ARSIVANA SAYFA
 
5 Ağustos '00
SAYI: 28
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Kamu emekçilerine kararname saldırısı
MGK komutasında İMF-TÜSİAD operasyonları
KESK bürokratları ve KHK
DİSK'in II. Genel Kurulu
Kendini tekrar ve yokoluş

Konuşmalar ya da DİSK'in "D"si
TİS komitelerinde örgütlenelim!
Burjuvazi hayvanca sömürüde sınır tanımıyor!
Sendika ağalarının sermaye için artan önemi
Öncü-devrimci kamu emekçilerinin...
Eğitim-Sen 4. Olağan Kongresi üzerine
Gençlik hareketi ve partinin güncel...
Metal işkolunda TİS süreci ve sendikaların durumu
Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu açıklamaları
Fikret Başkaya ile konuşduk...
Hücre karşıtı eylemler ve devrimci meşruiyet
Yeniden Galatasaray'da yız!
Komünistler ve zindan politikası!
Cezaevinden grevdeki EXSA işçilerine mektup...
MGK'nın Kıbrıs'a müdahale planı yürürlükte!
Komünist militanlardan parti programı üzerine...
Kızıl Bayrak hakkında konuştuk
Mücadele Postası
 



 
 
Cezaevinden grevdeki EXSA işçilerine mektup...

“Sürekli eylem ve
hareketlilik içinde olmalıyız”



EXSA’nın yiğit işçilerine yeniden merhaba!

Size yeniden yazmanın mutluluğu içinde başlamak istiyorum mektubuma. Çam sakızı çoban armağanı hediyemizi kabul etmeniz ve bunun üzerine gönderdiğiniz bir çift selam, bizi ne kadar sevindirdi anlatamam. Sizin yaşadığınız duyguları biliyor ve anlıyorum. Sevinciniz, direnciniz, umudunuz, kederiniz, tasanız benim de sizlerle birlikte hissettiğim ve yaşadığım duygular. Buna şüpheniz olmasın. Arkadaşlar, greviniz bir buçuk ayını doldurmuş bulunuyor. Hani bilirsiniz, bir söz vardır: “Domuzdan post, patrondan dost olmaz” diye. Çünkü, bizim kumaşımızla patronların kumaşı farklı dokunmuş. Çünkü bizler, alınterini namus bilmiş, kursağından haram bir lokma geçmemiş bir sınıfın insanlarıyız. Çünkü biz işçiyiz, herşeyi üreten ve yaratanız. Dönüp bakalım şu dünyaya: Elimizin, terimizin değmediği ne var? Ama hep aç kalan bizler olmuşuz. Bir lokma ekmeğe muhtaç olan bizler olmuşuz. Ne kendimize bir gelecek, ne de çocuklarımıza mutlu bir hayat verebilmişiz.

Bu düzen, bu asalakların düzeni, bu sermayenin iktidarı ve devleti varoldukça da, insanca bir toplum ve dünya yaratılamaz. Yoksa bunu bir alınyazısı gibi yaşamaya devam edeceğiz. Bunu bize alınyazısı diye yazanların ellerini kırmaksa yine bizim elimizde. Çünkü Sabancı’sı da, Koç’u da bizim emeğimize el koyarak yaşamıyorlar mı? Bize sefaleti yaşatanlar, bunlar değil mi? Sendikaya, sigortaya karşı çıkanlar, SSK hastanelerini özelleştirmeye çalışanlar, hastane kapılarında bizleri süründürenler, bunlar değil mi? Bu devlet, onların devleti değil mi? Bu yasalar, onların yasaları değil mi? Bugün fabrikanın önünde toplu şekilde beklememizi istemeyenler kimler? Bunu yasa haline getirenler, copuyla, dipçiğiyle karşımızda beklemiyorlar mı? Eminim bunları siz yaşayarak fazlasıyla görüyorsunuz. Çünkü insan yaşayarak çok çabuk öğreniyor. Kim dost, kim düşman, kim sahte dost, kim gerçek dost, herşeyi yaşayarak öğreniyoruz. Çünkü bizim en büyük öğretmenimiz, yaşadıklarımızdır.

Nerde kalmıştık? Demiştik ki, grevimiz bir buçuk ayını doldurmuş bulunuyor. Ama hala patron bizim irademizin kırılmasını bekliyor. Beklemiyor, bunun için çalışıyor. Ölümle korkutup sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar bizi. Ama nafile! Ancak patronun oyunlarını boşa çıkarmak için üzerimize düşen görevleri yerine getirebilmiş değiliz. Grev muhakkak ki bize öğretiyor. Ama geç kalmamak lazım. Daha önceki mektubumda grev komitesinin önemine, dayanışmanın yaratılabilmesi için üzerimize düşen görevlere değinmiştim. Sizin de bildiğiniz gibi, grevimiz organize sanayiinde epeyce bir etki de yaratıyor. Gönen Çelik, Arat Tekstil ve diğerleri, sendikalaşmak için içten içe kaynıyorlar. Oralarda patronların gözdağı vermek için işçi çıkarmaları boşa değil. Ama isterseniz buna gelmeden önce, grev komitesi üzerine biraz daha sohbet edelim. En azından işçi arkadaşların grev komitesinin ihtiyaç olması üzerine girişimlerde bulunması, bunu tartışması olumlu bir davranıştır.

Bir grev komitesi bize niye gerekli? Herşeyden önce, grevin planlı-programlı devam etmesi için gerekli. Bütün işçi arkadaşları sürekli çalışmanın içine çekebilmek için gerekli. Mesela her işçi arkadaşımızın grevde bir görevi ve sorumluluğu olmalı. Bunları yapabilmek de bir plan işidir. Öyleyse grev komitesi böyle bir planlama yapabilmek için gereklidir. Mesela grev yerine gelenlerle (misafirler, işçiler, basın vb.) ilgilenecek işçiler olmalıdır. Başka fabrikalara ziyarette bulunacak, grevi anlatacak işçiler olmalıdır. Günlük masrafları tutan, işçilerin ihtiyaçlarını bilen ve görevlendirilen işçiler olmalıdır. Dayanışma için kart, çakmak, kalem vs.’nin çıkartılması için işçilere ihtiyaç vardır. Bir eylem ve miting örgütlenecekse, sendikalara, kitle örgütlerine giden gelen işçiler olmalıdır. Bu ve buna benzer daha birçok iş için planlı çalışmamız gerekiyor. Hepimiz ne yapacağımızı bilmeliyiz.

Grev boyunca, nasıl fabrikada çalışırken zorunlu olarak berabersek, hergün mutlaka biraraya gelmeliyiz. Hergün biraraya gelmek, hem sıcak ilişkiler geliştirmek, hem bir gün sonrası için nelerin yapılacağını tartışmak için gerekli. Her bir işçi arkadaşımızla ilgilenmek, moralini düzeltmek, umutsuzluğa düşmesini engellemek için çaba göstermek gerekir. Birbirimizle yalnızca sendikada ya da fabrikanın önünde değil, ev ziyaretlerinde bulunarak toplantılar yapmalı, sürekli bir eylemliliğin içinde olmalıyız. İşleyen demir pas tutmaz diye boşa söylememişler. Sürekli eylem ve hareketlilik içinde olmalıyız. İşte tüm bunlar bir plan ve program işidir. Öyleyse, kurmak için geç kaldığımız grev komitesini tüm işçiler olarak oturup tartışmalı, kim ne yapacak, nasıl yapacak, kararlaştırmalıyız.

Demiştik ki, organize sanayi içten içe kaynıyor. Hem onların bizlerle dayanışmasını örgütlemek, hem de oralara sendikayı sokabilmek için elimizden geleni yapmalıyız. En azından bunu oturup tartıştık mı? Bu fabrikalardaki öncü işçileri biraraya getirmek, ortak bir toplantı yapabilmek için hangi çabanın içerisindeyiz? Bugün EXSA patronu hala direniyorsa, organize sanayiindeki dağınıklığımızdan dolayıdır. Onlar ortak kararlar almışlar, organize sanayiine sendika girmeyecek diye. Onun için ortak bir fon bile kurmuşlar. EXSA
EXSA işçisine...


600 yiğit EXSA işçisi
sömürüye ‘yeter!’ dedi.
Sürünerek yaşamaktansa,
mücadeleyi seçti.

And içtiler kazanmaya
organize patronlarının
oyunlarını bozmaya.
Birlik olup örgütlendiler
çıktılar mücadele yoluna.

Kimse durduramaz onları,
ne ihanet, ne jandarma
EXSA işçisi kazanacak
sınıf kardeşleriyle omuz omuza.

Organize işçisi birlik olacak,
sendikasız fabrika kalmayacak
mücadele ateşini yaymak için
EXSA işçisi mutlaka kazanacak!
patronu buna güveniyor. Yani kararı tek başına değil, diğer patronlarla birlikte veriyor. Organize sanayiinde ortak bir dayanışma ve direnişin örgütlenmesi sorumluluğu herkesten çok bizlerin üzerinde. Çünkü herkes bu grevin kazanıp kazanamayacağına göre hesap yapıyor. Yani zaman daralıyor. Acele etmemiz gerek. Ayrıca bugün işçilerin ortak çıkardığı ADANA TİS BÜLTENİ’ni en iyi şekilde kullanmalıyız. Ulaştırabileceğimiz her yere ulaştırmalı, dayanışmanın ve ortak bir direnişin örgütlenmesi için bu aracı kullanmalıyız. Mesela bu bültenin ikinci sayısını EXSA ÖZEL SAYISI olarak hazırlamamızın önünde hiçbir engel yok. Tek yapacağımız şey, ne yazacağımızı bilmek! Grevimizin ne olduğu, nasıl geliştiği, neden dayanışmanın ve ortak bir direnişin yaratılması gerektiği, yapmamız gereken mitingin propagandasına kadar, ihtiyacımız ne ise onları yazmak ve organize sanayiinden diğer fabrikalara ve oturduğumuz semtlere kadar her yere ulaştırmak ve işçilerle sürekli toplantılar yapmaya çalışmaktır. Yukarıda da demiştik ya, eylemsizlik umutsuzluğa sürükler insanı. En kısa zamanda Adana genelinde bir miting yapabilmemiz gerekiyor. Diğer fabrikalardan işçilerin mitinge katılımını çoğaltmak için de her türlü aracı değerlendirmeliyiz. Elimizdeki bültenden tutun da, bastıracağımız çakmak, kalem ve dayanışma kartlarına kadar her türlü araç kullanılmalıdır. Yapmamız gereken mitingin talepleri de, ADANA TİS BÜLTENİ’nin arka kapağındaki talepler olmalıdır: Grev ve toplusözleşme hakkı! Sendikasız, sigortasız çalışmaya, zorunlu mesailere hayır! Sendikalarımıza konan %10 barajını yıkacağız! Bunlar, taleplerimizden yalnızca birkaç tanesidir.

Hep dayanışma, dayanışma deriz de, bu dayanışmayı başkalarından bekleriz. Hayır! Bunu örgütlemek de bizim görevimizdir. Bırakın başka fabrika işçilerinin sahip çıkmasını, herşeyden önce DİSK Tekstil’in Adana’da örgütlü olduğu fabrikalarda işçileri duyarlı hale getirmek için sendikamıza ve bize fazlasıyla görev düşmektedir. Mesela, DİSK Tekstil Sendikası’nın örgütlü olduğu fabrikalarda yemek saatlerinde EXSA’dan bir grup işçi arkadaşımız konuşmalar yapabilir. Grev anlatılır, dayanışma anlatılır, miting anlatılır. Maddi destek istenir. Niye yapılmasın bu? Bu fabrikaların çoğu da Sabancı’nın değil mi? Bu fabrikalarda neden destek amacıyla bir saat iş durdurma, iş yavaşlatma, yemek boykotu, bir günlük yevmiyelerinin dayanışmaya aktarılması ve buna benzer eylemler gerçekleştirilmesin? Bunun önünde engel mi var? Örgütlü olduğumuz işyerlerinde bunu yapmazsak, başka fabrikalarda daha zor değil mi bu? Gerisini siz düşünün. Yani diyorum ki, buna kafa yormalıyız. Adım atmalı ve attırmalıyız. Kısacası boş durmanın zamanı değil şimdi. Fazlasıyla görevlerimiz var ve bunun için sabırlı, inatçı, inançlı olmalıyız. Kazanacaksak da batacaksak da, hep beraber olmalıyız. Anca beraber, kanca beraber!

Arkadaşlar! Bu mektubum da şimdilik bu kadar. Sizden mektup satırlarıyla ayrılırken, duygularımla, düşüncelerimle, inançlarımla yanınızda olduğumu bilmelisiniz. Ve bu direnişimizin kazanması için üzerime düşen ne görev varsa hazırım. EXSA grevi ya kazanacak, ya kazanacak, diyelim. Zafer direnen işçinin olacak, diyelim. İşçilerin birliği sermayeyi yenecek, diyelim. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz, diyelim. Kazanacağız, kazanacağız, kazanacağız, diyelim.

Arkadaşlar, sizler için kısa bir de şiir yazdım. Umarım beğenirsiniz.


Haydar Demir/Ceyhan Cezaevi