devrimci direniş
Faşist rejim devrimcilere büyük bir gözü dönmüşlükle saldırıyor. Öyle
ki, devlete karşı gelişen herhangi bir muhalif hareketin gerisinde bile
provokatör devrimciler aranıyor, her şey bunların başının
altından çıkıyor propagandası yapılıyor. Sevdam ve kavgam Mahmut Eski
Direnişin yeni safhası ve görevler
Tutsaklar direnişin başından beri söyleyegeldikleri gibi, işçi sınıfı,
emekçiler ve ezilen halkların yarınları için direniyorlar. Güçlerini
devrim davasına olan bağlılıklarından ve zafere olan inançlarından alıyorlar.
Bizler bunu çok iyi biliyor, en az tutsaklar kadar zaferi kazanacağımıza
inanıyoruz. Biz de inancımızı direnişi 220li günlere taşıyan direnişçilerimizden
alıyoruz. Fakat faşist devlet, bugünkü bu inancı ve bu fedakarlığı hala anlayabilmiş
değil. Onlarca oyuna başvurdular. Önce Ölüm Orucu yok dediler, ardından
katliam yaptılar. Bıraktılar dediler, şehitler verildi. Tedaviyi kabul
ettiler dediler, insanlarımız sakat kaldı. Ama direnişi bitiremediler.
Direnişi bırakan birkaç unsuru kullanarak yaymaya çalıştıkları umutsuzluk
havası da direniş saflarına katılan 4. Ekiple dağıtıldı. 5. Ekip de
hazır, direnişe katılmayı bekliyor. Evet, süreç daha da uzayacak, yeni ekiplerin Ölüm Orucuna katılması
bunu gösteriyor. Daha önemli olanı ise, dışarıda bunun yaratacağı imkanları
değerlendirebilmektir. Direniş 4. Ekiple yeni bir safhaya girmiş bulunuyor.
Direnişin insanlar üzerindeki sarsıcı etkisi daha da güçlenecektir.
Katliam öncesi süreçte nasıl ki binlerce insan Ölüm Orucunu desteklemek
için meydanlara çıktılarsa, yine çıkacaklardır. Devletin faşist saldırıları
uzun bir dönem ara güçleri geriletip, kendi köşelerine çekilmelerini
sağladı. Böylece direnişe verilen destek önemli ölçüde zaafiyete uğradı.
Fakat destek güçlerin temelinde duran aileler ve devrimciler geri çekilmiş
değiller. Suskunluğu şehitlerimizle bozduk. Yeni bir hareketlenme süreci
başladı. Şimdiki sorunsa, bu hareketliliği toparlamak ve birütünselliğe
kavuşturmaktır. Son Beyazıt eyleminin gösterdiği gibi, Ölüm Orucuna kitle desteği
tekrar genişlemiştir. Daha da genişleceği kesindir. Zira verilen şehitler
ve ödenen bedeller ara güçleri tekrar direnişten yana bir tutuma itiyor.
Devlet ve direnişçi devrimciler birbirine üstünlük sağlayamıyor. Fakat
direnişçilerin üstünlüğü inançları ve direnişin bu ülkenin emekçilerinin
geleceği için sergilenmesidir. Gerçek üstünlük de buradadır. Direnişte
herhangi bir kişisel çıkarın olması bir yana, sergilenen büyük bir fedakarlık
vardır. Devlet ise, sermayenin sömürü ve talanını daha rahat koşullarda
gerçekleştirebilmek için devrimci kanı akıtıyor. Önemli olan bunları bilmek, kitlelere propoganda etmek ve yüzlerini
tekrar direniş cephesine çevirmelerini sağlayabilmektir. Bunun için
imkanlar sınırlı gibi görünebilir ve halihazırda sınırlıdır da. Ama
içinde bulunduğumuz kritik safha ve yüzlerce devrimcinin ölümün eşiğinde
olması, ne olursa olsun bu sınırlılığı aşmayı gerektiriyor. Kaldı ki,
19 Aralık zindan katliamının yarattığı bekleyiş, durgunluk ve suskunluk
duvarı yıkılmıştır. 1 Mayısta kitlelerin attığı temel sloganlardan
biri Ölüm Oruçları ve hücrelerle ilgilidir. Bu Ölüm Orucu Direnişine
ilgi ve sempatiyi gösteriyor. Yığınla insanın bu duyarlılığı gösterdiği
yerde imkanlar da var demektir. Sendikalar, kitle örgütleri yazılı açıklamalarla hücrelerin karşısında
durduklarını söylüyorlar. Şimdiye kadar bu sendika ve kitle örgütlerinin
büyük bölümü açıklama yapmakla sınırlı kaldılar. Fakat artık açıklamalar,
Adalet Bakanlığına faks çekmek yeterli değildir. Süreç bunun ötesine
geçmeyi gerektiriyor. Bulunduğumuz her alanda sendika ve kitle örgütlerini
eylemli desteğe zorlamalıyız. Daha da önemlisi, sorunu işçi ve emekçilere
taşıyabilmektir. Sonucun ne olacağından bağımsız olarak, sorunu bizzat
emekçilere maletmektir önemli olan. Biz elbetteki olumlu sonuç almak
için çaba harcayacağız. Sorunu emekçilere maledebilmenin altının defalarca çizilmesine karşın,
bu alanda açık bir zaafiyet yaşandığı için bir kez daha çizmek gereği
duyuyoruz. Tamam, işçi ve emekçiler kendilerinin bizzat yaşadıkları
sorunlara dahi duyarlılık göstermiyorlar. Fakat kısa vadede sonuç alacağımız
hedef kitle de zaten bunlar değildir. Sınıfın ve emekçilerin ileri gelen
kesimleridir ilk elden ulaşmamız ve bir takım sonuçlar almamız gereken.
Bu, duyarlılık göstermeyen kesimlere yönelmeyelim anlamına elbette gelmez.
Sürecin kritik aşamada olması, ilk elden eylemli destek sunabileceklere
yönelmeye zorluyor bizi. Ölüm Orucuna destek alabileceğimiz tek kesim sınıf ve emekçiler
de değildir. Liseli, üniversiteli ve semt gençliği, sürecin başından
beri temel dinamikler oldular. Toplamında hücre karşıtı hareketteki
zayıflamanın bir halkası da buralardır. Ve bugün en kolay harekete geçirilebilecek
kesimlerdir bunlar. Kendi yaşadıkları sorunlardan bağımsız olarak böyledir.
Ölüm Orucu ile dayanışma platformları, birkaç istisna dışında, büyük
ölçüde dağılmış bulunuyor. Geniş öğrenci gençlik bölüklerini kapsayan
platform, komite vb. örgütlülüklerin tekrar kurulabilmelisi gerekiyor. Semt gençliği açısından başlıca sorun, semtin dışına çıkmamak ya da
çıkamamaktır. İmkanların olduğu her semtte yerel eylemlilikler örgütlenebilir.
Yukarıda ismi geçen semtlerin olanakları buna uygundur. Dikkat edilmesi
gereken bir husus, darlıktan kaçınmaktır. Zira, ismi geçen bu semtlerde
sıkça dar kadro eylemleri yapılıyor. Belli bir kitlesellikte yapılan
son derece anlamlı eylemler, çoğu zaman dar eylemlerin yarattığı olumsuz
etkinin gölgesinde kalabiliyor. Özellikle semtlerde dar eylemlerden
kaçınılmalıdır. Bu eylemlerde herkesi ortaklaştırmanın yolu bulunmalı,
gençliğin yanısıra semt emekçilerinin katılımı sağlanmalı ve ileri çıkanlar
merkezi eylemlere çekilebilmelidir. Son olarak reformist solun tekrar direniş cephesine çekilebilmesi sorunu
var. Reformistler uzun bir sessizliğin ardından tekrar bazı girişimlerde
bulunuyorlar. Burada özellikle ÖDPnin tutumu dikkat çekicidir.
Adeta zorla bir şeyler yapıyor. Tabii bunun kendi taban basıncı sonucu
olduğu da çok açık. EMEP ve SİP ise utangaç tavırlarını devam ettiriyorlar.
Açıklamaların altına imza atıp eylemlere katılmıyorlar. İmza atmaları
da solda tecrit olmama kaygılarından geliyor. Zira direnişin gücü, kendisine
solcu, ilerici misyonu atfeden herkesi, her konumu, direnişi desteklemeye
zorluyor. HADEP ise, PKKnin SAGa başlamasıyla sürecin içine
girmiş gözüküyor! Fakat katliam öncesi süreçte aldıkları tutumu unutmanın
olanağı yok. Özetle reformist solun tabanında, özellikle ÖDP ve HADEP
tabanında, Ölüm Orucu Direnişine karşı bir hayli ilgi vardır.
Sorunu ilgiyi eylemli bir sürece dönüştürebilmektedir. Devlet bir dizi demagojik açıklama yapacak ve direnişi kırmak için
yeni oyunlar devreye sokacaktır. Önemli olan bu oyunlara etkili yanıtlar
verebilmekir. 4. Ölüm Orucu ekibinin direniş saflarına katılmasıyla
birlikte devletin bir dizi oyunu boşa çıkarıldı. 4. ekiple birlikte
içine girilen bu yeni sürece tüm güçlerle yüklenilmesi gerekiyor. Rüzgarı
kendimizden tarafa estirmek için süreç yeni başlamış gibi davranmak
ve buna uygun çalışma yürütmek durumundayız. Ödenecek bedelleri azaltmak,
dışarıda örgütlenecek desteğin gücüne bağlı olacaktır. R. Azem |
|||||