18 Ağustos '01
Sayı: 22


  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi düzen cephesinde iç dalaşma

  Ordu kim için kime karşı?

  Katil devletten hesap soralım!

  İki yılda deprem bölgesinde değişen hiçbir şey yok
  Grev yasaklamaları ve sendika bürokrasisinin ihaneti
  Devrimci tutsakların ortak açıklaması
  Yoldaşlarının kaleminden Osman Osmanağaoğlu
  Aymsan direnişine destek ve dayanışmayı büyütelim!
  Türk dış politikası üzerine/2
  Küresel ısınma/1
  Emperyalist-siyonist "barış süreci"nin dönülmez çöküşü
  Arjantin hükümetinin yeni tasarruf paketi
  "Filistinlilerin ayaklanması meşrudur"
  15 Ağustos, devrimci direnişin zirvesi...

  Açıklamalardan

  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yoldaşlarının kaleminden Osman Osmanağaoğlu:

"Güneşi içeceğimize inancımız sonsuzdur"

"Dorukları Fethedecek Cesaretimiz, Ölümü Sırtüstü Yere Serecek. Bu Yumruk Bizde Oldukça..." Bir yazısında böyle diyordu kazanacağımıza olan inancını dile getirirken. Aslen Artvin-Hopalı olan yoldaşımız 1957 yılında Karabük'de doğdu. Annesi Gürcü, babası Laz'dır.

Örgütlü yaşamla 1976 yılında tanıştı. Dev-Gençli oldu. İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatında öğrencilik yıllarında devrimci bir militan olarak mücadele içinde yer aldı. Cunta sonrası 1981 yılında hareketimize yönelik bir operasyonda mahalli alan örgütlenmesinde görevliyken tutsak düştü. Selimiye, Sultanahmet, Metris, Sağmalcılar hapishanelerinde 6 yıl tutsak kaldı. Bu yıllarda hareketimizin saflarında direnişler içinde yer aldı.

1987 yılında tahliyesinden sonra yeniden mücadeleye koştu. Çeşitli alanlarda görev ve sorumluluklar aldı. Son olarak İstanbul Mahalli alan Milis Örgütlenmesi Genel Sorumluluğu yaparken 1992 yılında tutsak düştü. Hapishaneler onu tanırdı, o hapishaneleri. Tutsaklık mücadelenin bir alanıydı. Zorunlu bir alanı. Özgür tutsaklık geleneğimizin yaratılmasında tutsaklığı süresince direniş saflarında yer aldı.

2000 ölüm orucu tartışmaları başladığında "bu halk için ölüme yatılır" diyerek gönüllüler arasında yer aldı. Ölüm orucuna ilişkin düşüncelerini belirttiği bir yazısında şöyle dedi Osman yoldaşımız: "... Ve yıllar var ki bu vatan topraklarına kanımız aktı. Kanla sulanan topraklar kutsaldır. Topraklarımıza sahip çıkmak dün olduğu gibi bugün ve yarın da boynumuzun borcudur. İşte bu borcu ödeme sırası şimdi içinde yer aldığım Ölüm Orucu savaşçılarında. Borcumu ödeyeceğime söz veriyorum."

O'nun sözü namusuydu. Tereddütsüz yürünecekti bu yolda. Çünkü bu yolun sonu zaferdi. Osman bunu bilerek Boranlarımızın en önünde kanat çırpanlardan oldu. "Zaferden hiç kuşku duymadım. Çünkü zafer Parti-Cephe geleneğidir. Doğru, haklı ve meşru olan biziz. Bu yüzdendir ki daha direnişimize başlarken KAZANMIŞTIK." Devletin direnişi kırma manevrası sonrası tahliye edilenlerdendi. Ona duyulan güveni boşa çıkarmayacağının kanıtı 44 yıllık yaşamıydı.

Boşa çıkarmadı. Özgürlüğün direnerek kazanılacağını bilerek direniş mahallesine koştu. Sabırla, inançla, yoldaşlarının, çok sevdiği halkının yanında günlerce direndi kuşatmalar altında. Ölüm yatağında inancını, coşkusunu onlarla paylaştı. Bu günlerde şöyle diyordu Osman: "Günler haftalara, aylar mevsimlere devrildi. 6 ay üç mevsim var ki biz Boranlar güneşi fethetmek için kanat çırpmaya devam ediyoruz. Güneşi içeceğimize inancımız sonsuzdur. Alev soluklarımızla yaşanılası bir vatanı halkımıza armağan edeceğiz. Bu güce ve inanca sahibiz. Çünkü biz halkız, halkın içinden ve halkın öncüsüyüz."

Tüm dünya, 65 milyon halkımız tanık olsun ki, IMF'ye, emperyalistlere, faşizme karşı bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm kavgamızı zafere taşıyacağız. Düşünü kurduğu ülkeyi Osman'a ve tüm şehitlerimize armağan edeceğiz. (...)

Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi
14 Ağustos 2001

 


 


Ölüm Orucu Direnişi'nin 299. gününde şehit düştü...

Osman Osmanağaoğlu ölümsüzdür!

Ölüm Orucu Direnişi tüm yalan dolana karşı dört mevsimdir kararlılıkla sürüyor. 19 Aralık katliamından bugüne kadar 62 devrimci şehit düştü. Bunların 32'sini Ölüm Orucu'nda yitirdik. Son olarak direnişin 299. gününde DHKP-C dava tutsağı Osman Osmanağaoğlu ölümsüzleşti.

Osman Osmanağaoğlu 1957 yılında Karabük'te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Karabük'te, lise öğrenimini Ümraniye'de tamamladı. 1975 yılında devrimci düşüncelerle tanıştı. Aralıklı olarak toplam 18 yıl tutsaklık yaşadı. En son 1991'de tutuklanıp Bayrampaşa Cezaevi'ne götürüldü. Bu davadan idamla yargılandı. Oradan Ümraniye Cezaevi'ne sevkedildi. Ölüm Orucu'nun 1. ekibinde yeraldı. 19-22 Aralık katliamından sonra Kandıra F tipine sevkedildi. Nisan ayında zorla müdahale için hastaneye kaldırıldı. 6 aylığına tahliye edildikten sonra direnişe Küçükarmutlu'da devam etti. Kesintisiz sürdürdüğü direnişin 299. gününde şehit düştü.

Osman Osmanoğlu'nun cenazesi Salı günü saat 5:30 civarında Gazi Mahallesi'nde bulunan Ulucami'ye getirildi. Cenazenin gelmesiyle birlikte bekleyen kitle slogan atmaya başladı. 5'erli kortejler oluşturuldu. İkisi de HÖP imzalı olan "Diri diri yaktılar!" ve "İnançsız, amaçsız yaşanmaz, inançlarımız için ölüyoruz!" yazılı pankartlar açıldı. Meşaleler tutuşturuldu. Camiden Cemevi Caddesi'ne çıkılarak Gazi son durağa kadar cenaze omuzlarda taşındı. Kitlede coşku ve kararlılık hakimdi.

Yürüyüş boyunca, "Katil devlet hesap verecek!", "Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!", "Osman yoldaş ölümsüzdür!", "Yaşasın Ölüm Orucu direnişimiz!", "Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!", "Tecriti kaldırın, ölümleri durdurun!" sloganları atıldı.

Gazi son durakta otobüslere binilerek Cebeci Mezarlığı'na gidildi. Osman'ın cenazesi, partisinin bayrağı ve yoldaşı Veli Güneş'le birlikte çektirdikleri resimle defnedildi.

Mezarının başında Osman Osmanağaoğlu'nun kısa özgeçmişi okundu. Onun mücadeleci kimliği ve Ölüm Orucu'nun anlamı üzerine konuşmalar yapıldı. Osman'ın ağabeyi devrime olan bağlılığımı kardeşimden alıyorum diyerek, kısa bir konuşma yaptı. Hafıza kaybına uğradığı için tahliye edilen yoldaşı da bir konuşma yaptı.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul

 


 


Gebze ve Buca'daki tutsaklar da
hücrelere sevkedildiler

Geçtiğimiz hafta Gebze Cezaevi'nde bulunan erkek tutsaklar insanlık dışı saldırılarla Kandıra ve Bolu cezaevlerine sevkedildiler. 36 tutuklu Kandıra, 27 hükümlü ise Bolu hücrelerine sevkedildi.

Bir süredir Gebze Cezaevi'nde bulunan tutsakların sevklerinin yapılacağı açıklanmıştı. 27 Temmuz günü yapılan sevkler sonucu tutsakların hepsi cezaevi girişlerinde işkencelere maruz kaldılar. Tutsakların anlatımlarına göre, arama odasına kolları arkadan bükülerek ve yüzleri yere gelecek şekilde sürüklendiler. Arama dayatmasının kabul edilmemesi ile birlikte kaba dayak atılarak soyuldular ve makatlarına kadar arandılar. İkinci arama odasına götürüldüklerinde de aynı uygulamalarla karşılaştılar. Tüm bu uygulamalardan sonra tekrar kıyasıya dövülerek bir çoğu tek kişilik hücrelere atıldılar. Bu işkencelere Ölüm Orucu'nda olan tutsaklar da maruz kaldılar.

Ardından 3 Ağustos günü Buca Cezaevi'nden 7 Ölüm Orucu direnişçisi de dahil olmak üzere 37 tutsak sabahın erken saatlerinde Kırıklar F Tipi'ne sevkedildiler. Sevklerin avukatlar tarafından tesadüfen öğrenilmesinin ardından avukatların ve ailelerin tutsaklarla görüşme talebi cezaevi savcılığı tarafından reddedildi.

Kandıra hücrelerinde saldırılar sürüyor

F tiplerinde insanlık onuruna yönelik ve yıldırma amaçlı saldırılar devam ediyor. Aile ve avukat görüşüne çıkarken ayakkabılar ile ağız içine bakılmak istenmesi bu uygulamalardan yalnızca ikisi. Bu nedenle iki aydır Kandıra Cezaevi'nde Ölüm Orucu direnişçileri dışında kimse görüşe çıkmıyor. Tutsakların çıplak ayakla görüşe çıkma isteği ise idare tarafından engelleniyor.

Ayrıca Kandıra Cezaevi'nde bir süreden beri tutsaklar ayakta sayım vermedikleri için sabah akşam gardiyanların saldırısına uğruyorlar.
Tutsakların kantinden ihtiyaçlarını karşılamak için verdikleri dilekçeler idare tarafından kabul edilmiyor. Bu nedenle tutsaklar 15 günden beri ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Ölüm Orucu direnişçileri dahil olmak üzere tutsakların hepsi suyu çeşmeden içmek zorunda kalıyorlar.