ARSIVANA SAYFA
 
8 Temmuz '00
SAYI: 25
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Saldırıları püskürtmek için mücadelenin önündeki hain...
Büyük bir siyasal sınıf çatışmasına doğru
Sermayenin siyasal başarısının dayanakları...
ESK toplantısı ve Koç'ların şansı
Türkiye'de ve dünyada yoksullaşma
Belediye işçileri İstanbul'da üç belediyede grev ilanı astı
Çayırhan Termik Santrali 23 Haziran'da özelleştirildi
SES'e yönelik saldırılar sürüyor
2 Temmuz Ankara mitingi sonrasında yüzlerce kişi...
Asım Bezirci mezarı başında 2 Temmuz anması
ÇEAŞ soygunu
Bir dağıtımdan gözlemler
Programda tarım ve köylü sorunu/2
Murat Dil ölümsüzdür!
Burdur Cezaevi'nde katliam girişimi
ÇHD'nin Ankara yürüyüşü
Hiçbir güç devrimci iradeyi kırmaya yetmeyecektir
Hücre sistemi ölümdür, izin vermeyelim!
Otomobil İşçileri Danışma Konferansı Sonuç Bildirgesi
Rusya'da iktidarın manevra alanı daralıyor!
Exsa işçilerine mektup
Komünist militanlardan parti programı üzerine
Mücadele tarihimizden
Bir roman: O bir militandı
Mücadele postası
Tüm başlıklar



 
 
Programda tarım ve köylü sorunu/2

Tarımsal eylem programı sorunu


Cihan: Tarım ve Köylü Sorunu üzerine konferansın ilk ana bölümünü genel teorik ve ilkesel esaslara ayırmış ve bunu konuya ilişkin tarihsel deneyimlerle birleştirmiştik. Bu ilk bölüm araya başka işler girince kesintiye uğradı ve bitmeden öylece kaldı. Konferansta sunulmuş bulunan, ama bu sunuluş bir parça dağınık olduğu ölçüde de, belli bir incelemeyle birlikte ayrıca kaleme alınması gereken bazı sorunlar vardı, kesinti olunca bu sorunlar da yayınlanmadan kaldı. Toprağın ulusallaştırılması, kapitalizm ve sosyalizm koşullarında tarımsal kooperatifler sorunu, tarımsal eylem programı vb. sorunlar kaldı. Son olarak Doğu Avrupa ülkerinde tarım sorunlarının çözümüne ilişkin tarihsel deneyimler sunulacak, ve nihayet, konunun bu ilk teorik bölümünden çıkarılacak genel sonuçlar özetlenerek bu bölüm bitirilecekti. Bu, Tarım ve Köylü Sorunu’nun birinci ana bölümünü oluşturuyordu.

Ardından, tarımda kapitalist gelişmenin teorik sorunlarıyla başlayan, ama Türkiye’de kapitalist gelişme sürecini irdeleyen ve bugünkü Türkiye toplumunun tarımsal yapısını ortaya koyan bir ikinci ana bölüm gelecekti ve bu da bir tür ikinci kitap olacaktı.

Konunun kapsamıyla ilgili bir fikir vermek için ifade ediyorum bunları. Aslında bir bakıma da bu konunun kapsamını, ele alınmış bulunanlar dışında kalan ana unsurlarını hatırlatmış oluyorum.

Toprağın millileştirilmesi sorununu daha önceki oturumlar sırasında ele almıştık, bu yeterli bence. Kooperatiflere ilişkin sorun da kuşkusuz çok önemli. Tarım ve köylü sorunu üzerine bir genel incelemede mutlaka yeralması gereken temel bir sorun bu. Ama burada, bizim program gündemimiz çerçevesinde, bunun üzerine çok özel bir tartışma ihtiyacı yok. Buradaki yoldaşların bu konuda iyi kötü bir fikirleri olduğu için bunu böyle söylüyorum. Gerekli görülüyorsa yine de tartışma kapsamına alınabilir.

Fakat kapitalist bir ülkede tarım ve köylü sorununa ilişkin bir eylem programı sorunu, biraz önemli ve hassas yönleri olan bir konu. Kavranmasında ve uygulanmasında güçlükler bulunan da bir konu bu. Bu nedenle özellikle ele alınması, irdelenip tartışılması gerekiyor.


Komünist Enternasyonal’de
Tarımsal Eylem Programı

Bu konunun güçlüklerini Engels’in klasik makalesinden de biliyoruz. Engels, küçük köylünün tasfiyesini önleyen ya da geciktiren, dahası onun kurulu düzen içerisinde durumunu güçlendirmeye yönelik olan istemlerden kaçınmamız gerektiğine, bunun iktisadi gelişmenin seyrine-yönüne ters davranış olacağına işaret ediyordu. Kaldı ki bunun küçük köylünün sorununa herhangi bir çözüm de getirmediğini; bu sosyal katmanın kapitalizm koşullarındaki sürünme ve yıkım sürecini, bu acılı can çekişme sürecini biraz daha uzatmaktan başka bir sonuç vermediğini ve vermeyeceğini vurguluyordu. Bunun ise, toplumsal gelişmenin genel çıkarlarına uygun düşmediği gibi devrimci sınıf mücadelesine de bir yarar sağlamadığını, tam tersine onu zayıflatacağını açıklıkla ortaya koyuyordu. Engels’in bu konudaki görüşleri konuya ilişkin programatik konferansta ayrıntılara inilerek aktarılmış ve irdelenmişti, bu nedenle burada yalnızca hatırlatarak geçiyorum.

Öte yandan, Lenin’in, Komünist Enternasyonal’in ikinci kongresinde konuya ilişkin olarak ortaya koyduğu temel önemde programatik tezler var. Fakat bu tezlerde köylülük sorunu, esas olarak, muzaffer bir devrimin çeşitli köylü katmanları açısından ne ifade ettiği açısından ele alınıyor, proletarya devriminin bu katmanlar karşındaki konumu ve onlara karşı tutumu üzerinde duruluyor daha çok. Bu nedenle, bir tarımsal eylem programı yönünden, yani devrime o uzun hazırlanma süreci içerisinde, proletarya partisinin küçük-üretici köylülüğün kısa dönemli istemlerine nasıl yaklaşacağı konusunda fazla açıklayıcı değil bu tezler. Daha doğrusu Tezler’in sorunu zaten bu değil. Sorunun bu yönüne Tezler’in sonunda şöyle bir değinilmekle yetiniliyor. Bunlar esas olarak muzaffer bir devrimin tutumuna ve devrimin ardından uygulayacağı programa ve izleyeceği politikaya ışık tutuyor. Sorunun bu yönüyle ilgili olaraksa zaten çok fazla güçlük yok.

İktidara ulaştığımız andan itibaren alacağımız bir dizi tedbir, küçük köylünün durumuna anında büyük rahatlamalar getirecektir. Kiracı ya da yarıcı ise, bu yükten ve bağımlılıktan tamamen kurtulacak, işlediği toprakların kullanım hakkını da, karşılığında herhangi bir bedel ödemeksizin, elde edecektir. Üzerindeki borç ve ipotek yükü kalkacak, bankalara ve tefecilere olan borçları bir anda silinecektir. Ve dahası, proletarya devriminin genel toplumsal yaşamı, eğitimden sağlığa ve kültüre kadar bir dizi alanda, köklü bir biçimde iyileştirmeye yönelik tedbirlerinden de dolaysız olarak yararlanabilen bir sosyal katman olacaktır emekçi köylülük. Ayrıca, bu emekçi katman üzerindeki her türlü dolaylı vergi yükü de kaldırılacaktır.

Lenin, Ekim Devrimi sonrasında ve Avrupa çapında devrimci durumun hala sürdüğü bir dönemde ele alınmış tezlerinde, tam da bu nedenle, daha çok iktidara geçmiş proletaryanın bu açıdan neler yapacağını, köylüye devrimin zaferi durumunda neler vaadettiğini ele alıp irdeliyor.

Komünist Enternasyonal’in sonraki kongrelerinde, özellikle devrim dalgasının hız kesmesi ve devrimci durumun yavaş yavaş ortadan kalkmasına da bağlı olarak, devrimlerin biraz daha uzun bir sürece yayılacağı gerçeğinin farkedilmesine de bağlı olarak, bir “tarımsal eylem programı” sorunu ve dolayısıyla tartışması gündeme geliyor. 1922 sonunda gerçekleşen 4. Kongre’de bu tartışma başlıyor ve ardından 5. Kongre’de sürdürülüyor. 4. Kongre’de ortaya bir “Tarımsal Eylem Programı” da konuluyor. Bir yoldaş tarafından yapılan kaba bir Türkçe çevirisini inceleme imkanını bulduğunuz bu tarımsal eylem programı, konuya ilişkin olarak asgari bir fikir veriyor sanıyorum.

Kongrede Macar delege Varga’nın sunuşunu yaptığı bir tartışma var. Elimizde çevirisi olmayan bu tartışma çok ilginç yönler içeriyor ve belli bakımlardan açıklayıcı. Orada, şu an inceleme imkanı bulduğunuz Eylem Programı’nda da yeralan çeşitli taktik istemlerle ilgili açıklamalar var. Varga bu sorun üzerinde ayrıntılı olarak duruyor, Eylem Programı’nda yeralan istemleri tek tek irdeliyor. Aslında bir biçimde küçük ve orta köylünün kurulu düzende durumunu düzeltmeye yönelik bir içerik taşıdıkları halde, yine de bu bir dizi taktik istem ve önlemin komünist partileri tarafından neden savunulması gerektiği üzerinde duruyor.

Bu gerekçelendirmeye burada kısmen girebiliriz ya da girmekten kaçınabiliriz. Zira Tarım ve Köylü Sorunu’nun devamı yayınlandığında, gerekli ayrıntılar orada zaten ortaya konulacaktır. Bizim için şimdilik önümüzdeki metnin oluşturduğu çerçevede bir tartışma yeterli olacaktır bence.


İşçi sınıfı ve köylülük:
Konumlardaki ilkesel fark

İşçi sınıfı ile emekçi köylülüğün iktisadi haklar mücadelesi, bu mücadelenin etki ve sonuçları arasındaki temelli bir farka işaret ederek, konuya girebilirim. İşçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarını düzelten kazanımlar, işçiyi ücretli işçi olmaktan çıkarmıyor, sadece onu fiziki ve zihinsel bir çürümeden koruyor. Dahası, bu haklar mücadele içerisinde kazanıldığı ve bu mücadele de işçi yığınlarının önüne doğru perspektifle konulduğu ölçüde, mücadeleyle sermayeden haklar koparıp almak süreci, sınıfın bilinçlenmesine, politikleşmesine ve sonuçta devrimcileşmesine önemli bir katkıda bulunuyor.

Köylülük sözkonusu olduğunda durum böyle değildir, dahası temelden farklıdır. Bir kez, köylülüğün kurulu düzen içerisinde, kapitalizm koşulları içerisinde ve onun kendi küçük mülkiyeti üzerinde durumunu düzeltmeye yönelik tedbirler, iktisadi gelişmenin tarihsel yönüne, demek oluyor ki tarihsel gelişmenin genel gidişine ve çıkarlarına aykırı. Çünkü, küçük mülkiyete ve küçük üretime dayalı ilkel işletme tipinin toplumsal yaşamdan silinip gitmesi, tarihsel olarak kaçınılmaz olan ilerici bir gelişmedir. Köylülüğün yaşam ve çalışma koşullarının güçlendirilmesine yönelik adımlar ise, işin özünde, onun kendi küçük mülkiyetine dayalı işletmesini güçlendirmekten ayrı düşünülemez. Bu ise, küçük mülkiyetin ve ona dayalı küçük ölçekli işletmenin tasfiyesinin geciktirilmesi, dolayısıyla tarımsal üretici güçlerin gelişmesinin engellenmesinden başka bir anlama gelmez. Bunu savunmak ise bizim işimiz olamaz.

İşçi sınıfı modern kapitalist toplumun en ileri, dahası geleceği temsil eden sınıfı. Oysa köylülük geçmişin malıdır; kapitalist gelişme süreci, bu sınıfın, onu oluşturan sosyal katmanların silinip gitmesi sürecidir de. İşçi sınıfının iktisadi ve sosyal kazanımları, iktisadi gelişmeye herhangi bir biçimde ters düşmüyor, tam tersine, iktisadi ve kültürel yaşam düzeyinin yükselmesi, beraberinde işçi sınıfının yaşam düzeyinde belli bir düzeltmeyi de meşru olarak gerektiriyor. Modern küçük üretici köylülük sorununda öncelikle böyle bir güçlük var, bu birinci nokta.

İkincisi, kendi mülkiyeti üzerinde durumunu bir parça düzelttiği zaman, bu sosyal katman, küçük-burjuva köylülük, düzene daha sağlam bir şekilde bağlanır. Bu işin doğasında var; içinde bulunan üretim ve mülkiyet ilişkilerinin getirdiği bir sosyal-sınıfsal davranış. Küçük köylü mülk sahibi bir sınıf olarak, kendi küçük mülkiyeti üzerinde bir parça istikrar kazandığında, bu onun düzene, burjuvaziye, mülkiyete olan eğilimini güçlendiriyor. Bir de buradan gelen güçlükler var.

Bu güçlüklerin sıkıntısı, benim görebildiğim kadarıyla ‘20’li ilk yıllardaki kongrelerde, somut olarak 4. ve 5. kongrelerde, Komintern’de de yeterince yaşanmış. Tartışma tutanaklarına baktığımızda, ilkesel bir yanlışa düşmeden bu açmazı giderme, günlük mücadeleler içinde emekçi köylülüğü sermayeye karşı proletaryanın yanına bir müttefik olarak kazanma sorununa bir çözüm bulunmaya çalışılmış.

Daha sonra, 1920’lerin ve ‘30’ların deneyimleri var. Polonya’da örneğin, komünistler ‘30’lu ilk yıllarda bir tarımsal eylem programı ortaya koyuyorlar, bunun uygulanmasında belirli bir başarı da elde ediyorlar. Ama bakıyoruz; 7. Kongre’de bu deneyim değerlendirildiğinde, Polonya partisi eleştiriliyor. Deniliyor ki, aslında Polonya partisinin köylülüğü kazanmak için ileri sürdüğü talepler temelde devrimin talepleriydi, oysa gerekli olan ve daha büyük başarıları sağlayacak olan, güncelleştirilmiş taktik bir eylem programıydı. Yani Polonya partisi, devrimci tarım programını özgülleştirememekle, bunu somut, acil ve güncel taleplerle birleştirememekle eleştiriliyor. Bu program, bu çaba, her ne kadar Polonya Komünist Partisi’nin etrafında belli bir köylü potansiyeli yaratmışsa da, gerçekte izlenen çok da özgül bir program değildi; Polonya partisi somut taleplere dayalı taktik bir eylem programı ortaya koyabilseydi, çok daha geniş köylü katmanlarını çok daha güçlü bir biçimde kazanabilirdi... Denilmek istenen özetle bu.

Aynı şekilde, Almanya Komünist Partisi’nin 1931 yılında bir tarımsal eylem programı deneyimi var. Bu eylem programının orijinalini bulmak mümkün olmadı. Buna değinen bir Alman tarihçi, 16. yüzyılın köylü hareketlerinden sonra (Thomas Münzer önderliğindeki büyük köylü hareketi kastediliyor), ilk kez Almanya’da, bu tarımsal eylem programıyla birlikte ciddi bir köylü eylemliliğinin geliştiğini iddia ediyor. Burada muhtemelen durum biraz abartılıyor, fakat bu abartı bile ortada ciddi bir durum olduğuna bir gösterge. Bu programı bulamadık, bu nedenle içeriği ve somut sonuçları konusunda bir fikrimiz yok.

Bu ön değinmelerin ardından, Komünist Enternasyonal 4. Kongre’sinde ortaya konulan “Tarımsal Eylem Programı” üzerinde biraz duralım. Bu, konunun somut istemler ve sorunlar üzerinden anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.


4. Kongre’nin Tarımsal Eylem Programı:

Metnin hemen girişinde, 2. Kongre tezlerinin bir olumlanması var. Bu son derece normal, zira metin zaten “2. Kongre Tarım Tezleri’nin Uygulanmasına İlişkin Yönerge” biçiminde bir altbaşlık taşıyor. Bu, tarımsal devrim programı ile tarımsal eylem programı arasındaki ilişkiye ve bütünlüğe işaret etmek oluyor bir bakıma. Köylü sorununa ilişkin devrimci strateji ile bu stratejiyi başarıya ulaştıracak taktik çizgi arasında bağlantı kuruluyor böylece.

Öte yandan, Varga, yaptığı uzun sunuş konuşmasının girişinde, 2. Kongre tezlerinin büyük teorik ve stratejik önemine değinmekle kalmıyor, yanısıra, bir eylem programını ihtiyaç haline getiren özel tarihi koşullar üzerinde de duruyor. Net ifadelerle; 2. Kongre döneminde devrim doğrudan saldırı dönemindeydi, bu nedenle sorun devrimin temel çözümleri yönünden ortaya konuluyordu; oysa şimdi devrimci dalga çekildi ve biz devrime uzun hazırlık süreçleri yaşamak zorundayız, bunda başarılı olabilmek için de bir tarımsal eylem programına ihtiyacımız var, diyor.

Girişin ardından sırasıyla maddelere geçiyorum.

1- Yeterli toprağa sahip olmayan ve kısmen emeğini satmak zorunda kalan, veya başka biçimde büyük toprak sahibi veya sermaye tarafından sömürülen kır proleterlerinin ve yoksul köylülerin büyük yığını, bugünkü kölelikten ve kapitalizmde kaçınılmaz olan savaşlardan kesin olarak ancak bir proleter devrimle kurtulabilir. Yani, herhangi bir tazminat ödemeksizin, büyük toprak sahiplerinin, bütün üretim araçları da dahil tüm toprağına ve mülküne el koyan ve çalışan yığınların hizmetine sunan bir devrimle; büyük toprak sahipleri ve kapitalistlerin devleti yerine proleterlerin ve emekçi köylülerin sovyet devletini kuran ve böylelikle komünizme giden yolu düzleyen bir devrimle.

Dikkat ediniz, bu bir eylem programı; ama öncelikle, soruna temel devrimci stratejik yaklaşımın ne olduğu ortaya konuluyor. Sorunun teorik ve ilkesel esaslarıyla, çözümün temel stratejik çerçevesi ortaya konularak, söze başlanıyor. Bu bir açıklama ve tartışma gerektirmediği için, devam ediyorum.

2- Büyük toprak sahipleri ve kapitalistlerin devletine karşı yürütülen mücadelede, çalışan yoksul köylüler ve küçük köylüler, tarım ve sanayi proletaryasının doğal mücadele yoldaşlarıdırlar. Bunların yürüttüğü devrimci hareketin şehir ve kır proletaryasının mücadelesiyle birleşmesi, burjuva devletinin devrilmesini esaslı bir şekilde desteklemektedir. Şehir proletaryası siyasi iktidarı ele geçirirken ve burjuvazinin elinden üretim araçlarını alırken, kır proletaryası ve yoksul köylüler de toprak ve mülkü ele geçirir, büyük toprak sahiplerini kovar ve böylece kırdaki toprak sahipleri ve burjuvazinin egemenliğine son verir.

Böylece, işçi sınıfı ile emekçi köylülük arasındaki stratejik ittifakın bir formülasyonunu görüyoruz burada. Birinci maddede; yoksul ve küçük köylü yığınını kapitalizmin köleliğinden ancak bir proleter devrim kurtarabilir, deniliyordu. İkinci madde, bu çerçevede, yoksul köylülerin ve küçük köylülerin tarım ve sanayi proletaryasının doğal mücadele yoldaşları, devrim mücadelesindeki müteffikleri olduğunu vurguluyor. Sanayi işçilerinin kentlerde burjuvaziye karşı yapacaklarını, kırsal emekçiler de kırda kırsal sömürücülere karşı yapacaklardır düşünce ve inancı dile getiriliyor.

3- Tarım işçilerinin yanısıra yoksul köylüleri de (‘Zwergbauer’/çok küçük bir toprağa sahip köylüler, yarıcı ve küçük köylülerin bir bölümü) devrime kazanabilmek, fakat orta köylüleri ise hayırhah bir tarafsızlığa çekebilmek için, son sayılan tabakaların, büyük toprak sahipleri ile ittifak halindeki zengin köylülerin etkisinden ve önderliğinden kopartılması gerekir. Çıkarlarının zengin köylülerinkiyle değil fakat proletaryanın çıkarlarıyla kesiştiğine, dolayısıyla mücadelede ancak proletaryanın devrimci partisinin, komünist partisinin, önderleri olabileceğine ikna edilmeleri gerekir....

Önce teknik bir açıklama: Yoksul köylüler ifadesi burada sadece yarı-proleterleri anlatmıyor. Buradaki Almanca ifade, Zwergbauer, cüce işletmelere sahip köylüler anlamına geliyor ve bu ifade küçük köylülüğü de kapsıyor. Küçük köylülük, ancak zar zor geçinebilecek kadar toprağı olan bir emekçi köylü katmanıdır. Burada bu ifade, yoksul ve küçük köylü kategorilerini birarada kapsıyor.

Maddenin kendisine gelince. Bu üçüncü madde de gene proleter devrim bakışaçısından temel stratejik görevleri tanımlıyor. Yoksul köylülüğü ve küçük köylülüğü kazanmak, bunları zengin köylülüğün etki ve denetiminden kurtarmak, orta köylülüğü ise mümkün mertebe hayırhah bir tarafsızlığa, yani proletaryanın lehine olan bir tarafsızlığa çekmek gerekiyor. Bunun için de, zengin köylünün ve büyük toprak sahiplerinin bu tabakalar üzerindeki ideolojik-politik denetimini ve etkisini kırmaya yönelik sistematik bir çalışma yürütmek, proletarya partisinin en önemli görevleri arasındadır. Madde bunu formüle ediyor.

Bu üç madde hala kırsal alandaki çalışmaya ilişkin proleter devrimin temel bakış açısını ve görevlerini özetleyen maddeler oluyor. İlk üç maddenin anlamı ve işlevi bu.

Ama üçüncü maddenin daha devamı var:

... Yoksul köylülerin büyük toprak sahipleri ve zengin köylülerin önderliğinden sözkonusu kopuşunu hızlandırmak için, yalnızca bir programın ortaya konulması veya bir propagandanın yükseltilmesi yetmez. Tersine, komünist partisi sürekli eylemliliklerle, bu tabakaların çıkarlarıyla da örtüşecek şekilde, gerçekten tüm çalışanların ve ezilenlerin partisi olduğunu pratikte kanıtlamak durumundadır.

Böylece sorunun en önemli ve konumuzu oluşturan alanına gelmiş oluyoruz. Burada kırsal katmanlar arasında somut pratik çalışmaya ve bu çerçevede tarımsal bir eylem programına geçiş var. Proletaryanın stratejik devrim programından taktik eylem programına geçiş de diyebiliriz buna.

Deniliyor ki; bu tabakaları kır burjuvazisi ve büyük toprak sahiplerinin, genel olarak burjuvazinin ideolojik, politik, örgütsel etkisinden kurtarmak ve proletarya devrimi saflarına adım adım kazanabilmek için, ortaya tarımsal soruna ilişkin genel bir proleter devrimci program koymak ya da bunun propagandasını yapmak, kendi başına yetmez. Bizzat gündelik somut mücadeleler içerisinde, kent işçileri ve onların partisi, kır yoksullarının, emekçi köylülüğün dostları olduklarını, çıkarlarının gerçek savunucusu olduklarını kanıtlayabilmelidirler. Bu da ancak ortaya bir eylem programı konulabilinirse, onların gündelik ya da kısa dönemin sorunları ve ihtiyaçları üzerine bir eylem programı ortaya konulabilinirse mümkün olabilir.

Buradan dördüncü maddeye geçiliyor ve daha önce söylenenlerden şu sonuç çıkarılıyor:

4- Bu yüzdendir ki, komünist partisi, kırın çalışan yığınlarının egemen sınıflara karşı yürüttüğü her mücadelenin en başında yer alır. Komünist partisi, bu tabakaların kapitalizmdeki güncel taleplerinden hareketle, kırdaki emekçi yığınların parçalanmış güçlerini birleştirir, mücadele azimlerini kışkırtarak yükseltir. Buradaki mücadeleyi sanayi proletaryasından destek güçler sağlayarak destekler ve bunların önüne sürekli yeni ve doğrultusu devrime yönelik hedefler koyar...

Maddenin devamını okumadan, bazı ara açıklamalar için, burada kesiyorum.


Kırsal emekçilerin eylemleri ve komünist
partisinin sorumlulukları

Kırdaki emekçi yığınları eylem içerisine kazanmak ve birleştirmek sorunu, Lenin’in tarım sorununa ilişkin 2. Kongre tezlerinde de var. Son maddeden önceki maddede, sekizinci maddede, Lenin şöyle diyor:

Kapitalizmin son derece güçsüz duruma, dağınıklığa ve neredeyse Ortaçağ’a benzeyen bir bağımlılığa indirgediği toprak emekçileri yığınını, devrimci bir mücadele için örgütlemenin ve onlara biçim vermenin büyük güçlüğü, komünist partilerine, köylerdeki grev hareketini en büyük bir dikkatle izlemek, tarım proletaryası ve yarı-proletaryasının oluşturduğu yığınların grevini olanca gücüyle desteklemek görevlerini yüklüyor.” (İşçi Sınıfı ve Köylülük, Sol Yay, 1. baskı, s. 417 -Red)

Biz teoride, objektif bir konuma işaret ederek, tarım proletaryası genel proletaryanın kırsal/tarımsal uzantısıdır, tarım işçileri kent işçilerinin doğal mütteffikleridir diyoruz. Bunu böyle tanımlamak elbette kolay, fakat gerçek yaşam içerisinde bunlar çok büyük ölçekte büyük toprak sahiplerinin ve zengin köylülük dediğimiz kır burjuvazisinin ideolojik, politik, kültürel ve dolayısıyla örgütsel denetimi altındalar.

Nereden geliyor bu etki ve bağımlılık? Çünkü kırsal yaşamın kültürel geriliği, iletişimsizliği ve dağınıklığı, kapitalizmden önceki dönemden kalma bağımlılık ilişkileri, gelenek görenek vb., kırsal emekçi katmanların siyasal uyanışını geciktirici, engelleyici bir rol oynuyor. Bundan dolayıdır ki, Lenin sözlerinin devamında şunları söylüyor:

... Şu anda Almanya’da ve öteki ileri ülkelerde devrimler tarafından doğrulanan ve tamamlanan 1905 ve 1907 Rus devriminin denemesi, ancak belirli koşullarda küçük çiftçilerin katılabildikleri ve katılmaları gerektiği grev hareketinin yaygınlaşmasıyla köylüleri gömüldükleri uyuşukluktan kurtarabileceğini, sömürülen köylü yığınlarında sınıf bilincinin, sınıfsal örgütlenme zorunluluğu duygusunun uyanacağını, ve nihayet, pratikte, kent işçileriyle köylülerin birliğinin taşıdığı önemin köylü yığınlarınca anlaşılabileceğini gösteriyor

Çeviri çok çok kötü! Fakat yine de söylenenler kabaca anlaşılıyor. Kısmi de olsa, zar zor da olsa, kırsal alanda belirli protesto eylemleri uç verebilmektedir. Bu, kırsal katmanların siyasal yaşama uyanmalarını, kendi dağınıklıklarını belli eylemler ve örgütsel biçimler içerisinde gidermelerini kolaylaştıracaktır. Bu nedenle, bu protesto eylemlerine en büyük ilgi ve dikkati göstermek, dahası, bu mücadelelere gerekli desteği vererek onları ileriye çekmek, komünist partilerin görevidir.

Ve burada, Lenin’in aynı maddesinin ikinci bir paragrafında, söylenenler de çok dikkate değer:

Üçüncü Enternasyonal Kongresi, köylülerin grev eylemini ilgisizlikle karşılayan, hatta tüketim maddeleri üretiminde bir azalmaya yolaçacak korkusuyla bu eylemle (K. Kautsky gibi) mücadele eden sosyalistleri -yazık ki yalnız sarı İkinci Enternasyonal’e değil, bu Enternasyonal’den çıkmış en önemli üç Avrupa partisi içinde de böyleleri bulunmaktadır- hain saymaktadır....

Bu, Kautsky’nin bizim bugün genel teorik çerçevede sahip çıktığımız klasik eserinde, o ünlü Tarım Sorunu başlıklı kitabında da var. Kautsky küçük ve orta köylülüğün çıkarlarının sanayi proletaryasının çıkarlarıyla kategorik olarak çeliştiğini iddia ediyor. Buradaki, kırsal emekçiler alanındaki bir direncin kente besin akışını engelleyeceğini, bunun ise en başta proletaryayı etkileyeceğini söylüyor. Daha da önemlisi, kırsal emekçilerin ürünlerinin fiyatındaki her artışın proletaryanın geçim düzeyindeki bir düşme ile aynı anlama geleceğini, bu nedenle burada bir nesnel çelişki olduğunu iddia ediyor.

Halbuki biz, bu sözü edilen görünürdeki çelişkinin, hiç de emekçi köylülükle işçi sınıfı arasında olmadığını, bu çelişkinin kapitalizmin tarımsal üretim ve bu arada kırsal küçük üretici üzerindeki egemenliğinden ve sömürüsünden doğduğunu biliyoruz. Lenin’in buradaki saldırısı, tam da Kautsky tarafından teorisi yapılan bu oportünist anlayışa yöneliktir. Biz bu çatışmada taraf olamayız diyor Kautsky mesela.

Ama Kaustsky’nin bu görüşü, ne Marks’ın 1850’lerdeki vurgularıyla, ne Marks’ın Paris Komünü’nden çıkardığı derslerle, ne de Engels’in ünlü “Almanya’da ve Fransa’da Köylü Sorunu” başlıklı makalesindeki temel bakışaçısıyla bağdaşıyor. Engels hiç de böyle söylemiyor. Engels’in klasik makalesinin ilgili pasajlarında, net bir biçimde, bu kırsal katmanın mülkiyetinin biçimselliğine, onun sermaye tarafından nasıl soyulup sömürüldüğüne işaret ediyor. Kaldı ki, biz bunlar arasındaki ticaretin dürüst olmasını isteriz, bu artık kapitalizmde ne kadar dürüst olabilecekse, diyor Engels. Tarımsal üreticinin ürettiği ürününün hakettiği fiyatı alması ve tarımsal üreticinin kullandığı tüketim maddelerinin aşırı fiyatlarla tüketici köylüye dayatılmamasını kastediyor bununla. Yani kapitalizmin kendi sınırları içerisinde, meta üretimini belirleyen yasallıklar içinde bu alışverişin dürüst olması gerektiğini isteriz, biz bunun için çalışırız, diyor. Ama, kapitalizmde artık bu ne kadar olabilirse, diye de ekliyor. Bunu Engels, bizzat o çok önemli klasik makalesinde vurguluyor.

(Devam edecek...)