İMF-TÜSİAD programı doğrultusunda süren topyekûn saldırı 1,5 yılını doldurdu. İşçi sınıfı ve diğer emekçi kesimlerin saldırıları püskürtme konusunda gösterdikleri zayıflık ve sendika bürokratlarının sınıfı oyalayıp dizginleyen tavırlarından aldığı güçle kapitalistler ve onların devleti azıttıkça azıtıyor.
Sınıfın ileri bölüklerinden belediye işçilerinin grevlerinin fiilen yasaklanması ve sendika ağalarının tabandan yükselen mücadele isteğinin önüne geçmeyi başarması sayesinde, işçi sınıfı cephesinde önemli bir fırsat kaçırılmış oldu. Faşist sermaye devleti, bir yandan hücre karşıtı mücadeleye azgınca saldırmakta, öte yandan hak arama, sendikalaşma mücadelesi veren işçiler üzerinde terör estirmektedir. Ulucanlar direnişi şehitlerinin birinci yıldönümü anmasına azgınca saldıranlar, 2000 Yılı Küresel Kadın Yürüyüşüne bile tahammül edemeyecek duruma gelmişlerdir. Sermayenin istikrarı için, sokağa taşan her eylem devletin faşist güçleri tarafından saldırıya uğramaktadır. Uyumlu hükümeti, sendika ağalarını, kontra medyayı ve devletin kolluk güçlerinin terörünü arkasına alan tekelci burjuvazi, yeni hak gaspları yapma hazırlığında.
Sermaye örgütleri iş güvencesi yasa tasarısıyla ilgili peşpeşe açıklamalar yapmaktadırlar. Hükümetse sert eleştiriler yöneltmektedir. Bu yasa tasarısının iş güvencesi sağlamadığını bizzat patronların kendileri söylemektedirler. O halde bir kaşık suda fırtına koparmak da ne oluyor? İMF-TÜSİAD uşağı bir hükümetin işçi-emekçilerin çıkarına uygun bir yasa çıkarması, eşyanın tabiatına aykırıdır. Bunu da en iyi bilenler kapitalistler olduğuna göre, bu orta oyununa neden ihtiyaç duyuluyor?
TİSK üyelerinin Sabancı Centerda yaptıkları son toplantının ardından yapılan açıklama bu orta oyununun nedenini ortaya koymaktadır. İş güvencesi yasa tasarısının sakıncalarının sıralanması, Koçun Arçeliki Çine taşırım vb. tehditlerinin ardından, kapitalistler asıl niyetlerini ortaya seren iş yasalarını çağdaşlaştırma planlarını açıkladılar. Bu plana yakından baktığımızda, Türk tekelci burjuvazisinin çağdaşlaştırmada ne kadar mesafe katettiğine tanık oluyoruz. Gerici-faşist Ecevit hükümeti eliyle yürüyen topyekûn saldırının sonuçları, işçi sınıfı, kent ve kır emekçilerinin yaşamına dolaysız olarak yansımıştır. Ancak sermayenin, şu ana kadarki saldırılarla yetineceğini sanmak büyük bir yanılgı olur. TİSK toplantısının ardından kapitalistlerin iş yasalarında değişiklik istedikleri maddeler ve çıkarılmasını istedikleri yeni yasalar şöyle:
1- Esnek üretim yasal hale getirilmeli (Zaten işçilerin %90ı fiili olarak esnek üretim uygulamalarına uygun koşullarda çalışmaktadır).
2- Kıdem tazminatına hak kazanmak için gerekli çalışma süresinin bir yıldan üç yıla çıkarılması.
3- Her yıl için ödenen 30 günlük ücret karşılığı tazminatın her yıl için 15 günlük ücrete düşürülmesi.
4- Ek mesailerde ödenen %50 ek ücretin %25e düşürülmesi.
5- Günlük ve haftalık çalışma sürelerinin artırılması (Yine işçilerin %90ı fiili olarak 8 saatten fazla çalışmaktadır).
6- Kadın işçilerin gece çalışması yasağının kaldırılması.
7- Sendika aidatlarının kaynaktan kesilmesine son verilmesi.
Bu listeye bakarak, önümüzdeki dönemde gündeme gelecek saldırıların ne olduğunu ve patronların neden iş güvencesi yasa tasarısıyla ilgili fırtına kopardıklarını anlamak mümkün. Böylece ABye uyum süreci ve çağdaşlaşmanın işçi sınıfı için ne anlama geldiği net olarak ortaya çıkmaktadır. ABden ya da sermaye hükümetinden medet uman, yasa olumlu ama eksik diyen liberal-reformist kesimler, eğer bu temelsiz hayalleri farklı bir misyonla yaymıyorlarsa, başlarını kumdan çıkartmak zorundadırlar. Ne emperyalizmle bütünleşmenin ne de sahte yasaların işçi sınıfı ve emekçilere bir faydası olabilir.
Böylesi pervasız bir saldırıya karşı sendikaların sesini yükseltmesi beklenirdi. Ancak, (istisnalar dışında) misyonları sermayeye hizmet etme derekesine düşmüş sendika ağaları, bir yandan yasa tasarısının arkasında saf tutarken, diğer yandan TİSKle ortak toplantı yapıp soruna çözüm arayacaklar. Böylesi bir süreçte, isminde devrimci ibaresi bulanan bir konfederasyonun başkanı olan Süleyman Çelebi, TİSK Başkanı Refik Baydurla geçmişe dayanan bir dostluğu olduğunu özellikle belirtiyor. Elbette Refik Baydur gibi azılı bir kapitalistin dostu olan bir şahsiyetin işçi sınıfının çıkarlarını savunması beklenemez. Diğer konfederasyonların durumları ise zaten ortada.
Sermaye saldırılarına devam etme kararlılığındadır. Hem de en küçük bir hak kırıntısını gaspedinceye kadar. Elbette ki işçi sınıfı buna izin verdiği sürece... Gözlerini kâr hırsı bürümüş kapitalist asalakların saldırılarını engellemek, dahası yeni kazanımlar elde etmek ve bu kazanımları sınıfsız, sömürüsüz bir dünyayla taçlandırmak, işçi sınıfı önderliğinde tüm ezilenlerin örgütlü militan eylemiyle mümkün olabilir. Bunun ortası yoktur artık. Süreç ya sınırsız köleliğe boyun eğmeyi ya da baş kaldırarak özgürleşmeyi dayatmaktadır.
Kapitalist sınıfın iş güvencesi adı altında gündeme getirdiği son saldırı karşısında, işçi sınıfı bu aynı alanda bazılarını aşağıya aldığımız kendi en acil istemleri uğruna mücadeleyi yükseltmelidir.
- Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
- Tüm çalışanlara genel sigorta (işsizlik, sağlık, kaza, yaşlılık vb.)!
- Esnek üretim, prim, parça başı, akord vb. çalışma sistemleri ve taşeronlaştırma yasaklansın!
- Her türlü fazla mesai yasaklansın!
- 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası. Sağlığa zararlı ve tehlikeli işlerde azami 5 saatlik işgünü!
- Kesintisiz iki günlük hafta tatili, 6 haftalık yıllık ücretli izin!
- Kadın işçilerin kadın, ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalıştırılması yasağı. Doğumdan önce ve sonra 3er aylık ücretli izin, tıbbi bakım ve yardım. Kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve emzirme odaları!
Cottarelli 29 Ekimde Türkiyede...
İMF heyeti yeniden Türkiyede. Türkiye masası şefi Cottarelli ise 29 Ekimde geliyor. İMF heyeti, saldırı programının sonuçlarına dair ortaya çıkan verileri toplamak için, Cottarelliden önce geldi. Çünkü saldırı programını hayata geçirmek için zaman kaybetmeye tahammülleri yok.
İMF heyeti saldırı programının gidişatını inceleyerek, sermayenin uşağı hükümeti teftiş edecek. Elbette her zaman olduğu gibi teftiş sonrasında yeni saldırı paketleri açıklanacak, yürüyen saldırılar hızlandırılacak.
İMF heyetinin açıklanan gündeminde; saldırı programının gözden geçirilmesinin yanısıra, 2001 bütçesinin son rötuşlarının yapılması ve yeni ek niyet mektubunun hazırlanması da yer alıyor. 2001 bütçesi ile işçi ve emekçilere ayrılan ücret harcamalarında önemli bir kısıntı öngörülürken, deprem vergisi adı altında yapılan soygun kalıcılaştırılıyor. Özelleştirme için hazırlanan yeni program ile kamu bankaları ve Telekom başta olmak üzere önemli KİTlerin yağma ve talanı planlanırken, kitlesel işçi kıyımları gerçekleştirilecek. Bu yıl da, hedeflenen enflasyon masalıyla ücretlerin düşürülmesinin gelecek yılda da devamı için yeni bir hedef enflasyon açıklanacak. İlk açıklamalara göre bu hedef oran %15. İlk bakışta bu başlıklarla sayılabilecek olan İMFnin yeni dönem saldırı programı netleştirilecek. Teftiş, saldırı hükümetinin kararlılığını göstermesi ile noktalanacak. Hükümet aldığı direktifler uyarınca yeni dönem saldırı programı için ek niyet mektubunu hazırlayıp İMFye gönderecek.
Çantasında işçi ve emekçilerin boynunu sıkacak paketlerle Türkiyeye gelecek olan Cotarelliye bir önceki ziyaretinde olduğu gibi militan bir karşılama töreni hazırlamak işçi-emekçiler için bir zorunluluktur. Cottarellinin elini kolunu sallayarak ve şov yaparak ülkeye girmesine izin verilmemelidir. 29 Ekim günü ve Cottarellinin Türkiyede bulunduğu tüm süre boyunca, yıkım programına karşı öfkemizi alanlara taşıralım. Emperyalizmden ve yerli işbirlikçilerinden yaşamımıza kasteden saldırılarının hesabını soralım. Emperyalizme, onun mali polisi İMFye ve sermayeye teslim olmayalım.
Cottarelli defol!
Kahrolsun İMF!
Yaşasın bağımsız sosyalist Türkiye!