11 Ağustos '01
Sayı: 21


Kızıl Bayrak'tan
Katillerin el sıkışması

Deprem gerçeği ve devlet

Emperyalizmin yalanları

Ortadoğu
Sınıf ve kitle hareketi
ÇHD İstanbul Şubesi basın toplantısı
Ölüm Orucu Direnişi 296. gününde
Devrimci basın susturulamaz!
Direniş ve devletin son hamleleri
Türk dış politikasının güncel sorunları
Sınıf hareketinin sorunları
Hacı Bektaş şenlikleri
Uluslararasi hareket
PKK-DÇS: Teslimiyet ve Tasfiyeciliği teorileştirme çabaları
Zaferi direniş kazanacak!

Açılım Hukuk Bürosu açıklaması

Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

"Geleceği kazanmak için savaşalım!"

Merhaba sevgili yoldaşlar,

Size bu mektubu Balıkesir'den yazıyorum. Lise son sınıf öğrencisiyim. Her ne kadar bu zorlu ve onurlu mücadeleye henüz fiilen katılmasam da, yüreğim ve beynimle her zaman yanınızda olacağıma inanmanızı istiyorum. Çünkü bu söz bir işçi kızına ait.

Hedefimiz ya zafer ya ölüm!

Bu yolda her geçen gün yeni şehitler versek de kum gibi çoğalacağız ve bu fırtınada devrimci düşünceye sahip olmayanların yaşama hakkı olmayacak. Katil devlet yerle bir olacak. En ağır kuşatmalarını bile kararlı direnişimizle kırdığımız bu Amerikan mandacılarının sonunun gelmesi biliyoruz ki an meselesidir.

Varsın bizden sevgiyi almak istesinler; ama bizim öyle bir devrim sevgimiz var ki, ne Amerika'nın, ne İMF patronlarının, ne Dünya Bankalarının, ne de onların çanak yalayıcılarının bu sevgiyi almaya gücü yetmez. Dolarları yetmez satın almaya.

Varsınlar güllerimizi soldursunlar; ama bilsinler ki gülleri solduranlar hiç gülebilmezlermiş.

Ölüm Orucu direnişimiz tüm hızıyla devam ederken, bu onurlu mücadeleye sürülmek istenen lekeler, içeriden ve dışarıdan gelen caydırıcı tehditler bizleri yıldırmamalı. Hatta olası ihanetlere bile hazır olmalıyız! Tek başımıza kalsak bile bu onurlu mücadele sürdürülmeli. Yeterki hedef işçi ve emekçi için zafer olsun.

Sevgili yoldaşlarım,

Gaflet uykusuna yatmış bu milleti bu gamsız uykudan uyandırmanın zamanı geldi geçiyor. Öyle bir haldeler ki, uyurken bile esniyorlar...

Dilimiz döndüğünce bu kara (kızıl) sevdamızı onlara anlatmalıyız. Her gün yeni soluklarla hayat bulan devrimci mücadelenin bir çığ gibi büyümesi ve zaferin adım adım değil koşa koşa yaklaşması için dilimizin bağlarını daha hızlı çözmeliyiz. Yani örgütlenmenin önemini somut örneklerle onlara anlatmalıyız. Öyle tohumlar ekmeliyiz ki toprağa, yüz yıl da geçse bin yıl da geçse köklenip kimse kazıyamamalı, izlerini kimse kaybettirememeli.

Güneşe uğurladığımız, yüzlercesi sakat kalan ve hala direnişi sürdüren devrimci yoldaşlarımızın hesabını bu düzenden sormanın tek yolu bu mücadeleyi kazanmaktır. Başka yolu yok!

Direneceğiz yoldaşlarım!

En ağır işkencelere, en namussuz sözlere bedenimiz ve yüreğimizle direneceğiz. Biliyorum ki sonunda "kaybettiler" diyemeyecekler, "Direnerek kazandılar" diyecekler. Sabredelim dostlarım.

eleceği kazanmak için savaşalım. Gelecek bizim. Bakın her geçen gün devletin yaptığı katliamlar ve yalanları çorap söküğü gibi ortaya çıkıyor. 19 Aralık katliamının belgelenişi örneğin. Arkadaşlarımızı yakanların, burjuva kalemşörlerinin iddia ettiği gibi örgüt liderleri değil, bizzat "devlet" denen pislik yuvası olduğu anlaşıldı.

Ama biz sabredelim. Bu mücadeleyi kazandığımızda bu devletten zerrece bir şey geriye kalmayacak. Kurtarmaya çalıştıklarını iddia ettikleri ülkeyi ülkelikten, milleti milletlikten çıkardılar ve hala kavak yelleri masalını okuyup birbirlerini uyutuyorlar. Ama emekçiler uyumuyor, işçiler uyumuyor, gençlik hızla ilerliyor.

Sizleri devrimciliğin olanca ateşiyle kucaklarım.

Yaşasın Marksizm ve Leninizmin yüce ideolojisi!
Yaşasın onurlu direnişimiz!

Balıkesir'den bir yoldaşınız

 


Tüm saldırılar halka karşıdır!

Hapishanelerde kontrolü sağlayamadıklarını öne sürerek, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş katliamı yapan hakim sınıflar, bugün bu saldırılarını boyutlandırarak devam ettirmektedirler.

Demokratik kurum ve kuruluşların baskı ve terörle sindirilmeye çalışılması, kültür merkezlerinin tecrit ve izolasyon politikası doğrultusunda mühürlenmesi halkın kültür sanatının kitlelere ulaşmasını engelleyememiştir. Bunu içine sindiremeyen hakim güçler gözaltı ve tutuklamalarla saldırılarını devam ettirmektedirler.

Son olarak Dersim'de gerçekleşen ll. Munzur Festivali dönüşünde köyde bulunan ailelerini ziyarete giden Grup Munzur elemanı Sinan Güngör ve Babil Halk Sahnesi oyuncularından Erkan Güngör dün (8 Ağustos 2001) Erzincan'da TMŞ polislerince farklı zamanlarda gözaltına alınmışlardır. Eş zamanlı olarak çalışanlarımızın köyde bulunan evleri de askeriye tarafından basılarak iki saat boyunca arama yapılmıştır. Şu an nerede tutuldukları bilinmeyen çalışanlarımızın, ailelerinin başvurularına rağmen gözaltında oldukları kabul edilmemiştir. Savcılık ise bilgileri dahilinde olduğunu söylemiştir. Bu da devletin kendi yasalarını bile hiçe saydığının açık bir göstergesidir.

Dersim'de gerçekleşen festivalde onbinlerin coşkusuyla karşılanan Grup Munzur'un bu buluşması kimilerinde rahatsızlık uyandırmış olacak ki, hiç yabancısı olmadığımız baskı ve sindirme politikasını bugün daha da yoğunlaştırmışlardır. Bu saldırıların bizi kültür-sanat mücadelemizde alıkoyamayacağını bir kez daha haykırıyoruz ve sanat emekçilerimizin derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. Aksi takdirde başlarına gelecek herşeyin sorumlusu devlettir.

Devrimci sanat engellenemez!

Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi
Grup Munzur
Babil Halk Sahnesi

 


 

THY sözleşmesi üzerine

2 Ağustos tarihinde Hava-İş başkanı Atilay Ayçin ve 300 kişilik bir grupla grev kararını asmak için Genel Müdürlük binası önüne gelindi. Üç kişilik heyetle birlikte Atilay Ayçin ve yanındakiler bir süre sonra çıkıp işçilere, THY ile ilk altı ay için %15 ikinci altı ay için %10 ile sözleşmenin imzalandığını duyurdular ve zafer kazanmış bir komutan edası ile, hepimize hayırlı olsun, Hava-İş THY'na çok büyük bir sözleşme yapmayı başarmıştır, dediler.

Üçyüz kişilik grubun en az yüz kişisini taşeron firmaların çalışanları oluşturuyordu. Diğer elli-altmış kişi ise kargo ve terminallerde çalışan ve orada ne olduğunu merak edenlerden oluşuyordu. THY'nda asgari 1500 Hava-İş üyesi işçi olduğunu varsayarsak, bu tablo, THY'nda çalışan emekçilerin sayın Atilay Ayçin ve Hava-İş yönetecilerine olan güvenlerinin düzeyini gösteriyor.

Bu olay bir kez daha ortaya koymuştur ki, işçi sınıfı demokratik örgütlenmesini tamamlamadığı ve kendi devrimci önderlerini yetiştirmediği sürece, sermaye sınıfının dayatmaları karşısında işçiler oportünist sendika yöneticileri tarafından her seferinde ortada bırakılacaklardır.

Bir THY çalışanı/İstanbul