YÖKün babası yine sahnede
Sezere rektörler muhtırası
Doğramacı, 12 Eylülün en önemli kurumlarından olan YÖKün mimarı. Onun ilk ve uzun bir süre başında bizzat bulunan, ardındansa günümüze kadar perde arkasından hamiliğini yapan ve haleflerini seçen bir faşizm kurmayı.
Doğramacı, YÖKe karşı mücadelenin yükselmesiyle devrimci öğrenci gençliği hedef tahtasına çakan bir sermaye uşağı.
Doğramacı, rektör seçimlerindeki kriz sırasında rektörler seçimle değil, doğrudan atamayla gelmeli diye görüş belirten, iflah olmaz bir generaller yalakası.
Ve şimdi Doğramacı yine sahnede. Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde, aralarında kimi rektör ve eski rektörlerin de bulunduğu 265 bilimadamı ile birlikte bir deklarasyon yayınladılar. Osmangazi Üniversitesinin Doğramacıya Türk ve dünya çocuklarına sağlıklı yaşam alanındaki katkıları, Türk yükseköğretimine önemli hizmetlerinden dolayı fahri doktora vermesi, bu birlikteliğin bahanesi oldu. Tabii bu verilen ödülün içeriğinde aslında sermaye yararına ibaresini unutmuş olmalılar. Zira yükseköğrenime verdiği önemli hizmetleri elbette öğrenci gençliğin yararına değildi.
Deklarasyonda rektörlük seçim sisteminin değiştirilip atama yönteminin getirilmesi isteniyor. Temmuz ayındaki kriz sırasında Doğramacının belirtmek ihtiyacı duyduğu(!) görüşleri hatırlanırsa, bu görüşün şimdi daha güçlü savunulmak için harekete geçildiği görülür. Anlaşılan o ki, birileri Doğramacının düğmesine basmış.
Peki, Doğramacıya neden yeniden sahnenin önünde ihtiyaç duyuldu?
Bilindiği gibi Sezer cumhurbaşkanı olduğundan beri düzen içinde hafif çaplı bir krize yolaçıyor. Üniversiteler cephesinden Sezer YÖK ile, rektör seçimleri skandalında ilk kez karşı karşıya geldi. YÖKün hukuksuz atamalarını engelledi. Şimdi de açılışlarda YÖKün yetkilerinin sınırlandırılması gerektiğini, örneğin rektörlük seçimlerinde herhangi bir yetkisinin olmamasını istiyor. YÖKü demokratik geleneklere uygun hareket etmeye çağırıyor. YÖKün demokratik davranmasını(!) istiyor. YÖKün varoluş amacı zaten antidemokratiktir. Sezer buna bir şey demiyor, demez de zaten. Ama bu yine de düzen içinde bir çatlak anlamına gelmektedir. Zira burjuvazinin faşist diktatörlüğü ve onun kurumları, birçok şeyi kendi hukukunu bile bir kenara attığında çok daha kolay, hızlı ve sorunsuz hallediyor. Elbette düzen içinde büyük bir kesim öyle davranmaya devam etmek isteyecektir.
İşte YÖKle girilen gerginlik ortamında burjuva gericilik cephesi YÖKün babasını yeniden bu sebeple sahneye itmiştir. Burada öne çıkarılan talepleri de üniversite rektörlerinin ne kadar şekilde kalsa da seçim gibi bir ara aşamaya gerek duymadan doğrudan YÖK (siz MGK diye okuyun) tarafından atanmasıdır.
Zira, evet, seçimlerde kim seçilirse seçilsin, YÖK kendi kafasına göre liste belirleyebiliyor. Üstelik kim seçilirse seçilsin üniversiteleri YÖKün denetiminden tam anlamıyla çıkarabilmesinin şansı yok. Ancak, eskiden YÖKün tercihleri cumhurbaşkanlığınca sorunsuzca kabullenilirken, şimdi bu rahatlığı ortadan kalkmış gözüküyor. Bundan sonrası için de, YÖKün bu konudaki diktatoryasının güvencelenebilmesi için doğrudan atama sistemini savunuyorlar.
Bize ise bir kez daha şunu tekrarlamak kalıyor: YÖK dağıtılmalı, üniversiteler özerk-demokratik bir yapıya kavuşturulmalı, eğitim her düzeyde parasız, anadilde ve eşit olmalıdır. YÖKün halihazırdaki antidemokratik yapısını ve diktatoryasını yeterli bulmayan kesimlere vereceğimiz en iyi yanıt ise, öğrenci gençliğin kendi öz sorunlarına sahip çıkmasını sağlamak ve üniversitelerde birleşik-örgütlü mücadeleyi yükseltmek olmalıdır, olacaktır.
8 yıllık eğitime katkı soygunu kalıcılaştırılıyor
8 yıllık eğitime katkı adı altında çeşitli vergi ve kesintilerle işçi ve emekçilerin soyulması uygulaması, 1 Eylül 1997de yürürlüğe girmişti. Ancak bu uygulamanın süresi yasal olarak 31 Aralık 2000 tarihinde sona eriyor.
Bilindiği üzere, devlet bir soyguna başladıysa buna öyle kendiliğinden son vermeye pek yanaşmaz. Nitekim küçük küçük miktarlarla başlayan üniversite har(a)çları, yıldan yıla artarak asgari ücretin üzerine çıkmıştır. Bundan vazgeçilmesi de düşünülmemektedir.
Şimdi de Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu bu soygunun 10 yıl daha uzatılmasını istiyor. Üstelik bakanlık olarak bu konu, bir yasa tasarısı taslağı şeklinde Bakanlar Kuruluna iletilmiş. Elbette 10 yıl sonra da bundan vazgeçilmesini düşünmüyorlar. Artık soygun başlamışsa devam edecektir deniliyor. Son üç yılda bu yasal soygundan kaldırılan para 755 trilyon liradır.
Bu soygunun sona ermesi yasal sürenin dolmasıyla değil (çünkü biri dolduğunda yenisi başlatılacaktır), işçi ve emekçilerin örgütlü, birleşik ve kararlı bir mücadele yükseltmeleriyle gerçekleşecektir.
DTCFde faşist saldırı
Okulların açılmasıyla beraber faşistlerin düğmesine de basıldı. 16 Ekim Pazartesi günü Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde faşist saldırı yaşandı. Ayhan Koku adlı öğrenci faşistler tarafından bıçaklandı. Bunun ardından bir faşist cezalandırıldı. Bu arada sivil polisler faşistlerin imdadına yetişerek havaya ateş açtılar. Devrimci ve demokrat öğrenciler bunun ardından toplu halde okuldan çıkarak Yüksel Caddesine kadar yürüdüler.
İÜde iki ayrı İsrail protestosu
Filistinin siyonizme ve emperyalizme karşı ihanet çemberini yararak yeniden yükseltmiş olduğu özgürlük savaşını kanla bastırmak üzere katliamlara girişen, son üç haftada birçoğu çocuk yüzden fazla Filistinliyi katleden İsraile ve arkasındaki emperyalizme karşı protesto eylemleri, tüm dünyada olduğu gibi Türkiyede de yaşanıyor. 17 Ekim Salı günü İstanbul Üniversitesinde bununla ilgili iki ayrı öğrenci eylemi gerçekleşti.
Devrimci ve demokrat öğrenciler, Hukuk Fakültesi kantininde düzenledikleri şiirli dia gösteriminin ardından, saat 13:00de fakülte binası önünde forum düzenlediler. Forumun ardından öğrenciler Beyazıt Meydanına yürüyerek burada bir açıklama yaptılar. Yapılan açıklamada, İsrailin Filistine yönelik yürüttüğü katliamlar ve Ortadoğudaki Amerikan emperyalizmi protesto edildi.
Diğer açıklama ise MGVliler tarafından Edebiyat Fakültesinde gerçekleştirildi. Tekbir getiren grup Filistinde ölenler için namaz kıldı.
Cebeci Kampüsünde de İsrail protesto edildi
İsrailin Filistine yönelik giriştiği ABD destekli katliam, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsünde de protesto edildi. 18 Ekim Çarşamba günü öğle saatlerinde İletişim Fakültesinde biraraya gelen devrimci ve demokrat öğrenciler, buradan sloganlarla önce Hukuk Fakültesine yürüdüler. Burada pankart açan öğrenciler, daha sonra Eğitim Fakültesinin önüne kadar yürüyüp burada bir basın açıklaması yaptılar. Basın açıklamasında Ortadoğunun emperyalizmin hedefi haline geldiği, TCnin de bu konuda emperyalizm yanlısı bir tavır takındığı söylendi.
ODTÜde baz istasyonu protestosu
Baz istasyonları üniversitelerde de tehlike saçıyor. ODTÜ bunlardan biri. Yurt ve kampüsteki baz istasyonlarının sökülmesini isteyen ve buna yönelik 4000 imza toplamış olan ODTÜ öğrencileri, 18 Ekimde bir basın açıklaması yaptılar. Açıklamada öğrenciler, baz istasyonlarından dolayı radyasyon oranının 10 miliwata çıktığını, New Yorkta bile bu oranın 1 miliwatt düzeyinde olduğunu söylediler.
İnönü Üniversitesinde boykot
Malatya İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinde formasyon derslerinin kaldırılmasının ardından öğrenciler ders boykotu başlattılar. Zira formasyon derslerinin kaldırılması öğretmenlik haklarının gaspedilmesi anlamına gelmektedir.
Boykotun başlamasının ardından öğrenciler taleplerini iletmek için rektörlüğe yürüyüş düzenlediler. Jandarma engeline rağmen rektörlüğe ulaşan öğrencileri rektör muhatap kabul etmediğini belirterek geri çevirdi.
Ancak tüm baskılara rağmen İnönü Üniversitesi öğrencileri, formasyon haklarını kazanana kadar mücadeleye devam edeceklerini belirttiler. İkinci öğretim öğrencilerinin de boykota katılması, boykotun moralini ve kararlılığını artırıcı bir özellik sergiledi.
|