11 Ağustos '01
Sayı: 21


Kızıl Bayrak'tan
Katillerin el sıkışması

Deprem gerçeği ve devlet

Emperyalizmin yalanları

Ortadoğu
Sınıf ve kitle hareketi
ÇHD İstanbul Şubesi basın toplantısı
Ölüm Orucu Direnişi 296. gününde
Devrimci basın susturulamaz!
Direniş ve devletin son hamleleri
Türk dış politikasının güncel sorunları
Sınıf hareketinin sorunları
Hacı Bektaş şenlikleri
Uluslararasi hareket
PKK-DÇS: Teslimiyet ve Tasfiyeciliği teorileştirme çabaları
Zaferi direniş kazanacak!

Açılım Hukuk Bürosu açıklaması

Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ÇHD İstanbul Şubesi'nin basın toplantısında direnişçi devrimciler konuştular:

"Devletin planlı saldırısını püskürtecek,
sonunda biz kazanacağız!.."

Ölüm Orucu Direnişi'nin 294. gününde ÇHD İstanbul Şubesi, TİHV İstanbul Temsilciliği ve tahliye olan direnişçilerle birlikte basın toplantısı düzenledi. ÇHD adına hazırlanan metni okuyan ÇHD İstanbul Şube Başkanı Severel Demir, devletin uyguladığı her türlü yönteme rağmen Ölüm Orucu'nun halen devam ettiğini vurgulayarak, tutuklu ve hükümlülerin insani demokratik taleplerinin karşılanması için Adalet Bakanlığı'nı diyaloğa çağırdı.
Basın metninin okunmasının ardından TİHV İstanbul Temsilcisi, kendilerine yapılan başvurulardan ve direnişçilerin sağlık durumlarından bahsetti.
Söz sırası tahliye olan direnişçilerde idi.

İlk sözü Ecevit Alişan Şanlı aldı. Hastanelerdeki işkenceyi, kendisine yapılan zorla müdahaleyi, doktorların tedaviyi kabul ettirmek doğrultusunda aldıkları tutumları, İçişleri Bakanlığı yetkililerinin gelerek kendilerine işbirliği teklif ettiklerini anlattı. Bilinç kaybı yaşasa bile içeride direniş sürüyorken, talepler karşılanmamışken, direnişini dışarıda sürdürmek noktasında karar verdiğini ve çıktığı gibi doğruca Armutlu'ya koştuğunu söyledi.

Erdal Gökoğlu ise; "Zorla müdahale sonucu geçmişime dair birçok şeyi unuttum. Ancak unutmadıklarım var. Ulucanları unutmadım. Orada katliamı yapanları, 10 arkadaşımızı öldürenleri unutmadım. Devrimci olduğumu hiçbir zaman unutmadım." dedi.

Sincan F Tipi Cezaevi'ni yaşayan Bülent Öner yaptığı konuşmada; tek kişilik hücrede 4 ay yaşadığını, aile görüşünün bile, zorla üst arama vb. ile tam bir eziyete dönüştüğünü söyledi.

Sadık Yılmaz ise şunları söyledi: "Dışarıya çıktıktan sonra tanıdıklarım sıkça niye Ölüm Orucu'na girdiğimizi soruyarlardı. Ben de onlara sürekli aynı cevabı verdim. Başka yapacak hiçbir şeyimiz yoktu. 19 Aralık katliamından sonra kaybedecek yalnızca bir tek canımız kaldı..."

Direnişçi Başak Otlu ise, kendine yapılan zorla müdahalenin yarattığı tahribatlardan, son iki yılı hatırlayamamasından, Ulucanlar katliamını güçlükle hatırlamasından, en sevdiği insanların ölümü karşısında hissizleşmesinden bahsetti.

Nezahat Turan, 19 Aralık operasyonunda yaşadıklarını anlattıktan sonra, devletin tahliye manevrasının anlamı üzerine düşüncelerini belirtti. Muharrem Horuz'un Adli Tıp Kurumu'nun hazırladığı rapora rağmen bırakılmamasıyla ilgili olarak onun ölümü konusundaki kararın öncesinde verildiğini söyledi. Direnişinin 100. günlerinde Kandıra'dan Ankara'ya mahkemeye götürülüşünün, sarsıcı yolculuğun da bu planın bir parçası olduğunu belirtti.

Edirne F Tipi Cezaevi'nde zorla müdahaleye uğrayan ve sakat kalan İsmail Sadiç, saldırının salt devrimci tutsakları değil, asıl olarak dışarıdaki işçi ve emekçileri hedeflediğini söyledi.

Ardından söz alan Melek Tukur şunları söyledi: "17 Ağustos depreminde deprem bölgesindeki çalışmalara katılmıştım. Bu esnada sürekli duyduğum ve herkesin beynine kazınan bir cümle vardı. ÔOrada kimse var mı?' 19 Aralık'tan sonra atıldığımız hücrelerde birbirimizden hep bu sözlerle haber aldık. ...Devletin bu planlı saldırısını püskürtecek gücün içerde ve dışarıda olduğuna inanıyorum ve eminim ki biz kazanacağız."

Fatime Akalın ise; Niğde Cezaevi'nde Ölüm Orucu Direnişi'nin 2. ekibinde yer aldığını, direnişinin 150. gününde zorla müdahale sonucunda bilinç kaybı yaşadığını, Niğde Devlet Hastanesi'nden Ankara Numune Hastanesi'ne sevkedildiğini, bilincinin açılmasını sağlayanın ilk başta ayağındaki kelepçeler ve bir de Ulucanlar katliamına katılan bir askerin anlatımları olduğunu anlattı. Ölüm Orucu'na tekrar başlamasıyla birlikte Ulucanlar, Niğde ve Gebze olmak üzere 3 cezaevi dolaştığını ve son olarak bulunduğu hastanede devletin tahliye edilmeyi direnişi bırakma şartına bağlayarak karşılarına getirdiğini, ancak bunu devrimci onuruna yakışmayacağı için reddettiğini belirtti.
Ô96 Ölüm Orucu direnişçisi Cafer Gürbüz, Ô96 direnişinden sakat kaldığını, kendi ihtiyaçlarını karşılamaktan yoksun olduğunu, ancak inancını hiçbir zaman yitirmediğini vurguladı.

Önder Dağdelen, 19 Aralık operasyonunun ardından Kandıra F Tipi Cezaevi'ne sevkedildiğini, Ölüm Orucu'na başladığını, kendine burada zorla müdahale edildiğini, devletin tahliye edilmeyi direnişi bırakma şartına bağladığını ve buradan baskı yaptığını anlattı. Tahliye manevrasının da tutmayacağını ve içeride yeni ekiplerle büyüyen direnişle zaferin kazanılacağını belirtti.

Son olarak söz alan Zeynel Sarar ise, cezaevleri sorununun işçi ve emekçilerin sorunlarından bağımsız ele alınamayacağını ve sorunun olduğu gibi çözümün de birlikte mücadeleden geçtiğini belirtti.

 


 

 

ÇHD İstanbul Şubesi'nin basın açıklaması metninden...

Tecrite son, çözüm için derhal diyalog!..

F tipi cezaevlerine karşı 20 Ekim 2000 tarihinde başlatılan Ölüm Oruçları 294. gününde devam ediyor. Dokuz ayın geride bırakıldığı bu süreç, etkileri ve sonuçları itibariyle belleğimizden bir daha silinemeyecek derecede ağır izler bırakmıştır. Demokratik kişi ve kurumların bütün çabalarına rağmen sorunun çözümü yönünde bir adım atılmamıştır. 62 kişinin ölümü ve yüzlerce kişinin sakat kalması ile sonuçlanan bu sürecin devam etmesi halinde daha pek çok yaşamın yitirilmesine neden olunacağı ortadadır. (...)

Mevcut F tipi cezaevleri savunma hakkı dahil olmak üzere her hakkın kısıtlandığı veya ortadan kaldırıldığı uygulamalar ile tartışılmaktayken yeni F tipi cezaevleri açılmakta, mevcut cezaevlerinde kısıtlamalar arttırılmaktadır. Bolu ve İzmir F tipi cezaevleri geçtiğimiz günlerde diğerleriyle aynı uygulamalar gerçekleştirilerek açılmıştır. Yeni açılan bu cezaevlerinden kötü muamele ve işkence haberleri gelmektedir. Aynı şekilde Kandıra F Tipi Cezaevi'nde son bir haftadır sistemli bir şiddet uygulandığına, aramalar sırasında insanların dövüldüğüne ilişkin bilgiler ulaşmaktadır. Bütün bu gelişmelerin ardından bugün ölüm oruçlarında yaşamını yitirenlerin sayısı 30'a ulaşmış durumdadır. (...)

Sorunun insan yaşamını esas alan bir bakış ile çözümlenmesi yönündeki bütün girişimler ve bütün çabalar karşılıksız bırakılırken, Adalet Bakanlığı bu kez ilgili diğer Bakanlıklarla birlikte başka bir projeyi hayata geçirmeye başladı. Bu kez önce Ölüm Orucunda olanlara zorla tıbbi müdahale yöntemi, daha sonra ise bu şekilde ya da uzun süreli ölüm orucuna bağlı olarak sakatlanarak cezaevinde kalmalarına olanak bulunmayan hükümlülerin cezalarının 6 ay süre ile ertelenmesi ve tutuklu olanların tahliye edilmesi yöntemi benimsenerek ailelerine teslim edildiler. (...)

Yukarıda isimlerini belirttiklerimiz dışında, haklarında cezaevinde yaşamasına olanak bulunmadığı yönünde doktor raporu bulunmasına rağmen tahliyesine veya cezalarının ertelenmesine karar verilmemiş kişiler bulunmaktadır. Bunlardan Muharrem Horoz hakkında Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu'nun "beslenme yetersizliğine bağlı terminal dönem bozukluğunun cezaevi koşullarında hayatı için kat'i tehlike tevlit edeceği" tespitini içeren raporuna rağmen, Ankara 1 No'lu DGM 01 Ağustos 2001 tarihli kararı ile ÔSanığın tutuklu olduğu, CMUK 399. maddesinin hükümlülerle ilgili uygulanabilir bir madde olduğu ve kaldı ki cezaevi koşullarında yaşaması hayati tehlike tevlid edecek tutuklunun tedavi göreceği uygun bir devlet hastanesinde devlet güçlerinin gözetimi altında tedavisinin mümkün bulunduğu da anlaşıldığından, dosya kapsamı, delil durumu ve sevk maddesi de gözetilerek' tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Bu kararın verildiği tarihten 2 gün sonra, 3. Ağustos 2001 günü Muharrem Horoz tutulduğu Kandıra F Tipi Cezaevi'nde yaşamını yitirdi.

Yine tutulmakta olduğu Edirne F Tipi Cezaevi'nde ölüm orucunun 230. gününde bilinç kaybına uğraması sonucu tıbbi müdahalede bulunulan ve Wernicke Korsakoff tanısı konulan Selahattin Akçan hastanede 2 gün süre ile tedavi edildikten sonra gönderildiği cezaevinde tutulmaya devam ediyor.

Haklarında Adli Tıp kurumu veya ilgili sağlık kurulları tarafından düzenlenen raporlarda bu kişilerde "ÔBeslenme bozukluğuna bağlı Annezik Sendrom', ÔWernicke-Korsakoff Sendromu' olduğu tespit edilmiştir. Belirtilen raporlarda, muayenesi yapılan kişilerde bilinç kaybı ya da bulanıklığı bulunduğu, kooperasyon sağlanamadığı, yer zaman kişi oryantasyonlarının bozuk olduğu, yakın ve uzak belleklerde ileri derecede yıkım bulunduğu, düşünce içeriğinin sığlaştığı ve çocuksulaştığı, başkasının yardımı olmadan gündelik hayatını tek başına sürdüremeyecekleri, tek başlarına yürüyemedikleri'" tespit edilmiş ve bundan sonra tedavi ile düzelme ihtimallerinin çok zayıf olduğu belirtilmiştir. .....

Açıklanan bu gelişmelerin ve ölüm oruçlarında şu ana kadar uygulanan yöntemlerin sorunu çözmekten çok yeni sorunlar yarattığı görülmektedir. Ölüm Oruçları'nda 10 ayın geride bırakılmakta olduğu şu günlerde cezaevlerinden ölüm orucuna yeni başlayanlara ilişkin haberler gelmektedir. Cezaevlerinden bu nedenle tahliye edilenlerin bir kısmı dışarıda Öüm Orucu'na devam etmektedir ve sağlıkları giderek bozulmaktadır. Derneğimize ulaşan bilgilere göre büyük çoğunluğu 11 Mayıs tarihinde Öüm Orucu'na başlayıp halen devam eden kişi sayısı 140, cezaevinden tahliye olduktan sonra devam eden ve dışarıda Ölüm Orucu sürdürenlerin sayısı 27'dir. Bu kişilerin de sağlık durumu giderek bozulmaktadır.

Soruna kalıcı ve insani çözüm bulunmaması halinde yeni ölümler ve sakatlıklar an meselesidir.

Buradan Adalet Bakanlığı'na bir kez daha sesleniyoruz. Bu insanlık trajedisine son verilsin.

Yeni ölümler yaşanmadan ve başka sakatlıklar yaratılmadan insan onuruna uygun koşulların yaratılması için adımlar atılsın.

Cezaevlerinde tecrit uygulamasına son verilsin ve yaşanan sorunların çözümü için dialog süreci başlatılsın.