ARSIVANA SAYFA
 
28 Ekim '00
SAYI: 40
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Zindanlardaki direnişe güç vermek için mücadeleyi her alanda yükseltelim!
Oyun bozuldu, katledilenler değil katiller yargılandı!
Ulucanlar katliamının ikinci perdesinde devlet terörüne karşı militan direniş
Ulucanlar davasına hazırlık çalışması
Ulucanlar’ın direniş geleneği yolunda yürüyoruz!
Yıldırım Doğan’ın Ulucanlar savunması
Adana’da SAG’a destek açıklaması
Sendikal ihanet nereye kadar?
Sınıf hareketinden kısa haberler
Cottarelli ve uşak takımını kovmak için sokağa, eyleme!
İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret!
Direnişimizin nedenleri, anlamı ve talepleri
Bayrağımıza bir kez daha leke düşürmeyeceğiz!
Zindan direnişine yurtdışından güçlü bir destek örgütleyeceğiz!
Filistin İntifadası’nın ilk sonuçları
Ortadoğu’da anti-emperyalist mücadele dalgası
Seattle’ın izinde emperyalizme karşı yeni militan gösteriler!
Gençlik ateşi hücreleri yakacak!
YÖK’e karşı mücadeleye!
Bir anadan mektup
Basından seçmeler
Mücadele Postası
 



 
 
Ulucanlar Davası’nda mahkeme salonu:
Katliamın ikinci perdesi oynandı...

Oyun bozuldu, katledilenler değil katiller yargılandı!


Ulucanlar’ın faili devletin katliamın üzerini örtmek amacıyla açtığı dava, bir süre sürüncemeye bırakıldıktan sonra, 24 Ekim günü yapılan ikinci duruşmayla devam etti.

Katliamcı ruhla kaleme alınan iddianameyle kendisine verilen senaryoyu uygulamakla görevlendirilmiş mahkeme heyeti, misyonuna uygun olarak, hiçbir hukuki kriter gözetmeksizin katledilenleri yargılamaya çalıştı. Bu durum tüm açıklığıyla gözler önüne serilirken, duruşma salonu bir işkencehaneye dönüştü. Polis, davada tutuksuz yargılananları ve aileleri duruşma salonuna sokmazken, jandarma, mahkeme heyeti önünde tutuklu devrimcileri dayaktan geçirdi. Mahkeme salonunda yaşananlar, Ulucanlar davasının, katliamın ikinci perdesi olduğuna ilişkin savı bir kez daha kanıtladı.

Ancak, mahkeme tüm bu faşist gösteriye sahne olurken, sanık sandalyesine oturtulan devrimciler, katliamı teşhir ederek katledenleri yargıladılar. Avukatların ve yargılanmaya çalışılan devrimci tutsakların bu tutumu, yargılayanları savunmacı bir konumda tutarken, mahkeme heyeti duruşmayı bir an önce bitirebilmek için yoğun bir çaba harcadı.

Duruşma saat 10:00 civarında başladı. Tutuksuz olarak yargılananların ve ailelerin içeriye alınmaması nedeniyle, avukatlar mahkeme heyetinden bu engellemeye derhal son verilmesini talep ettiler. Önce taleplerin üzerinden atlamaya çalışan mahkeme heyeti, avukatların ısrarlı ve mahkemenin hukuk dışılığı üzerine yaptıkları konuşmaları üzerine kısmen de olsa kabul etmek zorunda kaldı. Tutuksuz yargılananlar mahkeme salonuna alınırken, adliye girişinde bekleyen bazı tutsak yakınları içeriye alınmadı. Mahkemede böylesi bir terör sürerken, dışarıda da polis saldırısı başlamıştı. Bunun duyulması üzerine avukatlar, ailelere yapılan bu saldırının duruşmanın aleniyeti ilkesine aykırı olduğunu, bunun katliamın üzerini örtmek isteyenlerin çabalarının bir ürünü olduğunu söyleyerek, gözaltına alınan ailelerin derhal serbest bırakılarak duruşma salonuna getirilmelerini talep ettiler. Tabii ki birçok talep gibi bu da geçiştirildi. Yine mahkeme boyunca, verilen savunma ifadelerinin (yargılananların ve avukatların) tutanağa geçirilmemesi için büyük bir çaba sarfedildi. Ancak yargılanan tutsakların ve avukatların ısrarlı çabalarıyla, savunma ifadelerinin bir kısmı tutanağa geçirilebildi.

Duruşmaya Ulucanlar Cezaevi’nde bulunanlardan beş devrimci tutsak getirilmişti. Katliamdan sonra tahliye olan devrimci tutsaklardan duruşmaya katılanlar altı kişiydi. Katliamın yakın tanığı olan diğer cezaevlerindeki tutsaklar ise bir kez daha duruşmaya getirilmediler. Avukatların, yargılanan tüm tutsakların bir sonraki duruşmaya getirilmesi yönündeki talepleri mahkeme heyeti tarafından bir kez daha reddedildi.

Duruşma günü Ankara’nın merkezi noktalarına yığınak yapıp tam bir terör estiren polis, adliye binasını da duruşma boyunca abluka altında tuttu. Duruşma salonunun büyük bir bölümü polislerle doldurularak, abluka buraya da taşındı.

KESK ve İHD yöneticileri, TBMM Adalet Komisyonu üyesi İsmail Aydınlı ve bazı tutuklu yakınları da duruşma salonunda bulunuyorlardı.

Avukatların, davanın usulü ve esasına ilişkin yaptıkları ön savunmalardan sonra, duruşmada bulunan devrimci tutsakların savunmalarına geçildi. Sırayla konuşan devrimci tutsaklar, yaşanan katliamı ayrıntılarıyla anlatarak Ulucanlar vahşetini gözler önüne serdiler. Katliama katılan jandarma, özel tim, polis, gardiyan ve cezaevi müdürlerini ayrıntılı tip tarifleri ve isimleriyle teşhis ederek, haklarında suç duyurusunda bulundular. Yine katliamın sorumlularının devletin üst zirvelerine kadar gittiği söylenerek, devletin merkezi kademeleri hakkında da suç duyurusu yapıldı. Yargılanmaya çalışılanlardan Yıldırım Doğan savunmasında; bugün burada kendilerinin değil gerçek katliamcıların yargılanması gerektiğini, ancak mahkemenin katliamın üzerini örtme ve böylelikle katliamcıları aklama misyonu taşıdığını, ama gerek mahkemenin gerek katliamın şimdiden insanlığın vicdanında mahkum olduğunu ve katliamcıların tarih önünde hesap vereceklerini söyledi.

Yargılanmaya çalışılan devrimcilerden Cemaat Ocak, savunmasını yaparken, o sırada salonda bulunan Dilek adlı gardiyanın da kendisine işkence yapanlardan biri olduğunu belirterek, hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine avukatlar söz alarak, işkenceci gardiyanın kimlik tespiti için duruşmaya alınmasını talep ettiler. Bu sırada işkenceci gardiyan jandarmalar tarafından salondan kaçırıldı. Avukatlar ve devrimci tutsaklar bu kaçırma olayını mahkeme heyetine duyurdular. Ancak mahkeme heyeti yine misyonuna uygun davrandı, bu olayı görmezden geldi.

Devrimci tutsakların savunmalarından sonra savunma avukatları söz aldılar. Mahkemenin baştan aşağı usulsüz bir biçimde sürdüğünü belirttiler ve savunmalarını yaptılar. Avukatların konuşmaları mahkeme heyeti tarafından sık sık kesilmeye çalışıldı.

Ardından, iddianamenin içerdiği senaryoya göre mağdur olarak gösterilen şehit devrimcilerin avukatı Selçuk Kozağaçlı ve Önder Gençaslan’ın babası Ali Gençarslan müdahil sıfatıyla katıldıkları duruşmada söz aldılar. Ali Gençaslan, iddianamenin çocuğunu katledenleri siyasi tutsaklar olarak gösterdiğini, ama gerçeğin böyle olmadığını anlattı. Avukat S. Kozağaçlı ise, iddianamenin hiçbir hukuki dayanağının olmadığını, asılsız ithamlarla yüklü olduğunu belirterek, iddianamenin savcılığa iadesini istedi. Ayrıca operasyonda kullanılan Büyükşehir Belediyesi’ne ait itfaiye araçlarının ne kadar köpük ve su sıktıklarına dair rapor alınmasını, çünkü kullanılan köpük ve su miktarının tespitiyle beraber tutukluların ne derece savunmasız olduklarının görülebileceğini belirtti. Ve cezaevinde toplanan mermilerin balistik incelenmesinin yapılarak hangi silahlardan çıktığının tespit edilmesini, böylece katliamcıların gerçek kimliğinin görüleceğini ifade etti. Mahkeme heyeti müdahil avukatın taleplerini de reddetti.

Duruşmanın sonunda heyet avukatların tüm taleplerini reddetti ve duruşmayı 5 Aralık’a erteledi.

Duruşma sonunda katliamın bu ikinci perdesini protesto eden devrimci tutsaklar; “Yaşasın Ulucanlar direnişimiz!” ve “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!” sloganlarını yükselttiler. Bunun üzerine Ulucanlar’ın işkencecileri bir kez daha gerçek yüzlerini göstererek, devrimci tutsaklara vahşice saldırdılar. Adliyenin bodrum katına kadar dövülerek götürülen devrimci tutsaklar, burada konuldukları hücrede de yine dövülerek işkenceden geçirildiler. Saldırı, avukat ve diğer katılımcıların tepkileriyle karşılanırken, mahkeme heyeti çareyi duruşma salonundan apar-topar kaçmakta buldu.

Katliamın ikinci perdesi, adına layık bir biçimde böylece sonuçlandı. Ama, sokaklarda olduğu gibi, katliamcıların aklanmaya çalışıldığı mahkeme salonunda da yargılanan bizzat düzenin ve devletin kendisi oldu. Ulucanlar’ın katliamcıları böylelikle, sorumlusu oldukları katliamdan yakalarını kurtaramayacaklarını görmüş oldular. Çünkü katliam, üzeri örtülemeyecek kadar açık ve vahşidir. Bunun için katledilenler değil katliamcılar yargılanmış ve bir kez daha lanetlenmiştir.

Katliamın hesabı ise mutlaka sorulacaktır!