TÜSİAD bunu hep yapıyor. Özellikle de sistemin baskı ve teröre başvurma
ihtiyacı arttığında, mutlaka patronlardan bir demokrasi talepleri paketi
çıkıyor. İnsan haklarından işkencenin önlenmesine, anadilde eğitimden
düşünce özgürlüğüne kadar, özde demokratikleşmenin olmazsa olmaz koşullarından
olan bir dizi madde alt alta sıralanıp bir Prof.a da imzalatılarak,
TÜSİADın demokrasi raporu adı altında piyasaya sürülüyor. Peki, kimden istiyor patronlar bu demokratikleşme adımlarını? Bir dediklerini
iki etmeyen (eli mecbur edemeyen) siyasi iktidarlarının yürütücüsü hizmetkarlarından
değil mi? TÜSİAD, İMF programı kararlılıkla uygulanmalıdır dediğinde
kararlılıktan milim taviz verilmiyor da, demokrasi talepleri neden duymazdan,
görmezden geliniyor, nasıl gelinebiliyor? Bu ülkede TÜSİADın desteklemediği,
onay vermediği hiçbir gelişme olmazken, nasıl oluyor da, örneğin TÜSİADa
rağmen düşünce suçlularını işkencelerden geçirmeye devam ediyor. Bırakın
anadilde eğitimi, nasıl oluyor da hala Kürtçe müzik yasakları sürebiliyor?
Bu soruların yanıtı, TÜSİADın sözkonusu demokrasi paketlerine
neden ihtiyaç duyduğunda gizlidir. Önce İMFye gönderilen yeni
niyet mektubu yayınlandı. Ardından, hep olageldi&currn;i
gibi, TÜSİADın bu son şansımız, bu program kararlılıkla
uygulanmalıdır açıklamaları... Onun ardından da aynı patronların
yeni demokrasi paketi... Patronların kararlılıkla uygulanmasını istedikleri program, kamu işçisine
sıfır zam dayatıyor. Emekçisine %5 zam vaadediyor. Sadece iletişim ve
enerjideki özelleştirmelerle onbinlerce işçiyi işsizliğe ve açlığa mahkum
ediyor. Tarımı, küçük üreticiyi yıkıma sürüklüyor, ülkeyi emperyalist
tekellerin yağmasına açıyor... İyi ama, TÜSİAD oligarkları bilmiyorlar
mı ki, bu yaptırımlar azgın bir baskı ve terör uygulaması olmaksızın
gerçekleştirilemez? Bilmezler mi ki, demokrasi grev ve gösteri özgürlüğü
demektir, söz ve basın özgürlüğü demektir, örgütlenme ve hak arama özgürlüğü
demektir... Elbet bilirler. Ve tam da bildikleri için böyle dönemlerde
piyasaya sürüyorlar demokrasi paketlerini. Çünkü onlar için aslolan
düzenin iktisadi temellerinin runmasıdır. Bunun için, İMF ile elele
vererek ülkeye dayattıkları yıkım programlarının siyasi faturasını hükümetteki
uşaklarına kesmeleri gerekir. Yıkıma uğratılan kitlelerin öfkesi yıpranmış
bir takım liderlere ve partilere daraltılmalı, gerçek sorumlular, düzenin
sahibi patronlar ve patronların devleti hedef olmaktan çıkarılmalıdır. Kapitalist patronların sahnelediği demokrasi komedisine bunun dışında
anlamlar atfetmeye kalkanlar, işçi ve emekçi kitlelere en büyük düşmanlığı
yaptıklarını bilmelidirler. Onların İMF ile birlikte dayattıkları yıkım
programları yüzünden, onbinlerce işçi ve emekçi aileleriyle birlikte
yüzbinlerce- işten atılmıştır. Yıkımın yarattığı buhran intihar, cinnet
ve cinayetleri alabildiğince artırmıştır. Kendi yarattıkları yıkımın
sonuçlarını ortaya sermek işlerine gelmediğinden, konuya ilişkin araştırma
ve istatistiki veriler yok ortada, ancak açıktır ki bu sefalet ortamı
yüzlerce çocuğun ölümüyle sonuçlanmaktadır. Vahşi doğanın doğal
seleksiyonu gibi, vahşi kapitalizmin eleme mekanizması da önce
en güçsüzleri yutar. Ama işçi ve emekçi kitleleri, bu vahşete ikna yöntemiyle
boyun eğdirmenin imnı yoktur. Bu yüzden de, programın iktisadi yıkım
yasalarına siyasal baskı yasaları eşlik etmektedir. İMF programındaki kamu emekçisine %5 zam maddesini hayata
geçirebilmek için, sahte sendika yasasını acilen çıkarma ihtiyacı duymaktadırlar
örneğin. Aynı program kapsamında hazırlanan yeni basın yasasında getirilen
fahiş para cezaları, düşüncenin ifadesini önlemeyi değilse neyi hedefleyebilir
ki? Bugüne dek bu tür cezalar esasta düzene muhalif düşünceleri
bastırmaya yönelik uygulanagelmiştir, bundan böyle de aynı şey geçerlidir.
TÜSİAD oligarklarının çıkarlarını kraldan çok kralcı biçimde
savunan medya kalemşörlerinin basın özgürlüğü sınırsızdır ve sınırsız
kalmaya devam edecektir. Ama işçi ve emekçilerin sömürüsüne karşı çıkan,
ülkenin bağımsızlığını savunan, emperyalist yağma programını teşhir
eden devrimci, demokratik basın-yayın organları, haliharda uygulanmakta
olan baskı tedbirlerine ek olarak, bu yasayla daha bir kıskaca alınacaktır.
Gözaltı, işkence ve hapis cezalarıyla sindirilemeyen devrimci basın,
en güçsüz halkasından, parasal yönden çökertilmeye çalışılacaktır, vb...
Böyle yasalara örnekler çoğaltılabilir. Sonuçta ortaya çıkan siyasal düzenin adı da demokrasidir.
Dünya jandarması ABD tarafından dayatılan sopalı demokrasi. Aslında
emperyalist tekellerin global demokrasisi, ki globalizmin
yerel savunucu ve uygulayıcısı TÜSİAD oligarklarının istediği asıl demokrasi
de budur. Gerisi, alçakça bir ikiyüzlülükten, bir demagojiden başka
bir şey değildir. |
|||||