ARSIVANA SAYFA
 
8 Temmuz '00
SAYI: 25
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Saldırıları püskürtmek için mücadelenin önündeki hain...
Büyük bir siyasal sınıf çatışmasına doğru
Sermayenin siyasal başarısının dayanakları...
ESK toplantısı ve Koç'ların şansı
Türkiye'de ve dünyada yoksullaşma
Belediye işçileri İstanbul'da üç belediyede grev ilanı astı
Çayırhan Termik Santrali 23 Haziran'da özelleştirildi
SES'e yönelik saldırılar sürüyor
2 Temmuz Ankara mitingi sonrasında yüzlerce kişi...
Asım Bezirci mezarı başında 2 Temmuz anması
ÇEAŞ soygunu
Bir dağıtımdan gözlemler
Programda tarım ve köylü sorunu/2
Murat Dil ölümsüzdür!
Burdur Cezaevi'nde katliam girişimi
ÇHD'nin Ankara yürüyüşü
Hiçbir güç devrimci iradeyi kırmaya yetmeyecektir
Hücre sistemi ölümdür, izin vermeyelim!
Otomobil İşçileri Danışma Konferansı Sonuç Bildirgesi
Rusya'da iktidarın manevra alanı daralıyor!
Exsa işçilerine mektup
Komünist militanlardan parti programı üzerine
Mücadele tarihimizden
Bir roman: O bir militandı
Mücadele postası
Tüm başlıklar



 
 
ÇEAŞ soygunu... Özelleştirilme sonrasında
50 trilyon değerindeki santral çürümeye terk edildi...

Daha çok kâr uğruna üretim birimleri de yıkıma uğratılıyor


Sermayenin özelleştirme adı altında ülke kaynaklarını yağma ve talan operasyonları bütün hızıyla sürüyor. Uluslararası sermaye ve işbirlikçi tekelci burjuvazi bu yağmadan pay kapma kavgası veriyor. Bu it dalaşı kimi zaman birbirini teşhir etme boyutlarına varıyor. Bunun en yakın örneği Doğan grubu ile Uzan grubu arasında bir süredir devam eden dalaşma. Sorun, Uzanlar’ın ÇEAŞ ve Kepez Elektrik aracılığıyla borsada kendi şirketlerine servet transferi yaparak haksız kazanç sağlaması ve şirketlerin içlerinin boşaltılması olarak konuluyor. Ancak daha çok kâr uğruna başka bir sermayedar da farklı davranmayacaktır. Asıl önemli olan özelleştirmenin amacı ve yarattığı sonuçlardır.

Enerji sektöründeki yağma elektrik dağıtımının TEK’den AKTAŞ Elektrik’e verilmesiyle başlatılmıştı. Tabii ki sermaye bununla yetinemezdi. Elektrik üretimi de serbest girişimin olmalıydı.

İstanbul EMO’nun AKTAŞ Raporu’ndan...

Aktaş, İstanbul Anadolu Yakası'nın elektrik dağıtımını devraldığı zaman, burada, tamamı TES-İŞ Sendikası'na üye 832 işçi, çoğu sözleşmeli personel kapsamında olan 400 memur ve 50 kadar da mühendis çalışmakta idi. Aktaş, kurumu TEK'den çok kârlı, özel teşviklerle beslenmiş bir biçimde devraldıktan sonra, sendikalı işçilerin bir süre daha yüksek ücretlerle çalışmalarına göz yumdu. Ancak kısa bir süre sonra Aktaş bu işçilere yeni bir sözleşme dayatarak haklarını elinden almaya girişti. İşçilerin büyük bir kısmı Aktaş'ın sözleşmesini imzalamadıkları için işten atıldılar. 150 kadar işçi Aktaş'ın dayattığı koşulları özel haklar ve ücretler karşılığında kabul ederek kurumda kaldı. Aktaş buradan doğan işçi açığını, ya eski işçilerin bir kısmını düşük ücret karşılığında işe alarak, ya da kurduğu taşeron şirketler aracılığıyla topladığı işçileri asgari ücret karşılığında çalıştırarak kapatmaya çalıştı.

Bu durum, elektrik hizmetinin önemli ölçüde aksamasına, beyaz eşyaların düzensiz elektrik nedeniyle çeşitli derecelerde bozulmalarına yol açtı. Aktaş bununla da yetinmedi, bütün yeni yatırımları ve tamirat giderlerini tüketici faturalarına yükleyerek açığını kapatmaya çalıştı.

Çoğunluğu sözleşmeli personel statüsünde olan memurlar, önce 1475 sayılı yasaya tabi olarak çalıştırılmaya başlandı. Aktaş, daha sonra artık işçi statüsüne geçen işçilerin sözleşme farklarından yararlanmak için sendika üyesi olma istekleri karşısında, bu yeni işçilerin büyük bir kısmını, çalıştıkları süreyi gözetmeksizin, emekliliğine çok az kalanlar dahil dokuzarlı gruplar halinde işten attı. 50 mühendisin büyük bir kısmı da bu süreçte işsiz kaldı.

‘93 yılında özelleştirme kapsamındaki Çukurova Elektrik A.Ş. ve Kepez Elektrik A.Ş.’nin hisse senetleri “halka açılma” adı altına satışa çıkarılmış, böylece gelişebilecek tepkilerin önü kesilmeye çalışılmıştı. ÇEAŞ hisse senetlerinin büyük bir bölümü Uzanlar grubu tarafından satın alınmış, böylelikle şirketin denetimi bu sermaye grubuna geçmişti. Satışın gerçekleştiği tarihe kadar ÇEAŞ verimli çalışan, kârlı bir kuruluş olarak gösteriliyordu. Mersin Termik Santrali'nin çalıştırılması ve Seyhan nehri üzerinde yapımına başlanan Berke Barajı’nın inşaatının tamamlanması ve üretime geçmesi, satış koşulları içinde yer almaktaydı.

Satıştan yaklaşık altı yıl sonra ise, ülke ekonomisinde önemli bir yer tutan bu kurum zarar eder duruma gelmiştir. Satıştan iki yıl sonra (‘95) kuruluş zarar bilançosu ilan etmiştir. Açıklanan zarar 500 milyardır. Satış koşullarının gerektirdiği yatırımlar yapılmamış, bu kuruluşlar çalışamaz hale sokulmuştur.

Mersin Termik Santrali bir yıl sonra üretimin pahalı olması gerekçesiyle kapatıldı. Mersin bölgesinin elektrik ihtiyacını karşılayan 50 trilyon değerindeki santral çürümeye terkedildi. Ortaya çıkan enerji açığı İstanbul Ambarlı’daki fueloil santralinin çalıştırılması ile kapatılmaya çalışılmaktadır. Petrol şirketlerinin durumdan şikayetçi olmadığı açıktır. ÇEAŞ’ın 6 yılda toplam üretim artışı %17.6 olarak gerçekleşmiştir. Şirketin asıl kârı, elektrik üretmek yerine alıp satarak elde ettiği görülmektedir.

Yine ‘92 yılında Seyhan nehri üzerinde yapımına başlanan Berke Barajı’nın 3 yıl önce bitmesi ve üretime geçmesi gerekirken, ancak % 85’i tamamlanabilmiştir. Gecikmenin yıllık zararı 40 milyon dolar olarak açıklanıyor. Barajın yapımının 2001 yılında tamamlanacağı iddia ediliyor.

‘93 yılında ÇEAŞ'ta çalışan sayısı 1461 iken bugün 540 kişiye düşürülmüştür. Yani yaklaşık bin kişi sokağa atılmıştır.

Bütün bunlar özelleştirme soygununun kaçınılmaz sonuçlarıdır. Ne var ki, bu ancak bir it dalaşı nedeniyle kamuoyuna yansımaktadır. Örneğin AKTAŞ şirketinin yaptığı usulsüzlükler, satın aldığı elektriğin parasını ödememesi herkes tarafından bilinmekte, ama ÇEAŞ gibi afişe edilmemektedir.

Hala özelleştirmenin nimetleri anlata anlata bitirilememektedir. Özelleştirme saldırısında kullanılan yalanların başında KİT'lerin devletin sırtında bir kambur olduğu ve özelleştirmenin zarar eden kurumlardan başlanacağı yalanıdır. ÇEAŞ zarar mı ediyordu? Elbette hayır. Kapitalizmin doğası gereği kâr getirmeyen alana sermayedar yatırım yapmaz. Uzanlar da kârına kâr katmak için ÇEAŞ'ı aldı. Yani yağma, iddia edilenin aksine, devlete yük olmuş ve zarar eden kuruluşlarda değil, öncelikle kapitalistlerin iştahını kabartan kârlı kuruluşlarda gerçekleşmektedir. Ayrıca zararda gösterilen kurumlar da kasıtlı olarak zarara uğratılmaktadır.

Özelleştirme ile devlet tekeli kalkacağından rekabet yaratılacak ve kaliteli ürün ucuza sunulacaktı. Gerçekten öylemi oldu? Tabii ki hayır. Ülke ekonomisi için büyük önem taşıyan elektrik üretimi düşürülmüş ve elektrik fiyatı artmıştır. Elektrik sıkıntısı yaşanması çok uzakta değildir. Ayrıca spekülasyon yoluyla elde edilen kâr üretimden elde edilecek kârdan yüksekse, Uzanlar elbette üretim yerine diğerini seçecektir. Burada kamu yararının gözetilmesini beklemek, kapitalist ekonominin işleyişini bilmemektir. Özelleştirmeyle birlikte yatırımlara hız verilecek, yeni istihdam alanları yaratılacaktı. Bunun koca bir yalan olduğunu diğer özelleştirilen kurumlardan atılan işçiler ve ÇEAŞ’ın bin işçisi çok iyi bilmektedir.

İMF dayatmasıyla uygulanan özelleştirme saldırısının işçi ve emekçiler için ne anlama geldiği ortadadır. Burjuvazinin türlü aldatmaca ve oyunlarıyla ülke kaynakları sermayeye peşkeş çekilmektedir. Uzanlar, Sabancı, Koç ve benzerleri İMF’nin şemsiyesi altında yaratılan değerleri ve olanakları kendi çıkarları doğrultusunda azami kâr uğruna heba etmeye devam edeceklerdir. Bu işçi ve emekçiler için daha fazla sömürü, işsizlik ve sefalet demektir.

Özelleştirme saldırısını durduracak olan işçi sınıfının örgütlü gücüdür. Bu saldırılar ancak işçi ve emekçilerin taban inisiyatifine dayanan birleşik direniş hattıyla püskürtülebilir.




Sermaye grupları arasındaki it dalaşının suyüzüne çıkardığı gerçekler...


1 milyar dolar buharlaştı
“SPK'ya yakın kaynaklar 1996-1997-1998 ve 1999 yıllarında ÇEAŞ ve Kepez Elektrik'ten yapılan örtülü kazanç transferinin, faiz de hesaba katıldığında 1 milyar dolara yaklaştığını tahmin ediyor. Örtülü kazanç aktarımının belirlenmesi durumunda, bu yıllar Kepez ve ÇEAŞ'ta yönetim kurulu üyeliği yapan kişiler hakkında SPK Kanunu'nun 47/a maddesine göre suç duyurusunda bulunulacak.” (Radikal, 2 Temmuz 2000)

ÇEAŞ’ı böyle iç ettiler
“1995'te Enerji Bakanlığı ve SPK tarafından ilişkili olmadığı şirketlere sermaye ve dönen varlık aktarımı yapıldığı gerekçesiyle ÇEAŞ'a el konuldu. Bu dönemde SPK, şirketin 500 milyarın üzerindeki zararına rağmen Uzan ailesinin sahibi bulunduğu 5 çimento şirketine 2.6 trilyonluk iştirakte bulunduğu tespit etti.” (Radikal, 2 Temmuz 2000)

Uzan’ın santral oyunu
Kredi bulamadılar
50 trilyon lira değerinde olan ve 1970 yılında kurulan Mersin Termik Santrali'ni doğalgaza çevirme talebiyle kredi arayışına girdiler. Devletten teşvik koparma amacında olduğu öne sürülen Uzan ailesi gerekli krediyi bulamayınca 1994 yılında Mersin Termik Santrali'ni kapattı. 100 megawatt gücünde olan ve Mersin'in tüm enerji ihtiyacını karşılayan santralin üretimi durunca tüm çalışanlar da zaman içinde işten atıldı. Böylece, 50 trilyon liralık tesis çürümeye terkedildi. Oysa, bu tesisten elde edilen parayla Berke Barajı yapılacaktı.
20 trilyonluk zarar
Elektrik Mühendisleri Odası Adana Şubesi tarafından hazırlanan Çukurova Elektrik Raporu'nda da Mersin Termik Santrali'nin çalıştırılmaması nedeniyle ortaya çıkan kayıp da gözler önüne serildi. Termik santralin 1994 yılından bu yana kapalı olduğu belirtilen raporda, "Santralin çalıştırılmadığı her yıl için 550 milyon kilowattsaat enerji bedelinin nakit olarak Enerji Bakanlığı'na ödenmesi gerekmektedir. Bu rakam 32 milyon dolardır. (Bugünkü kurla yaklaşık 20 trilyon lira)" denildi.
Uzanların Mersin Termik Santrali'ni çalıştırmaması nedeniyle ortaya çıkan enerji kaybını kapatabilmek için devletin İstanbul-Ambarlı'daki fueloil santralini devreye aldığı belirtiliyor. Ambarlı Santrali’ni altı yıldan beri çalıştırmak zorunda kalan Enerji Bakanlığı'nın uğradığı zararın her geçen gün katlanarak büyüdüğü belirtiliyor. (Radikal, 3 Temmuz 2000)