ARSIVANA SAYFA
 
18 Kasım '00
SAYI: 43
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Faşist rejim devrimci irade karşısında yenilmeye mahkumdur!
İMF-TÜSİAD bütçesine karşı işçi-emekçi barikatı!
Sermayeye kıyak, emekçiye koyu sefalet ve dayak
AB’ye bağlanan boş umutlar gene hüsran yarattı
KHK saldırısı püskürtülmelidir!
11 Kasım eylemi ve kamu emekçilerine yönelik güncel saldırı
Direne direne kazanacağız!
Kirli af oyunu değil, devrimci tutsaklara özgürlük!
Yaşamı yeniden varetmek mücadeleden geçiyor!
Kimya Teknik işçilerine mektup
Direnişteki EXSA işçilerine mektup
Fazla mesailer ve moral yozlaşma
Formasyon hakkını gaspettirmeyeceğiz
Teslim olmak onurlu bir yaşamdan sürülmektir
TAYAD’ın “Hapishaneler Gerçeği...” Kurultayı
Hücre saldırısı ve devrimci direniş
Hücrelere karşı sendikalardan ve DKÖ’lerden basın açıklaması
SAG’la dayanışma bildirileri
SAG direnişi, F tipi cezaevleri ve devlet provokasyonları
Her yerde SAG-ÖO direnişinin sesi olacağız!
Zindan direnişi kampanyamız devam ediyor!
Liberal işçi politikacılığı sendikal ihanete ortak oluyor
Almanya’da büyüyen anti-faşist duyarlılık
ABD seçimleri fiyaskosu
Ulucanlar Zindanı’nda Parti’mizin kuruluş yıldönümünü kutladık
“Kurtlar arasında çıplak”
PKK tutsaklarına açık mektup
Mücadele Postası
 



 
 
Direnişteki EXSA işçilerine mektup...

“Hücre tipi cezaevleriyle sağlamak istenen,
Koçlar’ın, Sabancılar’ın ‘huzur ve istikrarı’dır!”


EXSA işçileri, kardeşler!
87 milyon sefalet ücreti almanıza rağmen en az on saat çalışıyor, açlık sınırında yaşıyorsunuz. Tabii buna yaşamak denirse. Bugün 4 kişilik bir ailenin insanca yaşayabileceği ücret 500 milyonun üzerine çıkmışken sana sıfır zaman dayatılıyor. Ürettiğiniz bir parça mal dışarıda 20 milyona satılırken, bu fiyatı ödeyip bu malı alabilecek durumda değilsiniz. Sabancı hepinizin bir yıllık maaş tutarını, lüks otellerde bir gecede yiyor.

Sabancı’nın gözünde daha fazla kâr elde etmek için ucuz işgücünden başka bir şey ifade etmiyorsunuz. Sabancı çocuklarını Amerika’da okuturken, utanmadan çocuk parası olarak ayda 100 bin lira teklif edebiliyor. Sizlerle alay ediyor. Çalışma koşullarınız içler acısı. Zorunlu mesailerde kölelik yapmaya zorlanıyorsunuz. Patron daha fazla kâr elde etsin diye neredeyse tüm gününüz fabrikada geçiriyor, kendinize doğru dürüst zaman ayıramıyorsunuz. Üstelik, komik olan mesai ücretini bile eksik alıyorsunuz. Çalışma koşullarınız sağlığa uygun değil. Ceyhan Irmağı’ndan getirilen suyu kullanmak zorunda kalıyorsunuz. Bu suyu bırakalım insanları, hayvanlar bile içmez. İşgüvenliğinden mahrumsunuz. Elektrik çarpması sonucu parmakları ve dili patlayan, ölümün eşiğinden dönen bir arkadaşınıza şef, “kalp krizi geçirdi” diyerek sizlerle alay edebiliyor. Patron her yerde, makina başında, tuvalette, hatta soyunma odalarında bile rahat bırakmıyor. Genel müdür bayanların tuvaletlerine, lavabolarına, soyunma odalarına utanmadan, arlanmadan pervasızca girebiliyor. 650 kişinin çalıştığı bir fabrikada, toplasan 10 tuvalet yok. Tuvalete gitmeniz bile kart uygulamasına tabi. Tuvaletin önünde sıra beklemeniz, işten atılmanıza sebep olabiliyor. Sırf bu yüzden 17 arkadaşınız işten atılmadı mı?

Size dayatılan bu kölece yaşam ve çalışma koşullarını reddederek mücadele ateşini yaktınız. 7 bin işçinin sendikasız, sigortasız, asgari ücretle çalıştığı, iş kazalarının ve işten atılmaların had safhaya çıktığı Organize Sanayi Bölgesi’nde ilk defa sendikal örgütlenmeyi başardınız. Patronlar bu bölgeye, örgütlü işgücünden kurtulmanın ve daha fazla kâr etmenin adresi, “ucuz işgücü ve sömürü cenneti” diyorlardı. Artık aşağılanan, horlanan değil; üreten ve yaratan olduğunu farkederek işçi olmanın gururunu hissetmeye başladınız. Grevinizin ateşi sadece kendi işyerinizi değil, bölgede sizinle benzer koşullara sahip diğer işçileri de ısıttı, onlara cesaret verdi. Öyle ki, yaktığınız mücadele ateşi, sizin bir parçanız olan Bartın Cezaevi’nde yatan biz devrimci tutsaklara tel örgüleri, taş duvarları, demir kapıları aşarak ulaştı. Direnişinizi direnişimiz, kavganızı kavgamız biliyoruz. Yüreğimizi yüreklerinizin yanına koyuyoruz. Çünkü bizim işçi sınıfı ve emekçilerin çıkarlarının dışında hiçbir kişisel çıkarımız yok.

Kardeşler!
Grevinizin başarısının doğuracağı sonuçları patronlar da görüyorlar. Onlar, EXSA işçisi kazandığında diğer işçilerin de mücadele etme azminin gelişeceğini, “ucuz işgücü cenneti” planının darbe yiyeceğini biliyorlar. Patronlar, Sabancılarla birlikte sizin şahsınızda emeğe karşı sıkı bir dayanışma içindeler. Size karşı bir patron cephesi kurmuş durumdalar. Sizi baskı altına almak için ortak kararlar alıyorlar. Bunların bazıları, işten atılma tehdidinin hızlanması, iş çıkış saatlerini değiştirme, servislerin güzergahını değiştirme, işçilerin sivil polisler eşliğinde servislere binmesi, bölgede jandarmanın sürekli devriye gezmesi, bazı işçilerin evden aranarak tehdit edilmesi, toplu olarak birarada bulunmalarının engellenmesi vb.

Sermayedarlar örgütlenmenin, hak aramanın boş bir çaba olduğunu “ispatlamaya” çalışıyorlar. Grevin başlamasından bu yana işletmenin kaybı 1 trilyonu aşmasına rağmen bunu göze alıyorlar. Sizin iradenizi ve grevinizi kırmak için her yolu deniyorlar. Başları sıkışınca yasalardan bahsedenler, yasaları en fazla kendileri çiğniyorlar. İçeriden makina söküp fason çalışan atölyelere götürüyorlar. Keyfilik had safhada.
Bu süreçte devlet de temsil ettiği sınıfın, yani sermayenin çıkarına uygun hareket ediyor. Devlet aynı süreçte sendikanın yetkisini düşürüp TİS hakkını elinden aldı. Bütün bunlara grev yasaklamaları eşlik etti.

Koçlar’ın, Sabancılar’ın çıkarlarını koruyan, sizin direnişiniz karşısında askeriyle, polisiyle yeralan devlet, aynı zamanda “F tipi” dedikleri hücre cezaevlerini hayata geçirmeye çalışıyor. Amaçları, yıllardır uyguladıkları baskı, işkence ve katliamlara rağmen boyun eğdiremediği devrimci tutsaklara boyun eğdirmek. Bu devlet, depremzedelere bir çadırı, işçiye, kamu emekçisine yüzde 10-15 ücret zammını bile çok görüyor. “Bütçede kaynak yok” diyor. Ama sıra hortumlanan batık bankalara, hücre tipi cezaevlerine gelince kaynak buluyor.

Hücre tipi cezaevleri ile, sadece devrimci tutsaklara değil, örgütlenen, hakkını arayan herkese boyun eğdirmek isteniyor. Saldırı geniş kapsamlıdır. Ecevit, içerde asayiş sağlanmadan dışarda sağlanamaz diyor. Ecevit açık konuşuyor. Bugün biz devrimci tutsaklara dayatılan hücre tipi cezaevleri saldırıların odak noktasını oluşturmasına rağmen, İMF’nin sosyal yıkım programından ayrı düşünülemez. Hücre tipi cezaevleriyle sağlamak istenen, Koçlar’ın, Sabancılar’ın “huzur ve istikrarı”dır. Dolayısıyla işçilere, kamu emekçilerine, emekçi köylülere, geleceği karartılan gençliğe, Kürt ulusuna yönelik saldırılarla hücre saldırısı içiçedir.

Tüm bu saldırıların önüne barikat olmak, mücadeleyi daha ileriye taşımak için, hücre tipi cezaevlerinde odaklanan saldırılara karşı 20 Ekim 2000 tarihinden itibaren TKİP, DHKP-C, TKP(ML) tutsakları olarak Ölüm Orucu temelinde yürüteceğimiz Süresiz Açlık Grevi’ne başladık. Sorunlar ve mücadelemiz ortaktır. Saldırılar tüm işçi sınıfına ve emekçileredir. Ve tek merkezden yürütülmektedir. Mücadelemizi hep birlikte yürütmemiz gerektiği açıktır.

Nasıl ki, EXSA grevi başarıya ulaştığında kazanımlar EXSA ile sınırlı olmayacaksa, F tipi saldırısı püskürtüldüğünde de kazanımlarımız zindanlarla sınırlı olmayacaktır. İMF-TÜSİAD-MGK yıkım ve teslim alma programı önemli bir darbe yiyecek, işçi ve emekçiler yeni mevziler elde edeceklerdir.

EXSA patronu hala direniyorsa bu onun güçlülüğünden değil, sizin Organize Sanayi Bölgesi’ndeki dağınıklığınızdan dolayıdır. Patronlar size karşı ortak karar alıyor, ortak fon kuruyor. EXSA patronu birliğine güveniyor. Sınıf düşmanımızın tavrından gerekli dersleri çıkararak birlik, mücadele ve dayanışmamızı üst noktaya çıkarmalıyız. Bunun için işçilerin, kamu emekçilerinin, emekçi köylülerin, gençliğin, Kürt ulusunun ve devrimci tutsakların sorunlarını kendi sorunlarınız olarak görmeli, bu konuda size düşen sorumluluğu yerine getirmelisiniz. Bütün işçi arkadaşların mücadele sürecine aktif katılımını başta EXSA olmak üzere bölgeye yayarak sağlamalısınız. Grevin kaderini sendika yöneticilerine bırakmamalısınız. Bunun aracı, bütün işçileri kapsayacak olan bir grev komitesidir. Bu komite, sendika üzerinde denetim kurmalı, işçi arkadaşları sendikanın yalpalamalarına karşı uyarmalı, grevi bir mücadele okulu haline getirmelidir.

Sınıf dayanışmasını geliştirmelisiniz. Sınıf dayanışması destek açıklamalarına ve gıda yardımlarına indirgenemez. Önemli olan eylemli bir dayanışmanın örgütlenmesidir. Direnişte olan diğer işçi ve emekçilerle “ortak komite-ortak direniş” temelinde bir hattı ilmek ilmek örmelisiniz. Başarmanın yolu, bedel ödemeyi ve ödetmeyi göze alan militan bir mücadele hattı izlemekten geçiyor.

Kardeşler, örgütlü davranma konusunda ilk adımı atan sizlerin engelleri aşarak mücadeleyi daha ileriye taşıyacağınıza inanıyor, hepinizi devrimci coşkumuzun sıcaklığıyla kucaklıyor, sürmekte olan direnişimize destek olmaya çağırıyoruz.

Atlen Yıldırım
TKİP Davası Tutsağı
Bartın Hapishanesi