ARSIVANA SAYFA
 
5 Ağustos '00
SAYI: 28
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Kamu emekçilerine kararname saldırısı
MGK komutasında İMF-TÜSİAD operasyonları
KESK bürokratları ve KHK
DİSK'in II. Genel Kurulu
Kendini tekrar ve yokoluş

Konuşmalar ya da DİSK'in "D"si
TİS komitelerinde örgütlenelim!
Burjuvazi hayvanca sömürüde sınır tanımıyor!
Sendika ağalarının sermaye için artan önemi
Öncü-devrimci kamu emekçilerinin...
Eğitim-Sen 4. Olağan Kongresi üzerine
Gençlik hareketi ve partinin güncel...
Metal işkolunda TİS süreci ve sendikaların durumu
Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu açıklamaları
Fikret Başkaya ile konuşduk...
Hücre karşıtı eylemler ve devrimci meşruiyet
Yeniden Galatasaray'da yız!
Komünistler ve zindan politikası!
Cezaevinden grevdeki EXSA işçilerine mektup...
MGK'nın Kıbrıs'a müdahale planı yürürlükte!
Komünist militanlardan parti programı üzerine...
Kızıl Bayrak hakkında konuştuk
Mücadele Postası
 



 
 
F tipi saldırısına karşı Aydın Girişimi hakkında
Fikret Başkaya ile konuştuk:

“F tipi saldırısı, köpeksiz köyde değneksiz gezmek çabasıdır”


- Öncelikle F tipi saldırısının siyasal anlamına ilişkin düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Fikret Başkaya: Herkes için aynı anlama gelen bir kavram yoktur, zira kavramların kendi başlarına bir değeri yoktur. O kavramı kim ortaya atıyor? Ne amaçla ortaya atıyor? O kavramdan ne murat diliyor? Önemli olan budur.

İnsanlık tarihinde hep söylem ile gerçeklik arasında uyumsuzluk vardır. Bu uyumsuzluğu ortaya çıkarmak, gerçeğe ihtiyacı olanların meselesidir. Eğer gerçeklik saptırılıyorsa, onu ayakları üstüne getirmesi gerekenler, gerçeğe ihtiyacı olanlardır. Çünkü söylem ile gerçek arasıdaki uyumsuzluk çok büyük olumsuzluklar ve tahribatlar yaratır.

Kapitalizm tarihinde insanlık bugüne kadar üç büyük saldırıyla yüzyüze geldi. İlki, merkantilist-emperyalist dönemde, yani Kristof Kolomb’un macerasıyla başlayan dönemde, Amerika kıtasına ve adalarına giden İspanyollarla simgeleşen söylemdir. İspanyollar yerli halka dediler ki; biz sizi hıristiyan yapacağız, sizin ruhunuzu temizlemek istiyoruz. Bu bir söylem, bir retorik. Gerçek nedir? Gerçek, oradaki halkın jenosite tabi tutulmasıdır. Oradaki uygarlıkların tarih sahnesinden silinmesi ve jenositin doğal sonucu olarak Amerika’nın köleleştirilmesidir. Oysa söylem, insanları hıristiyan yaparak onların ruhlarını temizlemek idi.

Kapitalizm tarihinde ikinci büyük saldırı, sanayi devriminden sonra, dünyayı yoksul ülkeler-zengin ülkeler, emperyalist ülkeler-bağımlı ülkeler, sömürgeler-sömürgeci ülkeler olarak kutuplaştıran saldırıdır. Dünyanın kutuplaşmasının başlangıcı olan ve müthiş bir tahribat yaratan bu ikinci saldırı için kullanılan söylem ise; biz buraya geliyoruz, sizi uygarlaştıracağız, oldu.

Şimdi insanlık üçüncü bir saldırıyla karşı karşıya. Bu kez işçi sınıfının yüzyılı bulan mücadelelerle elde ettiği kazanımları birer birer geri alınıyor. Bütün haklar gaspedilirken kullanılan söylem; insan hakları, sivil toplum, demokrasi, vb. Bu kavramları kim ortaya atıyor, bunların arkasında kim var? ABD var, Avrupa emperyalizmi var.

Bu söyleme dayanacak sabrımız kalmadı. Yapılan ile söylenen arasındaki uyumsuzluğu açığa çıkarmamız gerekiyor.

Bugün Türkiye’de bu üçüncü saldırıya bağlı olarak gerçekleştirilen F tipi saldırısında da, söylem ile gerçek arasında tam bir uyumsuzluk var. Burada söylenen nedir? “İnsanlar 60-70 kişi koğuşlarda kalıyor, koğuşlarda mafya ve terör örgütlerinin denetimi var. Böylelikle hem sağlıksız koşullara, hem de örgütlerin denetimine son vereceğiz. Koğuşlar gayri-insani, bunları ikişer, üçer, beşer kişilik odalara koyacağız.” diyorlar. Bu bir söylemdir. Asıl yapılmak istenen nedir? Küresel kapitalizm çağında neo-liberal saldırı karşısında hiçbir örgütlü yapı-muhalefet istemiyorlar. Hak talep edenleri terörist sayıyorlar. Siz eğer toplumda ezilenler lehine bir mevzi kazanmak için hareket ediyorsanız, bu terörizm olarak adlandırılıyor. Daha baştan böyle bir terörist imaji yaratıp, toplumda şöyle bir izlenim ortaya çıkarıyorlar: Eğer terörist ise katli vaciptir! Böylelikle toplumun ilgi alanının dışına çıkarıyorlar.

MGK 1996’da, bunlara siyasi tutuklu ve hükümlü demeyeceksiniz, terörist diyeceksiniz diyen bir tebligat yayınlamış. Retorik-söylemin uyumsuzluğunun anlamı burada ortaya çıkıyor.


“İçeriye yapılan saldırı bizlere de
yapılan bir saldırıdır. Oradaki yenilgi bizim de
yenilgimiz olacaktır.”

F tipi cezaevi demek, Türkiye’de siyasi tutuklu ve hükümlülerin onlarca yıldır mücadele ile kazandıkları mevzileri geri almak demektir. Komünü, dayanışmayı ortadan kaldırmak demektir. Komünün ortadan kaldırılmasının müthiş sonuçları olacaktır.

Muhalefetin iki ayağı var. Dışarda yapılan muhalefet, bir de dışarda muhalefet yaparken cezaevine düşmüş olanların muhalefeti. Her ikisi bir bütündür. Burada devletin yapmak istediği, bu ayağı bütünden koparmak. Bunun için de F tipi cezaevlerini dayatıyor. F tipi cezaevleri demek, bir insanın bir duvara 24 saat bakması, insanın bitkisel yaşama, biyolojik varlığa indirgenmesi demektir. Kaldı ki, onun bile mümkün olabileceğini sanmıyorum. Çünkü koğuş sisteminde bile bu kadar vahşi saldırabilen bir iktidarın, teker teker odalarda kalan insanlara yapamayacağı vahşilik yoktur. Bunun için F tipi cezaevlerinin kesinlikle karşısında olmak zorundayız. Bir kere siyasi tutuklu ve hükümlü kavramını yok ediyor. Koğuş sistemini, dayanışmayı ortadan kaldırıyor.

F tipi saldırısı toplumdaki muhalefeti tamamen yok etmek ve bunun ayaklarından biri olan cezaevindeki insanları biyolojik-bitkisel bir yaratığa dönüştürmek, köpeksiz köyde değneksiz gezmek çabasıdır. Onlara köyde köpek olduğunu göstermemiz gerekir. Aksi halde bütün insanlar olarak, sokakta haysiyetimizle dolaşamaz hale geliriz.

İçeriye yapılan saldırı bizlere de yapılan bir saldırıdır. Oradaki yenilgi bizim de yenilgimiz olacaktır. Sivil toplum örgütü, sivil toplum, demokrasi, insan hakları söylemi düzenin değirmenine su taşımaya yarıyor. Bu emperyalizmin söylemidir. İşlevi toplumu depolitize etmektir. Kazanılmış hakları sorunsuz geri almayı hedeflemektedir. Örgütsüz bir toplum istiyorlar. İşçilerin zorlu mücadelelerle kazandıkları bütün hakları geri almak istiyorlar. Bu saldırı çok kapsamlı bir saldırıdır. Cezaevine yönelen bu saldırının sadece bir ayağıdır. Bunun için, kendisine sosyalistim, muhalifim, hatta hümanistim diyen bütün insanların F tipi projesine karşı çıkması gerekiyor.


“Onların demokrasisi piyasa demokrasisinin modernizasyonudur. Bu demokraside tamamıyla örgütsüz bir toplum, tüm kazanımların gaspedilmesi öngörülmektedir.”

- Devlet uzun süredir bu saldırıyı planlıyordu. 12 Eylül sonrasında bu planı gerçekleştirmek için dönem dönem saldırdı. Fakat hiç bugünkü kadar pervasız, bu kadar sistematik yürütmedi. Bu kapsamda sürdürülen saldırının toplumsal-siyasi koşulları ve hedefleri nelerdir?

Fikret Başkaya: Diyarbakır Cezaevi’nde on kişi katledildi. Geçen sene Ulucanlar’da bir katliam gerçekleştirildi. Ve Burdur’da bu katliamın devamı sayılabilecek bir saldırı daha yaptılar. Sistem gerçekten son derece pervasız ve dizginsiz bir şekilde saldırıyor. Burdur’daki son vahşet, ileride yapacaklarının ipuçlarını veriyor.

Devlet, muhalefetin artık bu tür olaylara tepki göstermesini engelleme düşüncesiyle hareket ediyor. Köpeksiz köyde değneksiz gezebilmenin denemesini yapıyor.

Ayrıca saldırının bu dönemde yayılan demokrasi hayalleriyle de doğrudan bağı var. Onların demokrasisi piyasa demokrasisinin modernizasyonudur. Bu demokraside tamamıyla örgütsüz bir toplum, tüm kazanımların gaspedilmesi öngörülmektedir. Bu yalanların içeriğini açığa çıkarmalıyız, toplumu yanılsamadan kurtarıp gerçeğe ulaştırmalıyız. Nedir gerçek?

Gerçekte Amerikan emperyalizminin “insan hakları” diye bir sorunu olamaz. Amerikan emperyalizminin “demokrasi” diye bir sorunu olamaz. Amerikan emperyalizminin insanlar sıhhatli olsun, refah içerisinde yaşasın diye bir sorunu olamaz. Aynı şekilde Avrupa emperyalizminin de böyle bir sorunu olamaz. Ağızlarına yakışmayan bu kavramları bize bir silah olarak çevirmiş durumdalar. Eğer insan hakları, sivil toplum söylemlerini, piyasa demokrasicilerini teşhir etmezsek, kendi kalemize gol atmaktan kurtulamayız. Bu nedenle, demokratların ve kapitalist düzene karşı mücadele eden insanların, insan hakları, sivil toplum gibi yanılsama yaratan söylemlerden uzak durması gerekiyor.

Sonuç olarak F tipi hiçbir bakımdan kabul edemeyeceğimiz bir dayatmadır. Birçok insan bu olayın bilincinde değil. O halde yapmamız gereken nedir? Bu uygulamayla neyi hedefliyorlar? Bunun ne gibi sonuçları olacak? Bu konuda duyarlılık yaratıp, insanların sokağa çıkmasını sağlamamız gerekir.

- Aydın Girişimi nasıl ve ne amaçla doğdu?

Fikret Başkaya: Bu girişim 60 kadar aydın, sanatçı ve şairden oluşan bir grup tarafından başlatıldı. Amacı devleti F tipi cezaevlerinden vazgeçirmek. Tabii ki bunu bugünden başarabileceğimizi sanmıyoruz. Fakat bu konuda gidebileceğimiz kadar uzağa gitmeyi, devleti bu projeden mutlaka vazgeçirmeyi planlıyoruz. Bunun için de az çok duyarlılığı olan gazete, dergi ve televizyonlara gidiyor, gerçek durumu anlatıyoruz. Demokratik kitle örgütlerini F tipine karşı harekete geçirmeye çalışıyoruz. Şu anda süreci başlatmış durumdayız. Napolyon’un bir sözü vardır: “Süreci başlatırsın, sonucu görürsün”. Süreç içinde tabii çok farklı tepkiler ve eylemler ortaya koymaya çalışacağız.

- Hücre cezaevlerine karşı şu anki duyarlılığı, özelde aydın duyarlılığını nasıl görüyorsunuz?

Fikret Başkaya: Aydınların çoğunun bu konuyla ilgili olduğunu sanmıyorum. Bu nedenle aydın kavramını da kullanmak istemiyorum. Bakışaçılarını yıkamıyorsunuz. Bir kere olayın boyutundan haberleri yok. Gerçek fotoğrafları görmüş değiller veya gerçek durumu bilmiyorlar. Tabii ki onların da uyarılması, duyarlı hale getirilmesi gerekiyor. Ortalama insanın da duyarlı hale getirilmesi gerekiyor. Zaten bizim girişimimizin amaçlarından biri de, ülkede olup bitenler hakkında insanları bilgilendirmek ve duyarlı kılmaktır. Duyarlı kılmak da yeterli değil, tepkilerini ortaya koymalarını sağlamak gerekiyor. Sokakta dikkat çekici ve sonuç alıcı etkinlikler yapabilmek gerekiyor.