ARSIVANA SAYFA
 
06 Ocak '01
SAYI: 01
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Tüm güç ve olanaklar seferber edilmelidir!...
Direniş sürüyor, zafer bizimdir!
20 yıldır teslim alamadılar asla teslim alamayacaklar!
Zindan katliamı: Bir kontr-gerilla operasyonu
Devrim yürüyüşümüz daha da güçlenecek!..
2001 kavga yılı olacak!
2001 yıkım programına karşı direnişi örelim!
2000'de sınıf hareketi...
"Hakkımızı ancak mücadele ederek alabiliriz"
Ücret asgari, sefalet azami!
Kontra devlet katliamda kirli medya psikolojik savaşta
Faşizmin zindanlarında katledildiler!
Katliam ve direniş/1
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
Katliamı protesto gösterileri
Zindanlardaki direniş, sokaklarda büyütülüyor!
Yurtdışında katliamı protesto gösterileri
Zindan direnişine uluslararası destek
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler
PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları: Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!
Zindan direnişiyle uluslararası dayanışma
Vahşi işkenceler, kırılamayan devrimci irade!
Bu vahşet zulüm düseninin çöküşünün de habercisidir!
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 
Yeni bir yıla girerken...

Devrim yürüyüşümüz daha da güçlenecek!..

Geride kalan yılın son bir ayında peşpeşe gerçekleşen üç çarpıcı olay, bu olayların dışa vurduğu bir dizi temel önemde gerçek, bir bakıma bütün bir yılın özetini de vermektedir.

Aylarca süren yaygın eylemlilikler ve Ankara’daki büyük gösterinin ardından, 1 Aralık’ta bir milyonu aşkın emekçi iş bıraktı ve yüzbinlercesi kendi acil taleplerini haykırmak için alanlara çıktılar.

Kasım sonunda başlayan, Aralık başında borsada çöküntüye yolaçan mali kriz, bir yıldır emekçilere ağır bedeller ödetilerek uygulanan İMF patentli “istikrar programı”nın iflasını belgeledi. İflas eden İMF programı olduğu halde hükümet iflasın hemen ardından İMF’ye, bizzat İMF başkanının bir mektupla dikte ettirdiği utanç verici koşulları ve istemleri olduğu gibi kabul ettiğini bildiren bir “ek niyet mektubu” sundu.

Bu mektubun sunuluşundan yalnızca bir gün sonra, zindanlardaki Ölüm Oruçları’na karşı ülke çapında vahşi bir saldırı düzenlendi. 30’u aşkın devrimci katledildi, yüzlercesi yaralandı ya da sakat bırakıldı. Devrimci tutsaklar zorbalıkla F tipi hücrelere dolduruldular. Katliamın öteki yüzü ise, görülmemiş yiğitlik ve kararlılıktaki bir direniş oldu. Saldırı tüm hapishanelerde dost-düşman herkesi şaşkına çeviren görkemli bir direnişle karşılandı. Bazılarında direniş günlerce sürdü. Direnişin yıkılmaz duvarına çarpan katliam saldırısı, böylece politik ve moral açıdan tam fiyaskoyla sonuçlandı. Açlık Grevi genelleşti, Ölüm Orucu’na yeni katılımlar oldu. Bugün direniş, F tipi hücrelerindeki Nazi vahşeti uygulamalarına rağmen, aynı taleplerle ve daha büyük bir kararlılıkla sürmektedir.

Bu üç olay bir arada, son bir yılın ve dolayısıyla bugünün Türkiye’sinin temel gerçeklerinin özetini vermekle kalmamakta, birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılı bir bütün oluşturmaktadır.

İşbirlikçi düzen cephesinin İMF reçeteleriyle yarattığı ağır ekonomik ve sosyal yıkım işçileri ve emekçileri mücadeleye yöneltmektedir. Son bir yılda işçiler ve emekçiler grev, direniş ve gösterilerle mücadele isteklerini yaygın olarak ortaya koymuşlar, 1 Aralık eylemi bunun en ileri noktası olmuştur.

İşçi sınıfı ve emekçilerin bu mücadelesinin sonuç alıcı bir güç, kararlılık ve örgütlülüğe ulaşmasını engellemek için, sermaye devleti sistematik baskı ve terör koşullarını pekiştirip süreklileştirmekle kalmamakta, toplumsal muhalefetin en ileri, bilinçli ve örgütlü kesimini oluşturan devrimci hareketi ezmek için de gözü dönmüş biçimde saldırmaktadır. F tipi hücreleri bunun için gündeme getirilmiştir ve bu ölüm hücrelerine karşı ortaya konulan direniş bu nedenle vahşi bir katliamın hedefi olmuştur. Toplu katliamlarla devrimci kanı dökerek efendilerine yaranmaya çalışan İMF uşağı Ecevit’in bir yılı aşkın bir süre önce, “İçerde denetimi sağlamadan dışarıda sağlayamayız” biçimindeki sözlerinin anlamı da buradadır. Bu kanlı katil yeni yıl mesajında “geleceğe güvenle bakmak”tan söz ederken, buna İMF kredileri ile cezaevi operasyonlarını kanıt göstermektedir. Bu her iki olay arasındaki organik bağın büyük bir arsızlıkla itirafından başka bir şey değildir.

Gerçekte ise Türkiye kapitalizminin, ona dayanan kokuşmuş sermaye düzeninin “geleceğe güvenle bakmak” olanağı yoktur. Düzenin en akıllı adamları geride kalan yılın bilançosunu “hüsran” olarak özetlemekte ve önümüzdeki bir yılın da “daha şimdiden kaybedildiğini” açık açık söylemektedirler. Geride kalan bir yılın son bir ayına sıkışan üç temel olayından yansıyan gerçekler, bunun böyle olduğunu ve olacağını bütün açıklığıyla ayrıca ortaya koymaktadır.

***

Katliamcı düzen cephesi, İMF’ye sunulan ek niyet mektubunun bir gereği olarak, yeni yılda emekçilere daha ağır bir fatura ödetmeye hazırlanmaktadır. Bu, ücretlerin ve maaşların daha çok düşürülmesi, işsizliğin ve yoksulluğun daha çok büyütülmesi, gelir dağılımındaki uçurumu derinleştirilmesi, özelleştirme yoluyla ülke zenginliklerinin emperyalizme ve işbirlikçi asalak takımına yağmalatılması vb. demektir. Bunun için de baskı ve terörü daha da sistemleştirmeye, faşist terör, işkence, katliam ve hücrelerle toplumsal muhalefetin en diri kesimini ezip teslim almaya ihtiyaç var. İşçi sınıfı ve emekçilerin mücadele istek ve umutlarını tümden kırmak ancak bununla olanaklıdır, katliamcı düzen cephesi bunu böyle düşünmekte ve hasaplamaktadır.

Bunun karşısında ise, bir yanda 1 Aralık’ta son bir kez kendini gösteren milyonlarca işçi ve emekçinin mücadele isteği, öte yanda kurulu düzene karşı mücadelenin bilinçli ve örgütlü kesimini oluşturan devrimcilerin bükülmez iradeleri ve direnme kararlılıkları var. Amerikancı düzen cephesi bu ikisine bir “çare” bulamadığı sürece asla geleceğe umutla bakamayacaktır. Şimdiki tüm umudu, bu ikisinin birleşmesini engelleyebilmektir. Devrimcilere yönelen acımasızlığın gerisinde tam da bu umut ve bunda elde edilebilen sonuçlar vardır.

O halde yapılması gereken, bu ikisini birleştirmek için gerekli her türlü çabayı azami ölçüde gösterebilmektir. Milyonların mücadele isteğinin devrimci önderlik ve kararlılıkla birleştiği nokta, kokuşmuş sermaye düzeni için de sonun başlangıcı olacaktır.

***

TKİP, döneme ve sorunlara, burjuvazinin saldırılarının püskürtülmesine ve işçi-emekçi hareketinin geliştirilip güçlendirilmesine, temel önemdeki bu genel perspektif üzerinden bakmaktadır.

Geride kalan yılın ilk aylarında partimizin programı bir bayrak gibi dostun-düşmanın gözleri önünde göndere çekildi. Bu topraklarda artık sınıfın, devrimin ve sosyalizmin devrimci programı var. Partimizin programı, işçi sınıfının temel çıkarları ve hedefleri ekseninde tüm emekçileri birleştirmeye ve devrim mücadelesini zafere taşımaya muktedir biricik programdır. Türkiye’nin tüm devrimci birikiminin altında er-geç bütünleşeceği ve uğrunda savaşacağı biricik bayrak budur.

Bu ülke topraklarında ve özellikle son otuz yılda, devrim davasına bağlılık ve sosyalizm özlemi uğruna sayısız yiğitlik ve fedakarlık örnekleri görülmüştür. Partimiz bu mirası ve direnişçi çizgiyi özümsemekle kalmamış, onu işçi sınıfı ideolojisi ve değerleri temeli üzerinde daha ileri bir düzeye çıkarmıştır. Tarihsel ölçülerle alındığında henüz son derece kısa olan siyasal yaşamına rağmen, yarattığı değerler ve oluşturduğu direniş geleneği bunun ifadesidir.

Fakat bu ülkede onyılların deneyimi açıkça göstermektedir ki, kendi başına devrim davasına ve sosyalizm özlemine ölümüne bağlılık yeterli değildir. Bunun için bu davanın ve özlemin gerçekleşmesini olanaklı kılacak bir teorik temele, ideolojik çizgiye ve programa ihtiyaç var. Fakat bu da yeterli değildir. Asıl gerekli olan, ortaya konulan çizgi ve program, yaratılan değerler ve direniş çizgisi temeli üzerinden işçi sınıfı ve emekçilere yönelmek, onlarla sağlam bir biçimde birleşip bütünleşmektir. Parti ile sınıf, devrimci öncü ile kitleler arasında varolan ve işbirlikçi düzen cephesinin bugünkü en büyük avantajını oluşturan öldürücü kopukluğu giderebilmektir. İşte o zaman, bu ülke topraklarında devrim ve sosyalizm davası yenilmez olmakla kalmayacak, geleceğe, devrimin ve sosyalizmin büyük zaferine güçlü ve güvenli bir biçimde yürüyebilmek de olanaklı olacaktır.

***

Partimiz başından itibaren zindanlarda sürmekte olan ölümüne direnişin içindedir. Çeşitli sınavlarda kendisini en iyi biçimde kanıtlamış tutsak kadrolarıyla bu direnişin en ön safında yer almakta, öteki siper yoldaşlarıyla bu ön safın onurunu paylaşmaktadır. Yoldaşlarımız başarı uğruna her türlü bedeli ödemeye hazır olduklarını göstermişlerdir ve göstermektedirler.

Fakat asıl başarı işçi ve emekçilerin yenilmez gücüyle birleşmekten geçmektedir. Hücre saldırısı; işçi sınıfına ve emekçilere döne döne ödetilen faturanın, onların mahkum edildiği ağır yaşam koşullarının, bu yaşam koşulları içerisinde onları çaresizce teslim almanın dolaysız bir gereğinden başka bir şey değildir. Bu böyle olduğuna göre en acil ve öncelikli görevimiz, bu gerçeği en geniş işçi ve emekçi kitlelerine anlatabilmektir. Onlara bu mücadelenin kendi mücadeleleriyle dolaysız bağını gösterebilmektir. Hücre karşıtı mücadeleyi devrimcilerle devlet arasındaki bir uç çatışma olmaktan çıkararak, işçi sınıfı ve emekçilerin sermayenin genel saldırılarına karşı genel mücadelesinin bir parçası haline getirebilmektir.

Düzen cephesi her açıdan ağır ve çözümsüz sorunlarla, giderilemeyen açmazlarla yüzyüzedir. Uygulanan baskı ve terörün, sergilenen acımasızlığın ve vahşetin gerisinde bu vardır. Bu gerçekte bir çaresizliğin, bir aczin dışa vurumudur. Koşullar devrimci siyasal mücadeleyi geliştirip güçlendirmek için her zamankinden daha elverişlidir.

Son süreç, hayati bir politik sorun ekseninde ve mücadelenin ateşi içerisinde, solda gerçek konumlara ve kimliklere de ışık tutmuştur. Devrimci direniş çizgisiyle teslimiyet ve ihaneti ayrıştırmakla kalmamış, tutarsız ve kaypak ara güçleri de gözler önüne sermiştir. Bu sağlıklı bir ayrışma ve saflaşmayı hızlandıracak, yeni dönemde devrimci siyasal mücadele için ayrıca bir olanak olacaktır.

Yeni bir yıla, devrim mücadelesini yeni bir düzeye çıkaracak imkanlarla ve bunları en iyi biçimde kullanacağımıza duyduğumuz kesin inançla giriyoruz. Devrimci kararlılığın ve devrim davasına olan bağlılığın devrimci sınıf programına ve çizgisine bağlanabilmesi ölçüsünde, ödenen bedeller ve yapılan fedakarlıklar boşa gitmeyecek, geleceğe güvenle ve başarıyla ilerlemek güvenceye alınabilecektir.

İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!
Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm!

Türkiye Komünist İşçi Partisi
1 Ocak 2001