ARSIVANA SAYFA
 
5 Ağustos '00
SAYI: 28
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Kamu emekçilerine kararname saldırısı
MGK komutasında İMF-TÜSİAD operasyonları
KESK bürokratları ve KHK
DİSK'in II. Genel Kurulu
Kendini tekrar ve yokoluş

Konuşmalar ya da DİSK'in "D"si
TİS komitelerinde örgütlenelim!
Burjuvazi hayvanca sömürüde sınır tanımıyor!
Sendika ağalarının sermaye için artan önemi
Öncü-devrimci kamu emekçilerinin...
Eğitim-Sen 4. Olağan Kongresi üzerine
Gençlik hareketi ve partinin güncel...
Metal işkolunda TİS süreci ve sendikaların durumu
Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu açıklamaları
Fikret Başkaya ile konuşduk...
Hücre karşıtı eylemler ve devrimci meşruiyet
Yeniden Galatasaray'da yız!
Komünistler ve zindan politikası!
Cezaevinden grevdeki EXSA işçilerine mektup...
MGK'nın Kıbrıs'a müdahale planı yürürlükte!
Komünist militanlardan parti programı üzerine...
Kızıl Bayrak hakkında konuştuk
Mücadele Postası
 



 
 
Kanun Hükmünde Kararnameler:

MGK komutasında
İMF-TÜSİAD operasyonları



Kamu emekçilerinin işgüvencesini ortadan kaldıran, ilerici devrimci kamu emekçilerini biçmeyi hedefleyen Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK), gerek içeriği, gerek uygulamaya sokuluş biçimi ve gerekse gelişecek muhalefetin önüne geçmek için gündeme getirilen politik manevralarla beraber, düzenin gerçek iktidar odakları ve işleyiş mekanizmalarını bir kez daha ortaya koydu.


Biçimsel kurumlar devre dışı
gerçek aktörler sahnede

Kendi yetkisinde olmasına karşın başbakanından bakanlara kadar kimsenin başlangıçta KHK’dan haberinin olmaması, gerçekte bu KHK’nın İMF patentli, MGK çıkışlı olduğunu gösteriyor. Böylece, bu hükümet ve meclisin nasılda iradeden yoksun, İMF ve MGK’nin bir emir eri gibi çalıştığını ortaya koyuyor. Öyle ki, KHK yetkisiyle birlikte, göstermelik kurum ve bu kurumlar arasındaki işleyişi artık bir yana bırakmışlardır.

KHK yetkisi, uygulanan “ekonomik istikrar programı”nın boşa düşmemesi için, meclis tarafından Bakanlar Kurulu’na verilmiş bir yetki. Ancak bu yetki, bugün uygulandığı biçimiyle, “varolan boşluğu doldurmak”tan çok çok öte bir işleve sahiptir. KHK yetkisiyle gerçekte iradesiz ve biçimsel bir kurum olan meclisin tümüyle işlevsizleşmesi, boyutları yıkıcı olan saldırı paketlerinin mecliste zaman yitirilmeden ve burjuva siyasetin iç çelişkilerine takılmadan bir çırpıda yürürlüğe sokulması imkanı sağlanacaktır. KHK yetkisi, dolaysız bir biçimde, İMF ve MGK’nin tüm ipleri ellerinde toplaması ve seri operasyonlar yapabilmeleri için kullanılacaktır.


28 Şubat’ın klasik oyunu devrede

KHK’nin ortaya çıkmasıyla bir kez daha eskimiş bir oyun devreye sokuldu. Bu oyun 28 Şubat operasyonlarının artık klasikleşen oyununun kendisiydi. Yani, emekçilere karşı yapılan saldırının laikliği savunmak için şeriatçılara karşı yapılmış olduğu aldatmacasıyla toplumsal muhalefeti yolundan saptırıp, şeriatçılara karşı ordu arkasında saflaştırmak ve böylelikle düzen politikalarına dolgu malzemesi yapmak.

KHK’nin ortaya çıkmasıyla suçüstü yakalanan sermaye iktidarı, “Hizbullahçı katile devlet maaş ödüyor” ekseninde, KHK’nın, devlet memuru olup da tutuklanan Hizbullah militanlarına karşı yapıldığı üzerinden temellendirilen oyununa startını verdi. Burjuva medyada anında manşetlere çıkarılan bu argümanlar, kemalist burjuva liberal çevrelerden anında destek buldu. Toplumsal kutuplaşma bir kez daha TSK ile şeriatçılar arasında yaratılmaya çalışıldı.

Laik-şeriatçı cephe arasında sıkıştırılmaya çalışılan emekçilerin böylelikle saldırı karşısında bilinçleri bulandırılıyor. Saldırıya ya alkış tutmak zorunda bırakılıyorlar, ya da yükseltecekleri karşı tepkilerin diğer toplumsal muhalefet kesimleri tarafından sahiplenilmesinin önüne geçilmiş oluyor. Reformist bir yönetim altında fiili-meşru mücadeleden uzaklaştırılan kamu emekçilerine böylelikle yeni bir cendere daha örülüyor.

28 Şubat’la özdeşleşen bu operasyonlarla, düzen için sıkışmışlık ve çözümsüzlük ifade eden bir sürecin nasıl da düzen lehine çevrilebildiğine tanık olmuştuk. Düzendeki çok yönlü çürümenin açığa çıktığı ve bunun bizzat toplumsal muhalefet tarafından tepkilere konu olduğu bir süreç, toplumsal muhalefetin yolundan saptırılıp, tüm düzen kurumlarının MGK komutasına alınmasıyla tersine çevrilmişti. Tam da bu siyasal tablo içerisinde işçi ve emekçilere karşı tarihin en kapsamlı yıkım saldırısı hayata geçirilebildi. Çünkü artık ordu komutasında bir savaş düzeniyle hareket edebilen düzen karşısında, devrimci öncülerden yalıtılmış, mevcut yönetimleri teslim alınmış bir işçi ve emekçi kitlesi bulunuyordu.


Sermaye iktidarı bir savaş
düzeninde saldırıyor

Bu koşullarda saldırı paketleri bir bir uygulamaya konuldu. Saldırıların yıkıcılığı karşısında ortaya çıkan toplumsal öfke bir yandan yine aynı tezgahtan geçirilirken, diğer yandan da savaş düzeninin gereklerine uygun bir pervasızlık sergilendi. Mezarda emeklilik yasası bunun en çarpıcı örneğini oluşturdu. Bu yasa toplumsal muhalefetin öfkesine takılırken, deprem sonrasında bir gece operasyonuyla yürürlüğe sokuldu. Bugün bir depremin ne zaman geleceği belli olmadığı için, artık bu iş bizzat MGK ve TÜSİAD’ın İMF’nin reçetelerine uygun olarak hazırladıkları gecelik kararnamelerle yerine getirilecektir.

İşgüvencesini ortadan kaldırarak binlerce emekçinin sokağa atılmasını getirecek bu kararname, bir kararnameler serisinin ilk halkasıdır. Burjuva basından yansıyanlara bakılırsa, yeni bir özelleştirme paketi ve SSK’nın tümüyle tasfiye ve özelleştirilmesi anlamına gelen saldırı da yine gecelik kararnamelerle uygulamaya sokulacaktır.

Öyleyse, işçi ve emekçiler, düzenin kendilerini bir kez daha almak istediği aynı tezgahtan geçmeyi reddetmeli, “sınıfa karşı sınıf” şiarıyla sermayenin saldırılarına karşı mücadele barikatlarını yükseltmelidirler.