Yeni döneme girerken...
Yeni dönem artan sorunlarla başladı
Bir eğitim-öğretim yılına daha sorunlarla girdik. Okulların açılmasıyla ülkenin dört bir yanında eğitimde oluşan manzaralar hiç de iç açıcı değil. Daha okula ilk adımı attığımız anda çevremizde dönüp durmaya başlayan sorunlar, okul hayatımız boyunca yakamızdan düşmüyor.
Okula ilk adımda karşımıza çıkanlar
Okula başlarken ilk darbeyi yüksek miktarlardaki kayıt paralarıyla yiyoruz. İlköğretim kurumlarından üniversitelere kadar öğrenciler ve veliler için kayıt parası büyük bir sorun. Kayıt parasını veremeyen veliler, ya öğrencisinin kötü bir sınıfta (boyasız, araç-gereçsiz vs.) okuyacağını söyleyen ya da daha en başından kontenjanımız dolu diyerek kapıdan geri çeviren bir okul idaresiyle karşılaşıyorlar. Bu durumda yoksul emekçi çocuklarına hep kötü sınıflarda okumak düşüyor.
Her yıl %70i bulan zamlarla kitap fiyatları yükselirken, bu okul araç-gereçlerini alamayan öğrenciler kötü muamele görüyor. Gaziantepte bir ilköğretim okulunda kitap alamadığı için ödevini yapamayan öğrenciler hastanelik oluncaya kadar dövülüyorlar. Bir öğrenci babasının maaşını henüz alamadığını söylüyor. İşçi olan babasının maaşını alamamış olması geçerli bir mazeret sayılmıyor. Eğitim sisteminde dayak, baskı gibi Ortaçağ uygulamalarının nasıl bir yer bulduğu gözler önüne seriliyor.
Hepsi aynı giyinmeli ve aynı düşünmeli!
Faşist disiplin yönetmelikleriyle baskı altına alınmaya çalışılan öğrencilere kılık-kıyafet yönetmeliğiyle tek tip insan modeli dayatılıyor. Saçının uzunluğundan ayakkabısının rengine kadar herşeyine karışılan öğrenci buna uymadığı zaman başına gelmedik kalmıyor. Tıpkı Yalova Lisesindeki öğrencilerin karşılaştıkları durum gibi. Kılık kıyafet yönetmeliğine uymadığı gerekçesiyle 300 öğrenci okula alınmıyor. Şimdiye kadar karşılaşılan saç denetiminin yanında artık ayakkabılara da bakılıyor. Okul idaresinin uygun gördüğü renk ve biçimde ayakkabısı olmayanlar okula alınmıyor.
Eğitim alınıp satılan bir meta
Okuyorsan karşılığını ödersin diyerek eğitimi bir meta gibi pazarlayanlar ve fiyatını her yıl artıranlar, karşılığında ise içi boş bir eğitim sunuyorlar. Bilim dışı, ezberci eğitimle okullar, insanın düşünce sistemini körelten, onu robotlaştırmaya çalışan kurumlar haline getiriliyor. Ezberci eğitim sistemi ile gelen alışkanlık giderek ezberlenen hayatları yaşama biçimine dönüşüyor. Kafalar okul sıralarında gereksiz bilgi yığını ile doldurulup önceden programlanıyor. Sisteme ve onun çıkarlarına hizmet edecek insan modeli yaratılmaya çalışılıyor. Eğitim sisteminde sözde demokratikleşme yolunda yapılan yenilikler de sistemin bu kirli yüzünü kapatmaya yetmiyor. Bu içi boş yeniliklerin maskesi çok geçmeden düşüyor.
Meslek liseleri ve üniversitelere sınavsız geçiş yalanı
Meslek lisesi öğrencilerine 2 yıllık meslek yüksek okullarına direk geçiş sağlandığı söylenerek, 4 yıllık üniversite haklarının ellerinden alınmasının üzerine allı pullu bir boya çekiliyor. Ancak bu değişikliğin gerçek yüzü, MYOlara başvuran 201.579 öğrenciden sadece 5 bininin alınması ile görülüyor. Harç parası ve okul masraflarıyla bu alanda da kâr sağlamak niyetinde düzen.
Binlerce öğrencinin üniversite hakkı ellerinden alınırken, MYOlara girmeye başaranlar okul sıralarında 2 yıl daha oyalanacak. Öğrenciler 2 yıl daha staj ve harç paralarıyla sömürülecek.
ÖSSye yarış atı gibi hazırlanan öğrenciler
Diğer liselerde okuyan öğrencileri ise üniversite yarışı bekliyor. Bu yarışta en fazla öne çıkan anadolu, fen liseleri ve kolejler olurken, normal liselerde okuyan öğrencilerin büyük bir çoğunluğuna yedek sanayi ordusuna katılmak kalıyor. Okullardaki eğitimin kalitesizliği öğrencileri dershanelere yönlendiriyor. Onların üniversiteyi kazanmak adına yaptıkları masraf kazandıktan sonra da fazlasıyla devam ediyor. Her yıl har(a)çlara yapılan zamlar pek çok öğrencinin öğretim hayatını zorlaştırırken, pek çoğunu da öğretim hayatına son vermek durumunda bırakıyor. Yaptığı bu zamları yeterli görmeyen devlet, öğrencilerin karşısına YÖK yasasıyla çıkıyor. Har(a)çların dört katına çıkarak milyarları bulması demek olan bu yasayla Üniversite A.Ş yaratılmak isteniyor. İşçi-emek&cceil;i çocuklarının üniversite hakkını gaspeden bu yasa, bilimi de sermayenin hizmetine sunuyor. Yasayla öğretim görevlileri sermayenin kârını artırmak için çalışmalar yapacak, üniversitelerin masrafları ise öğrencilerin sırtından çıkartılacak.
YÖK yasasını çıkarmak için çabalayanlar şimdi de öğrenim ve katkı kredilerine göz dikmiş durumdalar. Geçen sene kredi alan öğrenci sayısı 360 binden 120 bine düşürüldü. Bu sene ise bu rakamın daha da düşürülmesi söz konusu.
Gençlik dayatmalara karşı mücadele ediyor
Öğrencilerin yükselttikleri parasız, bilimsel, anadilde eğitim talepleri baskı ve terörle sindirilmeye çalışılıyor. Fakat çok yönlü baskı, terör ve soruşturmalara karşı gençlik yıldırılamıyor, taleplerine sahip çıkıyar. 18 Mayısta Ankara Kızılayda YÖK yasasına karşı yapılan eylemde polis barikatlarına direnen öğrenciler aynı direngen ruhla mücadeleyi yükseltmeli, düzenin saldırılarını püskürtmelidirler. Bu ise örgütlü bir mücadeleyle mümkündür. Yeni döneme geçmiş dönemin deneyimlerinden de yararlanılarak bu gözle bakılmalı, gençliğin daha geniş kesimlerini mücadelenin içine çekmek için daha sistemli bir politik faaliyet örülmelidir.
|