18 Ağustos '01
Sayı: 22


  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi düzen cephesinde iç dalaşma

  Ordu kim için kime karşı?

  Katil devletten hesap soralım!

  İki yılda deprem bölgesinde değişen hiçbir şey yok
  Grev yasaklamaları ve sendika bürokrasisinin ihaneti
  Devrimci tutsakların ortak açıklaması
  Yoldaşlarının kaleminden Osman Osmanağaoğlu
  Aymsan direnişine destek ve dayanışmayı büyütelim!
  Türk dış politikası üzerine/2
  Küresel ısınma/1
  Emperyalist-siyonist "barış süreci"nin dönülmez çöküşü
  Arjantin hükümetinin yeni tasarruf paketi
  "Filistinlilerin ayaklanması meşrudur"
  15 Ağustos, devrimci direnişin zirvesi...

  Açıklamalardan

  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

17 Ağustos '99: Onbinlerce insan kapitalist düzenin ve devletinin kurbanı!
19 Aralık '00: Onlarca devrimci kapitalist düzeni korumak için devletin askeri birliklerince katledildi!

Katil devletten hesap soralım!

17 Ağustos depreminin ikinci yıldönümündeyiz. İki yıl geçti aradan. Onbinlerce insan bir gece yarısı üzerlerine çöken beton bloklar altında kalarak can verdi. Hem de göz göre göre.

Depremin bir gün sonrası akşam saatlerinin karanlığında, bir TV muhabiri ürpererek bildiriyordu: Bir kent var şimdi beton bloklar altında, çığlık çığlığa can çekişiyor. Ölüme terkedilmiş, ölüm kol geziyor...

Deprem bölgesinde beton bloklar altından yükselen çığlıklar birkaç gün daha devam etti. Yakınları, çocukları, insan gibi insanlar ve birkaç kurum koşturdu ama yetmedi. Beton blokların altından ölümün sessizliği yayıldı. Sesler kesildi, birkaç gün önce yaşamın aktığı kentler artık birer mezar olmuştu.

Günler sonra, bu ölü kentlerin üzerinde bir koşturmaca başladı. Şaşalı konuşmalar, bol vaatler, koca iş makinaları vs. Devlet gelmişti! Onbinlerce insan can çekişerek ölürken ortada yoktu, ama belki şimdi sağ kalanlara "şefkat eli"ni uzatabilirdi. Öyle ya, bölge halkı ne bölücüydü, ne de yıkıcı! Ama nafile! Devlet, bir yandan ölü soyuculuğu yapıyor, diğer yandan sağ kalanları insanlık dışı yaşam koşullarına mahkum ediyordu. Bölge halkı kendi kaderiyle başbaşa bırakıldı. Karda, fırtınada aç ve açıkta bırakıldı.

Ölmemek için ekmek ve başını sokacak bir çatı istediler, bu kez devlet başlarındaydı. Coplanıp dövüldüler, jandarma dipçiği kafalarında paralandı. Bölücü, hain, provokatör ilan edildiler. Beton bloklar altında can çekişirken ortada görünmeyen, onları açlığa ve sefalete mahkum eden devlet, insanca yaşam ve muamele görme istemlerine karşı tam tersine hızlı ve etkindi!

Deprem bölgesinde iki yıl aradan sonra ölüm hala kol geziyor. Bölge halkı kendi kaderine terkedilmiş durumda. Devlet depremin yıldönümünde sadece şaşalı törenleriyle boy gösteriyor. Tabii bir de başında bizzat devletin yerel kurumlarının olduğu soygun çarkıyla. Deprem yardımı ya da onarımı adı altında her türlü olanak birer rant aracı haline getirilmiş durumda. Yanısıra devletin kolluk güçleri krizle beraber yaşamları daha da çekilmez hale gelen bölge halkının "sosyal patlama"sına karşı tetikte.

***

19 Aralık 2001 gece yarısı. Devlet 20 cezaevine birden özel yetiştirilmiş askeri birlikleriyle "hayata dönüş" operasyonu düzenledi. Cezaevleri ablukaya alınıp, yakılıp yıkıldı. Onlarca tutsak katledildi. Cezaevlerinde oluk oluk kan boşandı. Tutsaklar ateşe verilerek diri diri yakıldılar. Bu devlet katliamcıydı, hayata döndürmek değil, öldürebildiğini öldürmek, sağ kalanları ise F tipi ölüm hücrelerine atmaktı amacı.

Bu katliam operasyonu Türk ordusunun bir başarısı olarak ilan edildi. Onun yenilmezliğine ve gücüne bir kanıt olarak gösterildi. Katliam birlikleri kanlı operasyon bittikten sonra da tam bir zafer havasıyla karşılandılar.
17 Ağustos'ta onbinlerin ölümünü izleyen ordu, 19 Aralık'ta sözde "hayata dönüş" adına onlarca devrimciyi katlediyordu. Bu karşılaştırma esasta devletin ve onun çekirdek kurumu olan ordunun işlevini ve misyonunu anlatmaya yetiyor da artıyor bile.

Ordu güçleri devrimcileri katlediyor, çünkü devrimciler bu ordunun bekçiliğini yaptığı sömürü ve soygun düzenine son vermek istiyorlar. Bir avuç asalağın milyonların yaşamı üzerinde kurduğu tahakkümü parçalamak için, bu düzene ve onun bekçilerine karşı mücadele ediyorlar. Devlet ve ordunun temel varlık nedeni, toplumun çıkarları ve mutluluğu için değil, bir avuç asalağın milyonlarca emekçinin yaşamları üzerinde kurduğu saltanatı korumak içindir. Bunun için onbinlerce insan çığlık çığlığa ölürken ortalarda görünmeyen devlet, bir gecede 20 cezaevine birden operasyon düzenleyebiliyor. Kırıyor, geçiriyor. Güç gösterileri eşliğinde devrimci katliamı yapıyor.

Bu devlet bunun için, F tipi cezevlerine milyarlarca dolar harcarken, deprem bölgesindeki halka tek kuruş yardımda bulunmuyor. Yine ordunun silahlanması için onmilyarlarca dolar akıtırken, milyonlarca emekçiye ölümü reva görüyor.

Bu düzenin çarkları bir avuç asalak için dönüyor. Döndükçe milyonların yaşamı tüketiliyor. Fabrikada, sokakta, beton bloklar altında onbinlerce insanın yaşamına kastediliyor. Bu çarkın dönmesi, milyonlarca insanın yaşamının tüketilmesi için milyonluk silahlı güçler besleniyor, teçhizatlandırılıyor. Sonra da halka karşı sürülüyor. Bir gecede cezaevleri basılıp onlarca insan katlediliyor.

Deprem bölgesinde ölüm kol geziyor. Ama bu düzen yaşamın her alanında öldürüyor. Çünkü bu düzen ölüm düzeni!

Yaşamak için direnmek, bu çarkın dönüşünü durdurmak gerekiyor. Ölümü yenmek için, ölümüne mücadele etmek gerekiyor. Tıpkı devrimci tutsaklar gibi!

 


 

Depremzedelerin Ankara eylemi...

"Nerede bu devlet, artık yeter!"

13 Ağustos 2001 tarihinde Güvenpark'ta toplanan yaklaşık 400 civarındaki depremzede sık sık "Depremi unutma, unutturma!", "Evimi, işimi, aşımı geri ver" sloganları attı. Ayrıca "Anahtar vermekle iş bitmiyor!", "Ya hesap ver, ya da yardımları ulaştır!", "Nerede bu devlet, artık yeter!" yazılı dövizler taşındı. Depremzede Dernekleri Koordinasyonu sözcüsü ve Düzce Depremzedeler Derneği Başkanı Şenol, "Toplanan iç ve dış yardımlar toplamı ile ek vergi ve bedelli askerlikten gelen yardımlar toplamının bilgisi açıklansın" şeklinde konuştu.

Depremzedelerin talepleri ise şöyle:

* Ev yapana yardım kredisi olarak verilen 6 milyar liralık tutar arttırılmalı, isteyenlere kalıcı konuta geçme hakkı verilmeli.
* Mevcut binaların durumu yapı güvenliği anlamında yeniden gözden geçirilmeli. Yeni yapı denetimi yasasında kamusal denetim mutlaka yer almalı.
* Depremzedelerin kaybolan yakınlarını bulabilmek amacıyla kimsesizler mezarlıkları açılarak DNA testleri yapılmalı.
* Depremde sakat kalanlara ücretsiz sağlık hizmeti sağlanmalı.
* Vergi, prim, harç geçmiş borçları silinmeli ve üç yıl muafiyet sağlanmalı; esnafın, yatırımcının ve çiftçinin kredi faizleri aşağıya çekilmeli, yeni destekleme kredileri sağlanmalı.

 


 

Avcılar'da basın açıklaması...

"Deprem öldürmüyor, çürük bina öldürüyor"

15 Ağustos 2001 tarihinde Avcılar Kent Meclisi, herkesi sorumluluğa ve yetkilerini kullanmaya çağırdı. Avcılar sahilindeki Luna Eğlence Merkezi'nde Kent Meclisi Danışma Kurulu adına açıklama yapan Av. Remzi Kazmaz, "Başka Avcılar yok, biliyoruz ki deprem öldürmüyor, çürük bina öldürüyor" diye konuştu. Basın açıklaması sunulan tiyatro gösterisinin ardından sona erdi.