16 Haziran'01
Sayı: 13


  Kızıl Bayrak'tan
  Kızıl Bayrak 7 yaşında!..
  9 Haziran mitinginin gösterdikleri
  Yeni Ölüm Orucu ekipleriyle direnişi büyütüyoruz!
  ÖO Direnişi 240. gününde sürüyor
  KESK yönetiminin yasak savma çizgisi...
  Kamu emekçileri hareketi
  Meclisten geçen "ek bütçe" krizin faturasıdır!
  Sınıf ve emekçi hareketi
  Özelleştirme saldırısı ve TELEKOM işçilerinin mücadele platformu
  Aymasan işçileri işçi sınıfı adına direndikleri bilinciyle hareket etmelidir!
  Gençlik
  Krizi burjuvazi değil işçi sınıfı ve emekçiler yönetiyor
   Uluslararası hareket
  "Kararlıyız, kazanacağız"
  '84'ten '01'e bir gelenektir zindanlarda direniş!
  Süleyman Yeter davası sürüyor...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ÖSS ile katmerleşen, AOBP ile keskinleşen eşitsizliğe karşı mücadeleye!..

Parasız eğitim, sınavsız üniversite!..


Kapitalist sistemde eğitim, burjuvazinin sınıf ihtiyaçları doğrultusunda şekillenir. Ülkenin genç nüfusunun geleceği burjuvazinin istediği şekilde belirlenmiş olur. Burjuvazi kendi sınıfına mensup gençlerin eğitimi için her olanağı sonuna kadar kullanır. İşçi ve emekçi çocukları için ise aynı şey sözkonusu değildir. Onlara ancak sömürü çarkının içinde yer almalarını sağlayacak kadar bilgi ve eğitim sağlanır. Onlara okullarda bilim değil tersine patrona, amire itaat, düzen kurum ve kurallarına boyun eğmek öğretilir. Türkiye’de emekçi gençliğinin eğitimle ilgili yaşadığı sorunlar, bunu bütün açıklığıyla göstermektedir.

ÖSS fırsat eşitsizliğinin aynasıdır

Emekçi sınıflara mensup gençlik, Türkiye’de paralı, ezberci, bilim dışı, gerici, faşist bir eğitimle kuşatılmış durumdadır. Yaşanan sorunlar dağlar kadar birikmiştir. Örneğin bu hafta yapılacak olan üniversite giriş sınavları başlı başına bir sorun durumundadır.

Liseyi bitirip üniversiteye girmek için başvuran gençlerin sayısı yaklaşık 1.5 milyondur. Fakat üniversitelerin toplam kontenjanı 300 bin kişi civarındadır. Üniversiteye girmeye çalışan gençler, bunu başarabilmek için büyük bir yarışa ve çılgıncasına bir rekabete zorlanmaktadır. ÖSS sınavları eğitimde fırsat eşitsizliğinin her yıl tekrarlanan en büyük göstergesidir, bu ülkenin eğitim sisteminde. Elbette ki böyle bir sınav sistemi uygulanmasındaki asıl amaç, en iyilerin kazanması değil, üniversite kapılarının işçi ve emekçi çocuklarına kapatılmak istenmesidir.

Sermaye bu konudaki kapsamlı çabalarını tercih ettiği sınav sisteminde somutlamaktadır. Sınav sistemindeki her yeni değişiklik, bu amaca biraz daha yaklaşmak içindir. 2000’de uygulamaya soktukları yeni sınav sistemiyle, bunu büyük ölçüde başarmışlardır. Yeni sistem Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı(AOBP)’na dayanmaktadır. Bu yeni sistem liseler arasındaki dengesizliklerin giderileceği, dersane sektörüne darbe vurulacağı, sınava girenlerin üniversiteli olma şanslarının artacağı yalanlarıyla uygulamaya sokuldu.

Fakat bu yalan geçen yılın sınav sonuçlarıyla gün yüzüne çıktı. “Biz bilgi değil, mantık, yorum istiyoruz” diyerek ortaya attıkları yeni sistem, emekçi çocuklarının kazanma şansını daha da azalttı. Puanlar arası aralıklar sıklaştı. Ayrıca zorlaşan sınavlar nedeniyle, dersane sektörüne trilyonluk rant kapıları açılmış oldu. Önümüzdeki yılın dersane ücretlerinin milyarı aşacağından sözediliyor. Devlet okullarında verilen eğitim ise, sınavda istenilenlerle çoğunlukla parallelik taşımıyor. Okullarda okutulan müfredat, ÖSS’de istenilen konu başlıklarına göre oldukça yüklü. Bu da dersanelere daha lisenin ilk yıllarından itibaren gitme zorunluluğunu yaratıyor.

Fırsat eşitsizliği büyüdükçe büyüyor

Bu sistemle fırsat eşitsizliğinin akıl almaz boyutlara ulaştığının bir kanıtı da, ortalaması yüksek olan liselerden mezun olanlarla düşük olan liselerden mezun olanlar arasında ortaya çıkan puan uçurumu. Ortalaması yüksek olan liseler elbette özel okullar, fen ve Anadolu liseleri. Buralardan düşük puanla mezun olan bir öğrenci, normal liselerdeki ortalaması düşük fakat başarılı olan birine göre daha yüksek puan alıyor. Yani mantık sistemin çıkarına göre çalıştırılıyor. Bu uygulamayla aynı ildeki farklı okullar arasında, ülkenin doğusu ile batısı arasında vs. büyük uçurumlar yaratılmış oluyor. Fırsat eşitsizliği büyüdükçe büyüyor.

Sermayeye kalifiye ucuz işgücü, teknisyen yetiştiren meslek liselilere ise, işçi olmaktan başka bir şans tanınmıyor. Çünkü üniversite sınavında kendi alanı dışında bir yer yazdığında, bu öğrenci çok düşük bir orta öğrenim başarı puanına mahkum ediliyor. Hükümet son günlerde bu okullardan mezun olanların 2 yıllık meslek yüksek okullarına sınavsız girmesini sağlayacak bir yasayı meclisten geçirmeyi planlıyor. Fakat bu bir şey değiştirmiyor. Ne olursa olsun, buralarda okuyanlar sistemin ihtiyaçları doğrultusunda kalifiye işgücü olarak yetişecekler.

Üniversite: herşey sermayenin ihtiyaçlarına göre

Özel üniversitelerin sermaye için bilim ve teknoloji üretmesi planlanırken, devlet üniversitelerine farklı bir misyon biçiliyor. Onların sermaye için kalifiye eleman yetiştiren ticarethaneler yapılmasına dönük son noktalar konuluyor, son rötuşlar yapılıyor. Mesleki eğitimin verildiği meslek yüksek okulları da, her türlü alt yapıdan yoksun binalarda verilen kalitesiz eğitimle üniversite olmaktan çok lisenin bir devamı olacak bir nitelik taşıyor. Söylemeye gerek bile yok ki, hemen tüm taşra üniversiteleri de aynı nitelikte eğitim veriyor.

Ancak bu ülkenin milyonu aşan genci, üniversite kapılarında gelecek aramak için ısrarla dirsek çürütüyorlar. Yılların emek ve çabasının meyvesini birkaç saatte toplama zorunluluğunun genç beyin ve bedenlerde yarattığı tahribat bir yana, kazanabilmenin yukarıda sıraladığımız güçlükleri bu stresi daha da arttırıyor.

Kapitalist düzen geleceğimizi karartıyor

Türkiye kapitalizmi emekçi gençliği istediği biçimde yoğurabilmek için elinden geleni yaparken, bir taraftan da giderek ağırlaşan sorunlarla boğuşmak zorunda kalıyor. Bir yandan gençliği çelikten bir cendere içinde sıkıştıranlar, diğer taraftan sonu gelmez kriz ve bunalımların pençesinde debeleniyorlar. Kapitalist düzenin gençliğe vereceği hiçbir şeyinin olmadığı, her geçen gün biraz daha ortaya çıkıyor. Kapitalizm ne bugün ne de gelecek için gençlere hiçbir şey vaadedemiyor. Çünkü bu düzen tepeden tırnağa bir eşitsizlikler tablosudur. Herşey bir avuç kapitalistin çıkarı içindir.

Gençlik, ÖSS ile katmerleştirilen, AOBP ile keskinleştirilen eğitimdeki fırsat eşitsizliğine karşı mücadeleyi düzenin kendisine karşı bir mücadeleyle birleştirmek zorundadır.

Parasız bilimsel eğitim için,
İnsanca bir yaşam için,
Sokağa, eyleme!..




ÖSS kaldırılsın!
Fırsat eşitsizliğine dur demek için sokağa, eyleme!


Enflasyonun, hayat pahalılığının, işsizliğinin, yoksulluğun diz boyu olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Öyle bir ülkedeyiz ki; bir avuç sermaye sahibinin daha çok kâr hırsının ürünü olan, adına kriz denen ekonomik buhranlarla sarsılıyoruz. Krizleri yeni krizler, her yeni krizi de yıkım programları izliyor. Ve sürekli olarak krizlerin faturası işçi-emekçilere çıkarılıyor.

Bizim çocukluğumuz, gençliğimiz, tüm yaşamımız bu sarsıntıların faturasını ödemekle geçiyor. Kalitesiz, bilim-dışı, gerici, faşist ve her aşaması paralı olan eğitim sistemi bize geleceksizlikten başka bir şey vermiyor. Fırsat eşitsizliğinin diğer adı olan ÖSS’ye aşağı yukarı her yıl giren 1,5 milyon gencin iyi bir gelecek hayali her geçen gün yok oluyor. 1,5 milyonun 300 bini üniversite kapılarından içeri girebilirken, sermaye AOÖBP ile bu mutlu azınlığın içine işçi-emekçi çocuklarını sokmuyor. Bu sistem meslek liseli olanlara kalifiye ucuz işgücü olmaktan başka bir şans tanımıyor. AOÖBP ile devlet okullarında okuyan bizler kolej ve özel okullarda okuyanlarla girdiğimiz bu eşitsiz yarışta baştan eleniyoruz. Bu yarışta öne geçebilmek için dersanelere gitmek zorunda bırakılıyoruz.

İşsizliğin milyonlarla ifade edildiği, yoksulluk sınırının 600 milyonun üzerinde olduğu, asgari ücretin 100 küsur milyon olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bize kim hangi iyi gelecekten bahsedebilir? Bizler devlet okullarından aldığımız kuru, gereksiz bilgi yığınıyla 3 saatlik bir sınavla tüm geleceğimizi şekillendirmeye çalışıyor, üniversite kapılarından içeri girmeyi başardıktan sonra da diplomalı işsizler ordusuna dahil oluyoruz. Anne babamızın dişinden tırnağından arttırdığı paralarla okuyan bizlerin de yaşamı Türkiye kapitalizminin son yapısal kriziyle karartılmaya çalışılıyor. Harçlara yapılan zamlarla bizler şimdiden nasıl okuyabileceğimizi kara kara düşünüyoruz? Çünkü bu sistem, paran varsa okursun diyor.

Bizler geleceğin işçi-emekçileriyiz. Bizler geleceğiz. Bizler, trilyonlarca dolar F tipi cezaevine harcanırken, milyonların açlık sınırında yaşadığı, sefalet koşullarına dur diyenlerin devlet terörüyle ezilip yok edilmeye çalışıldığı bir ülkede yaşadığımızı biliyoruz. Bu yüzden işçilerin- emekçilerin ve gençliğin sorunlarının kaynağının bu kapitalist sömürü düzeni olduğu bilinciyle geleceğimizi kazanmaya çalışıyoruz!

17 Haziran’da saat:18.00’de Yüksel’de “Okulların kapıları işçi-emekçi çocuklarına kapatılamaz!” diye haykıracağız.
Senin de katılıp öfkeni bizimle birleştirmeni istiyoruz!

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

ANKARA LİSELİ GENÇLİK PLATFORMU




Eğitim hakkımızın elimizden alınmasına izin vermeyeceğiz!..

17 Haziran’da Yüksel’deyiz!


2001 ÖSS’de de, daha öncekilerde olduğu gibi, fırsat eşitsizliği bu yarışı birinci olarak bitirecek. Kazanamayan yüzbinler işsizlikle ya da bulabilirse ucuz işgücü olarak, sömürülerek yaşamlarına devam edecekler.

Kazanabilen emekçi çocukları ise, özelleştirilen üniversiteler, satılan yurtlar, yemekhaneler ve bu yıl da %54 artan haraçlarla ve üstüne son krizin ard arda gelen faturalarıyla boğuşarak, üniversitede okumaya çalışacak. Bu yıl da gecemizi gündüzümüze katarak verdiğimiz emekler 3 saatte ölçülecek. Büyük bir boşluğa düşmüşcesine sınavdan çıktığımızda, gençliğimizin en güzel yıllarını ezberleyerek, kitapları yutmaya çalışarak geçirdiğimizi göreceğiz. Ya kazanırsak diye göle maya çalmışcasına yaz sonunu bekleyeceğiz.

IMF’nin Dünya Bankası’nın yaşamlarımızı etiketlediği, krizin faturasının daha da derinleştiği bu günlerin gençleri olarak bizler; Ankara Liseli Gençlik Platformu’nu oluşturduk ve 17 Haziran’da ÖSS kaldırılsın diye haykırmak için sokağa çıkma, eylem yapma kararı aldık. Sınavların yakınlaştığı bir zaman dilimi içinde çalışmalara başladık. Ankara’daki devlet terörüne sınav stresinin kendisi de eklenince, sınav öncesi değil de sonrası böylesi bir eylemi koymak bize daha mantıklı geldi. 1 Mayıs sonrası toplantılarda aldığımız kararları tamamen uygulayamamamız, Mayıs sonunda yaptığımız pikniğin 25 kişilik katılıma rağmen bu eylemin ön çalışması sayılacak bir nitelik taşımaması, 17’sindeki eylemin hazırlığını da etkiledi. Ankara’nın yoğun eylem takvimi ve bizim hepsine kitlesel katılma çabamız, belli noktalarda ccedil;alışmayı aksatabildi.

Ancak tüm bunlara rağmen bizler kararlı ve ısrarlı bir çalışma sürdürüyoruz. Eylem öncesi hazırlıklarımız şunlar oldu: Ankara’daki radyolara giderek bizim eylemimizle ilgili program yapmalarını istedik, bu teklifimiz kabul edilmedi. Diğer liseli öğrenci örgütlenmelerince de, ortak eylem yapma teklifimiz, Ankara’daki yoğun devlet terörü gerekçe gösterilerek reddedildi. Yapmayı planladığımız panel ise, bize yerini veren sendikanın kısa bir süre kala sözünü geri çekmesiyle boşa düştü. Okullara son 3 haftadır öğrencilerin gitmemesinden dolayı düşündüğümüz geniş çağrı bildirisinin dağıtımını gerçekleştiremedik. Ancak gençlerin gittiği belli yerlere, ayrıca sendika ve kitle örgütlerine afişlerimizi astık. Çevremizle son haftalarda yoğun bir şekilde ilgileniyo, pek çok yerde konuşmalar yaparak eyleme çağrı yapıyoruz. Şu an aldığımız olumlu tepkilerle çalışmaya daha sıkı sarılıyoruz.

Yukarıda saydığımız aksiliklere, deneyimsizliğimize karşın bizler tüm toplumsal sorunlara, akedemik-demokratik mücadelemize sahip çıkmayı sürdüreceğiz.

Fırsat eşitsizliğine dur demek için 17 haziran saat 18.00’de Yüksel’deyiz!

ALGP’li EG okurları




ÇÜ’de ÖO Direnişi’yle dayanışma eylemi...

“Tecrit kaldırılsın, Ölümler durdurulsun!”


13 Haziran tarihinde Ç.Ü.’de Ölüm Orucu’nun yeni katılımlarla devam ettiğini duyurabilmek, yaşanan ölümlere ve zorla müdahalelere karşı tepki koymak amacıyla bir basın açıklaması yapıldı. Final dönemine denk gelmesine rağmen yaklaşık 40 kişinin katıldığı açıklama, üniversitede yaşanan sessizliği kırması ve direnişi öğrencilerin gündemine sokması açısından anlamlıydı.

Kütüphanenin önünde yapılan açıklamada TÖDEF, Kaldıraç okurları ve Ekim Gençliği’nin imzalarının bulunduğu bir metin okundu. Açıklamada; “8 aydır, dört mevsimdir devam eden Türkiye ve dünya tarihinde ilkleri yaratan ÖO Direnişi 4. ve 5. ekiplerle devam ediyor. Öğrenciden işçiye, memurdan esnafa kısaca herkese hakların kolay alınamayacağını, bunun için bedel ödenmesi gerektiğini öğretiyorlar. Öğrencilere dayatılan %50’nin üzerinde har(a)ç zamlarıyla memurun sahte sendika yasasına karşı yaptığı hak arama eylemlerine devletin gaz bombalarıyla karşılık vermesi mücadele etmenin ve direnmenin zorunluluğunu bir kez daha gösterdi.” denildi.

Eylemde “Zorla müdahale işkencedir. Tecrit kaldırılsın, Ölümler durdurulsun!” yazılı bir pankart açıldı ve “Yaşasın ÖO Direnişimiz!”, “İçerde, dışarda hücreleri parçala!”, “Tecriti kaldırın ölümleri durdurun!” sloganları atıldı. Kütüphaneden R1 kantinine tekrar yürünerek pankart dışarıya asıldı. Açıklama sloganlarla sona erdi.

Ekim Gençliği/Adana




Liselilerin ÖSS eylemine polis saldırısı


ADLB/G’liler 10 Haziran tarihinde AOBP ve ÖSS’ nin kaldırılması talebiyle Uğur Mumcu Meydanı’nda bir basın açıklaması yapmak istediler. Ama her zaman basın açıklamalarının yapıldığı Uğur Mumcu Meydanı öğrencilere kapalıydı. Açıklama yapmalarına izin verilmeyen 24 kişi gözaltına alındı. Aynı gün akşam saatlerinde ise savcılığa çıkarılarak serbest bırakıldı.