6 Kasım 2009
Sayı: SİKB 2009/43

  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi iktidar
“aktif taşeron”luğa hazırlanıyor
  "Açılım süreci”nin tasfiyeci
karakteri netleşiyor!
“Kağıt parçaları”ndan yansıyan
kokuşmuş düzen gerçeği
Sermaye hükümeti yönetmelikle genetiği değiştirilmiş tarım üretimini yasal bir statüye kavuşturdu...
Asgari ücrete sefalet zammı!
  6 milyonla işsizler ordusu büyüyor..
  Metal İşçileri Kurultayı 22 Kasım’da
Su Gösteri Sanatları Sahnesi’nde!
  25 Kasım uyarı grevi hazırlıkları
  25 Kasım uyarı greviyle ilgili kamu emekçileriyle konuştuk
  İşçi ve emekçi hareketinden.
  Büyük devrimin aynasında
parti davası - H. Fırat
  Kapitalist üretim
tarzının doğası - Volkan Yaraşır
  Sağlıkta ticaret ölüm demektir
  Gençlikten
  Hillary Clinton ırkçı-siyonistlere kalkan oluyor!
  Pentagon’un savaş baronlarının
yıllık bütçesi 680 milyar dolar!
  Dünyanın dört bir yanında grevler...
  Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve
Şehir Plancıları Kurultayı
  “Demokratik Türkiye ulusu” hakkında
birkaç söz -2- M. Can Yüce-
  Sincan F Fipi
Cezaevi’nden mektup...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sincan F Fipi Cezaevi’nden mektup...

“Ekim Devrimi’nin 92. yılını tüm coşkumuzla, özgürlüğe olan tutkumuzla selamlıyoruz!”

Merhaba yoldaşlar,

Bir kez daha merhaba! Öncelikle nasılsınız diye soralım? Bizler bildiğiniz gibi gayet iyiyiz. Ekim Devrimi’nin 93. yılına gireceğimiz şu günlerde tatlı bir telaş ve coşku içindeyiz. Bu mektupta coşkumuzu sizlere de iletmek istedik.

***

Doğa uyanırken hayata, toprak gebeyken yeni doğumlara, mavi sarmış onu sonsuzluğuyla. Mavi gökyüzü olmuş, deniz olmuş. Sevdalanmış, adı özgürlük olmuş.

Düşmanları da olmuş mavinin. Onun özgürlüğe olan sevdasından korkmuşlar. Gökyüzüne, denizlere yıllarca sürecek bir savaş açmışlar. Ve maviyi “tutsak” almış, hapse koymuşlar…

Mavi soğuk duvarlar arasında demir kapı olmuş, camları boyalı pencereleri saran demir parmaklık olmuş. Düşmanları sanmışlar ki; zafer kazandılar, mavinin özgürlüğe olan sevdasını doğanın karnından söküp kopardılar. Sanmışlar, çünkü hayatı hep kendi ördükleri duvarların içinde yaşamışlar ve yalnızca duvarların içinden bakmışlar. Yıllar böyle sürmüş gitmiş. Onlar maviden kurtulduklarını sanmakta, doğa maviyi düşmanlarından sakınmakta…

Maviyi tutsak ettikleri gibi bizi de tutsak ettiler duvarların ardına. Şimdi biz yalnızca 30 adımda sonu gelen, etrafı duvarlarla örülü havalandırmamızdayız. Başımızın üstünde telaşlı kuşlar, yıldızlar, ay… Başımızın üstünde her günbatımında kızıllığı koynuna alan özgür bir mavi. Yalnız biz biliyoruz onun tutsak edilemeyeceğini. Ve onun sevdasına tutkun yüreğimizle hapishane duvarlarına inat göğe salıyoruz özgür düşlerimizi, öfkemiz büyüdükçe denizleşiyoruz. Sonsuz bir maviliğe çalıyor benliğimiz…

“Tutsaklığımızda” dışarıyı yaşıyoruz. Yüreğimiz kavganın ortasında atıyor. 1917’de Rusya’da Bolşevik Parti öncülüğünde gerçekleştirilen Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin 93. yılına giriyoruz. Bizler, işçi sınıfının Büyük Sosyalist Devrimi’ni tüm coşkumuzla, özgürlüğe olan tutkumuzla selamlıyoruz. 93. yıl vesilesiyle tarihin sayfalarına geri dönüp baktığımızda, Ekim Devrimi’nin gerçekleştiği süreçte dünyada emperyalist paylaşım savaşlarının yaşandığını görüyoruz. Bu dönemde kapitalist çarklarını daha da sağlamlaştıran büyük devletler bir yandan da emperyalist saldırganlıklarıyla dünya halklarına kan kusturmaktadırlar. Birinci Dünya Savaşı’nın içinde olan Rusya’da da burjuvazi kendi işçi sınıfının kanı üzerinden çarklarını büyütme planları yapmaktadır. Ancak Rusya’da, işler burjuvazinin istediği gibi gitmemiş ve Rusya işçi sınıfı emperyalist ile kapitalist politikaları reddederek, burjuvaziye karşı tarihe adını altın harflerle yazdıracak bir sosyalist devrim gerçekleştirmiştir. O dönemde dünyanın tablosuna baktığımızda işçi sınıfı adına kapitalizmin vahşetinden, savaşlarından, açlıktan, ölümlerden başka bir şey görünmezken, Rusya’da gerçekleşen bu devrim tüm dünya halklarına, işçilere, emekçilere bir umut ışığı olmuştur. Ekim Devrimi bir kıvılcım yakmış, bu kıvılcım giderek pek çok ülkeye yayılmış, bu ülkelerdeki işçi sınıfı mücadelelerini tetiklemiş, yeni devrimler doğurmuştur. Artık, dünyayı kendi tekelinde olarak gören emperyalist efendilerin karşısında bu yağmaya “dur” diyen bir işçi sınıfı durmaktadır.

93 yıl önce yazılan bu tarihin sayfalarını çevirip bugüne geldiğimizde Ekim Devrimi’nin günümüze de ışık tuttuğunu görüyoruz.

“Tarih sınıf savaşımları tarihidir” der Karl Marks. Bugün için sınıf savaşı burjuvazinin üstünlüğüyle sürüyor. Ancak burjuvazinin temsil ettiği kapitalist ideoloji kendi çelişkileriyle giderek daha da çürüyor. Kapitalizm, yaşadığı her gün, işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki uçurum daha da derinleşiyor. Kapitalistlerin aşırı kâr hırsı sürekli yeni krizler doğuruyor. Öte yandan krizlerin yol açtığı yoksulluk, açlık, savaşlar bu sisteme yeni “mezar kazıcıları” yaratıyor.

Bugün Türkiye’de açlık sınırı sermayenin sözcülerinin dillendirdiğine göre yaklaşık 1.200 TL iken, yeni açıklanan rakamlara göre Türkiye’nin en zengin ailesi Koç ve Sabancılar’ın geliri 6 milyon doların üzerine çıkıyor. Bir gazete haberi “krizde en yoğun stresi yaşayan kesimlerin başında gelen iş adamları ve aileleri, zor psikolojik koşullar altında alışveriş yerine farklı deneyimler yaşamayı tercih ettiler” diye yazarak onların seyahat planlarından bahsederken, kriz nedeniyle işten atılan, ev kirasını ödeyemeyen, çocuğunu okula gönderemeyen milyonlarca emekçi intihara sürükleniyor, cinnet geçirip akıl almaz cinayetler işliyor. Sermaye, krizi kendi cephesinden kolaylıkla atlatabilmek için İMF-DB gibi emperyalist efendilerle işbirliği yapıyor. Vergilerle, zamlarla, sağlık, eğitim gibi temel hakların piyasalaştırılmasıyla krizin faturasını işçi sınıfının sırtına yüklüyor. Ve kapitalizm her sarsıntılı sürecinde bilinçten yoksun ve örgütsüz bir tablo sergileyen işçi sınıfının sırtına yaslanarak yeniden doğruluyor. Sınıf bilinciyle hareket eden burjuvazi kendi sisteminin çürük olduğunu biliyor ve çürüdükçe saldırılarını artırıyor. Bu yüzden şu an hala ağır bir şekilde yaşanan kriz döneminde sermayenin efendilerinin Karl Marks’ı yeniden hatırlamalarına hiç de şaşırmamak gerekir. Karl Marks, daha yüzyıllar öncesinden işçi sınıfının kurtuluşunun ancak sosyalizmle olacağını söylemiştir. “Sermaye, ölü emektir ve ancak vampir gibi canlı emeği emerek yaşayabilir, ve ne kadar çok emek emerse, o kadar çok yaşar” diyerek kapitalizmin gerçek yüzünü teşhir etmiş, onun bir gün tarihin çöplüğüne gömüleceğini ilan etmiştir. İşte burjuvazi bu gerçeğin bilincinde olduğu için onunla yüzleşmekten korkmaktadır. İşçi sınıfının devrimci başkaldırısından korkmaktadır. Ekim Devrimi’nin bize bıraktığı mirastan korkmaktadır. Korktuğu için saldırısını yalnızca ekonomik alanla sınırlamaz, ideolojik olarak da saldırır. Nasıl mı? Hatırlayalım: İMF-DB başkanı Türkiye’ye gelişinin arifesinde “sosyalist” olduğunu ilan etmemiş miydi? Koç’un sponsorluğunda gerçekleştirilen Bienal’in sözcüleri vahşi kapitalizmin karşısında “Ya barbarlık ya sosyalizm” dememişler miydi? Sermaye cephesinden gelen bu “cüretkâr” çıkıştan hiç de onların değiştiğini zannetmiyoruz. Ortada bir değişim varsa bu da ancak sermayenin sosyalizmin içini boşaltıp, onu kendilerince değiştirme çabalarıdır. Yani onların “sosyalizm”i sınıf savaşını gölgeleyerek, “ebedi düzen (!)” “kapitalizm içerisinde sorunsuz nasıl yaşanır?” yanıtıdır. Ya da kapitalizmin tek alternatifinin sosyalizm olduğunu iyi biliyor olmalarından kaynaklı ve işçi sınıfının bu alternatifi görebilme olasılığına karşı zihin bulanıklığı yaratmak ve sınıfın karşısına çıkıp, “sizin aradığınız sosyalizm işte bizim düşüncelerimizdir” demektir.

Kapitalizmin vahşetini her geçen gün artırdığı, sosyalist ideolojiye azgınca saldırdığı bir dönemde Ekim Devrimi’nin bize bıraktıklarını bir kez daha hatırlamak ve hayata geçirmek bugünün acil ihtiyacıdır.

Ekim Devrimi, sağlıktan eğitime, ulaşım sorunundan barınmaya, kadın sorununa kadar bugün kapitalist sistem içerisinde çözülmez görünen pek çok sorunun, tüm zenginlikleri yaratan işçi sınıfının iktidarında nasıl kolayca çözülebildiğini ve insandan yana, eşit, özgür bir geleceğin ancak sosyalizmle mümkün olabileceğini göstermiştir.

Gün gelecek yaşamı “demir parmaklıklardan değil, asma bahçelerden” seyredeceğimiz günleri yazacak tarih sayfaları. O gün tüm renklerin yılları bulan tutsaklığı son bulacak, maviler ve tüm renkler özgür olacak. Tüm dostları, yoldaş2ları mavi düşlerimizin sonsuzluğu ile kucaklıyoruz.

BDSP’li tutsaklar