16 Haziran'01
Sayı: 13


  Kızıl Bayrak'tan
  Kızıl Bayrak 7 yaşında!..
  9 Haziran mitinginin gösterdikleri
  Yeni Ölüm Orucu ekipleriyle direnişi büyütüyoruz!
  ÖO Direnişi 240. gününde sürüyor
  KESK yönetiminin yasak savma çizgisi...
  Kamu emekçileri hareketi
  Meclisten geçen "ek bütçe" krizin faturasıdır!
  Sınıf ve emekçi hareketi
  Özelleştirme saldırısı ve TELEKOM işçilerinin mücadele platformu
  Aymasan işçileri işçi sınıfı adına direndikleri bilinciyle hareket etmelidir!
  Gençlik
  Krizi burjuvazi değil işçi sınıfı ve emekçiler yönetiyor
   Uluslararası hareket
  "Kararlıyız, kazanacağız"
  '84'ten '01'e bir gelenektir zindanlarda direniş!
  Süleyman Yeter davası sürüyor...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
ÖO direnişçisi/TKİP dava tutsağı Muharrem Kurşun’dan yoldaşlarına mektup...

 

“Kararlıyız, kazanacağız!”


Merhaba yoldaşlar,

Yazıyla belki de son kez merhaba diyorum. Yazmakta epey zorlanıyorum. Ama yazmam gerektiği inancındayım.

Direnişimiz neredeyse 8. ayını dolduracak. Bu kadar uzun ve bu kadar çok şehidin verildiği bir direniş dünyada ilk kez yaşanıyor. Bunun dışarıda olumlu bir etkisi olması beklenir. Ne var ki olumsuz etkileri daha önde gibi. Bir tür kanıksama, kabullenme var. Öyle ki ölümler bile kanıksanmış. Yine de ölümlerin etkisi daha fazla oluyor. Sermayenin politikası ise sakat bırakmak. Bunda başarısız oldukları da söylenemez. Ölmeyi başaramayıp da bilincini yitirenlerin, hafızasını kaybedenlerin sayısı az değil. Yanıbaşımızda bir siper yoldaşı şu an hafızasını yitirmiş durumda. Güya tedavi ediyorlar. Son ana dek müdahaleye karşı koydu. Serumu kırdı, koluna serum taktırmadı. Ne zamanki ölmeyi başaramayıp hafızasını yitirdi, müdahale ettiler. Yoldaşlarımız içinde de bu durumda olanlar var.

Bizler için hangisinin daha ağır bedel olduğunu ifade etmek için söyleyeyim. O duruma gelmeden ölmeyi başarmayı çok istiyorum. Kendimi buna kilitledim, bakalım başarabilecek miyim? Çünkü o duruma düşmektense, şehit düşerek partime ve devrime daha yararlı olacağım inancındayım. Bu, tüm Ölüm Oruççularının düşüncesi ve isteğidir. Tüm yoldaşlar tarafından bilinmesinde yarar var. Yoldaşlar içinde benim için yas tutacak varsa, böyle bir durumda yas tutsun. Şehit düşmem durumunda ise coşkun bir halaya dursunlar ve yoldaş ölmeyi başararak düşmanın politikasını boşa çıkardı desinler.

Ama bu sözlerim, diğer bedeli, daha ağır olan bedeli ödemekten çekindiğimiz anlamına gelmesin. Biz her türlü ödemeye hazırız. Ama dışarıda hafızayı yitirmenin de bir bedel olduğu, hatta daha ağır bir bedel olduğu unutulmasın, kanıksanmasın. Bu politikayı asıl boşa çıkaracak olansa dışarısıdır. Yoldaşların bu konuda da hala duyarlı olduklarını biliyorum. Bu beni mutlu ediyor. Yoldaşlarımın duyarlılığı partimin duruşundan bağımsız değil. Eylemlerdeki coşkuları da öyle...

***

19 Aralık operasyonu içeriden çok dışarıyı hedefliyordu. Dışarıya ölü toprağı serpme operasyonuydu. Ve başarılı da oldu. Uzunca bir dönem dışarıda ses çıkmadı. Ölü toprağı yeni yeni silkeleniyor. Son olarak kamu emekçilerinin eylemleri bunun göstergesidir. Bununla birlikte irili ufaklı eylemler oluyor ve daha olacak da. Çünkü saldırı bunu dayatıyor.

Burada saldırının topyekûn olduğunun bir kez daha altını çizmek ve Ölüm Orucu Direnişi’ni bunun içinde bir yere oturtmak gerekiyor.

Saldırı sadece devrimci tutsaklara değildir. Kamu emekçilerinedir, kır emekçilerinedir ve işçi sınıfınadır. Saldırıya karşı yeni bir kitle hareketinin yükseldiğinin göstergeleri var. Bu çok iyi değerlendirilmeli. Her direniş, her eylem yeni bir kitle hareketinin imkanı olarak ele alınmalı ve kucaklanmalı. Ölüm Orucu Direnişi de bunun içinde bir yere oturmalı.

Öte yandan Ölüm Orucu Direnişi karşısında 9 Haziran mitinginin gösterdiklerini görmek gerekiyor. Eyleme reformizm damgasını vursa da, devrimcilerin coşkusu, devrimci coşku baskın gelmiş. 19 Aralık sonrası yapılan bir değerlendirme yazısı geliyor hatırıma. Burada reformizmin çapı hakkında söylenenler bu eylemle bir kez daha doğrulanıyor. Herşeyden önce eylemin ertelenmesi reformizmin bir marifetidir. Bugün böylesi bir eylemin ertelenmesi ölümlere ortak olmaktan başka bir anlam taşımaz ve reformizmin bu tutumu sadece art niyetinden kaynaklı olamaz, değil de. Çapı ancak bu kadarına izin veriyor.

O yazıda Ölüm Orucu direnişi için söylenenler, bugün genele yansımaktadır. Saldırı ciddi ve kapsamlıdır. Ancak devrimci bir kitle hareketiyle püskürtülebilir. Bu saldırıyı püskürtmeye herşeyden önce reformizmin çapı yetmez.

Bize düşense yoldaşlar, partimizin göndere çektiği programımızı yeniden önümüze alıp, kavrayıp içselleştirerek, ete-kemiğe büründürülmesi için var gücümüzle çalışmaktır. Süreci çok iyi değerlendirmeliyiz. Bizler zafere olan inancımızı yitirmedik. Hiçbir yoldaş yitirmemeli.

Ve bizler için asıl zafer partimizin ileriye, devrime doğru attığı ve atacağı adımlardır. Bu adımlar atılacak. Hatice yoldaş bu adımlar için zafer burçlarına asılan ilk gonca gülümüzdür. Bizler de onun yanında yerimizi alacağız belki. Düşmanın sakat bırakma politikasını boşa çıkarıp, ölmeyi başaranlarımız böyle olacak. Buna inancımız tam.

Kararlıyız, kazanacağız!
Partiyle devrimi kazanacağız!

M. Kurşun
10 Haziran 2001




Muharrem Kurşun’dan bir yoldaşına mektup...

“Bugün aslolan bayrağımıza tek bir leke dahi
düşürmemektir”


20 Mayıs 2001

Sevgili Turan yoldaş, merhaba...

Sana yazmayalı ve mektubunu almayalı epey bir zaman oluyor. 19 Aralık’a kadar yine de bir biçimde haberleşiyorduk. Ama o günden bu yana, sen benden haber aldın mı bilemem ama, ben senden haber alamıyorum. En son bir selamın geldi, hepsi bu. Başka da bir şey yok.

Bugün direnişin 213. günü. 7 ayı tamamladık, 8. aydan gün almaya başladık. Uzun soluklu bir direniş oldu. Çoklarının solukları yetmedi bugüne dek gelmeye. Bazılarımız da kızıl birer gül gibi toprağa düştüler. Çoğalma mevsiminde onlar şimdi.

Hatice yoldaş ise sıramı kaptı. Halbuki ben ondan 6 gün önce başlamıştım. Partimin ilk kadın şehidi ben olacağım diyormuş. İlk kadın ve ilk Ölüm Orucu şehidi oldu partimizin. Bize düşen bu kadın yoldaşımızın, ilk kadın Ölüm Orucu şehidimizin takipçisi olmaktır. Yarınları onunla ve onun gibilerle güzellemektir. Öylesine onurlu bir görevle yüklüyüz.

21 Mayıs 2001

Artık bir günde mektup bitiremiyorum. Verniko Korsakof başlangıcındayım. Gözler yerinde durmuyor artık. Baş dönmesi var, sarhoş gibiyim. Yazdığımı okuyamıyorum. Tabii bu senin yazımı okuma işini daha bir güçleştiriyor. Koşulları olsa da, ben söylesem birileri yazsa. Senin için çok iyi olurdu. Ama böyle bir koşulum yok.

Doktorlar sürekli gelip tedaviden söz ediyorlar. Güya sadece bu Korsakof üzerinden bir tedavi olacakmış. Sanki bu, direnişin dışına düşme anlamına gelmeyecekmiş gibi!..

Böyle bir tedaviyi kabul etmem mümkün olabilir mi hiç? Başlarken her türlü bedeli göze aldık. Kuşkusuz bir bitki gibi yaşamak, devrime yarar sağlamadan yaşamak, ölümden daha vahim ve daha ağır bir bedel, ama bu bedeli de ödemeyi göze aldık başlarken... Şimdi bedel ödüyoruz, ama illa ki bir gün bedel ödeteceğiz. Tüm şehitlerimizin hesabı duruyor daha. Elbette bütün bunların hesabı sorulacak.

Bugün aslolan bayrağımıza tek bir leke dahi düşürmemektir. Habip, Ümit ve Hatice yoldaşların bize devrettiği gibi pırıl pırıl zafer burçlarına taşımak ve orada dalgalandırmaktır.

Bunu yapacağız sevgili Turan. Çünkü Türkiye işçi sınıfının partisinin savaşçılarıyız. Ölümü kucaklarken içimiz öyle rahat ki. Biliyoruz, çünkü işçi sınıfının devrimci programını göndere çekmiş partimiz, bu topraklarda partiyi kazandığı gibi, partiyle devrimi kazanacak. Bu sonsuz güven ve kararlılıkla 7 aydır ölümün üstüne yürüyoruz.

Burada bizlerin övülecek hiçbir yanı yok. Övmeye değer tek şey partidir. Çünkü burada bir kez daha söyleyeyim ki, asıl bedel ödeyen bizler değil, partidir. Bunu böyle kavrayıp, partimizi sahiplenmeliyiz.

25 Mayıs 2001

Sevgili Turan, görüyorsun ki belki de son mektubum olacak. Bu mektup epeyce sürece yayılıyor. Bakalım bugün bitirebilecek miyim? Çabam bu...

Habip’in son mektubundaki gibi sarsıcı şeyler yazamıyorum. Ama durumumuzun sarsıcılığı var elbette. Uzadıkça uzuyor ölümle giriştiğimiz mücadele. Elbette hiç bedel ödemedik değil. 19 Aralık’ın dışında, sonradan 22 canımızı yitirdik ve içlerinde Hatice yoldaş da var. 19 Aralık saldırısı sonucu Çankırı’da da iki şehit verdik. Hasan Güngörmez’le tanışmıştın, belki hatırlamışsındır, P-C’nin temsilcisiydi Hasan. Yiğit, mert, partisine içtenlikle bağlı, adanmış bir yürekti. Benim için örnek alınacak bir devrimcidir Hasan, alıyorum da.

Ölümle koyun koyuna günlerde yazıyoruz, ama yine de hala uzak duruyor bizden, benden. Madem öyle, yaşama sarılıyoruz artık. Yaşayıp, zaferi göreceğim. Bakalım sözümü ne denli tutabileceğim. Biraz zor gibi görünüyor. Çünkü 15-20 güne bir sonuç çıkmaz. 15-20 günü çıkarabilir miyim hiç bilmiyorum. Zor ama hiç de belli olmaz. Gelirse de hoş gelir, sefa gelir. Nasıl olsa götüreceği yerde Habip, Ümit ve Hatice yoldaşlar var. Sizler için de kucaklarım onları. Sözü uzatsam da aynı şeyleri yazacağım. En iyisi burada bitirmeliyim bu mektubu.

Seni ve tüm yoldaşları zafere olan sarsılmaz inancım ve kararlılığımla sımsıkı kucaklayıp yoldaş sıcaklığıyla öpüyorum. Hoşçakalın...

Biz kazanacağız!

Muharrem Kurşun