Devrimci tutsakların 20 Ekimde başlattıkları Süresiz Açlık Grevi eylemiyle birlikte, hücre saldırısına karşı mücadele yeni bir evreye sıçradı. SAG direnişine ve devrimci tutsaklara sahip çıkmak için, 26 Ekim günü öğlen vakti İHD önünde, Dayanışma-Der ve TUYAB tarafından ortak bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamada; Hücrelere girmemekte kararlı olan devrimci tutsaklar, 20 Ekimden itibaren SAGne başladılar. Bugün de Ceyhan Hapishanesinde devrimci tutsaklar SAGne başlıyorlar denilerek, SAG direnişinin genel talepleri sıralandı.
Açıklamada Ulucanlar katliamı, Burdur ve Bergama operasyonlarının hücreleri hayata geçirmek için bir ön adım olduğu, Ulucanlar katliamının 2. duruşmasına katılmak amacıyla Ankaraya giden tutsak yakınlarına vahşice saldırıldığı, Ceyhan Cezaevinde gaz bombaları ve gaz maskeli robocoplarca yapılan koğuş aramalarının birer katliam provası olduğu ifade edildi.
Ayrıca, 25 Ekimde Ceyhan Cezaevine ziyarete gelen tutuklu yakınlarının önce gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakıldıkları, görüş sonrasında ise Dayanışma-Der Şube Başkanı Şule Sakaoğlunun şüpheli şahıs olduğu gerekçesiyle gözaltına alındığı, tutsak yakınları ve ailelerinin polis ve jandarmanın tacizine maruz kaldığı açıklandı.
Yaklaşık 60 kişinin katıldığı basın açıklamasına İHD ve KESKe bağlı bazı sendikalar ile üniversite öğrencileri destek verdiler. Anaların, hücre karşıtı sloganların yazılı olduğu önlüklerle katıldıkları, dövizlerin taşındığı açıklamada, Yaşasın Süresiz Açlık Grevi Direnişimiz!, Hücreleri parçala tutsaklara sahip çık!, Devrimci tutsaklar onurumuzdur! sloganları atıldı.
Ankarada Ulucanlar katliamının 2. duruşmasındaki kararlı, coşkulu atmosfer Adanadaki basın açıklamasında da kendini gösterdi.
Cezaevleri sorunu can yakmaya devam ediyor.
20 Ekim 2000 tarihinde Ümraniye, Bursa, Çanakkale, Bartın, Gebze, Malatya, Çankırı, Aydın, Buca, Ulucanlar, Uşak, Ceyhan, Yozgat ve Niğde Kapalı Cezaevlerinde bir kısım tutuklu ve hükümlü süresiz olarak açlık grevine başlamışlardır. (...)
Cezaevlerinin cumhuriyet tarihinin en yüksek doluluk seviyesine ulaştığı doğrudur. 1 Ağustos 2000 tarihi itibariyle cezaevlerinde 61.183'ü adli, 10.826'sı siyasi olmak üzere toplam 72.009 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bunların 26.432'si tutuklu, 45.557'si hükümlüdür.
Bu sayılar, ülkemizde çok sayıda suçun işlendiğinin değil, temel hak ve özgürlüklerin gasbedilmesinin, artan işsizliğin, yoksulluğun, köy boşaltma ve zorla göç politikalarının, özelleştirme adı altında çalışan yığınları işten atma ve örgütsüzleştirme uygulamalarının yol açtığı toplumsal şiddetin, sosyal, toplumsal, kültürel ve ahlaki çöküntünün; başta Terörle Mücadele, Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası olmak üzere sayısız baskıcı yasa ve kurumların varlığının göstergesidir.
Biz insan hakları savunucuları, ağır sosyal ekonomik krizlerin yaşandığı, toplumsal çürüme ve şiddet ortamının gün geçtikçe derinleştiği, suçlu-suçsuz arasındaki çizginin giderek kaybolduğu, anti demokratik yasalar ve adil olmayan yargılamalar sonucu aydınların, yazarların, gazetecilerin, bilim adamlarının, öğrencilerin, çocukların cezaevlerine doldurulduğu bir ülkede affın bir "lütuf" değil, toplumsal barış için bir "zorunluluk" haline geldiğine inanıyoruz.
Fakat devletin cezaevleri politikasında bugüne kadar yürütülen uygulamaların sicili düşünülecek olursa, hiçbir vaadin karşılıksız olmadığı bilinmektedir. Ayrımsız bir genel affın karşısına hak edenlerin affedilmesi mantığı ile çıkan hükümet, affı "tecrit" amaçlı "F ( Hücre) Tipi" Cezaevleri politikasını sorunsuz uygulayabilmenin bir koşulu olarak düşünmektedir.
Ülkemizde insan hakları, hukuk ve demokrasi alanında yıllardır yaşanan sorunlar dikkate alındığında, af bir anlamda devletin toplumdan özür dileyişidir. Hiçbir özür, kabahatten büyük olamaz. Bu nedenle "af" uygulaması, başka bir insanlık suçunun nedeni olmamalıdır.
Siyasi iktidar, suç işlemeye devam etmektedir. F Tipi cezaevleri politikasının toplumsal meşruiyetinin sağlanması amacıyla Ulucanlar Cezaevinde gerçekleştirilen katliam, daha önce de olduğu gibi 24 Ekim günü Ulucanlar davası nedeniyle Ankara adliyesine giden ailelere Abdi İpekçi parkında polis saldırısı olarak devam etmiştir.
Onlarca aile hastaneye kaldırılmış, 46sı da gözaltına alınmıştır. Davaya katılmaları engellenen ve yararlanan aileler Ankara Şubemize gitmişler, şubemizin etrafı çevik kuvvet ekipleri tarafından sarılarak abluka altına alınmıştır.
Tekrar ediyoruz; cezaevleri toplum vicdanında kanayan bir yara olmaya devam etmektedir. Sorunun gerçek çözümü için ilk adım olarak;
- Yeni ölümlerin yaşanmaması için hücre tipi cezaevlerinin yapımı derhal durdurulmalı, cezaevi yapımı için ayrılan fon, tutuklu ve hükümlülerin gerçek ihtiyaçlarının karşılanması için harcanmalıdır.
- Ayrımsız bir genel af çıkarılmalıdır.