Açılım Hukuk Bürosu
açıklamasından...
"Gestapo devleti"
Mesut Yılmazı ucu kendi yüksek çıkarlarına dokunduğu için feveran
ettiren, doğruyu söylettiren (bunu yaparken yargıya bu kadar açıktan
müdahalesi de olayın bir başka boyutu), DGM Savcısı ve kolluk teşkilatının
uygulamaları, devrimci, demokrat, yurtsever, ilerici, onbinlerce, yüzbinlerce
insana sistematik bir biçimde yönelmekteyken, buna destek ve onay verenlerin
bu çıkışı; traji-komik bir itiraftan başkaca anlam taşımıyor. İlginç
olan genellikle muhalefetteyken "doğruları" söyleyen düzen
partileri yöneticilerinin artık iktidarda iken de bunu dile getirmeleridir.
Dahası, kolluk teşkilatı yasalara göre kendisine bağlı olan İçişleri
Bakanının mensubu olduğu partinin başkanı sıfatıyla bu açıklamanın
yapılması, hayli enteresan oluyor. Sanki Mesut Yılmazın tanımlamasını doğrulamak amacıyla çaba gösteren
devletin çeşitli kurumları, icraatlarını yeni örneklerle sürdürüyor.
Kamuoyuna "telekulak" olarak yansıyan "telefon dinleme"
faaliyetinin S. Demireli bile istisna kılmayacak tarzdaki yaygınlığı,
Ankara Emniyet birimlerinin bilim-kurgu film ve romanlarını andıran
biçimde Ankaranın cadde ve sokaklarını bilgisayar destekli bir
sistem ile kontrol etme çalışmalarına başlaması, Meclis kulisinin basına
yasaklanmaya çalışılması, son haftalardaki gelişmeler olarak kamuoyuna
yansıyor. Bakanlarını istifa ettiren, tutuklamak zorunda kalan; IMF ve Dünya
Bankası gibi emperyalist kuruluşlara teslimiyetini Kemal Dervişin
atanması şahsında artık gizlemeye dahi gerek duymayan; otomatiğe bağlanan
zam furyası ve sıfır oranındaki maaş ve ücret "artışları"
ile sömürüyü resmen ve açıktan dayatan ; "Kıdem Tazminatı Fonu"
ve sahte "Memur Sendikaları" yasa tasarıları ve kapsamlı işçi
tensikatı ile emekçi haklarının tasfiyesinde dizginsiz bir yönelime
giren; Telekom ve Bor Madenleri örneklerinde görüldüğü ve görüleceği
gibi yağmada ve peşkeşte sınır tanımayan Devlet; F tipi hapishanelerde
de bütün bunlarla aslında çok yakından ilgili, imha politikasındaki
ısrarını sürdürmeyi asli görev olarak kabul etmektedir. F Tiplerinde insanlık suçu ve insanlık dramı Yukarıdaki tablo en hafifinden eleştiriyi, itirazı, karşı çıkışı gerektiriyor.
Bunun çoğalması ve güçlenmesi; sistemin stratejik hamlelerinin boşa
çıkması, emperyalist programların aksaması, bozulması anlamına gelmektedir.
İşte tam da bu noktada F tiplerindeki ısrarın esrarı çözülüyor. Karşı
çıkanların en ileri, en uç örnekleri; hem tasfiye edilmek, hem boyun
eğdirilmek suretiyle insanlık dışı koşullara mahkum ettirilmeye çalışılırken,
olası karşı çıkanlara akıbet adresi gösterilmiş oluyor. "Hücreleştirilmek
istenen yaşamın kendisidir.", "Sindirilmek istenen esasında
bir bütün olarak toplumdur." denilirken kastedilen, tam da budur. F tipi hapishanelerde direniş sürüyor. Ölenlerin, felç olanların, geriye
dönüşü olmayan yolda ilerleyenlerin yerine ve yanına, onlarca yeni mahpus
ölüm orucuna başlıyor. Devletin hiçbir manevrası işe yaramadı. 5 aylık
F tipi hapishane pratiğini bizzat yaşayarak "karşı çıkış gerekçelerinde"
ısrarları daha da güçlenen mahpuslar; onca ölüme, onca sakatlanmaya
karşın eylemlerine son vermiyorlar. İnsanlık suçu işlenen F tipi hapishanelerde bir insanlık dramı yaşanıyor.
Aklını yitiren, Wernicke Korsakoff isimli illetin pençesinde kıvranan,
iç organlarının kimisi işlevsiz kalan, dengesini kalıcı bir biçimde
kaybeden, bir dizi yetisi kaybolan onlarca tutuklu ve hükümlü, hastanelerin
izbe hücrelerinden F tipinin özel bloklarındaki hücrelerine külçe
gibi atılmış durumda, büyük bir yokluk ve sefalet içerisinde, kah sendeleyerek
kah sürünerek nefes almaya çalışıyorlar. Bir çok şeyin bilincinde, farkında
olmaksızın, temel ihtiyaç ve bakımlarını karşılayamadan, son derece
pis ve sağlıksız bir ortamda acı çekiyorlar. Zorla müdahale işkencesinin
bu korkunç bilançosu; F tiplerinin daha uzun vadedeki hedefini, şimdilik
tüm hapishanelerdeki özel olarak ayrılan koridorlarla (genellikle C
BLOK) sağlamış bulunuyor. Gerçek bu iken, Hatice Yazgan isimli hafızasını yitiren bir mahpusun,
avukatının 2 ay önceki başvurusunu (CMUK md. 399 çerçevesinde) yeni
bir manevranın malzemesi yapan Hükümet ; cezanın ertelenmesini (6 ay
için) kabul ederek basına "tedaviyi kabul eden tutuklunun cezası
ertelendi" diye ilan ettirdi. Polat İyitten, Murat Dile
onlarca mahpusun cezasını ertelemeyerek, tedavisini engelleyen ve ölümüne
sebep olan Devlet; şimdi direnişi kırmak için "şefkatli" adımlar
atıyor. TMYnın 16.maddesinde 4666 sayılı yasayla yapılan pekiştirici
mahiyetteki "değişiklik" ile İzleme Kurulları ve İnfaz Hakimliği
tasarılarıyla getirilecek "yenilikler"; sorunu, insan hakları
hukuku normlarına uygun tarzda çözücü değil, çözümsüzlüğü dayatıcı nitelikte
olduğundan, direnişin yeni katılımlarla boyutlanması ve bu gidişle ölüm
orucuna girmeyen kimsenin kalmayacağı gerçeği; insanlık tarihinin en
büyük katliam ve mezaliminin öngününde olduğumuzu düşündürtüyor. Yani,
şimdiye kadar olanlar, bundan sonra olacakların yanında çok hafif kalacak
gibi görünüyor. Bugüne kadar yaşananların ve yaşanmakta olanların bilançosu
hatırlandığında, bizi bekleyen olayların inanılmaz boyutu ancak tasavvur
edilebilir. Bu durumda unutulmaması gereken bir başka gerçek de, F tipi
hapisheler sürecine seyirci kalmanın faturasının şimdiden iflas ettirici
bir hacme ulaştığıdır. Avukatlık yasasına makyaj Yargı mizanseni içinde "avukatlık" rolünü sahneleyen avukatlar,
yeni çıkarılan 4667 sayılı "Avukatlık Yasasında Değişiklik
Yapan Yasa" ile mevcut durumlarını değiştiren bir "yenilik"
ile karşılaşmıyorlar. Yargı bağımsızlığının olmadığı (bunu doğrulamayan,
söylemeyen kalmadı) bir sistem, "savunma"nın iddia karşıtı
durumunun "düşman"ca algılanmasını perçinlemektedir. Avukatların
da bu çerçevede, yargı sürecini baltalamaya, engellemeye, saptırmaya
çalışan, suçu ve suçluyu koruyan kişiler olarak rejim ve toplum karşıtı
gösterilmesi kolaylaşıyor. Avukatlığın savunma kurumunun temsilcisi olarak tanımlanmayışı, zorunlu
avukatlık, zorunlu müdafilik uygulamasının getirilmeyişi, meslek sırrı
prensibinin sınırlandırılmamış oluşu, davayı reddetme hakkının bulunmayışı,
şirket avukatlığı yoluyla bağlı avukatlık yolunun açılması, delil toplama
yetkisinin devlet sırrı kavramıyla içinin boşaltılması, staj sisteminin
formalite tarzını doğrularcasına sınav uygulamasının öngörülmesi, yabancı
hukuk şirketlerine imkan tanınması, Baroların vesayet sisteminin aynen
korunması, 3lü protokol ile getirilen cezaevi girişinde avukatların
dosya ve belgelerinin incelenmesi, el konulması uygulamalarına son verilmemesi
vb. bir dizi kritik husus, yeni yasada kayda değer bir "değişim"
olmadığını gösteriyor. Yukarıda sıraladığımız konularda olumlu yönde
bir değişime gidilmesi, 12 Eylül hukuk sistemi ile bağdaşmayacağından
zaten mümk&ml;n gözükmüyordu ve bu nedenle de sürpriz yaratmadığını
söylemek sanırız yanlış olmayacak. 17 Mayıs 01
Ege Bölgesindeki 56 Emlakbank şube ve birim temsilcisinin Bank-Sen İzmir Şubesi'nde yaptığı toplantıda alınan kararla ilgili çağrı metni: Emlakbank kapatılamaz!
Yaratılan ekonomik krizin aşılabilmesi adı altında, hortumcuların tükettiği
kaynakların karşılığı olarak bankamızı ve 10 bin çalışanını İMFye
kurban ediyorlar. Biz bu kadar büyük ve tarihi bir kuruluşun yerli ve
yabancı büyük bankalara alan açmak için kapatılmasını, müteahhitlere
alan açmak için kapatılmasını, binlerce çalışan ve ailesini sokağa atmak
için kapatılmasını, onlarca yılda yarattığımız değerleri kriz bahanesiyle
üç beş günde İMFye teslim etmek için kapatılmasını, Emlakbanktaki
değerleri yerli ve yabancı sermayeye yağmalatmak için kapatılmasını
kabul edemeyiz. Biz diyoruz ki; Emlakbank kapatılamaz! Emlakbank emekçiye konut için
yapılandırılsın! Emlakbank çalışanlarının krizde payı yoktur, ödemeyeceklerdir!
Yerli ve yabancı sermaye kaynak bulmak için hortumculara başvursun! Emlakbankın kapatılma kararına karşı, ikibin yürekli çalışanın
18 Mayısta, İstanbulda basın açıklaması eylemiyle başlattığı
etkinlikleri, 21 Mayıs 2001, Pazartesi, Saat 12:30da, Ege Bölge
Binası önünde yapacağımız basın açıklamasıyla devam ettirecek, haklı
sesimizi kamuoyuna duyuracağız. Tüm emekçileri sesimize katılmaya çağırıyoruz.
Sustuk sıra bize geldi, Susmayacağız! Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! Emlakbank Çalışanları |
|||||