11 Ağustos '01
Sayı: 21


Kızıl Bayrak'tan
Katillerin el sıkışması

Deprem gerçeği ve devlet

Emperyalizmin yalanları

Ortadoğu
Sınıf ve kitle hareketi
ÇHD İstanbul Şubesi basın toplantısı
Ölüm Orucu Direnişi 296. gününde
Devrimci basın susturulamaz!
Direniş ve devletin son hamleleri
Türk dış politikasının güncel sorunları
Sınıf hareketinin sorunları
Hacı Bektaş şenlikleri
Uluslararasi hareket
PKK-DÇS: Teslimiyet ve Tasfiyeciliği teorileştirme çabaları
Zaferi direniş kazanacak!

Açılım Hukuk Bürosu açıklaması

Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Zulme karşı direniş bayrağını yükseltelim!

Selam olsun sömürüye karşı başkaldıranlara!
Selam olsun haksızlığa dur diyenlere!
Selam olsun zulme karşı isyan ateşini yakanlara!
Selam olsun katliamlar karşısında direnenlere!

İşçi kardeşler, emekçi arkadaşlar,
Alevi dostlar;

Bugün olduğu gibi, yüzyıllar öncesinde de zulmün kalesinde oturan iktidar sahipleri kana, cana doymuyordu. Önce zulmün kalelerini dağıtmak için yola çıkan Pir Sultan'ın boynuna uzattılar kanlı ellerini. Pir Sultan ise boynuna geçirilen urgana inat, "Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan" diyordu.
Bir yalanla indirdiler Seyit Rıza ve on arkadaşını dağdan. Yine sahnedeydi o kanlı el idam sehpasında. "Dersim'e sefer olur ama, zafer olmaz" diyordu Seyit Rıza da.

Baskı, sömürü ve zulüm geleneğini Osmanlı'dan devralan Cumhuriyet, kanlı tarihine Maraş ve Çorum katliamlarını ekledi.

Ezilenler çıktılar sokağa haklarını savunmak için. Ô77 1 Mayıs'ıydı, 38 emekçi katledildi yine kanlı eller tarafından. 38 emekçi kızıl karanfil olup akıttı kanlarını geleceğe.

Sivas'ta 33 can, karanlığı aydınlatan bir top ışık olup düştü karanlığın ortasına. Madımak yanıyordu. Bu sefer de 33 canımız ateşe karşı semaha durdu.

Sermaye devleti, gün geçmiyor ki yeni sömürü, katliam, baskı ve sindirme planı hazırlamasın. Ne zaman işçi ve emekçilere dönük iktisadi, sosyal, siyasal saldırı programlarını hayata geçirmek istese, hemen öncesinde bir katliam planı hazırlamış ve uygulamıştır.

Yıllardır kanlı ve kirli planlarını uygulayabilmek için bizleri Alevi-Sünni, Kürt-Türk, laik-anti-laik, sağcı-solcu gibi yapay ayrımlarla bölmeyi, gücümüzü parçalamayı hedeflediler. Din, mezhep, laiklik, milliyetçilik sermaye devleti için sadece birer araç oldu. Yığınla Alevi kitlesi sadece mezhepsel farklılıklarından dolayı değil, emekçi kimliklerinden dolayı ezilmekte ve sömürülmektedir.

Resmi dini ve mezhebi olan ve bütçesinden milyarlarca lirayı dini kurumlarına aktaran "laik devlet"in;

Vatan-millet-Sakarya edebiyatıyla yıllardır ezilen kardeş Kürt halkının haklı mücadelesini kan ve katliamla bastırmaya çalışan, kirli savaşa milyarlarca dolar harcayan "milliyetçi devlet"in;

Temiz toplum ve siyasetin garantisi olma masallarıyla milyonlarca emekçiyi aldatan, demokrasi savunucusu geçinen düzen bekçisi ordunun ezilen milyonlar nezdinde hiçbir inandırıcılığı ve güvenirliliği kalmamıştır.

Toplumun gündemini uzun dönem meşgul eden Susurluk kazası, bir dizi gerçeği emekçiler tarafından anlaşılır hale getirmiştir. Susurlukla devletin çeteleşen yüzü, devlet-siyaset-mafya ilişkisi açığa çıkmıştır. Düzen bekçisi ordu, gerçekte Koçlar'ın, Sabancılar'ın düzeninin koruyucusu ve kollayıcısı olduğunu bugüne kadar defalarca kanıtlamıştır. Bugün de, emekçi halk yoksulluk içinde kıvranırken, MGK "sosyal patlama" riskine işaret ederek, olası bir halk ayaklanmasını kanla bastırmak için hazırlıklarını yapmaktadır.

Milliyetçi geçinenler, ülke kaynaklarını uluslararası sermayeye peşkeş çekmekte, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin çıkarları doğrultusunda hareket etmekte, sonuç milyonlarca emekçinin aç, yoksul, işsiz ve geleceksiz kalması olmaktadır. Tüm bunlar bir avuç parababası asalak daha çok kazansın diyedir. Düzen, devletiyle, ordusuyla, meclisiyle sermayenin düzeni, iktidar da sermayenin iktidarıdır.

Mezhepsel, dinsel, cinsel, etnik ayrımlarla emekçilerin mücadelesini engellemek, olmadı kanla bastırmak ise sermaye devletinin varlık nedenidir. Nedeni oldukları krizlerin faturasını emekçi halka ödettirmek için bu yapay ayrımlara ihtiyaç duymaktadır. Bir yandan da katliam, baskı ve terör aygıtlarını sürekli tahkim etmektedir. Kontra merkezlerde tezgahlanan katliamlarla devrimciler imha edilmeye çalışılmaktadır. Amaçları öndekine vurarak, arkadakini sindirmektir. Bundan dolayı Ulucanlar'da işçi ve emekçilerin kurtuluş mücadelesi uğruna tutsak düşmüş 10 devrimciyi katlettiler, onlarcasını yaralayarak sakat bıraktılar. Ardından, 19 Aralık'ta, haklı ve meşru talepleri için direnişe geçen devrimci tutsakları "Hayata dönüş" operasyonu adı altında katlettiler. Kendilerinin şahsında emekçilerin yaşamlarının hücreleştirilmesini kabul etmeyen, bedenlerini yaşamı savunmak için ölüme yatıran devrimci tutsakların direnişini Hitler vahşetini aratmayacak bir katliamla yanıtladılar.

Nasıl ki Pir Sultan, "Kadılar, softalar fetva yazarsa/ işte kemend işte boynum asarsa/ dönen dönsün ben dönmezem yolumdan" dediyse, çağımızın Pir Sultanları da iradelerinin ve inançlarının teslim alınamayacağını yüzyılın en görkemli, en kararlı direnişiyle ispatlıyorlar. Devrimci tutsaklar bu direnme gücünü işçi ve emekçilerin haklı davasından alıyorlar.

Sermaye iktidarı yıkılmadan sömürü ve zulüm bitmez; ezilen ulus, ezilen mezhep, sömürülen-ezilen emekçilerin emeği, geleceği ve kültürü özgürleşemez. İnsanca yaşam, gerçek özgürlük, eşitlik, demokrasi, adalet, laiklik ve bağımsızlık ancak işçi-emekçi iktidarıyla mümkündür. Bu da ancak tüm ezilenlerin, işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesiyle olanaklıdır.

Geleceğimiz için, işçi sınıfının iktidarı için devrimci sınıf partisinin Kızıl Bayrağı altında birleşelim, savaşalım, kazanalım!

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Sınıfsal, ulusal, dinsel, cinsel sömürüye son!
Yaşasın halkların kardeşliği, işçilerin birliği!
Hücreler yıkılsın, tutsaklara özgürlük!
Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim,
kapitalizme karşı sosyalizm!

 


 

Zulme, haksızlığa ve sömürüye boyun eğmek,
Pir Sultanların izinden yürüyenlerin işi olamaz!

Mevcut hükümeti oluşturan partiler, milliyetçilik adına rezil bir şövenizmi kullanarak iş başına geldiler. Ama emperyalizmin kulu kölesi olarak hareket ettiler. Cumhuriyet tarihinin en işbirlikçi uşak icraatlarına onlar imza attılar.

Bugün artık Türkiye doğrudan emperyalizmin ve İMF'nin direktifleriyle yönetiliyor. Artık Meclisin gündemini ve çalışma hızını bile emperyalisler belirliyor, şirket yönetim kurullarını bile onlar atıyor.

Emperyalizm karşısında kul köle olanlar, böylece ülkemizi daha beter bir bağımlılığa ve köleliğe, emekçimizi ise ağır bir sosyal yıkıma, dünden beter bir açlığa, işsizliğe ve perişanlığa sürüklüyorlar. Bu hükümet özelleştirmelerle onbinlerce işçiyi işsiz, örgütsüz ve aç bırakırken, kamu emekçilerinin sendikal mücadelesini de sahte bir sendika yasasıyla boşa çıkarmaya çalışmıştır.

Türkiye'yi yöneten işbirlikçi uşak takımı, tüm bunların kolayca, engelsizce uygulanabilmesi için de daha fazla baskı, daha fazla terör, daha fazla yasak yoluna gitti. Zindanlardaki saldırılar ve katliamlar da bunun bir parçasıdır. "Cezaevlerini denetim altına almadan dışarıda düzeni sağlayamayız" diyen İMF memuru Ecevit, bu bağlantıyı tam bir arsızlıkla açığa da vurmuştur. F tipi hücreler ve zindan katliamları, bunun gerekleri olarak gündeme getirilmiştir.
Devrimci tutsaklar işte bunun için direndiler, direniyorlar. Onlar sermayenin emeğe yönelik saldırılarına karşı barikat oluşturmak için, yaşamın her alanda hücreleştirilmesi hesaplarını boşa çıkarmak için direniyorlar.

Devrimci tutsaklar devrimci iradenin teslim alınamazlığını, Pir Sultanlar'ın direnişçi ruhuyla sergilediler. Mevsimleri deviren direnişleriyle bunu dosta düşmana gösterdiler.

Şimdi sıra emekçilerde, köylüde ve işçide! Şimdi sıra tüm ezilenlerde! Şimdi sıra bizde, hepimizde! Bizler hak ve özgürlüklerimizin tümden gaspedilmesini, açlığa işsizliğe ve sefalete mahkum edilmemizi kabul mü edeceğiz? Zulmü sineye çekip, zalimler karşısında boyun mu eğeceğiz?

Eğer insanca bir yaşam, onurlu bir gelecek istiyorsak, eğer biz Pir Sultanlar'ın torunlarıysak, onların izinde yürüyeceksek, haksızlığa ve zülme asla boyun eğmemeliyiz. Birleşmeli, örgütlenmeli, işçi sınıfının devrimci partisinin yükselttiği bayrak altında birleşmeli, bugünümüz ve geleceğimiz için kararlılıkla mücadele etmeliyiz. Zulme ve haksızlığa boyun eğmek, seyirci kalmak, Pir Sultanların izinden yürüyenlerin işi olamaz.

Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm!

(Bu yılki Hacı Bektaş şenliklerinde kullanılmak üzere hazırlanan "Kanla yazılan tarih silinmez!" başlıklı özel sayıdan alınmıştır...)

 


 

Günümüzün Pir Sultanları...

Sindirme, baskı ve katliamlara karşı yolumuza ışık tutan Nesimiler'in, Şeyh Bedrettinler'in, Pir Sultan Abdallar'ın bıraktığı direniş ve başkaldırı geleneği günümüzde de sürüyor. Bu gelenek bugün, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için mücadele eden, işçi ve emekçilerin temel hak ve çıkarları ugruna mücadele eden, bu uğurda zulümlere katlanıp ölümlere yürüyen devrimciler şahsında yaşıyor.

Onca işkenceye, tehdide; hapishanelerde yakılmalara, F tipi hücrelerde insanlık dışı işkencelere karşı inançlarından ve sarsılmaz iradelerinden taviz vermeyen devrimci tutsaklar, bize mücadelenin ve kazanmanın yolunu gösteriyorlar. Bugünün Pir Sultanlar'ı sömürüye, haksızlığa, baskı ve zulme karşı ölümüne direniyorlar