Geçtiğimiz haftanın sınıf hareketi açısından en önemli olaylarından biri, POAŞ direnişi idi. Hemen tüm özelleştirmelerde olduğu gibi, özelleştirilen POAŞın yeni patronunun ilk işi de yine toplu tensikat olmuş, 1200 POAŞ işçisi bir gecede kapı önüne konulmak istenmişti. Ve uzun bir zamandır ilk kez işçiler, toplu bir saldırıyı birleşik bir direnişle karşıladılar. Tensikat haberi duyulur duyulmaz, ülke çapında tüm POAŞ işletmelerinde işgal başladı.
Eylemin asıl önemi de buradan geliyordu. Yoksa, özelleştirme kararına karşı SEKA işletmelerinde yaşandığı gibi, işçilerin toplu saldırıya karşı birleşik direniş tutumu zaman zaman ortaya çıkmıyor değil. Sorun bu tutumun ortaya konuş tarzındadır. POAŞ işçilerinin işyeri işgali şeklinde başlattıkları toplam direniş, sınıf hareketinin ihtiyacı olan militan bir çıkış için dayanak olma imkanlarını barındırma açısından sorunu çözmeye aday bir eylem olarak doğmuştu.
Ancak, hem POAŞtan atılan 1200 işçi için, hem de sınıf hareketi için önemli bir imkan barındıran bu çıkış, yine sendikal ihanet barikatına takıldı. İşverenin hiçbir tehditine boyun eğmeyen işçiler, sendikalarının verdiği sözlerle direnişi şimdilik bitirdiler.
Şimdilik kaydı, görüşmeler sona erene kadar klasik söyleminin ifadesiydi. Görüşmelerden olumlu sonuç alınamazsa eyleme devam edilecekti. Ancak, artık herkes çok iyi biliyor ki, ne görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkacaktır, ne de sendika eyleme devam kararı alacaktır. Sözkonusu olan, bir kez daha, en bayağısından bir satıştır. Üstelik böyle bir eylemi kırmakla, Petrol-İş sadece POAŞ işçisine değil, sınıf hareketine de ihanet etmiş durumdadır.
POAŞ eylemi ve eylemin gerçekleşme tarzı, bir kez daha ne kadar militan bir çıkış yaparsa yapsın, örgütlülük ve önderlikten yoksun olduğu sürece, sınıf hareketinin ilerleme şansının bulunmadığını göstermiştir.
Tensikata işgalle yanıt verilmesi, hakların mücadeleyle alınabileceği doğru tespitinin sınıf içindeki yaygınlığının da göstergesidir. Buna rağmen, tam tersi bir öneri (görüşmeler yoluyla) ile eyleme son verilebilmesini, işçinin aldatılmış olması şeklinde değerlendirmek doğru olmayacaktır. Üstelik bu oyun ilk kez Petrol-İş tarafından ve ilk kez POAŞ işçisine karşı da oynanmamaktadır. İşçinin sendikanın önerisini geri çevirmesi ve kendi bildiği doğru yolda devam etmesi, yani eylemi sürdürmesi ve başarıyla sonuçlandırması, bir tek şekilde mümkün olacaktır; örgütlü bir önderliğe sahip olmasıyla... Ve POAŞ işçisinin sendika dışında bir örgütlülüğü yoktur. Dolayısıyla özgüveni de. Satışa boyun eğmesinin asıl nedeni budur.
Gelişmelerin sendika cephesinden ortaya çıkardığına gelince; işçinin üretimden gelen gücünü arkalarına almadan, pazarlık masalarında hiçbir hak koparamayacaklarını, sendikacılar bilmez mi? Bilmeyenler şimdiye dek öğrenmediler mi? Kuşkusuz biliyorlar. Sorun, bu yolla hak alınabileceğine inanmaları değil. Sendikaların birer mücadele aracı olmaktan çıkarılmış olmalarında sendika yönetimleri için en büyük yarış (ve kavga) yürütenlerin, sınıf mücadelesinden en çok kaçınanların olması, sendikaların yapısı ve işlevi açısından anlamlıdır. Mücadeleye hiç eğilimli ve hevesli olmayanların sendika yönetimlerine böylesine büyük bir hevesle talip olmalarının altında başka saikler olmalıdır.
Bunların başında ise, sendikaların birer arpalık olarak kullanılabilecek hale getirilmiş olmasıdır. Asıl sahiplerinin denetiminden çıkarılan her mali birikim gibi, sendika birikimleri de yağmaya açık durumdadır. Bu bir. İkincisi; sendikaların tepesi (konfederasyon yönetimleri) karşı tarafa geçiş kapısı olarak değerlendirilmektedir. Burjuva hükümetlerin pek çok Çalışma Bakanı, Türk-İşin tepesinden meclise atlayanlar arasından seçilmiştir.
Sendikaların bugünkü yapısına ilişkin bu çirkin gerçekler gözönüne alındığında, ve sınıf hareketinin içinde bulunduğu durum ve ihtiyaçları gözetildiğinde, sınıfa karşı görev ve sorumlulukların gerekleri de daha net görülebilecektir.
Sendikal ihanetin teşhiri, sınıfın önderlik ihtiyacının karşılanması çabasıyla bir arada yürütülmek zorundadır.
Sendikal ihanet çarkı, dürüst ve namuslu sendikacıları da dişleri arasında öğüterek dönmeyi sürdürmektedir. Kapitalist sömürü düzenini düzeltmek nasıl mümkün değilse, bu düzene dahil edilmiş durumdaki sendikaları düzeltmek te o kadar imkansızdır. Sendikal ihanete karşı mücadele, sendikaların bugünkü yapısını da değiştirme amacına hizmet etmelidir. Sendikaların bürokratik yapısı parçalanmalı, mücadeleci bir yapıda yeniden örgütlenmelidirler.
Çukobirlikte bundan bir ay önce 2000 işçinin zorunlu ücretsiz izne çıkarılmak istenmesi, işçiler tarafından yaklaşık iki haftalık süreye yayılan kararlı bir direnişle yanıtlanmıştı. İşverene burada kısmen geri adım attırılmış olsa da, saldırının son bulmadığı ve bulmayacağı çok geçmeden ortaya çıktı.
Şu ana kadar 53 işçi işten çıkarılmış durumdadır. Çıkarılan işçilerin 40ının Tez Koop-İş üyesi, 13ünün Tek Gıda-İşe üye olması patronun bilinçli bir tercihiydi. Çünkü ücretsiz izne çıkarılan ve direnişe geçen işçilerin hepsi DİSK Tekstil üyesiydi.
Tek Gıda-İşten yapılan açıklamaya göre; yakın zamanda fabrikaya gelen İMF ve Dünya Bankası heyetleri, fabrika yönetimine 34 trilyonluk kredi vereceklerini söylüyor. Yine aynı sendikaya göre Çukobirlikin tamamının değeri 16,5 trilyon. Bir fabrikaya değerinin iki katından daha fazla kredi taahhüt eden İMFnin bu işten herhalde büyük bir çıkarı vardır, tabii iddia doğruysa eğer.
Ve sermaye devletinin iktidarda olan hükümeti gibi İMF uşağı olan birlik yönetiminin de her attığı adımın (son olarak da işten çıkarmaların) İMF direktifleriyle olduğu şüphesizdir.
İstanbul Pendikte kurulu olan ve Arçelikin yan sanayi ürünlerini üreten Ansel Fabrikasında Mayıstan bu yana toplam 27 işçi işten atıldı. İşten çıkarmaların nedeni işçilerin Öz Çelik-İş Sendikasına üye olmalarıdır.
Fabrikada işten atmaların dışında da sorunlar yaşanmaktadır. Kısmi olarak da olsa şimdiye kadar varolan bazı sosyal haklar tırpanlanmaktadır. Patron tarafından buna sebep ise iş olmaması olarak açıklanıyor. Patronun bunu söylemesine rağmen fabrikada sürekli fazla mesai oluyor.
İşten atılan işçilere, patron haklarını tam vermek için sendikadan istifa etmelerini dayatıyor. Tabii ki burada asıl amaç fabrikada yetkili olan ve yakın zamanda grev uygulamasını başlatacak olan Öz Çelik-İşin yetkisini düşürmekten başka bir şey değildir.