Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Ekim 2002
Sayı: 54
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Seçim oyununu boşa çıkarmak için görev başına!
  Sermayenin çözümü seçimde, gençliğin çözümü devrimde!.
  Yeni dönem artan sorunlarla başladı
  ODTÜ'de alternatif açılış şenliği örgütledik!
  Yeni dönem çalışması; görev ve sorumluluklar
  Bir Amerikancı düzen partisi olarak CHP
  İÜ açılış şenliklerine kitlesel katılım
  Seçimler, reformist blok ve parlamentarist hayaller
  Geleceğimize sahip çıkalım!
  Emperyalist saldırganlığı ve savaşı durduralım!
  Kürt gençliğine çağrımızdır: Düzenin oyunlarını bozalım!
  ABD'nin savaş hazırlıkları ve Türk burjuvazisinin hesapları
  Ulucanlar: Görkemli bir direnişin adı
  Düzenin "yeni" kahramanları
  Hacıbektaş şenliğinde yoldaşça paylaşım
  Yaz dönemi çalışmamız
  Bu şehir ayağa kalkacak bir gün...
  Üniversitelerde polis, idare ve sivil faşist işbirliğine son!
  Bir emperyalist baskı ve sömürü birliği: AB
  Tüm Filistinli çocuklara...
  Üretime katılmanın önemi
  YTÜ'de dağıtılan bildiriden...
  Okur mektupları



 
 
Seçimler, reformist blok ve parlamentarist hayaller

Siyasete İMF-TÜSİAD tarafından yapılan darbe sonucu erken seçim sürecine girilmiş oldu. Gerçi sistemin asıl yönetici güçlerinin istediği; hükümeti düşürmekle beraber mevcut parlamento yapısının korunduğu bir değişikliği hayata geçirmekti. Fakat yapılan darbeyle bir kez sarsılmış olan siyaset, kendini ancak bir erken seçimle toparlayabilirdi. Seçim süreciyle birlikte baraja takılma kaygısı yaşayan sermaye düzeninin has partileri çeşitli şaklabanlıklar yaparak ittifaklar oluşturmaya çalıştılarsa da başarısız oldular. Barajı aşamayacaklarını bildikleri için seçimi erteletmeye yönelik bir ortaoyunu sergiledilerse de burada da tutunamadılar.

Amerikancı düzen partilerinin amacı

Amerikancı düzen partilerinin hepsinin amacı aynı; zira bunların programlarının ABD emperyalizmine kölece bağımlılık ve İMF programlarının harfiyen uygulanması noktasında aynılaştığını biliyoruz. Hükümeti kim oluşturursa oluştursun, emekçilere yönelik saldırı ve yıkım programlarını uygulamaktan başka bir seçeneği yok. Bu yeterince açık bir olgu ve artık sıradan insan bile bunu rahatlıkla görebilmektedir.

Reformistlerin parlamentarist hayalleri

Bu gerçeklikleri seçim çalışmasına konu eden komünistler düzenin bu kirli yönünü sürekli teşhir etmektedirler. Fakat üzerinden atlanmaması gereken bir nokta da, reformist solun işçi ve emekçi kitleler içinde seçim vesilesiyle yaydığı parlamentarist hayallerdir.

Reformist-liberal sol çevreler de kendi cephelerinden seçim sürecine ittifak tartışmalarıyla girdiler. Gelinen yerde yersiz heyecanlara kapıldıkları SHP ve ÖDP’yi de içeren ilk ittifak bileşimi gerçekleşmese de, daha sınırlı bir bileşimle “Emek, Barış ve Demokrasi Bloğu” kuruldu. Bloğun bileşenleri EMEP, SDP ve HADEP, seçime DEHAP çatısı altında girecekler.

26 Eylül’de DEHAP tarafından yayınlanan seçim bildirgesinde kendilerini “seçime giren iki parti var; biri DEHAP, diğeri ise tüm düzen partileri” diyerek tanıttılar. İttifakın oluşturulması aşamasında yaşananlar, tam anlamıyla ibret verici bir tablo sunuyordu. İttifak girişimleri sırasında kendilerine “emeğin temsilcisi”, “ilerici”, "sosyalist" diyen partiler pazarlık yapma konusunda burjuva partilerine taş çıkarttılar. Ağızlarından düşürmedikleri ilkelerini bir kenara bırakıp işe adaylık paylaşımıyla başladılar. Bunun en çarpıcı göstergesi, ittifak/blok çabalarını günlük yansıtan Evrensel gazetesinin konuyla ilgili her haberinin bir önceki ile çelişmesi idi. Blok kurulduktan sonra da hiçbir şey olmamış gibi tüm bunların üzerinden atlandı.

Emekçilere “Emek, Barış ve Demokrasi Bloğu” adıyla kakalanmaya çalışılan ittifakın temel işlevi, düzenden umudunu kesmiş milyonları parlamenter hayaller yayarak tekrar düzene bağlamaktırr. Bunu kurulan bloğun ve tüm reformist partilerin sığ parlamenter hesaplara indirgenmiş programlarına ve seçim bildirgelerine bakarak anlayabiliriz.

DEHAP’ın seçim bildirgesinde “Korkusuz, özgür, eşitlikçi ve demokratik bir Türkiye’de uyanmak için DEHAP...” ve “4 Kasım sabahı korkusuz bir ülkede uyanacağız. Çünkü DEHAP o gün meclise girecek” cümleleri, bu liberallerin niyetlerini veciz bir biçimde ortaya koyuyor. DEP’li vekillerin meclisten yaka-paça çıkarılışlarını çok çabuk unutmuş olan DEHAP bileşenleri, meclise girilmesiyle birlikte düzenden kaynaklanan bütün sorunların çözüleceği hayallerini kitleler içinde yaymaya çalışıyorlar. Bu partiler, burjuva partileri gibi parlamentoyu siyaset yapmanın tek alanı olarak görüyorlar. Bu nedenle kitlelerin, özellikle de hesabını yapmaktan geri durmadıkları 4 milyonluk genç seçmen kitlesinin önüne sadece oy verme görevini koyarak gençliğin dinamizmini de parlametoya endeksliyorlar.

İki farklı sınıf, iki farklı yaklaşım

Komünistler ise gerçek çözümün seçimle gelmeyeceğini, gerçek çözümün işçi sınıfının devrimci programı etrafında birleşerek mücadele etmekten geçtiğini söylüyor. Bu, gerçekte iki farklı sınıfsal tutuma işaret ediyor. Biri düzenin icazetine sığınmış ve düzenin ahırından medet uman reformist-liberal tutum, diğeri ise düzene karşı devrim ve sosyalizm perspektifiyle hareket eden işçi sınıfının devrimci tutumudur. Böylece reformist-liberal partiler işçi, emekçi ve gençliğin sorunlarının düzen içinde çözülebileceği umudunu aşılayarak parlamentoya girmeyi temel amaç haline getiriyorlar.

Evrensel’in Gençliğin Sesi köşesinde 30 Eylül’de yayınlanan yazıda; “Sayfamızda, düzen partilerinin seçim bildirgelerindeki süslü lafların arasında büyüteçle aramaya çalışıp bulamadığımız öğrenci gençliğin en acil sorunlarının çözümüne destek, burada karşımıza çıkıyor: ‘Herkese parasız eğitim olanağı sağlanacaktır. YÖK kaldırılacak; üniversiteler özerk, demokratik, bilimsel, parasız eğitim kurumları haline getirilecektir.’ Fazla söze gerek yok, sorunların çözümü için gençliğin olması gereken yer ortadadır.” cümleleriyle ortaya konulduğu gibi, fazla söze gerek yok: Reformizm koca bir tarihsel gerçeğin üzerinden atlayarak kılıfı minareye uydurmaya çalışıyor. “Gençliğin en acil sorunlarının” DEHAP&146;a oy vererek çözüleceğini vaaz ediyor.

Gerçek ise, kitle hareketinin itfaiyecisi konumunda olan bu reformist efendilerin çamurla sıvama çabalarına karşın, tüm demokratik hakların ancak dişe diş bir mücadele ile kazanıldığı ve korunduğudur.

İlkesizliklerin bloğu

Bloğun ne denli ilkeden yoksun olduğunu görmek için, içindeki partilerin tek tek belli konularda ne dediklerine bakabiliriz. Bugüne kadar emperyalist savaş, AB, TÜSİAD gibi temel konularda çok farklı söylemler kullananlar şimdi ortak bir seçim platformunda buluştular. Bu durum burjuva medyadaki bazı liberal aydınlar tarafından bile eleştiri konusu yapıldı. HADEP’in Irak’a müdahale ve AB konusundaki düşünceleri ile SDP ve EMEP’in bu sorunlar karşısındaki tutumlarının farklılığını nasıl giderdiklerini soruyorlar. Elbette ki bu sorulara küçük hesap peşinde olanların ciddi bir yanıt verebilmesi mümkün değil. Anlaşılacağı üzere, blok gerçekte ortaklaşılan politikalar üzerinde değil, kaba bir pragmatizm üzerine kurulmuştur. Bir politik bütünlüğe sahip olmayan blok partilerinin birleştikleri söylem barajı aşmaktır. Bu ger¸ek “birleştirici ilke”nin üstü ne olduğu belirsiz bir emek ve barış söylemiyle cilalanmaktadır.

Seçim bildirgelerine hakim olan temel bakış açısı, içeriği belli olmayan bir demokrasinin kazanılmasıdır. Bu sözde kazanılacak demokrasi, “... üretime, istihdama ve kalkınma hedefine değil, ranta ve talana dayalı ekonomik yaklaşımlar ve İMF dayatmalarından kurtulmanın ve savaş tehdidine son vermenin tek yolu" olarak gösteriliyor. Demokrasinin kazanılması ile ülkedeki tüm ekonomik sorunların çözüleceği ve savaşın önlenebileceği propaganda edilerek kitleleri aldatmaya kalkıyorlar. Ülkede yaşanan faşist terör rejiminin kurumsal yapısına karşı da söylenen doğru dürüst bir şey yok. İşte bu temel sorun üzerinden bloğun tutumu onun kendi gerçek konumunu ele veriyor. Çünkü sermaye düzenine karşı demokratik hak ve özgürlükler uğruna tutarlı bir mücadele ancak baskıcı devlet aygıtına karşı mücadele demektir. Fakt bu, düzenin icazetine sığınmış olanlar ve resmi siyaset sahnesinde meşrulaşmayı amaçlayanlar, parlamentoda bir güç olmaya heveslenenler için yapılamaz bir şeydir. Artık onlar için sermaye düzeninin yıkılması ve Kürt ulusunun kendi kaderini ele alması gibi sorunlar yoktur. Onların sorunu birkaç sandalye kapmak ve sermaye düzenini onun özüne dokunmaksızın reforme etmektir.

Faşist terör rejimi karşısındaki suskunluklarını, Irak’a yönelik savaş tehdidine ve İMF’nin dayattığı sosyal yıkım programlarına karşı kolayından solculuk yaparak, demagojik söylemler kullanarak dengelemeye çalışıyorlar. Fakat İMF programlarını ve savaşı parlamentoya girdikleri taktirde nasıl önleyeceklerine dair anlamlı hiçbir söz yok bildirgelerinde.

Bildirgenin tamamında gençlikle ilgili topu topu dört madde yeralıyor. Bunların da nasıl gerçekleştirileceği belirsiz bırakılarak, o çokça telaffuz edilen “demokrasi” hayalinin arkasına gizlenmiştir. Geniş emekçi kitlelerin yanı sıra gençliğin de en temel sorunu olan işsizliğe de düzenin efendilerini rahatsız etmeyecek biçimde değinilmiştir. Çevre tahribatının “sermaye düzeninden” kaynaklandığını çekinmeden söyleyen bu liberal-reformist takımı, işsizliğin kapitalizmin doğasından kaynaklandığını ve gerçek çözümün kapitalizmi yıkmakta olduğunu söylememek için bin dereden su getirmişlerdir bildirgelerinde. Bunlara göre işsizlik, “rant ve enflasyon ekonomisinden” kaynaklanmaktadır ve çözümü de “üreten ekonomiye geçilmesi”ndedir. Bu sözler, kendileini karşısına koymaya çalıştıkları o “tüm düzen partilerinin” söylemlerinden özünde farklı değildir.

Herkes kendi bayrağı altına!

Komünistler seçimlere “Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu” temelinde bağımsız sosyalist milletvekili adayları ile katılıyorlar. Genç komünistler bağımsız devrimci sınıf platformunun talepleri temelinde gençlik içinde yoğun bir propaganda ajitasyon faaliyeti yürütüyorlar. Bu faaliyet yalnızca düzen partilerini değil reformist parlamentarist hayalleri de hedeflemek durumundadır.