ARSIVANA SAYFA
 
06 Ocak '01
SAYI: 01
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Tüm güç ve olanaklar seferber edilmelidir!...
Direniş sürüyor, zafer bizimdir!
20 yıldır teslim alamadılar asla teslim alamayacaklar!
Zindan katliamı: Bir kontr-gerilla operasyonu
Devrim yürüyüşümüz daha da güçlenecek!..
2001 kavga yılı olacak!
2001 yıkım programına karşı direnişi örelim!
2000'de sınıf hareketi...
"Hakkımızı ancak mücadele ederek alabiliriz"
Ücret asgari, sefalet azami!
Kontra devlet katliamda kirli medya psikolojik savaşta
Faşizmin zindanlarında katledildiler!
Katliam ve direniş/1
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
Katliamı protesto gösterileri
Zindanlardaki direniş, sokaklarda büyütülüyor!
Yurtdışında katliamı protesto gösterileri
Zindan direnişine uluslararası destek
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler
PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları: Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!
Zindan direnişiyle uluslararası dayanışma
Vahşi işkenceler, kırılamayan devrimci irade!
Bu vahşet zulüm düseninin çöküşünün de habercisidir!
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 


20 yıldır teslim alamadılar,asla alamayacaklar!

R.Azem

Kanlı Hafta’dan
.........
Bütün resmi gazeteler
Hırsızlar, tüm pis herifler
Serüven için gelenler
İşbirlikçiler, omuzu süslüler
Uçkuru kirli aşıklar
Kurtlar gibi kaynıyorlar
Cesetlerinde devrimcilerin.

Evet ama...
Geçecek bu kara günler.
Burjuvaların ayağı altından
Bir gün kayacak toprak.
Birleşip bütün yoksullar
Canlarına okuyacak!
Eugéne Chatelaın

19 Aralık’ta başlatılan katliam devam ediyor. 26 tutsağın ilk günlerde katledilmesinin ardından, katliam sırasında kaldıkları cezaevlerinden bırakılan devrimci tutsaklara yönelik operasyonlar devam ediyor. Şehitlerimize yenileri ekleniyor, sayı şimdiden 30’u aşmış durumda. Bu operasyonların da günlerce süren katliama rağmen kırılamayan devrimci iradenin kırılabilmesine yönelik olduğu kuşkusuzdur.

Ümraniye hapishanesi’ndeki katliamın sonlanması ardından yeni yeni açıklamalar yapan faşist bakan H. Sami Türk, hastanelerde ve hücrelerde süren ÖO Direnişi’ni bitirememenin utancı ve ezikliğiyle bu kez de hücrelerde Ölüm Orucu’na devam eden tutsaklara zorla müdahaleyi gündeme getirmişti. Açıklama yaptığı günün ardından Manisa ve Kütahya hapishanelerinde kalan tutsakları tekrar azgın bir işkence eşliğinde “tıbbi müdahale” için hastanelere götürdüler. Bunlarla bitmeyeceği ise çok açıktır. Sırada Gebze, Niğde, Uşak, Buca vb. hapishaneler vardır. Şu ana kadar zorla müdahale ile Ceyhan’dan Halil Önder, Uşak’tan Berrin Bıçkılar, Çankırı’dan Hasan Güngörmez katledilmiştir.

Faşist devlet eşi benzeri görülmemiş bir katliamdan geçirdiği devrimci tutsakların iradelerini kıramamanın ve teslim alamamanın aczi ile adeta çılgına dönmüştür. Son operasyonlar bunun açık bir göstergesidir. Tutsakların yatak, yorgan, ranza, tüp vb. en insani ihtiyaçları bile karşılanmamaktadır. F tipi tabutluklara hapsedilen tutsaklar ise kaldıkları yeri “toplama kampı, Nazi kampı” diye tanımlamaktalar. Sabah akşam alınan sayımlarda tutsaklara İstiklal Marşı’nın okunması, hazırola geçilmesi ve en büyük asker bizim asker diye bağırmaları vb. dayatmalarda bulunuluyor. Boyun eğdiremedikleri için azgınca bir vahşet uyguluyorlar.

F tipi hapishanelerin ölüm olduğunu söyleyen devrimci tutsaklar binlerce kez haklı çıktılar. Nelerle karşılaşılacağı tahmin edilebiliyordu. Fakat faşist devletin terörü tahminlerin de ötesine geçmiş bulunuyor. Devletin katliamla kırmaya çalıştığı devrimci direniş çizgisi Diyarbakır, Ümraniye, Buca, Ulucanlar, Burdur ve Bergama’da olduğu gibi 19 Aralık katliamlarında da kırılamadı. Faşist sermaye devletinin hesapları bir kez daha ters tepti. Zindanlarda 20 yıldır devam eden direniş geleneğinden taviz verilmedi. Devrimci tutsaklar kimi çevreleri şaşkınlığa düşüren ve hayranlık veren bir direniş sergilediler. Oysa devrimciler bu tür direnişleri çokça yaşamış ve görmüştür. Tutsaklar direnişin yaşamak olduğunun bilincindeydiler. Onların bu direnişi teslim olanlara ve teslimiyete adım adım yaklaşanlara ibret olacaktır. Bu katliamın ve işkencenin eşi benzeri görülmemiştir. Hitler faşizmiyle boy ölçüşecek durumdadır.

“Hayata dönüş” adı verilen bu kanlı katliam eğer devletin hesapları tutsaydı bu operasyonun planlayıcıları için hayata dönüş olacaktı. Fakat tutsaklar eli kanlı katillerin dünyalarını bir kez daha başına yıktılar. Her iki taraf da kendi kampının ve sınıfsal konumunun gereklerini yerine getiriyor. Biri, katliamcı düzen cephesi tutsakları teslim alarak, böylece tüm toplumsal muhalefeti denetime alıp işçi sınıfı ve tüm ezilenlere beterin beterini yaşatmayı hesaplıyor. Tutsaklar ise tarihsel bir davanın temsilcileri olarak kendi sınıfına karşı görevini yerine getiriyor, onurlarına sahip çıkıyor ve leke sürdürmüyorlar.

Devrim tarihinin sayfalarına böyle destansı bir direniş yazıldığı sırada düşmana sığınanlar işçi ve emekçilerin kurtuluşu davasında söz sahibi olamayacaklar. Bu utancı yaşam boyu çekeceklerdir. Eğer hala yaşamayı başarabilirlerse. İçinden geçtiğimiz süreç devrimcilerin adeta iradelerinin sınandığı bir süreçtir. Bu tarihsel kesitte davalarına bağlı kalıp direnenler onurlu kavgalarında yüceleceklerdir. Aksini yapacakların ise bir yok oluşla karşı karşıya kalacakları kuşkusuzdur.

Ölüm Orucu devam ediyor. Katliamlar, işkenceler, zorla tedavi etme yöntemleri devrimci irade karşısında tuzla buz oluyor. Devlet düştüğü aczden kurtulmak için ölüm orucuna kara çalmaya devam ediyor. Bir yandan Ölüm Orucu yok diyorlar, bir yandan 350 tutsağın Ölüm Orucu’nda olduğunu, 2018 tutsağın SAG’da olduğunu duyuruyorlar. Adalet Bakanlığı’nın bu açıklamaları faşist Osman Durmuş’un “Ölüm Orucu yoktu zaten” açıklamasının hemen ardından geliyor hem de. Buna benzer birbiriyle çelişen onca örnek verilebilir.

Fakat artık gizlenemeyen katı gerçek, Ölüm Orucu direnişinin devam ettiği ve sürecin dışında kalanları da kapsayarak daha da yaygınlaştığıdır. Katliamın oluşturduğu toz duman yavaş yavaş dağılıyor. Henüz ufak da olsa emekçi semtlerinde eylemler oluyor. Namuslu aydınlar, köşe yazarları ve sanatçılar katliam operasyonuna karşı tepkilerini dillendiriyorlar. Devletin operasyonun hemen ardından attığı zafer naraları kursaklarında kaldı. Ezilmişliğin ve yaşanılan utanç verici yenilginin sıkışıklığı ile devletle başa çıkılamayacağını söyleyen Ecevit’in dili dolanmaya başlıyor artık. Sahte kararlılık gösterileri geride kalıyor.

20 yıldır zindanlarda devrimci kanı akıtılıyor, en vahşi yöntemlerle tutsaklar katlediliyor. Herşeye rağmen baş eğmeyen, yenilmeyen bir irade var! İşte devletin bütün kini, nefreti bir türlü alt edilemeyen bu iradeyedir. O irade ki, artık çelikleşmiştir. O irade ölümü yenenlerin ve hiçe sayanlarındır. Hangi güç bu iradeyi yenmeye, teslim almaya yetebilir?

Süreç çok hızlı ilerliyor ve yüzlerce devrimci ölümün eşiğinde. Bu süreçte her türlü girişim ve çaba hayati önemdedir. Komünistlerin özenle altını çizdiği bir nokta var. O da direnişin devam ettiği ve bu saldırıyı asıl püskürtecek gücün zindanlarda devam eden Ölüm Orucu direnişi olmasıdır. Sürecin başından beri zaferi şehitlerimizle kazanacağız diyorduk. Bu söz geçerliliğini hala sürdürmektedir. Fakat bedel fazlasıyla ödenmiştir ve her geçen gün çoğalmakta, yeni şehitler verilmektedir. Ödenecek bedeli azaltacak, yeni şehitlerin önüne geçecek olan yine dışarıdaki analar ve devrimciler olacaktır.

Aleyhimize gibi görünen hava biran önce lehimize çevrilmelidir. Bunun için koşullar sınırlı da olsa vardır. Katliam öncesi sokaklara çıkan binlerce duyarlı insan, operasyondan sonra geriye çekilmiş gibi gözükse de, devam eden direniş tüm kara çalmalara rağmen muhalif kesime hala güç vermeye devam ediyor. Çalışmalarımızdaki en büyük gücümüz ve olanağımız tekrar tekrar ölüm orucu direnişidir. Her türlü eylem ve etkinliğe de Ölüm Orucu Direnişi yön verecektir.

Öleceğiz, asla teslim olmayacağız!
Zaferi şehitlerimizle kazanacağız!





Katliam ve işkence "hayata dönüş" adı altında
gizlenmeye çalışılıyor...

Kanlı maskenizi elbet yere sereceğiz!

N. Nehir

Bir gece yarısı, bütün sınıf kinlerini kusmak, dört duvar arasında tutsak ettikleri devrimcileri teslim almak için geldiler. "Teslim olun" dediler, "Bu devletle başa çıkamazsınız" dediler. Tutsak devrimciler hep bir ağızdan "devrimci tutsaklar teslim alınamaz" diye haykırdılar, kurşunları halaylarla karşıladılar. Sonrası kurşun, ateş ve katliam, sonrası direniş ve zafer...

Yalın bir katliam ve bir büyük direniş...

Amaçları ÖO eylemcilerini koğuşlarından alarak hastanelere götürerek onları hayata döndürmekmiş. Bu nedenle de operasyonun adı "hayata dönüş" konulmuş. Bütün bu aşağılık yalanlar ancak devrimci direniş karşısında alçalan, acizleşen bir kanlı iktidarın, katliamını gizlemek için çaresizce başvuracağı araçlardır. Kim inanır bu aşağılık yalana. Onlarca devrimciyi katledeceksiniz, yüzlercesini kurşunlayıp, yakıp, işkenceyle vücutlarını parçalayacaksınız, sonra da bunun adı "hayata dönüş" olacak.

Toz ve dumanın ardından açığa çıkan olaylar göstermiştir ki, faşist devlet tüm savaş aygıtlarıyla saldırmış, inanılmaz bir direnişle karşılaşmış ve direnişi kırmak için yüzlerce devrimcinin kanını vahşice dökmüştür. Bugün katliamcı faşist sürüsü ise yeniden ÖO'na müdaheleyi tartışıyor, anlaşılan katledemekleri devrimcileri hücrelerinde sessizce öldürmeyi planlıyorlar. Birçok tutsaktan haber alınamıyor, listelerde görünen ama uyduruk gerekçelerle görüşe çıkarılmayan tutsakların hayatta oldukları şüpheli. Bu şüpheleri dağıtmak için "yetkililerin" yaptıkları açıklamalara inanmaksa ham bir hayal.

İçişleri Bakanının söylediği gibi bir yıldır planlanan, Ulucanlar'da başlatılan, Burdur ve Bergama'da provası yapılan bu katliam saatlerce, hatta günlerce sürmüştür. Ancak devrimci irade teslim alınamamıştır; devrimcilerin, hastanede ve tabutlukalarda, ÖO direnişine yeni katılımlarla devam etmeleri düzenin tüm planlarını ve iğrenç yalanlarını tuzla buz etmişlerdir.

Bu katliam tarihin görüp göreceği en büyük ve vahşi katliamlardan biridir. Burjuva iktidarının ne kadar alçaklaşabileceğinin, insanlık adına var olan bütün değerleri nasıl hiçe sayabildiğinin en büyük kanıtlarından biridir.

Gizlenmeye çalışılan gerçek;
toplumsal muhalefeti imha planı

Onca yalanla, karalama kampanyalarıyla açığa çıkması engellenmeye çalışılan gerçek şudur: ÖO direnişiyle yeni bir aşamaya giren hücre kaşıtı devrimci muhalefeti ezmek, bunun için de ÖO eylemini sona erdirmeye çalışmak ve bu terör ortamından yararlanarak F tipi tabutluklara geçişi sağlamak.

Bu saldırı, komünistlerin de sürekli ifade ettikleri gibi, kapsamlı bir tasfiye saldırısıdır. Devletin yarattığı bu "kör terör" ortamından şimdiden bazı siyasi parti ve sendika yöneticileri nasiplerini almaktadır. Süreç tam da komünistlerin ve devrimcilerin anlatmaya çalıştığı gibi sürmektedir.

Artık dışarısı sorunun çözümü için öncesinden daha da önemli bir durumdadır. Devletin dışarıda estirdiği terörü de bu çeçevede anlayabilmek ve örülmeye çalışılan faşist ablukayı parçalamakgerekmektedir.