ARSIVANA SAYFA
 
8 Temmuz '00
SAYI: 25
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Saldırıları püskürtmek için mücadelenin önündeki hain...
Büyük bir siyasal sınıf çatışmasına doğru
Sermayenin siyasal başarısının dayanakları...
ESK toplantısı ve Koç'ların şansı
Türkiye'de ve dünyada yoksullaşma
Belediye işçileri İstanbul'da üç belediyede grev ilanı astı
Çayırhan Termik Santrali 23 Haziran'da özelleştirildi
SES'e yönelik saldırılar sürüyor
2 Temmuz Ankara mitingi sonrasında yüzlerce kişi...
Asım Bezirci mezarı başında 2 Temmuz anması
ÇEAŞ soygunu
Bir dağıtımdan gözlemler
Programda tarım ve köylü sorunu/2
Murat Dil ölümsüzdür!
Burdur Cezaevi'nde katliam girişimi
ÇHD'nin Ankara yürüyüşü
Hiçbir güç devrimci iradeyi kırmaya yetmeyecektir
Hücre sistemi ölümdür, izin vermeyelim!
Otomobil İşçileri Danışma Konferansı Sonuç Bildirgesi
Rusya'da iktidarın manevra alanı daralıyor!
Exsa işçilerine mektup
Komünist militanlardan parti programı üzerine
Mücadele tarihimizden
Bir roman: O bir militandı
Mücadele postası
 
Tüm başlıklar





 
 
Mücadele Postası… Mücadele Postası… Mücadele Postası...

Esenkent Halkevi’nin
2 Temmuz pikniğine 500 kişi katıldı


Esenkent Halkevi’nin 2 Temmuz Pazar günü Heybeli Ada’da düzenlediği pikniğe 500 kişi katıldı. Adaya varıldıktan sonra kitleye belli bir dağınıklık hakimdi. Bu arada davul zurna eşliğinde halaya duruluyordu.

Sivas katliamının teşhiriyle günün anlamı anlatıldıktan sonra, devrim şehitleri anısına bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. TUYAB’tan katılan analar sırayla mikrofonu alarak; Sivas katliamının arkasında devletin olduğunu, aynı devletin bugün de hücre saldırısını gerçekleştirmek üzere hazırlıklara giriştiğini vurguladılar. F tipi hücre saldırısını teşhir ettiler. Bu konuşmalar kitlede bir coşku yarattı. Konuşmalar, “Hücreler yıkılsın, tutsaklara özgürlük!”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!” gibi sloganlarla karşılandı.
Kızıl Bayrak’ın etkinlikte okunan mesajı:

Saldırılara boyun eğmeyeceğiz!

35 canın, devletin tezgahladığı kirli bir senaryo ile diri diri yakıldığı Sivas katliamının üzerinden tam 7 yıl geçti. Ama ne kitlelerin öfkesi dindi, ne de devlet katliam yapmaktan vazgeçti. Tersine sistemin saldırıları artarak devam etmekte. Nasıl ki Maraş’ı Çorum izlemişse, Sivas’ı da Gazi izlemiştir. Yetmemişş işçi ve emekçilerin öncü devrimci güçleri Diyarbakır, Buca, Ümraniye ve son olarak da Ulucanlar’da 10 devrimci vahşi bir saldırı sonucunda katledilmişlerdir. Onlarcası da yoğun işkenceler sonucunda sakat kalmışlar ve tedavileri hala yapılmayarak ölüme terkedilmişlerdir.

Bu katliamları düzenleyen karanlığın çocukları, bununla işçi ve emekçilere korku ve yılgınlık yaymayı amaçlamaktadır. Tüm bunların devamı olan saldırı ise, F tipi cezaevleridir. F tipi cezaevleri ile amaçlanan; devrimci tutsakların düşüncelerinin, iradelerinin teslim alınması, dışarıda da buna bağlı olarak işçi ve emekçilerin yaşamlarının hücreleştirilmesidir. Ne devrimci tutsaklarımız, ne de işçi ve emekçilerimiz bu saldırılara boyun eğmeyecektir. Bedel ödeyerek kazanılan mevzileri bedel ödeterek koruyacaklardır.

Sivas’ın katili sermaye devleti!
Hücreler ölümdür, geçit vermeyeceğiz!

Kızıl Bayrak

Ardından Esenkent yerelliğinden bir müzik grubu programını gerçekleştirdi. Bunun ardından Grup Yol’un verdiği dinleti eşliğinde coşkulu bir şekilde halaya duruldu. Piknik süresi boyunca davul-zurna sürekli çalmaya devam etti.

Düzenlenen bilgi yarışmasına isteyen grubuyla birlikte katılabiliyordu. Biz de Özgür Gelecek’ten, Atılım’dan, TUYAB’dan birer kişi olmak üzere “Devrimci Dayanışma” adıyla katıldık. Katılım amacımız hücre saldırısını teşhir eden sloganlarımızı attırmaktı. Yarışmayı “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Hücreleri parçala, tutsaklara sahip çık!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!” sloganları ile tamamladık.

Ayrıca biz “30 Haziran-4 Temmuz 1979 Çorum katliamı, 2 Temmuz 1993 Sivas katliamı, Faili sermayenin kanlı iktidarıdır! Katil devletten hesap soralım!” kapaklı gazetemizle ve cezaevinden devrimci tutsakların işlemiş oldukları boncuklardan anahtarlık, tesbih, çakmaklık ve fincanlardan oluşan (TUYAB’lı analarla birlikte) stand açtık. Standa ilgi gösterip, gelen insanlarla hücre saldırısını teşhir eden sohbetlerde bulunmamız, politik bir hava yarattı.

Kartal’dan bir Kızıl Bayrak okuru



Tekstil işçisine sesleniş...

Tekstil işçisi arkadaş;

Tüm çalışan kesimlere İMF direktifleri doğrultusunda en düşük zammın, işsizliğin dayatılmaya çalışıldığı bu dönemde, büyük bölümü sigortasız, sendikasız ve asgari ücretle çalışan biz tekstil işçilerine insanlık dışı bir yaşam dayatılıyor.

İşçi arkadaş;

Daha önceki dönemlerden de biliyoruz ki, her zaman en düşük zam asgari ücretle çalışan
Yüreklerdeki isyan

Eve dönüş vakti,
biliyorum
Yine bir akşamın yorgunluğunu
atamayacağız
Ertesi günün koşturmasına
hazırlanacak bedenlerimiz
Bedenler bir deri, bir kemik
Ağızlar kilitli
ses yok, fısıltı yok
Yorgun gözler,
gözler konuşuyor artık
Robotlaşmış bedenlerde
damarları elektrik akımına bağlamışlar
Bedenler bir deri bir kemik
değil artık
Ama yürek öyle mi?
Yani bir vida, bir somun mu?
Makinalar acı hissetmez
öfke duymaz
Bizdeki bu öfke, bu acı
“Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek”
DİNMEYECEK

Deniz Gökçe

kesime verilir. Neden? Çünkü bu kesim işçilerin en örgütsüz ve en kötü koşullarda çalışan kesimidir.

Diğer işçi kardeşlerimizin dişe diş mücadelelerle aldığı bazı kısmi haklar bile asgari ücretle çalışan kesime verilmez. Bu kısmi haklar işveren tarafından gaspedilir. İşveren tarafından çalışma yasalarının, işverenden yana olanlarının hepsi uygulanırken işçilerin lehine olan birkaç yasa maddesi bile uygulanmaz.

İşyerlerimizde tanık olmuşuzdur. Bir işçiyi işveren istediği an, hiçbir hakkını ödemeden işten çıkartabilir. Sigortasız ve sendikasız olduğundan, işçi tazminat vs. talep bile edemez. Ama işçi çalışma koşullarını beğenmeyip işyerinden ayrılmak istediğinde, bunu 15 gün önceden işverene söylemek zorundadır. Aksi halde içeride kalan ücretini işveren ödemez.

Günlük çalışma süresi 8 saat iken, tekstil işçileri ve diğer asgari ücretle çalışan işçiler için bu 10 saattir. Sermayenin, bu kesimin haklarını daha pervasızca gaspetmesinin nedeni örgütlülüğün daha zayıf olması değil midir?

İşçi sınıfı ve emekçiler, İMF politikaları doğrultusunda sermayenin saldırılarıyla karşı karşıya olduğuna göre, birlikte hareket etmekten, dayanışmayı güçlendirmekten başka yol yok.

Ancak böylece kazanılmış haklar korunabilir. Yeni haklar kazanmanın yolu da buradan geçer.

İşçi sınıfının mücadeleyi ve taleplerini ortaklaştırması gerekir.

Alanlarda, işyerlerimizde şu taleplerimizi haykıralım.

“İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret”

“Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!”

“Her türlü fazla mesai yasaklansın!”

“Tüm çalışanlar için genel sigorta, işsizlik, sağlık, kaza, yaşlılık vb.!”

“Sigorta primleri devlet ve işveren tarafından ödensin!”

“Sosyal sigorta kurumlarında işçi ve emekçi denetimi!”

“Tüm çalışanlar için grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı!”

Bir tekstil işçisi





Parti ve programımız yarınlar için
bir umut ışığı olmaktadır

İnsanlığa yoksulluktan, kandan ve
Şafağı kızıla boyadılar

Cellatlar iş başındaydı
yine
zifiri karanlıkta
ışık saçan bir mabede
davrandılar girmeye

***

Şafakta göğüs göğüseydi
ışık taneleri
göğüsler ki,
kor yürek
göğüsler ki,
diplerinde titrek
fener
göğüsler ki,
iki dünya
göğüsler ki,
kızıl kor
ve cellatları
karanlığın
şafakta
korlara
kurşun
geçirdiler

***

acı ve öfke
ve gözyaşı
damla
damla
önce en olgun başaklar mı
koparılır
ya da gülün en kızılına mı
uzanır eller hep
suyun en billuru mu
bulanır ilk
ilk en hızlı koşanlar
göğüsler ipi bilirdim de
kor yüreklere
su damlası kurşunlar
can alırmış
bilmezdim


***

kan kızıldı
şimdi
kızıl kan
kan kızıldı
kızıl
şafak
şafak
zaferdi
ve zafer ki
binlerce proleterin
salladığı çekiçlerin
gürültülü ahenginde
dövülen çelikti
ve onlar ki
su verdiler
çeliğine zaferin

***

canımızın bir parçası
nasıl toprağa
yüreğimizin bir parçası
nasıl toprağa
bilincimizin bir parçası
nasıl toprağa
partimizin bir parçası
nasıl toprağa


***

havada yumruk
ağızda türkü
yürekte bilinç
uğurlayacağız
sizleri
- herşeyi değil-
yalnız
tenlerinizi
bırakacağız
toprağa

***

onlar ki
henüz ilk adımlarını
atarken
arenasına kavganın
ilk ölüleri partinin
şafağı kızıla
kanlarıyla boyadılar.

T. Yılmaz
26 Eylül ‘99

gözyaşından başka hiçbir şey sunmayan kapitalizm, Türkiye’de de yıllardır sömürü ve baskılarını sürdürmektedir. Her geçen gün de işçi ve emekçileri daha fazla yıkıma uğratmaktadır.

Paramız kadar eğitim ve paramız kadar sağlık hizmeti gördüğümüz ülkemizde, artan sosyal ve ekonomik eşitsizlik beraberinde yoksulluğu, açlığı, her türden kokuşmuşluğu, yozluğu ve ruhsal bunalımları getirmektedir.

Eğitim hakkı, işçi ve emekçi çocuğu olduğu için engellenmeye çalışılan binlerce öğrenciden sadece biriyim. Bizleri fabrikalarına diplomalı işçiler olarak davet eden düzen, öte yandan üniversite kapılarını burjuva çocuklarına sonuna kadar açmakta tereddüt etmemektedir.

Okuyabilmek için gerekli olan parayı şu günlerde işe başladığım tekstil atölyelerinde kazanmaya çalışıyorum. İşçi olmanın zorluğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Herşeyden önce asgari ücretle nasıl acımasızca sömürülebileceğimi ve çalışanların karşı karşıya oldukları haksızlıkları gördüm ve yaşadım.

Son dönemlerde reform adı altında sunulan ekonomik yıkım paketleri, işçi sınıfının bedeller ödeyerek kazandıkları haklarını bir bir gaspetmenin dışında hiçbir şey ifade etmemektedir. Sosyal güvenlik yasa tasarısı, mezarda emeklilik, hızlandırılan özelleştirmeler, işsizlik sigortası, uluslararası tahkim, kıdem tazminatlarının kaldırılmaya çalışılması, nemaların ödenmemesi ve artan işsizlik saldırının boyutunu gözler önüne sermeye yetmektedir.

Bu saldırılar karşısında daha güzel bir dünya ve gelecek için sesimize ses katmalı, partimizin ve devrimci programımızın yolumuza tuttuğu meşale ile kapitalist düzene karşı birleşip savaşmalıyız.

Bir tekstil işçisi/İstanbul


İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!

Bir metal fabrikasında çalışmaktayım. Bilindiği gibi metal ağır bir işkoludur. Tek amacı daha fazla kâr elde etmek olan patron, işçileri sözleşmeli olarak işe almaktadır. Emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan bu işçileri 80 milyon gibi sefalet ücretiyle çalıştırmakta ve imzalattırdığı sözleşmeden dolayı, işçi hiçbir hak talep edememekte, böylece patrona kölece bağımlı kalmaktadır.

İşyerimiz Türk-Metal Sendikası’nda örgütlü olduğu halde, sendikanın varlığı hemen hiçbir konuda belli değil. Sendika tamamen patron ve yalakaları olan sendika bürokratları tarafından yönetilmekte, işçilerin hiçbir sorunuyla doğru düzgün ilgilenilmemektedir. Biz sözleşmeli işçilerin yapacağı herhangi bir sendikal girişim ya da hak talebimiz, sonuçta bizim işten çıkartılmamızla sonuçlanmaktadır.

Bütün bu olup bitenlere dur demenin, sınıfsız ve sömürüsüz bir düzenin kurulmasının tek yolu biz işçilerin örgütlü mücadelesi olacaktır.

İşçi sınıfının dünya ve Türkiye üzerinden tarihine bakarsak, işçi sınıfının çok hareketli olduğu ve mücadele ettikleri zamanlar olduğunu görürürüz. Almanya’da 1918’lerde Alman işçi sınıfı sermaye düzeninin ta kapısına kadar dayanmıştır. Ama Almanya işçi sınıfı sosyal-demokrat hainler tarafından ufak tefek kırıntılarla kandırılmış ve sonuçta reformizmin kurbanı olmuştur. Türkiye’de 15-16 Haziran gibi büyük işçi direnişleri olmuş, Türkiye iç savaşın eşiğine gelmiştir. İşçi sınıfı bu kadar hareketli olduğu zamanlarda bile, sonuçta yenilmiştir. İşçi sınıfının yenik düşmesi, elbette en başta devrimci bir önderlikten yoksun olmasından kaynaklanmaktadır. 15-16 Haziranların olduğu dönemde; o zamanki sol hareketler ya kitlelerden kopuk bir gerilla savaşına girişmişler, ya da reformizmin batağına saplanmışlardır. Zamanla da düzenin içine girmişlerdir.

Fakat, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Çünkü artık Türkiye devrim tarihinin geniş bir şekilde eleştirisini yapan, fabrikalarda gittikçe büyüyen ve 1917 Ekim Devrimi’ni kendine örnek alan, Türkiye işçi sınıfının devrimci komünist partisi ve onun programı var. Biz işçilerin, işçi sınıfının tek bir kurtuluş yolu var. Bu, tek amacı sermaye düzenini yıkıp proletaryanın diktatörlüğünü kurmak olan Türkiye Komünist İşçi Partisi ve onun programı altında birleşmektir.

İşçi sınıfının devrimci programı altında birleşelim, savaşalım!

Bir metal işçisi/İstanbul