26 Mayıs'01
Sayı: 10


  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf hareketi ve sendikal ihanet çetesi
  Türk-İş'in başındaki hain çete işçileri her zamanki gibi yine sattı
  TÜSİAD oligarkları yine "demokrasi istedi!
  Kamu emekçileri hareketi
  Direniş bayrağı cam işçisinin elinde
  İzmir Sümerbank'ta özelleştirme saldırısına karşı direnişte
  Ölüme, zulme, işkenceye karşın Ölüm Orucu Direnişi sürüyor!..
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/5
  Devrimci yayın organlarının ortak açıklaması:
  Düzenin zindan politikaları ve devrimci direniş
  Uluslararası hareket
  20 yıldır tutsak devrimci Mamia Abu-Jamal'in davası yeni bir aşamaya girdi...
  Ekim Gençliği'nden
  Paris Komünü: "Toplumsal devrimin şafağı"
  "Gestapo devleti"
  Mücadele Postası


Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Sahte sendika yasası ancak
4 Mart ruhu ile püskürtülebilir

4-5 Mart 1998’de Kızılay direnişiyle püskürtülen sahte sendika yasası, bir kez daha kamu emekçi hareketinin önüne dikilmeye çalışılıyor. Ve kamu emekçileri bir kez daha yasayı püskürtme bilinciyle sokaklara çıktılar. Yasanın görüşülmeye başlandığı haberlerinin akabinde, saldırı ülke çapında protesto edildi. Hemen ardından da Ankara mitingi kararı alındı. Sendika yöneticilerinin yaklaşık bir hafta sürecek yürüyüşünün ardından, 26 Mayıs Cumartesi günü kamu emekçileri Ankara’da buluşacaklar.

Ama öncelikle, yasanın neden şimdi tekrar gündeme getirildiğine bakmak gerekiyor.

Oldukça ciddi bir krizle boğuştuğu bir sırada ve Ölüm Oruçları gibi ek sorunlar da yaşıyorken, siyasal iktidarın daha akılcı davranması, ek sorunlardan olabildiğince kaçınması beklenir. Oysa sahte sendika yasasında, kamu işçilerine sıfır zam dayatmasında vb. görüldüğü gibi, tam tersi bir tutum içindedir. Burjuvazi bu tür saldırıların sorunlarını artıracağını göremeyecek kadar bilinçsiz olmadığına göre, hak gasplarının “ciddi bir sorun”la karşılaşmadan gerçekleştirilebileceği hesabında olmalıdır. Bu konuda belli “güvenceler”e sahip olmalıdır. Kamu işçisi için Türk-İş üzerinden böyle bir ihanetin yaşandığı ortadadır ve kamu işçisi de büyük oranda bunun farkındadır. Zaten işbirliği ve ihanet bu sendikanın kuruluş biçimi ve amacında bulunmaktadır, sınıf tarafından da tescil edilmişt. Türk-İş CİA’nın kurdurduğu ve beslediği paravan bir örgüt, burjuvazinin işçi sınıfı içindeki Truva atıdır.

Kamu emekçi sendikaları ise, sermaye iktidarı ile dişe diş bir mücadele içinde kurulmuş, bu mücadelenin fiili kazanımları olarak hayat bulmuş öz örgütlülüklerdir. Yaşadığı gerileme ne olursa olsun, Türk-İş ile kıyaslanabilir bir açık ihanet kalesi olduğu söylenemez. Ancak sistem buna rağmen ve kendisi için böylesine kritik bir süreçte kamu emekçilerine saldırıyı göze alabiliyorsa, yine de “güvendiği” bir şeyler olmalıdır. Sisteme güven verenin, kamu emekçi sendikalarının reformist yönetimleri olduğunu belirtmekten kaçınmamak gerekiyor. Reformizmin KESK üzerindeki hakimiyetinin yeni olmadığı, dolayısıyla bunun, saldırının bugün gündeme getiriliyor olmasına yeterli gerekçe yaratmayacağı düşünülebilir. Ama böyle bir düşünce reformizmin bu süreçte geçirdi&crren;i evrimi gözardı etmek olacaktır.

İMF-TÜSİAD yıkım programlarını uygulamakla görevlendirilmiş olan 57. hükümetin iki yıllık icraatına bu açıdan bir gözatalım. İşçi ve emekçileri tam bir yıkıma, ülkeyi tam bir emperyalist boyunduruk ve sömürüye mahkum etme amaçlı bir programın sorunsuz uygulanabilmesi için, bir direnişe önayak olabilecek güçlerin tasfiyesinin zorunlu olduğu açıktır. Bu açıklık üzerinden sistem, iktisadi yıkım programını siyasal bir kıyım programıyla paralel uygulamaya geçmiştir.

Siyasal kıyım programının özünü azgın bir devlet terörü oluşturmakla birlikte, bu saldırı, hedeflediği siyasal oluşumlara bağlı olarak, esasta iki ayrı koldan yürütüldü, halen de yürütülmektedir. Birincisi, devrimci hareketin “imha” yöntemiyle tasfiyesi ve teslim alınmasıdır. İkincisi, devrimci harekete yönelik bu imha saldırısıyla basınç altına alınan reformist hareketin daha fazla düzene entegre edilmesidir. Süreç, devrimciler konusunda olmasa da, reformizm üzerinde büyük oranda amacına ulaşmış durumdadır. Özellikle de zindan katliamlarıyla büyük mesafe kaydetmiş bulunuyor.

KESK yönetimine hakim ÖDP reformizminin 19 Aralık katliamı sürecinde, örgütlerine gönderdiği “tutsak yakınlarına kapıların kapatılması” genelgesi bile, tek başına, sistemin aldığı mesafeyi açıklamaya yetecektir. Sahte sendika yasası konusunda düzene cesaret veren, tam da katettiği bu mesafedir. Teslim alınmış bir siyasal akım tarafından yönetilen sendikaları tasfiye etmenin pek de zor olmayacağını hesaplıyorlar. Ancak bu hesapta, başka bazı etkenler de bulunuyor ve bunlar da gözardı edilemeyecek önemdedir.

Hesaba katılan etkenlerden biri, devrimci hareketin büyük oranda Ölüm Oruçları’nda kilitlendiği, dolayısıyla, kamu emekçilerinin saldırıya karşı direnişini örgütleme ihtiyacına yanıt veremeyeceği tespitidir. İkincisi, kamu işçisine yönelik sıfır zam saldırısının ihanet kolaylığıyla (ama tabandan bu ihanete ve bu saldırıya karşı ciddi bir tepki de almadan) hayata geçirebilmesinin yarattığı güven ve cesarettir. İşçi sınıfı ve emekçiler cephesinden, kamu işçisinin sıfır zamma kolay kolay boyun eğmeyeceği umudu ve beklentisi vardı. Dolayısıyla, kamudaki “çatışmadan teslim olma” tutumu ciddi bir hayal kırıklığı yarattı. Düzene “güven aşılayan” her gelişme, sınıfın özgüvenini zedeler. Kamu işçileri cephesinden bir karşı koyuş, kamu emekçisinin sahte sendika yasasına karşı mücadelesine, bir eylem birliğie maddi katkı sağlamasa bile, moral güç verecekti. Şimdi kamu emekçileri sadece böyle bir moral destekten yoksun kalmış olmuyor, kamu işçisi üzerinden yaşanan utanç verici teslimiyetin moral bozukluğunun etkisi altında çıkıyor sokağa.

Düzen cephesinin bu avantajlarına karşın, kamu emekçileri cephesinden bunlara ek başka dezavantajlar da var ve hiç de küçümsenir şeyler değil.

1 Aralık’a damgasını vuran kamu emekçi hareketi, daha sonraki süreçte hızlı bir düşüş yaşadı. Sonrasındaki tüm genel eylemlere katılım son derece sınırlı kaldı. Bu düşüşte, 1 Aralık eylemine yönelik soruşturma ve cezalandırmalar kadar, bu saldırılara yanıt verilememesi de etkili oldu. KESK bu süreçteki ataletiyle, sadece kendisine olan güveni değil, kitlelerin özgüvenini de parçalamış oldu. Örgütüne güvenmeyen emekçi kitlelerin, sistemin son derece acımasız saldırıları karşısında geri çekilmesinde anlaşılmaz bir yan bulunmasa gerek.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, varlık-yokluk sorununu dayatan sistemin bugünkü saldırısı karşısında, kamu emekçi hareketinin bir kez daha direniş kararı verdiği görülüyor. Yasaya karşı ilk tepkilerin ortaya konulduğu basın açıklaması eylemlerinde, 4-5 Mart direnişini hatırlatan sloganların öne çıkarılması, en azından bu cephede kolayından bir teslimiyetin kabul edilmeyeceğinin işaretlerini veriyor.

Sınıf ve kitle hareketinin içinde bulunduğu durgunluk koşullarında, kamu emekçilerinden gelen bu saldırıya karşı direnme kararının, her zamankinden daha büyük bir önem taşıdığının görülmesi ve bu halkaya tüm güçlerle yüklenilmesi gerektiği açıktır. Gerçek bir direniş yaşanacaksa eğer, bunun, devrimci kamu emekçilerinin en ön saflarda çatışmasıyla mümkün olabileceği bilinmeli, bu sorumlulukla davranılmalıdır. Hareketin bugün düzene hatırlatmak suretiyle “boyun eğmeyeceği”nin kanıtı olarak gösterdiği 4 Mart ’98 direnişinin, 5 Mart’ta KESK reformizminin marifetiyle bitirildiği, bürokratların kitleyi alanda terkedip kaçtığı, bu yetmiyormuş gibi, illerde Ankara’ya direnişe katılmak üzere gitmek için gece vakti toplanmış kitleleri dağıttığı asla unutulmamalıdır. Bir heket kendi tarihinden öğrenmeyi başardığı oranda kazanmayı da başarabilir.




KESK’in Ankara yürüyüşü başladı...

“Sahte yasayı püskürteceğiz!”


Kamu emekçileri sahte sendika yasasına karşı Ankara yürüyüşünü başlattılar. Yürüyüş 21 Mayıs Pazartesi günü Kadıköy’den başladı. Yürüyüşün ilk durağı Kartal oldu. Pazartesi saat 18:00 civarında yürüyüşte olan 400 kamu emekçisi, Eğitim-Sen üyeleri ve çeşiti DKÖ’ler tarafından karşılandı. Gece Kartal’da kalındı.

22 Mayıs günü Kartal Meydanı’nda yapılan basın açıklamasıyla yürüyüş devam etti. KESK Başkanı Sami Evren yaptığı konuşmada, sahte sendika yasasını geri çektireceklerini, bu yasaya karşı mücadelelerini sonuna kadar kararlılıkla sürdüreceklerini söyledi.

Konuşmanın ardından Kartal Köprüsü’ne doğru yürüyüşe geçildi. Yürüyüşe yaklaşık 500 kamu emekçisiyle birlikte çeşitli sendika ve demokratik kitle örgütü temsilcisi de katıldı. E-5 karayoluna kadar fabrikaların bulunduğu sokaklardan yüründü. E-5’e varıldıktan sonra otobüslere binilerek Kaynarca’ya hareket edildi.

Kaynarca’da arabalardan inilerek kısa bir yürüyüş yapıldı. Yürüyüş boyunca “Sahte sendika yasasına hayır!”, “Sahte yasayı püskürteceğiz!”, “Parasız sağlık, parasız eğitim”, “Silaha değil eğitime bütçe!” vb. sloganları atıldı. Ardından otobüslere binilerek Gebze’ye hareket edildi.

SY Kızıl Bayrak/ Kartal




Enerji-Yapı Yol Sen:

Sahte sendika yasasına direneceğiz!


Kamu emekçileri;

Siyasi iktidarın yeni bir saldırısıyla karşı karşıyayız. Emperyalizmin istekleri doğrultusunda ülkemizi sermaye sınıfı için dikensiz gül bahçesine çeviren siyasi iktidar, toplumsal muhalefeti susturacak yasal düzenlemeleri ve uygulamaları peşpeşe sürdürüyor. Bunun son örneği TBMM’ye sunulan “Kamu Görevlileri Sendika Yasa Tasarısı”dır. Bu tasarı uluslararası normlara ve mücadelemizle kazandıklarımıza aykırı, içeriğiyle anti-sendikal bir yasadır. Haziran ayı öncesindeki ILO genel kuruluna yetiştirilmek üzere TBMM’de tasarıyı yasalaştırmayı planlayan hükümet, bugüne kadar kamu emekçilerinin haklı tepkilerini duymazlıktan geldi. Çünkü devlet güdümlü sendikal anlayış, bir payanda olarak iktidara destek veriyor, yasanın bir an önce çıkması için iktidar ortağı bir partinin de desteğiyle çalışma yüuuml;tüyor.

Aslında şu anda yürürlükte olan ve parlamentoda onaylanmış bulunan 87, 98 ve 151 sayılı İLO Sözleşmeleri gereği kamu çalışanlarının grev ve TİS haklarının var olmasına rağmen, siyasi iktidar uzun yıllardan beri yarattığı kriz ortamının da yardımıyla çalışanların bilincini karartmakta, ANAYASAL gerekçeleri ileri sürerek bu hakkın kullanılmasını engellemektedir. Oysa ANAYASA grevli-toplusözleşmeli, özgürlükçü bir yasal düzenlemenin önünde engel değildir. Eğer öyle olmasaydı, Plan ve Bütçe Komisyonunun Meclis Başkanlığına diye sunduğu raporun 3. Paragrafında ILO’nun 87, 98, 151 sayılı sözleşmelerine atıfta bulunularak, örgütlenme ve toplu pazarlık haklarını kullanmak amacıyla sendikalarını kurdular itirafında bulunulmazdı. Yine tasarının geçici 4. Maddesinde Tüm Bel Sen’in Toplu Sözleşmelerine atıfta bulunularak “… Kanunun yayımı tarihine kadar memur temsilcileri ile toplu sözleşme imzalayan kamu görevlileri hakkında idari, mali veya adli takibat yapılamaz, başlatılanlar işlemden kaldırılır” denilmezdi.

Yeni yasaklar yaratmak için yasaları kullanmayı iyi bilenler, bu son yasa taslağı içine sinsice yerleştirdikleri maddeler ile varolan haklarımızın kullanılmasını da engellemek istiyorlar. Bunu gerçekleştirirken en büyük desteği de geçmişte “memurlar sendika kuramaz” deyip bizleri idareye ve yargıya ihbar edenlerden, siyasi iktidarın koltuğuna girip çalışanların haklı ve meşru mücadelesini bölmeye çalışanlardan alıyorlar. Yani KAMU-SEN’den. Ancak gerçekler gün gibi ortada: EMEK PLATFORMU toplantılarında TİS ve GREV hakkı olmadan Sendika olmaz demek zorunda kalanlar, şimdi bu yasa tasarısının meclisten geçme sürecinde güçlerini olabildiğince tasarının bu haliyle geçmesi için kullanıyorlar.
Bir kez daha haykırıyoruz:

GREVSİZ TOPLU SÖZLEŞMESİZ YASAKÇI BU YASAYI KABUL ETMEYECEĞİZ. SENDİKALARIMIZI YOK ETTİRMEYECEĞİZ.
Konfederasyonumuz KESK ve sendikamız ENERJİ-YAPI YOL SEN son 10 yıldır KAMU ÇALIŞANLARININ mücadele sürecine damgasını vurmaktadır. Dün 24 Aralıkları, 17-18 Haziran Kızılay eylemlerini yaratan örgütlerimiz, 4 Mart 98’de KIZILAY direnişimizde olduğu gibi her türlü fiili ve meşru mücadele yöntemini kullanarak bu tasarıyı ve saldırıyı püskürtmeye kararlıdır. Örgütlü mücadeleye inananlar icazetli-hükümet destekli sendikacılık yerine siyasi partilerden ve devletten bağımsız, özgür ve demokratik sendikacılığı hedefleyenler, kendi öz gücüne güvenip haklar mücadele ile alınır diyenler bugün alanları doldurmalı ve taleplerini yüksek sesle haykırmalıdır:

SAHTE SENDİKA YASASINA HAYIR! HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ!
Siyasi iktidar özellikle son iki ay içinde kendi yarattığı krizlerin faturasını başta kamu çalışanları olmak üzere işçilere, köylülere, emeklilere, esnafa, küçük üreticilere, yani emeği ile geçinmekte olanlara yüklüyor. Ayrıca Meclisten geçirdiği son yasalar ile başta özelleştirmeler olmak üzere ekonomiyi uluslararası sermaye çevrelerinin isteklerine göre yeniden şekillendiriyor. Bunu yaparken seslerini çıkarmak isteyenlere karşı da şiddet uyguluyor, yalanlar savuruyor, tehdit ediyor.

KAMU ÇALIŞANLARI yıllardır dişleri ve tırnakları ile yarattıkları sendikaları hükümete teslim etmeyecektir. Örgütlü mücadelemiz sendikalarımız Toplu Sözleşme Hakkımızı kullanıncaya kadar, GREV hakkını alıncaya kadar işyerlerinde, alanlarda devam edecek.

21 Mayıs 2001 günü İstanbul’dan yürüyüşe başlayan Kamu Emekçileri ile birlikte 26 Mayıs 2001 günü Kamu Emekçilerinin mücadele azmini iktidara ANKARA KIZILAY’da göstereceğiz.
Yasanın meclis genel kuruluna geldiği gün, meşru savunma hakkımızı sonuna kadar kullanacağız.

YASA TASARISINDA NELER VAR?
KESK/ENERJİ-YAPI YOL SEN NELER İSTİYOR?

1- Toplu Görüşme düzeni öngörülüyor. Devlet şimdi olduğu gibi çalışma koşullarını belirlemede tek yetkili.
1- Toplu Sözleşme hakkımız vazgeçilemez. İşverenin tek yanlı belirleyiciliğine son verilmelidir.
2- Grev hakkı yok.
2- Grev hakkı üyelerin ekonomik ve toplumsal çıkarlarını korumak için temel sendikal haklardan biridir.
3- 420.000 kamu çalışanının sendikalaşma hakkı yasaklanıyor. Ceza infaz kurumları, Milli Savunma Bakanlığı ve askeri işyerleri, emniyet çalışanları (resmi-sivil), merkezi denetim elemanları vb. pek çok kesim sendikal haklardan yararlanamıyor. Asim-Sen, Tüm Yargı-Sen kapatılıyor.
3- Türkiye’nin imzaladığı 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmelerde örgütlenme ve toplusözleşme hakkı her kamu çalışanına tanınıyor. Herkese koşulsuz sendika hakkı en temel insan hakkıdır
4- İşyeri temsilcilerinin seçim hakkı sınırlanıyor. 20 kişiden az işyerleri işyeri temsilcisi seçemiyor. İşyerinde temsilci seçmek için çalışanların %51’ini üye yapmak gerekiyor.
4- Büyük kentler dışında birçok iş yerlerimizde 20’den az çalışan bulunmaktadır. Buralarda temsilci seçememek sendikal çalışma yapamamak demektir.
5- Üyelik ödentisi alabilmek için işkolunda %5’den fazla üyeye sahip olmak.
5- Her sendika üyesinden koşulsuz olarak aidat alabilmelidir.
6- Sendika merkez ve konfederasyon yöneticileri aylıksız izinli sayılarak zorunlu profesyonellik getiriliyor.
6- Bu durum maddi sıkıntı içinde olan sendikalarda aidat gelirlerinin ya tamamının yöneticileri finanse etmesinde kullanılmasını yada sendikaların yönetici bulamamasına neden olacak. Profesyonellik sendikaların iç işleyiş olarak ele alınmalıdır.
7- Sendikaların, işkollarının belirlenmesi tamamen siyasi iktidarın isteğine bırakılıyor.
7- İşkollarının belirlenmesi sendikaların iradesine bırakılmalıdır.
8- Sendikalar verimlilik araştırması yapan, spor sahası kitaplık kuran yardımlaşma birliklerine dönüştürülüyor.
8- Sendikalar çalışanların ekonomik, demokratik ve siyasal haklarını geliştirmeyi hedefleyen örgütlerdir.
9- Sendikanın her türlü faaliyeti işverenin iznine tabi kılınıyor, devlet güdümlü bürokratik yapılar oluşturuluyor.
9- Devlet güdümlü sendikacılık yerine, özgür demokratik katılımcı sendikal yapılar olmalıdır.
10- Örgütlenme alanı olarak 9 Hizmet Kolu tanımlanmış. Enerji-Yapı Yol Sen en az 3’e bölünüyor
10- Çalışanlar istedikleri sektörde örgütlenmelidir.
11- Yönetim Denetim, Disiplin Kurulu üye sayıları sırasıyla en az 3 en çok 7; en az 3 en çok belirsiz; en az 3 en çok 5 ile sınırlandırıyor.
11- Sendika üyelerinin sayısını çalışanlar genel kurullarında özgürce belirleyebilmelidir.
12- Sendika şubeleri en az 500 kişi ile kurulabiliyor.
12- Pek çok sektörde illerde 500 kamu çalışanı bile yok. Dolayısıyla sendikamız dahil illerin çoğunda şube bile açılamıyor. Sayıya bakılmaksızın çalışanlar örgütlenebilmeli.

HER TÜR DEMOKRATİK DİRENME MEŞRUDUR!
Yine 4 Mart, yeniden 4 Mart!

KESK/Enerji-Yapı Yol Sen




KESK’in Ankara yürüyüşü sürüyor...

Barikatları aşa aşa Kızılay’ı zaptedeceğiz!


KESK’in sahte sendika yasasına karşı başlattığı yürüyüş korteji, perşembe günü Bursa’ya ulaştı. Yürüyüşçüler 2 bin kişilik kitle tarafından coşkuyla karşılandı. Kortejde Gebze ve Yalova’daki barikatları yıkmanın verdiği militan hava, coşku ve güven vardı. Gebze’de iki polis arabasıyla kurulan küçük barikatı kolayca aşan emekçiler, Yalova’da beklemedikleri barikatı militan bir şekilde parçaladı. Polis çatışmada gaz bombası kullandı, fakat kamu emekçileri buna rağmen barikatı yarmayı başardı. Tüm bu engelleme çabalarından sonra Bursa’da daha büyük bir barikat bekleyen emekçiler, burada büyük bir ilgiyle karşılaştı.

Kamu emekçileri Bursa’ya girişte, DİSK’e üye oldukları için işten atılan ve bu yüzden 17 gündür fabrika önünde direnen 180 Üç Yıldız işçisi tarafından coşkuyla karşılandı. Onlarla birlikte stadyum önüne gelen kortej buradaki kitleyle birleşti. Yürüyüş basın açıklamasının yapılacağı parka kadar coşkulu bir tarzda sürdü. Yürüyüşe gençliğin katılımı da kitlesel oldu.

Polis yoğun güvenlik önlemi almıştı. Basın açıklamasından sonra topluca bir düğün salonuna gidildi. Konaklama işi halledildikten sonra ertesi gün buluşmak üzere kitle dağıldı. 25 Mayıs sabahı Orhangazi Parkı’nda yapılacak basın açıklamasından sonra, yürüyüşçüler, tekel işçilerini ziyaret etti. Ankara yolundaki 14. Karayolları’nın önünden uğurlanan emekçiler Kestel ve İnegöl’de de yürüyüş yapacak. Daha sonra yürüyüş Eskişehir’e doğru devam edecek.

SY Kızıl Bayrak okuru/Bursa