ÖO direnişçisi/TKİP
dava tutsağı Muharrem Kurşundan yoldaşlarına mektup...
Kararlıyız, kazanacağız!
Yazıyla belki de son kez merhaba diyorum. Yazmakta epey zorlanıyorum.
Ama yazmam gerektiği inancındayım. Direnişimiz neredeyse 8. ayını dolduracak. Bu kadar uzun ve bu kadar
çok şehidin verildiği bir direniş dünyada ilk kez yaşanıyor. Bunun dışarıda
olumlu bir etkisi olması beklenir. Ne var ki olumsuz etkileri daha önde
gibi. Bir tür kanıksama, kabullenme var. Öyle ki ölümler bile kanıksanmış.
Yine de ölümlerin etkisi daha fazla oluyor. Sermayenin politikası ise
sakat bırakmak. Bunda başarısız oldukları da söylenemez. Ölmeyi başaramayıp
da bilincini yitirenlerin, hafızasını kaybedenlerin sayısı az değil. Yanıbaşımızda
bir siper yoldaşı şu an hafızasını yitirmiş durumda. Güya tedavi ediyorlar.
Son ana dek müdahaleye karşı koydu. Serumu kırdı, koluna serum taktırmadı.
Ne zamanki ölmeyi başaramayıp hafızasını yitirdi, müdahale ettiler. Yoldaşlarımız
içinde de bu durumda olanlar var. Bizler için hangisinin daha ağır bedel olduğunu ifade etmek için söyleyeyim.
O duruma gelmeden ölmeyi başarmayı çok istiyorum. Kendimi buna kilitledim,
bakalım başarabilecek miyim? Çünkü o duruma düşmektense, şehit düşerek
partime ve devrime daha yararlı olacağım inancındayım. Bu, tüm Ölüm Oruççularının
düşüncesi ve isteğidir. Tüm yoldaşlar tarafından bilinmesinde yarar var.
Yoldaşlar içinde benim için yas tutacak varsa, böyle bir durumda yas tutsun.
Şehit düşmem durumunda ise coşkun bir halaya dursunlar ve yoldaş ölmeyi
başararak düşmanın politikasını boşa çıkardı desinler. Ama bu sözlerim, diğer bedeli, daha ağır olan bedeli ödemekten çekindiğimiz
anlamına gelmesin. Biz her türlü ödemeye hazırız. Ama dışarıda hafızayı
yitirmenin de bir bedel olduğu, hatta daha ağır bir bedel olduğu unutulmasın,
kanıksanmasın. Bu politikayı asıl boşa çıkaracak olansa dışarısıdır. Yoldaşların
bu konuda da hala duyarlı olduklarını biliyorum. Bu beni mutlu ediyor.
Yoldaşlarımın duyarlılığı partimin duruşundan bağımsız değil. Eylemlerdeki
coşkuları da öyle... *** 19 Aralık operasyonu içeriden çok dışarıyı hedefliyordu. Dışarıya ölü
toprağı serpme operasyonuydu. Ve başarılı da oldu. Uzunca bir dönem dışarıda
ses çıkmadı. Ölü toprağı yeni yeni silkeleniyor. Son olarak kamu emekçilerinin
eylemleri bunun göstergesidir. Bununla birlikte irili ufaklı eylemler
oluyor ve daha olacak da. Çünkü saldırı bunu dayatıyor. Burada saldırının topyekûn olduğunun bir kez daha altını çizmek ve Ölüm
Orucu Direnişini bunun içinde bir yere oturtmak gerekiyor. Saldırı sadece devrimci tutsaklara değildir. Kamu emekçilerinedir, kır
emekçilerinedir ve işçi sınıfınadır. Saldırıya karşı yeni bir kitle hareketinin
yükseldiğinin göstergeleri var. Bu çok iyi değerlendirilmeli. Her direniş,
her eylem yeni bir kitle hareketinin imkanı olarak ele alınmalı ve kucaklanmalı.
Ölüm Orucu Direnişi de bunun içinde bir yere oturmalı. Öte yandan Ölüm Orucu Direnişi karşısında 9 Haziran mitinginin gösterdiklerini
görmek gerekiyor. Eyleme reformizm damgasını vursa da, devrimcilerin coşkusu,
devrimci coşku baskın gelmiş. 19 Aralık sonrası yapılan bir değerlendirme
yazısı geliyor hatırıma. Burada reformizmin çapı hakkında söylenenler
bu eylemle bir kez daha doğrulanıyor. Herşeyden önce eylemin ertelenmesi
reformizmin bir marifetidir. Bugün böylesi bir eylemin ertelenmesi ölümlere
ortak olmaktan başka bir anlam taşımaz ve reformizmin bu tutumu sadece
art niyetinden kaynaklı olamaz, değil de. Çapı ancak bu kadarına izin
veriyor. O yazıda Ölüm Orucu direnişi için söylenenler, bugün genele yansımaktadır.
Saldırı ciddi ve kapsamlıdır. Ancak devrimci bir kitle hareketiyle püskürtülebilir.
Bu saldırıyı püskürtmeye herşeyden önce reformizmin çapı yetmez. Bize düşense yoldaşlar, partimizin göndere çektiği programımızı yeniden
önümüze alıp, kavrayıp içselleştirerek, ete-kemiğe büründürülmesi için
var gücümüzle çalışmaktır. Süreci çok iyi değerlendirmeliyiz. Bizler zafere
olan inancımızı yitirmedik. Hiçbir yoldaş yitirmemeli. Ve bizler için asıl zafer partimizin ileriye, devrime doğru attığı ve
atacağı adımlardır. Bu adımlar atılacak. Hatice yoldaş bu adımlar için
zafer burçlarına asılan ilk gonca gülümüzdür. Bizler de onun yanında yerimizi
alacağız belki. Düşmanın sakat bırakma politikasını boşa çıkarıp, ölmeyi
başaranlarımız böyle olacak. Buna inancımız tam. Kararlıyız, kazanacağız! M. Kurşun
Muharrem Kurşundan bir yoldaşına mektup... Bugün aslolan bayrağımıza tek
bir leke dahi
Sevgili Turan yoldaş, merhaba... Sana yazmayalı ve mektubunu almayalı epey bir zaman oluyor. 19 Aralıka
kadar yine de bir biçimde haberleşiyorduk. Ama o günden bu yana, sen benden
haber aldın mı bilemem ama, ben senden haber alamıyorum. En son bir selamın
geldi, hepsi bu. Başka da bir şey yok. Bugün direnişin 213. günü. 7 ayı tamamladık, 8. aydan gün almaya başladık.
Uzun soluklu bir direniş oldu. Çoklarının solukları yetmedi bugüne dek
gelmeye. Bazılarımız da kızıl birer gül gibi toprağa düştüler. Çoğalma
mevsiminde onlar şimdi. Hatice yoldaş ise sıramı kaptı. Halbuki ben ondan 6 gün önce başlamıştım.
Partimin ilk kadın şehidi ben olacağım diyormuş. İlk kadın ve ilk Ölüm
Orucu şehidi oldu partimizin. Bize düşen bu kadın yoldaşımızın, ilk kadın
Ölüm Orucu şehidimizin takipçisi olmaktır. Yarınları onunla ve onun gibilerle
güzellemektir. Öylesine onurlu bir görevle yüklüyüz. 21 Mayıs 2001 Artık bir günde mektup bitiremiyorum. Verniko Korsakof başlangıcındayım.
Gözler yerinde durmuyor artık. Baş dönmesi var, sarhoş gibiyim. Yazdığımı
okuyamıyorum. Tabii bu senin yazımı okuma işini daha bir güçleştiriyor.
Koşulları olsa da, ben söylesem birileri yazsa. Senin için çok iyi olurdu.
Ama böyle bir koşulum yok. Doktorlar sürekli gelip tedaviden söz ediyorlar. Güya sadece bu Korsakof
üzerinden bir tedavi olacakmış. Sanki bu, direnişin dışına düşme anlamına
gelmeyecekmiş gibi!.. Böyle bir tedaviyi kabul etmem mümkün olabilir mi hiç? Başlarken her
türlü bedeli göze aldık. Kuşkusuz bir bitki gibi yaşamak, devrime yarar
sağlamadan yaşamak, ölümden daha vahim ve daha ağır bir bedel, ama bu
bedeli de ödemeyi göze aldık başlarken... Şimdi bedel ödüyoruz, ama illa
ki bir gün bedel ödeteceğiz. Tüm şehitlerimizin hesabı duruyor daha. Elbette
bütün bunların hesabı sorulacak. Bugün aslolan bayrağımıza tek bir leke dahi düşürmemektir. Habip, Ümit
ve Hatice yoldaşların bize devrettiği gibi pırıl pırıl zafer burçlarına
taşımak ve orada dalgalandırmaktır. Bunu yapacağız sevgili Turan. Çünkü Türkiye işçi sınıfının partisinin
savaşçılarıyız. Ölümü kucaklarken içimiz öyle rahat ki. Biliyoruz, çünkü
işçi sınıfının devrimci programını göndere çekmiş partimiz, bu topraklarda
partiyi kazandığı gibi, partiyle devrimi kazanacak. Bu sonsuz güven ve
kararlılıkla 7 aydır ölümün üstüne yürüyoruz. Burada bizlerin övülecek hiçbir yanı yok. Övmeye değer tek şey partidir.
Çünkü burada bir kez daha söyleyeyim ki, asıl bedel ödeyen bizler değil,
partidir. Bunu böyle kavrayıp, partimizi sahiplenmeliyiz. 25 Mayıs 2001 Sevgili Turan, görüyorsun ki belki de son mektubum olacak. Bu mektup
epeyce sürece yayılıyor. Bakalım bugün bitirebilecek miyim? Çabam bu... Habipin son mektubundaki gibi sarsıcı şeyler yazamıyorum. Ama durumumuzun
sarsıcılığı var elbette. Uzadıkça uzuyor ölümle giriştiğimiz mücadele.
Elbette hiç bedel ödemedik değil. 19 Aralıkın dışında, sonradan
22 canımızı yitirdik ve içlerinde Hatice yoldaş da var. 19 Aralık saldırısı
sonucu Çankırıda da iki şehit verdik. Hasan Güngörmezle tanışmıştın,
belki hatırlamışsındır, P-Cnin temsilcisiydi Hasan. Yiğit, mert,
partisine içtenlikle bağlı, adanmış bir yürekti. Benim için örnek alınacak
bir devrimcidir Hasan, alıyorum da. Ölümle koyun koyuna günlerde yazıyoruz, ama yine de hala uzak duruyor
bizden, benden. Madem öyle, yaşama sarılıyoruz artık. Yaşayıp, zaferi
göreceğim. Bakalım sözümü ne denli tutabileceğim. Biraz zor gibi görünüyor.
Çünkü 15-20 güne bir sonuç çıkmaz. 15-20 günü çıkarabilir miyim hiç bilmiyorum.
Zor ama hiç de belli olmaz. Gelirse de hoş gelir, sefa gelir. Nasıl olsa
götüreceği yerde Habip, Ümit ve Hatice yoldaşlar var. Sizler için de kucaklarım
onları. Sözü uzatsam da aynı şeyleri yazacağım. En iyisi burada bitirmeliyim
bu mektubu. Seni ve tüm yoldaşları zafere olan sarsılmaz inancım ve kararlılığımla
sımsıkı kucaklayıp yoldaş sıcaklığıyla öpüyorum. Hoşçakalın... Biz kazanacağız! Muharrem Kurşun |
|||||