceği tatil sitelerine sahip olduğu ortaya çıktı. Bu değirmenin suyunun nereden geldiği biliniyor. Metal-İş'in tepesindekiler sefahat sürerken, patronlarla bir olup işçilere sıfır zammı dayatmaya çalışıyorlar.

Sendika-patron işbirliği nedeniyle Mercedes'ten, Profilo'dan, BMC'den yüzlerce işçi atıldı. Patronlar, sendikacılarla önden yaptığı toplantıları bir fırsat olarak değerlendirdi. Çünkü öncü işçileri tasfiye ederek sektörde patlak verecek bir eylemin önünü kesmiş oldu. Gelişebilecek bir eylemlilik sürecini öncü kuvvetten yoksun bırakarak saldırılarını sancısız uygulayabileceklerdir. Patronların '98 sürecinden kendi hesaplarına önemli dersler çıkardığı açıktır.

İstanbul, İzmir, Ankara, Çerkezköy'deki metal fabrikalarındaki işçilerin tepkileri, "Patronların ve sendikaların yaptığı toplantılar çalışanları bağlamaz" şeklinde olmalıdır. Alınan kararların hayata geçmesi için fabrikalarda şimdiden eylem komiteleri kurulmalı, saldırılara karşı ortak tepkiler örgütlenmelidir.

Şimdiye kadar atılan işçiler için de harekete geçilememiş, net bir tutum belirlenememiştir. İzmir'de Türk Metal Sendikası'na üye 5 binin üzerinde işçi, BMC, İzmir Demir Çelik, Habaş, Ege Endüstri, Çukurova Demir Çelik gibi fabrikalarda yıllardır saldırılarla karşı karşıya. Sendikacılar açıklamalarında grevin lafını bile etmiyorlar. Ankara'da Türk Traktör, Man, Hema gibi önemli fabrikalarda metal temsilcileri üzerinden işçileri etkilemeye çalışıyorlar. İstanbul'da Özçelik-İş, örgütlü olduğu yerlerde belirlenen zam oranının da altında imzalamaya başladı bile.

Üç metal sendikasının da 5 Eylül toplantısında işçi sınıfının taleplerini savunmayacakları önden de biliniyordu. Birleşik Metal'in bürokratları ise bu konuda sessiz kalmayı tercih etmekteler. Bu reformistler kendi rollerini dahi oynayamamaktalar. '98'deki Türk Metal'den istifaların yaşandığı süreçte ve tam da işçilerin sınıf sendikacılarına ihtiyaç duyduğu bir dönemde onlar gerçek yüzlerini göstermiş, diğer metal sendikalarıyla ortak tutum alarak kendilerine yönelen işçilerin umutlarını kırmış, daha sonraki toplu sözleşmelerde de onlarla aynı tavrı sergilemiştir.

Sermayenin saldırılarının tamamlayıcıları ve destekçileri olan bu ihanet çetelerine karşı taban örgütlenmeleri yaratarak gereken cevabı vermeliyiz. Ve bu hainlere karşı tutumumuz net olmalıdır. Bugün yeni saldırılar sadece örgütlü yerler kadar sınıfın geneli için de geçerlidir. Bunun için de örgütsüz olan işçiler katmerleşen yeni saldırılarla karşı karşıyadır. Bunu kırmanın tek yolu taban örgütlerini kurup hayata geçirmektir.

Bir işçi/İstanbul