18 Ağustos '01
Sayı: 22


  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi düzen cephesinde iç dalaşma

  Ordu kim için kime karşı?

  Katil devletten hesap soralım!

  İki yılda deprem bölgesinde değişen hiçbir şey yok
  Grev yasaklamaları ve sendika bürokrasisinin ihaneti
  Devrimci tutsakların ortak açıklaması
  Yoldaşlarının kaleminden Osman Osmanağaoğlu
  Aymsan direnişine destek ve dayanışmayı büyütelim!
  Türk dış politikası üzerine/2
  Küresel ısınma/1
  Emperyalist-siyonist "barış süreci"nin dönülmez çöküşü
  Arjantin hükümetinin yeni tasarruf paketi
  "Filistinlilerin ayaklanması meşrudur"
  15 Ağustos, devrimci direnişin zirvesi...

  Açıklamalardan

  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dünyayı tehdit eden felaket:

Küresel ısınma/1

Bilim-kurgu filmlerinin temel konularından biridir. Dünya tehdit altındadır. Kurtarılmazsa yok olacaktır. Fakat hiçbir zaman yok olmaz. Genellikle Amerikalı kahramanlar tarafından kurtarılır. Çağrıştırsa da durum bu kez biraz farklı. Tehlike gerçek, fakat felaketin yaratıcılarının başında Amerika geliyor. Muhtemel kurtarıcı emekçiler. Felaketin adı ise küresel ısınma.

***

Küresel ısınma son süreçte medyanın sıkça yer verdiği konulardan biri haline gelmiş durumda. Konunun gündeme alınmasının en temel sebeplerinden biri emperyalist zirvelerdir. Söz konusu zirvelerde özellikle Kyoto Protokolü dolayısıyla pazarlıkların temel konularından biri olmasının yanında, küreselleşme karşıtı hareketin de emperyalistlere karşı ileri sürdükleri temel suçlama noktalarından biridir. Bunun doğal bir sonucu olarak, küreselleşme karşıtı hareket küresel ısınmanın durdurulması istemini de ileri sürmektedir. Bu Seattle'dan beri böyledir. Küreselleşme karşıtlarının Seattle'da protestolarına hedef olan konulardan biri de Dünya Ticaret Örgütü'nün küresel ısınma sorununu hiçe sayan kararlarıydı.

Küresel ısınma söz konusu olduğunda yanıt bekleyen birçok soru ortaya çıkmaktadır: Küresel ısınma nedir? Sebebi, mevcut ve muhtemel sonuçları nelerdir? Bu konuda emperyalist devletler ne yapmaktadır? Çözüm olarak neler önerilmektedir? Küresel ısınmanın ülkemize etkileri nelerdir? Bu konuda devlet ne yap(ma)maktadır? Konuya nasıl bakmak, neler yapmak gerekir?

Baştan başlayalım.

"Küresel ısınma" kavramı neyi ifade ediyor?

Son süreçte sıkça kulağımıza çalınan bu kavram, örneğin sıkça kullanılan "hukuk devleti" gibi, ne ifade ettiği belirsiz, fakat her şeye kadir bir kavram olma yolunda.

Küresel ısınma, elbette yaşadığımız yerkürenin ortalama sıcaklığının insani nedenlerle artmasını ifade ediyor. Fakat bu ısınmanın "doğal sonucu" olarak meydana gelen ve gelebilecek olan, büyük çoğunluğu olumsuz iklim değişikliklerini de ifade ediyor.

Aslında iklim değişken bir olgu. Bilimsel araştırmaların gösterdiği temel bir gerçek bu. İklim 100-300 yıllık süreçlerde değişkenlik göstermiştir. Fakat küresel ısınma böylesi bir değişimi ifade etmiyor. Bugüne kadar gerçekleşenden çok daha hızlı ve giderek artan hızda, tahrip edici ve öldürücü bir iklim değişikliğidir sözkonusu olan.

Küresel ısınmanın düzeyi ve geleceği ile ilgili çeşitli rakamlar verilmektedir. Bunların bir bölümü şimdiye dek yaşanan ısınmayla ilgili verilerdir. Diğer bir bölümü ise geleceğe ilişkin tahminlerdir. Bugüne dek yaşanan küresel ısınmanın düzeyi 0.5 ile 0.8 derece arasında değişen rakamlarla ifade edilmektedir. Rakamlardaki bu değişiklik farklı modellemelerden ve ele alınan zaman aralıklarından kaynaklanmaktadır. Fakat üzerinde birleşilen nokta küresel ısınmanın yaşandığıdır.

Muhtemel küresel ısınma tahminleri ise çok daha çeşitlidir. Bu çeşitliliğin nedeni ise yapılan tahminlerin dayandığı farklı modellemelerdir. Bu konuda özellikle dikkat çekilmesi gereken tahmin ise Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Paneli'nin (IPPC) yaptığıdır. Sözkonusu kuruluş bünyesinde barındırdığı 2000 uzmanla en fazla adı geçen kuruluşlardandır. Fakat burada asıl dikkat çekilmesi gereken nokta, bu kuruluşun tahmininin beş yıl öncekinin iki katı olacağıdır. Sözkonusu tahmine göre, küresel sıcaklık 21. yüzyılın sonunda 5.8 derece olacaktır.

Verilerden de anlaşılacağı gibi, bugüne kadar yaşanan küresel ısınma ile bundan sonra, yani bu yüzyılda yaşanacak olan küresel ısınma tahminleri arasında büyük uçurumlar bulunmaktadır. Bunun nedeni, küresel ısınmanın gittikçe daha hızlı tarzda artacağı beklentisidir.

Bununla bağlantılı diğer bir nokta, küresel ısınmanın atmosferdeki ısınma döngüsünü hızlandırmasıdır. Bu, iklimi belirleyen hassas dengenin bozulması anlamına gelmektedir. Bu bozulma beraberinde atmosferdeki sera gazlarının daha hızlı artmasına neden olacaktır. Bir örnek: Sıcaklığın artması, gazların sularda çözünürlüğünü de arttıracaktır. Bunun sonucunda okyanuslardan atmosfere çıkan karbondioksitte de artma olacaktır.

Dengenin bozulmasının bizi nerelere götürebileceği aslında belirsizdir. Bilinen ise bunun felaket olacağıdır.

Küresel ısınmanın nedeni:
Sera gazlarının haddinden fazla artması

Küresel ısınmanın nedeni sera etkisi doğuran gazların insani nedenlerle atmosferde gerektiğinden fazla artmasıdır. "Yeryüzünün iklimini belirleyen en önemli şey, sera etkisidir. Sera etkisi her zaman olan bir şey. Biz sera etkisinden yeni bir olay olarak söz etmiyoruz. Sera etkisinin artışından söz ediyoruz." Sera etkisi doğuran gazların başlıcaları şöyle sıralanabilir:

Karbondioksit, metan, troposferik ozon, klorofluorokarbonlar, azot oksitler. Ayrıca su buharı da sera etkisi doğuran gazlar arasında sayılmaktadır.

Bu gazlar yerkürenin ısınmasını sağlamaktadır. Bunu, sera gazı molekülleri güneşten dünyaya gelen ve gerisin geri yansıtılan ışınları tutarak yapıyor. Bu haliyle oldukça yararlı bir işlevi var. Bu gazların atmosferdeki oranı oldukça küçük, (%0.1) fakat işlevleri oldukça büyük. Bu gazlar olmasaydı, dünyanın sıcaklığı 33 derece daha soğuk olurdu. Bu ise dünyada yaşam olanağının kalmaması demektir. Dolayısıyla sorun bu gazların var olması değil, gerektiğinden fazla artmasıdır.

Bu gerektiğinden fazla ve tehlikeli artışın temel nedeni fosil yakıt kullanımıdır. Bu gazlar fosil yakıtların yanması sonucu oluşurlar. Fosil yakıtlar, kömür, petrol, doğal gaz gibi karbon içeren ve yer altında binlerce yıl kalarak oluşan yakıtlardır. Bunlar aynı zamanda insanoğlunun temel enerji kaynakları durumundadır. Çünkü dünya enerji ihtiyacının %80'i fosil yakıtlar tarafından karşılanmaktadır. Fosil yakıtlar karbondioksit gibi sera gazlarının dışında uçucu organik bileşikler, radyoaktif maddeler ve atıklar da ortaya çıkarıyorlar. Ayrıca kömür ağır metaller içeriyor.

Sera gazlarının atmosferde gerektiğinden fazla artışının miladı sanayi devrimidir. Çünkü sanayi devrimi ile birlikte fosil yakıtlar yaygın bir tarzda kullanılmaya başlanmıştır. Sanayi devriminden bu yana atmosferdeki karbondioksit miktarı %25 arttı, metan gazı miktarı ise iki katına çıktı. 1900'de günde birkaç varil olan petrol kullanımı 1997'de günde 72 milyon varile çıktı. Yine yıllık metan kullanımı 20 milyon tondan 1.2 milyar tona çıktı.

Sera gazlarının artışına neden olan olaylar ve bunların katkıları ise şöyledir: Enerji üretimi (%57), tarım (%15) ve orman alanlarının yok edilmesi (%8), klorofluorokarbon üretimi ve tüketimi (%17) ve diğer endüstriyel işlemler (%13) Görüldüğü gibi tarım ve ormanların yok edilmesinin %23'lük katkısı dışında, enerji üretimi, klorofluorokarbonlar üretimi ve tüketimi ve diğer endüstriyel işlemler, sanayi faaliyetleridir. Payları ise toplam %77'dir.

Aslında bugüne kadar sanayide temel bir yeri olan fosil yakıtların tükenmesinin büyük bir tehlike olacağı işlenirdi. Gerçekten de dünya fosil yakıt stokları orta ve uzun vadede bu temel yerlerini kaybedecekler. Örneğin petrol üretimi ölümüzdeki 5 ile 20 yıl arasında doruğuna ulaşacak, sonra kaynakların sınırlılığı nedeniyle düşecek. Fakat başka bir gerçek var ki, o daha vahim: Dünyadaki fosil yakıt rezervlerinin 1/4'ü yakılırsa, küresel ısınma geri dönüşsüz bir noktaya gelecek. Bu sera gazlarındaki artış bugün dursa bile, atmosferdekiler yüzünden sıcaklık artışının daha 20-30 yıl süreceği gerçeğinden dolayı böyle.

Asıl belirleyici sera gazı: Karbondioksit

Birçok sera gazından bahsedilse de, asıl belirleyici sera gazı karbondioksittir. Karbondioksitin kızılötesi ışınımı yuttuğu, atmosferin ısı dengesinde önemli bir rol oynadığı düşüncesi geçen yüzyılın ortalarında ortaya çıktı.

Sanayi devriminden bu yana atmosferdeki karbondioksitte %25'lik bir artış meydana gelmiştir. Oysa bu oran binlerce yıl onbinde 3 olarak kalmıştır. Günümüzde atmosferdeki karbondioksit miktarı hızla artmaktadır. 750 milyar tonluk karbondioksit stokuna her yıl insanlar tarafından 3 milyar ton, okyanuslar tarafındansa 4 milyar ton karbondioksit eklenmektedir. Ormanların yok edilmesi de karbondioksit miktarının artmasında başka bir etkendir. Kentlerin büyümesi daha fazla fosil yakıt kullanımına ve yeşil alanların tahrip edilmesine yol açıyor. Bu ise atmosferdeki karbondioksitin emilmesini azaltıyor.

Karbondioksit oranı uluslararası anlaşmalardaki sınırlamalara ve hedeflere rağmen artmaya devam ediyor. 1997 Kyoto Zirvesinden bu yana atmosferdeki karbondioksit oranı her yıl %1.3 artıyor.

Tahminlere göre insan etkinlikleri yüzünden atmosfere karışan karbondioksit oranı 2015'te 1990 yılındaki miktarının %50 fazlası, 2100'de 3 katı olacak. Atmosferdeki karbondioksitin %40-45'ini emen ormanlar, tarım alanları ve toprak ise 2050'de ancak %25'ini emebilecek.

Küresel ısınma ve ozon tabakası

Ozon tabakasındaki delik, klorofluorokarbon gibi insan ürünü kimyasalların dünyayı koruyan ozon tabakasını inceltmesiyle oluştu. İlk kez 1985 yılında fark edildi. Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) tarafından '92 yılında, Antartika'nın üzerindeki deliğin %15 oranında büyüdüğü açıklanmıştı. Emperyalistler tarafından "ozon deliği" üzerine kopartılan onca gürültüye rağmen klorofluorokarbon gazları hala artmaktadır. Fosil yakıtların yanmasıyla havadaki azot da yanıyor, oluşan nitrus oksit gazları ozon ile etkileşerek ozon miktarını daha da azaltıyor.

Ozon tabakasının delinmesi, ultraviyole ışınlarının dünya yüzeyine daha yoğun gelmesine yol açıyor. Sıcaklığın yükselmesiyle birlikte ozon tabakasındaki delikte de büyüme olacak. Bu başta solunum yolu hastalıkları olmak üzere çeşitli hastalıklara neden olacak.

Diğer taraftan klorofluorokarbonlar ozona zarar veriyor diye yerine kullanlan holokarbonlar da sera etkisi yaratıyor. Kyoto Protokolü ile kısıtlanması istenen gazlar arasında holokarbonlar da bulunuyor.

Küresel ısınmanın yarattığı sonuçlar

İnsanlık daha şimdiden küresel ısınmanın birçok sonucuyla karşı karşıya. Küresel ısınma okyanusları, tarım, orman ve kent alanları ile balık tutulan bölgeleri, yiyecek ve iş kaynaklarını, kıyı kentlerini ve insan sağlığını etkilemeye başlamıştır.

Küresel ısınmanın yarattığı iklim değişikliğinin sonuçlarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

İklim değişikliği sonucu canlı kompozisyonları yavaş yavaş değişiyor, tür çeşitliliği giderek azalıyor, doğal yaşam alanları ortadan kalkıyor. Kuş ve memeliler yeni iklim koşullarına uyum sağlayamıyorlar. Kostarika'ya özgü altın kaplumbağalar küresel ısınma kurbanı ilk tür. İngiltere'de son 25 yılda 22 milyon çift kuşun 17 milyon çifti yok oldu.

İklim değişikliği insan ve hayvan göçünü beraberinde getiriyor. Örneğin Türkiye üzerinden Avrupa'ya gitmeye çalışan göçmenlerin büyük bölümü Afrika ve Asya'da iç savaşların yanısıra, kuraklık, salgın hastalık ve kıtlığın pençesindeki ülkelerden gelmektedir.

Uzmanların açıkladığına göre, Güney Kutbu'ndaki dev buzul kütleleri çözülerek ayrılıyor. '95'ten sonra buzulların kopma süreci hızlandı. Güney Kutbu'nda yaz sıcaklıklarının normalden 1-2 derece fazla olması buzulların erimesini önemli oranda hızlandırdı. Kuzey kutbundaki buz tabakasının %40 inceldiği düşünülüyor. Kutuplardaki buzullar artık karbondioksit yok eden kaynaklar olmaktan çıkıp karbondioksit yayan kaynaklar haline gelmiş durumda.

AB bünyesinde yürütülen Permafrost ve Avrupa'da İklim Projesi'ne göre Alp Dağları'ndaki buz kütlesi eriyor. Avrupa'nın en büyük buzul kütlesi Breidamerkurjokull'un buzlarında büyük bir delik açılmış, bu buzul iki yıl içerisinde parçalanıp sulara karışacak.

Afrika'daki ünlü Klimanjaro Dağı son yüzyılda buzul kütlesinin 3/4'ünü yitirdi. Diğer kıtalardaki dağlar da buzullarının büyük kısmını yitirdi. And Dağları'nda buzulların 1/4'ü eridi. Bolivya ve Peru buzullarını inceleyen Fransız bilim adamı Bernard Pouyaud'a göre, "insanoğlu sermayeden yemeye başladı".

Buzullardaki bu erime deniz seviyesinin yükselmesini de beraberinde getiriyor. Örneğin NASA'nın açıklamasına göre, Grönland'da eriyen buzlar yılda 4,5 trilyon litre su oluşturuyor.

Geçtiğimiz yüzyılda deniz seviyesi 15-20 cm yükseldi. ABD Çevre Koruma Ajansı'na göre, bunun 2-5 cm'si buzul erimesi, 2-7 cm'si okyanuslardaki ısınmadan dolayı genleşme, % 1'lik kısmı ise yaşanan çökelme sonucu meydana geldi. Yükselme nedeniyle denizsuyu kıyılara yakın tatlı su kaynaklarına karışıyor ve bu içme suyu sıkıntısı doğuruyor. Deniz seviyesinin yükselmesi sonucunda Pasifik'te Kribati bölgesinde 3 ada sulara gömüldü.
İngiltere Çevre Kirliliği Kraliyet Komisyonu'nun 2000 yaz raporuna göre, küresel ısınma, deniz seviyesinde değişiklik dışında yağmur yağışlarında da değişikliğe neden oluyor.

Monaco Oşinografi Müzesi Direktörü Prof. Doumange denizlerin ciğerlerine benzettiği mercan resiflerinin küresel ısınmaya bağlı olarak yok olduklarını söylüyor.

BM Çevre Pogramı uzmanlarından Sverin Tveidtal, permafrost alanların (donmuş toprakların) küresel ısınma nedeniyle çözüldüğünü söylüyor. Bunların çözülmesiyle birlikte binlerce yıl boyunca sakladıkları sera gazları atmosfere çıkıyor, bu ise bir kısır döngü şeklinde küresel ısınmayı arttıracak. Permafrost alanlar Alaska'nın %80'ini, eski Sovyet topraklarının ve Kanada'nın yarısını, Antartika'nın ise hemen hemen tamamını kapsamaktadır.

ABD Çevre Koruma Fonu'nun açıklamalarına göre geceler daha çok ısınıyor, bu durumda gece gündüz farkı azalıyor. Göl sularının ısınması sürüyor.

Güç santralleri, taşıtlar ve fabrika bacalarının ürünü olarak atmosferde biriken gazlar daha sonra asit yağmurlarına neden oluyor. Bu ise yağmur ormanlarının yanısıra birçok canlı ve bitki türünün yok olmasına yol açıyor ya da büyümesini engelliyor.

Kanada'da hortum, Alaska'da ilk kez fırtına, Hindistan, Bangladeş, Kolombiya ve İsviçre'de sel, Ortadoğu ve Asya'da kuraklık... Bunlar geçtiğimiz yıl doğal olduğu şüpheli afetlerden bazıları. Bunlara geçtiğimiz Temmuz sonunda Güney Afrika'da ve Arabistan'da kar yağması da eklenebilir.

'98 yılı verilerine göre, 56 ülkede sel baskını, 45 ülkede kuraklık yaşanmış. Amerika'da bulunan World Watch Institute adlı doğa araştırma grubunun bir incelemesine göre, '97'de küresel ısınma nedeniyle artan buharlaşma sonucu yağan yağmurlar ve fırtınalardan dolayı 92 milyar dolar maddi zarar meydana gelmiş. "96'da aynı nedenlerden dolayı meydana gelen zarar ise 60 milyar dolar. '97'de meydana gelen sel, yağmur ve kasırgalar dolayısıyla 300 milyon insan evsiz kalmış.

Küresel ısınma ve temel bir araç: Modelleme

Modelleme yapmak, doğadaki bilgileri bilgisayara aktararak doğanın bir modelini çıkartmaktır. Küresel ısınma olgusunun anlaşılmasında modelleme oldukça önemli.

Bilgisayar ortamında oluşturulan matematiksel modeller bu konuda en çok başvurulan araç. Küresel iklimin modellemesine ilişkin ilk çalışmalar 1956'da başladı. Şu anda iklim bilimlerinin kullandığı birkaç küresel iklim modeli bulunuyor. Süper bilgisayarlarla simülasyon çalışmaları yapılması ise son 15-20 yılın ürünü. Bunlar kimi zaman ayrıntılarda farklı sonuçlar gösterse de, genel öngörüleri aynı oluyor. Hepsi küresel ısınmanın olduğunda birleşiyor. Sorun ne kadar olacağı ve bunun yol açacağı değişiklikler.

Yazının önceki bölümlerinde aktardığımız ve küresel ısınmanın muhtemel sonuçları ile sonraki bölümlerde aktaracağımız birçok veri, yapılan bu modelleme çalışmalarının sonuçlarıdır.

Burada iklim bilimciler arasında küresel ısınma konusunda yaşanan görüş ayrılıklarına kısaca değinelim.

İklim bilimciler yaklaşık yüz elli yıl önce ortaya çıkan ve bugünlerde hız kazanan bu sürecin nedenleri, süresi, olası sonuçları ve yapılması gerekenler konusunda bir görüş birliğine varmış değiller.

Küresel ısınma konusunda ise iki gruba ayrılmış durumdalar. Bir grup küresel ısınmanın başka nedenlerin de etkisiyle felakete yol açmayacağını söylüyor. Bir başka grup ise 2050 yılında bir felaketten bahsediyor.

Aralarındaki görüş ayrılıkları ne olursa olsun, bilim insanları küresel ısınmanın bütün sonuçlarını tahmin etmekte şu an için güçlük çekiyorlar. Yalnız genel değişiklerden söz edebiliyorlar ve ayrıntılı bölgesel tahminlerde bulunamıyorlar.

(Devam edecek...)