ARSIVANA SAYFA
 
5 Ağustos '00
SAYI: 28
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Kamu emekçilerine kararname saldırısı
MGK komutasında İMF-TÜSİAD operasyonları
KESK bürokratları ve KHK
DİSK'in II. Genel Kurulu
Kendini tekrar ve yokoluş

Konuşmalar ya da DİSK'in "D"si
TİS komitelerinde örgütlenelim!
Burjuvazi hayvanca sömürüde sınır tanımıyor!
Sendika ağalarının sermaye için artan önemi
Öncü-devrimci kamu emekçilerinin...
Eğitim-Sen 4. Olağan Kongresi üzerine
Gençlik hareketi ve partinin güncel...
Metal işkolunda TİS süreci ve sendikaların durumu
Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu açıklamaları
Fikret Başkaya ile konuşduk...
Hücre karşıtı eylemler ve devrimci meşruiyet
Yeniden Galatasaray'da yız!
Komünistler ve zindan politikası!
Cezaevinden grevdeki EXSA işçilerine mektup...
MGK'nın Kıbrıs'a müdahale planı yürürlükte!
Komünist militanlardan parti programı üzerine...
Kızıl Bayrak hakkında konuştuk
Mücadele Postası
 



 
 
Çorlu’da sömürü cehennemi...

Burjuvazi hayvanca sömürüde
sınır tanımıyor!



Sermaye sınıfı daha çok kâr elde edebilmek için insan aklının sınırlarını bile zorlayan yöntemlere başvurmaktadır. Barbar sistemin sömürü çarkları arasındaki işçilerin hayatı hiçe sayılmakta, bu çarkın dönebilmesi için hergün yüzlerce işçi yaşamını yitirmekte ve bir o kadarı da sakat kalmaktadır.

İnsana yaklaşımı “daha fazla kârı nasıl elde edebilirim” olan burjuvazinin bilimi, eğitimi, çalışma koşulları buna göre düzenlenmektedir. Herşey sömürünün daha da yoğunlaştırılması için seferber edilmektedir. Günlerce aralıksız uygulanan çalışma saatleri, üretimde kimyasal maddelerin kullanımı, çalıştıkları ortamın havasız, pis olması vb., insan sağlığını tehdit eden unsurlar arasındadır.

Günlük çalışma saatlerini daha uzun tutarak, kapitalistler işçileri posaları çıkana kadar çalıştırmaktadır. Oysa yasalarında bile çalışma süresi sekiz saat olarak belirtilmiştir. Fakat hiçbir işkolunda buna uyulmamaktadır. Patronlar daha çok palazlanmak için işçileri ortaçağ koşullarında, soluk aldırmadan çalıştırmaktadırlar. Sonunda ise artık işine yaramadığını düşündüğü, fiziki olarak çürümesine neden olduğu işçileri işten atmakta, bunu büyük bir rahatlıkla yapmaktadırlar.

Kapitalizmin bu ortaçağ koşulları hepimiz tarafından bilinmektedir. Kapitalizmin bu iğrenç çarklarının dönmesi için işçilerin ödediği diyet ise yaşamları olmaktadır.

Çorlu’da kurulu deri işletmeleri de azgın sömürü dişlilerinin döndüğü yerlerden sadece biridir. Baykallar Deri’de sendikal faaliyeti fabrikaya taşımak isteyen 60 işçinin işten atılması, bu insanlık dışı ortamı bir kez daha gözler önüne serdi.

İşten atılan işçilerin yirmi saatin üzerinde çalıştıkları, patronun kesintisiz çalıştırmak için fabrikaya bir yatakhane yaptırdığı, hafta sonları çalışmanın zorunlu olduğu, uzun çalışma saatlerinde işçilere zorunlu doping yaptırıldığı, belirtilen birkaç nokta. 16-20 yaş grubu arasındaki işçilere günde 5-6 adet “Supradyn” hapı verildiği, böylelikle güçsüz düşen işçilerin çalışmalarının sağlandığı vurgulanmaktadır. Bu koşullarda çalışmaya çalışmaya karşı çıkanlara ise kapı gösterilmektedir.

Deri işçileri çok düşük ücret karşılığında, çok ağır koşullarda ve tehlike içerisinde çalışmaktadırlar. Derinin işlenmesi sırasında sülfürikasit, krom, formaldehit, vb. delici, kör edici kimyasal maddelerle çalışmaktadırlar. Bu ise başlı başına hayati bir tehlikedir. Yirmi saatin üzerinde çalışmaları, “Supradyn” verilerek doping almaları, hayati tehlikeyi daha da büyütmektedir.

Zorunlu kalınmadıkça 10 günü geçmeyen ve günde bir tane alınabilen “Supradyn” hapı, fazla dozda alındığında bağımlılık yapmakta, ileriki senelerde vücut fonksiyonlarını bozmaktadır. Vitamin eksikliğinde, soğuk algınlığının ileri aşamalarında, ameliyatlardan sonra ve aşırı yorgunluklarda kullanılan bir ilaçtır “Supradyn”. İşte işçileri tam gün ayakta tutabilmenin çaresini günde 5-6 tane vererek sağlamaktadır, Baykallar Deri kapitalisti. Daha fazla kâr için işçilerin hayatını hiçe saymayı, pervasızlıkta sınır tanımamayı, bu örnek yeterince ortaya sermektedir.

Diğer sektörlerde de işçilere doping amacıyla ilaçlar, iğneler verilmektedir. İşçiler güçten düştükleri noktada ise sürekli iş kazalarıyla yüz yüze kalmakta ve ardından kapı dışarı edilmektedirler. Burjuvazi, yaşanan iş kazaları/katliamlarında görüldüğü gibi, işçi sınıfına, emekçilere ancak kendilerine hizmet edebilmeleri için yaşam hakkı tanımaktadır.

Bu azgın sömürü düzeni, kanlı çarkını çevirebilmek için kanımızla beslenmektedir. Zor olan çalışma koşullarına, yaşamımızı çekilmez kılan hastalıkları, sakatlıkları eklemektedirler.

Burjuvazi bu pervasızlığı bizim örgütsüzlüğümüzden almaktadır. Birlikte karşı koyamadığımız taktirde bu saldırılar ağırlaşarak sürecektir. Sermaye sınıfının bu kanlı çarkı bizim sömürülmemizle dönüyorsa, bu çarkı durduracak olanın yine bizler olduğunu görmeliyiz. İşçi sınıfının örgütlü karşı duruşu burada en önemli noktadır.

7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası, sağlığa zararlı ve tehlikeli işlerde azami 5 saatlik işgünü ve eşit işe eşit ücret şiarıyla harekete geçmeli, örgütlü birliğimizi sağlamalıyız. İşçi sınıfının devrimci programı altında birleşip savaşmalıyız.

Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!




Haziran 2000 Türkiye gündemi araştırması


İMF-TüSİAD eksenli yıkım saldırılarının sermaye devleti tarafından işçi ve emekçilere dönük olarak adım adım uygulandığı bir dönemden geçiyoruz.

Buna dönük olarak sermayenin kalemşörleri sık sık Türkiye’nin sosyal patlamalara gebe olduğu tespitlerini yapıyorlar. Bunun ürünü olan kaygılarını sermaye sınıfını uyararak gösteriyorlar.

İşçi sınıfı ve emekçilerin böyle kapsamlı ve derin bir yıkım saldırısına karşı tepkileri gittikçe genişliyor. Eylemlerde, mitinglerde öne çıkan sloganlar, sendika bürokrasisini uyaran, mücadele kararlılığı ortaya koyan ve İMF’yi protesto eden niteliktedir.

İşçilerin bu mücadele istemini boğan ve önünü alan kuşkusuz sendika bürokrasisidir. Bu sözleri Rahmi Koç’un yaptığı açıklamayla noktalayalım.

Koç, Bayram Meral’in Türk-İş Genel Başkanı olmasından bu yana işi fevkalade dengeli götürdüğünü, çok sıkıntı çektiğini, fakat göğüs gerdiğini belirterek, geçtiğimiz dönemde en büyük şansımız böyle bir adamın, böyle bir mevkide olmasıdır, diyor (Radikal, 1 Temmuz Pazar)

Günlük basında yayınlanmaya başlayan Haziran 2000 Türkiye gündemi araştırması, Türkiye’nin mevcut tablosunu belli yönleriyle vermektedir. Bunların birkaçı üzerinde durmakta yarar var.

Soru: Hükümet bu güçlü koalisyon ile devam etmeli mi?
Devam etmeli %56.7
Devam etmemeli %34.1
Soru: Hükümet yıl sonuna kadar enflasyonu yüzde 25’lerin altına düşürebilir mi?
Düşürebileceğine inanan %23.5
Düşürebileceğine inanmayan %71.0
Soru: Hükümetin uyguladığı ekonomik istikrar programı devam etmeli mi?
Devam etmeli %47.8
Devam etmemeli %43.8
Soru: Enlasyonu düşürmek icin memur ve işçiye düşük oranda zam yapılması onaylanıyor mu?
Onaylayan %31.6
Onaylamayan %65.2
Soru: Düşük ücret zamlarını protesto icin memur ve işçilerin gösteri yapmaları onaylanıyor mu?
Onaylayan
%64.6
Onaylamayan
%29.1
Soru: TBMM’nin Mesut Yılmaz’ın Yüce Divan’da yargılanmasına gerek olmadığına ilişkin kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Olumlu bulan %29.2
Olumsuz bulan %58.0
Soru: Bu çalışma döneminde TBMM’nin gerçekleştirdiği en önemli faaliyet nedir?
Hiç bir faaliyet yapmadı
% 41.0
Cumhurbaşkanlığı secimi
% 15.6
Çok yasa cıkarması
% 9.8
Af yasası
% 8.9
Ekonomik paket
% 5.5
Terörle mücadele
% 5.4
Vergi yasası
% 3.9
Tatilin uzaması
% 3.8
Kaynak (Radikal, 3 Temmuz Pazartesi)


Aslında bu kısa tablo çarpık da verilse bir çok şeyi anlatıyor. Bunların en önemlileri, sefalet zammına karşı çıkanların yüksek oranda olması, bir diğeri ise sefalet ücret zamlarını potesto için işçi ve emekçilerin eylemlerinin desteklenmesi. Devlete olan güvenin büyük oranda sarsılması. Meclisin kendileri için çalışmadığının bilinmesi vb.

İçinden geçtiğimiz dönem yeni mücadelelere gebedir. Öncü işçilerin ve emekçilerin sorumluluğu büyüktür. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz perspektifiyle birleşelim ve işçi sınıfının devrimci programı altında savaşalım.

Komünist metal işçileri/İzmir