16 Haziran'01
Sayı: 13


  Kızıl Bayrak'tan
  Kızıl Bayrak 7 yaşında!..
  9 Haziran mitinginin gösterdikleri
  Yeni Ölüm Orucu ekipleriyle direnişi büyütüyoruz!
  ÖO Direnişi 240. gününde sürüyor
  KESK yönetiminin yasak savma çizgisi...
  Kamu emekçileri hareketi
  Meclisten geçen "ek bütçe" krizin faturasıdır!
  Sınıf ve emekçi hareketi
  Özelleştirme saldırısı ve TELEKOM işçilerinin mücadele platformu
  Aymasan işçileri işçi sınıfı adına direndikleri bilinciyle hareket etmelidir!
  Gençlik
  Krizi burjuvazi değil işçi sınıfı ve emekçiler yönetiyor
   Uluslararası hareket
  "Kararlıyız, kazanacağız"
  '84'ten '01'e bir gelenektir zindanlarda direniş!
  Süleyman Yeter davası sürüyor...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
KESK yönetiminin yasak savma çizgisi...

 

Mücadelenin önünü kesmek için
herşey yapılıyor!


Sahte sendika yasasının tekrar gündeme gelmesiyle alanlara çıkan kamu emekçilerinin ülke genelinde gerçekleştirdiği eylemlere bakıldığında, kimi zaman militanlaşan, kimi zaman pasif ve dağınık geçen eylem biçimleri görülmektedir. Bu durum kamu emekçilerinin 11 yıllık mücadelesinin bir sonucudur. 11 yıllık sürece değinmeden yakın dönemde yaşanan eylemliliklerin bir değerlendirmesi eksik kalacağı için, geçmişe kısaca gözatmakta fayda var.

11 yıllık mücadele birikimi sonucu KESK’in evrildiği icazetçi-uzlaşmacı çizgide, bu sonucun nedeni olan reformist anlayışlar kadar, sürece şube yönetimlerine gelme mantığıyla müdahale etmeye çalışan ilerici-devrimci unsurların da sorumluluğu vardır.

Sınıf hareketi ve toplumsal muhalefetin geriliği, sermaye devletine, kamu emekçilerinin fiili-meşru mücadelesi ile kazanmış olduğu sendikal haklara “sahte sendika yasası” saldırısı için uygun fırsatı sağlamıştır. Devletin kamu emekçileri hareketinin önünü kesmek için yıllardır bu fırsatı kolladığı bilinmektedir.

Devletin bu politikasına karşı KESK yönetimi protestoculuğu aşmayan, sürekli savunmada kalan bir mücadele anlayışını benimsemiş, geniş kamu emekçisi tabanını KESK’te örgütleyebilmek adına kitlelerin geri bilincine göre hareket etmiştir. Siyasetin ve hak alıcı eylem biçimlerinin örgütsüz kamu emekçilerini sendikalardan uzaklaştırdığını ve bu nedenle kitleselleşemediğini öne sürerek, kamu emekçileri mücadelesini meclis koridorlarına hapsetmiştir. Bu anlayış kamu emekçilerinde güvensizliğe neden olurken, KESK’le taban arasında derin bir uçurum yaratmış, bu kopukluk KESK yönetiminin bürokratlaşmasına ve üstten aldığı kararları alta doğru dayatmasına neden olmuştur.

Bu durumu tersine çevirme sorumluluğu taşıması gereken devrimci kamu emekçileri ise taban çalışması yapmak yerine kendilerini şubelere ve yönetime muhalefete kilitleyerek teoride eleştiren, pratikte boşa düşen bir tutum izlemiş, alanı reformist anlayışlara terketmiş, tabana güven veren bir pratik sergileyememişlerdir.

Taban basıncını üzerinde hissetmeyen KESK yönetimine hakim reformist anlayışlar, bu boşluğu da fırsat bilerek kendi geri politikalarını hayata geçirmek için zemin bulmuş ve icazetçi-uzlaşmacı çizgilerini ihanete kadar vardırmışlardır. KESK yönetimi, reformist konumu gereği, devletin saldırı olarak dayattığı “sahte sendikası yasası”nı püskürtmek niyeti taşımamaktadır.

Son dönemde KESK MYK’sının aldığı eylem kararları ve bu kararları hayata geçirme konusunda sergilediği tutarsızlık ve ciddiyetsizlik, tabanın dinamik ve ileri unsurlarını yıldırmaya, etkisizleştirmeye yöneliktir. Bir gecede alınıp sabahında iptal edilen iş bırakma kararlarında olduğu gibi, saati ve yeri bir gece önceye kadar belli olmayan eylem kararları aktif üyeleri yormakta, işyeri temsilcilerini zor durumda bırakmaktadır. Bu tutum kamu emekçilerinde yasanın püskürtüleceğine dair inancı ve kararlılığı ortadan kaldırmakta, kamu emekçilerinin kendilerine ve mücadeleye olan güvenini zedelemektedir.

11 yıllık fiili-meşru mücadelesi sonucu küçümsenmeyecek bir mücadele deneyimi ve birikimi kazanan kamu emekçilerini ihanete ikna etmenin kolay olmadığını bilen KESK yönetimi kararlılık nutukları atarak tabanı oyalamaktadır. Diğer taraftan kararlılık ve direniş gösterileriyle harekete geçirdiği taban dinamiğini, yasayı çıkarlarına zarar getirmeyecek çerçevede yumuşatmak amacıyla devlete karşı koz olarak kullanmaktadır.

Son süreçte yaşanan eylemliliklere yansıyan parçalılık ve dağınıklık bu sürecin bir ürünüdür. İşin diğer yüzünde ise, KESK yönetiminde ağırlığı olan ÖDP’nin yaşadığı tasfiye sürecinin KESK kongresine de yansıması vardır. Kongre sürecinde ortaya çıkan “Siyami”ciler ve “Sami”ciler şeklindeki ayrışma, özünde reformist anlayışa değil yönetime muhalefet eden bir bileşimin ortaya çıkmasına neden olmuştur. KESK’in geldiği noktada önemli bir payı olan eski yönetimin ve taraftarlarının bu süreçte daha ileri bir tutum sergiler görünmesinin altında kendini temize çıkarma ve yeniden yönetime oynama mantığı yatmaktadır. “Siyami”cilerin başını çektiği ve ilerici, devrimci unsurları da kendine yedeklediği bu muhalif kesim, eylemleri daha ileri taşıma noktasında da&urren;ınık da olsa bir çaba sarfetmektedir. Fakat bu çaba tabandan değil de belli siyasi anlayışların şekilsiz ittifakı üzerinden yükseldiği için, KESK yönetiminin ihanetçi tutumunu aşamamakta, merkezi olarak KESK’e hak alıcı eylem kararları aldıramamaktadır.

Halihazırda KESK, yönetimin uzlaşmacı ve ihanetçi tutumundan bağımsız olarak, 26 Mayıs eyleminde olduğu gibi, merkezi olarak aldığı eylem kararıyla onbinlerce kamu emekçisini harekete geçirebilecek bir potansiyele sahiptir. İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük iller başta olmak üzere tüm illerde KESK’e bağlı sendika ve şubelerde ilerici, devrimci ve aktif üyeler KESK yönetiminin ihanetini açık ya da gizli tartışmaktadır. Gelinen noktada kamu emekçilerinde ne yapılırsa yapılsın yasanın nasıl olsa geçeceğine dair bir umutsuzluk ve güvensizlik havası hakim.

26 Mayıs’ta, kitlenin büyük bir ağırlığı, yasa geri çekilene kadar alanda kalınması gerektiğinin bilinci ve umuduyla Ankara’ya gelmesine rağmen, KESK bürokratlarının merkezi olarak aldığı geri dönüş kararını fiilen aşacak iradeyi gösterememiştir. Çünkü böyle bir iradeyi ortaya koyabilecek taban örgütlülüklerinden yoksundur. Bu olumsuzluk 26 Mayıs sonrası eylemlere katılımı zayıflatmış, eylemlerin aktif üye ve kadroların katılımıyla sınırlanmasına neden olmuştur.

26 Mayıs’ta tabanın kararlı tutumu ve öfkesinden korkan KESK yönetimi, bu eylemden sonra 5 Haziran’da olduğu gibi bir gecede işbırakma kararı alıp ertesi gün bu kararı iptal ederek, eylemleri merkezileştirmek yerine yerelliklerdeki eylemlerin de altını boşaltacak kararlar almıştır. Tabanına güven vermeyen bir yönetimin aldığı işbırakma kararına katılımı kendisi de beklemeyen KESK bürokratları, sürecin sonunda “biz işbırakma da dahil hak alıcı eylem kararları aldık, fakat taban uymadı” bahanesine sığınarak, ihanetini örtmeyi, güven tazelemeyi amaçlamaktadır.

31 Mayıs’ta Ankara sokaklarında yüzlerce kamu emekçisi devletin coplu, bombalı, panzerli saldırısına karşı direnirken, Kadıköy’de “Ankara’ya gidelim ne bekliyoruz” diye harekete geçen kamu emekçilerine “KESK disiplinine uyuyoruz, oturma eylemimize devam ediyoruz” anonsları yapılmış, harekete geçmeye hazır kitle pasifize edilmiştir. Bu eylemden sonra KESK’in merkezi olarak aldığı karar gereği sendika genel merkezlerine fakslanan metinde, “Yasa tasarısının 12 Haziran 2001 tarihinde Meclis Genel Kurulu’nde görüşüleceği düşünülmektedir. Bu nedenle 12 Haziran Salı günü aşağıda çerçevesi belirlenen merkezi Ankara eylemi yapılacaktır. İçinde bulunduğumuz koşullar düşünüldüğünde gerçekleştireceğimiz eylem çok daha önemli bir hale gelmiştir” denilmiştir. Ve yerelliklerde ger&edil;ekleştirilecek kitlesel oturma eylemi ve yürüyüşleri zayıflatmayacak şekilde şubeler platformu dönem sözcüsü ve örgütlenme sekreterleri hariç olmak üzere tüm GYK ve MYK üyeleri Ankara’ya çağrılmıştır. Bu çağrı, şube yönetim kurullarının onayını alması koşuluyla Ankara’ya gelmek isteyen diğer üyelere de yapılmıştır.

Bu çağrı üzerine ağırlığı İstanbul’dan olmak üzere Ankara’ya yasa geri çekilene kadar alanda kalmak üzere hazırlık yaparak gelen 2 bin kamu emekçisi Sami Evren’in polis şefi eşliğinde Güvenpark’a giriş yapması üzerine uğradığı ihaneti somut olarak hissetmiştir. Bu durum eylem başlamadan önce kitlede varolan coşkuyu söndürmüştür. Meclis görüşmelerine endeksli eylem biçimleriyle yıldırılmaya çalışılan kamu emekçileri Sami Evren’in kürsüden “yasa ertelenirse oturma eylemimize son vereceğiz” sözleriyle noktaladığı konuşmasının ardından umutsuzluğa düşmüştür.

Eylem öncesi Ankara’da katılımı engelleme yönünde karşı çalışma yapılması, Ankara Şubeler Platformu’nun alana KESK’e ait döviz, pankart vb. materyallerin getirilmemesi uyarısında bulunması, Ankara’daki kitlenin katılımını olumsuz yönde etkilemiştir. Gene Ankara’da bazı şubelerde eylem öncesi yapılan toplantılarda üyelerin KESK yönetimini ihanetle suçladığı tartışmalar yaşanmış, üyeler saldırı püskürtülene kadar alanda kalınması gerektiğini dile getirmelerine rağmen, KESK bürokratlarının rantı için kafa-kol kırdırmayacaklarını belirtmişlerdir.

Sami Evren’in meclis dönüşü kürsüden yaptığı yasanın ertelendiği “müjdesi”ni kazanımmış gibi sunduğu konuşması kamu emekçilerinde umutsuzluk ve güvensizlik ruhhali oluşmasına, bu ihaneti kabullenemeyen kamu emekçilerinin de patlamasına neden olmuştur.

Gelinen noktada KESK bürokratlarının bu ihaneti sonucu kamu emekçilerinde oluşan olumsuz ruhhalini tersine çevirmek herşeye rağmen mümkündür. Bu konuda başta yönetimlerde bulunan ileri, devrimci kamu emekçileri olmak üzere tüm kamu emekçilerine görev düşmektedir. İleri konumda olan tüm şube ve sendikalar merkezi Ankara eylemliliklerine katılımı KESK bürokratlarının ihanetçi tutumunu aşacak şekilde örgütlemeli, yerelliklerde ise KESK’in iç boşaltan merkezi eylem kararlarını aşan eylemlilikler KESK şubeler platformları tarafından örgütlenmelidir.