6 Kasım 2009
Sayı: SİKB 2009/43

  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi iktidar
“aktif taşeron”luğa hazırlanıyor
  "Açılım süreci”nin tasfiyeci
karakteri netleşiyor!
“Kağıt parçaları”ndan yansıyan
kokuşmuş düzen gerçeği
Sermaye hükümeti yönetmelikle genetiği değiştirilmiş tarım üretimini yasal bir statüye kavuşturdu...
Asgari ücrete sefalet zammı!
  6 milyonla işsizler ordusu büyüyor..
  Metal İşçileri Kurultayı 22 Kasım’da
Su Gösteri Sanatları Sahnesi’nde!
  25 Kasım uyarı grevi hazırlıkları
  25 Kasım uyarı greviyle ilgili kamu emekçileriyle konuştuk
  İşçi ve emekçi hareketinden.
  Büyük devrimin aynasında
parti davası - H. Fırat
  Kapitalist üretim
tarzının doğası - Volkan Yaraşır
  Sağlıkta ticaret ölüm demektir
  Gençlikten
  Hillary Clinton ırkçı-siyonistlere kalkan oluyor!
  Pentagon’un savaş baronlarının
yıllık bütçesi 680 milyar dolar!
  Dünyanın dört bir yanında grevler...
  Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve
Şehir Plancıları Kurultayı
  “Demokratik Türkiye ulusu” hakkında
birkaç söz -2- M. Can Yüce-
  Sincan F Fipi
Cezaevi’nden mektup...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Pentagon’un savaş baronlarının
yıllık bütçesi 680 milyar dolar!

Konuyla ilgili uluslararası kuruluşların hesaplamalarına göre yerküremizdeki beslenme, barınma, sağlık, eğitim gibi temel insani ihtiyaçların karşılanmasında yaşanan sorunların çözümü için yaklaşık 500 milyar dolar gerekmektedir. Buna karşın kapitalist devletlerin “savunma” adı altıda yaptıkları yıllık harcamalar 1.3 trilyon doları aşmış bulunuyor. Yani yıkım ve kıyımlar için dünyada bir yılda harcanan paranın yarısından daha az bir miktar, insan türünü aşağılayan yoksulluk, sefillik belalarının yanısıra eğitim, sağlık, barınma sorunlarının çözümüne de yetiyor.

Milyarlarca insanın acı çekmesine yolaçan bu sorunlar durmaksızın artarken, kapitalizmin egemen olduğu dünyamızda temel insani ihtiyaçların karşılanması için yapılan harcamalar sistemli bir şekilde azaltılmaktadır. Öte yandan “savunma” adı altında savaş aygıtlarının donanımı için yapılan harcamalar her yıl on milyarlarca dolar artarak devasa boyutlara ulaşmıştır. Üstelik açıklanan rakamlar sadece resmi olan bütçeleri kapsıyor. Oysa ülkemizden de bildiğimiz gibi savaş aygıtlarına “örtülü ödenek”, “fon” gibi adlar altında resmi kayıtlara geçmeyen büyük kaynaklar da akıtılmaktadır.

Kapitalist/emperyalist düzenin en büyük gücü olan ABD, 680 milyar dolar ile dünyada savaş aygıtlarına yapılan toplam harcamaların yarısına tekabül eden bir bütçe ayırıyor.

Geçen yıla göre yüzde 3.4 oranında arttırılarak 680 milyar doları bulan ABD savaş bütçesini, tıpkı önceki başkanlar gibi Barack Obama da tereddütsüz imzaladı. Aksinin olması zaten düşünülmezdi. Zira her ABD başkanı gibi Barack Obama da büyük tekellerin çıkarlarını gözeten emperyalist, yayılmacı politikaları hayata geçirmekle yükümlüdür.

Hal böyleyken, Barack Obama savaş bütçesini onaylarken demagoji yapmaktan geri durmadı. Beyaz Saray’da düzenlenen törende yaptığı açıklamada, “ülkemizin güvenliğini sağlamak için vergi yükümlülerinin milyarlarca dolarını saçıp savurmamız gerektiği düşüncesini her zaman reddettim” şeklinde konuşan Obama’ya göre, 680 milyar doların abartılacak bir tarafı bulunmuyor. Ne de olsa dünya jandarmalığını sürdürmek için her yola başvuran ABD emperyalizminin Irak, Afganistan başta olmak üzere birçok ülkede bulunan işgalci güçlerini beslemek, lojistik ihtiyaçlarını karşılamak, dahası yeni silahlar geliştirip bunları halklar üzerinde denemek gibi “masraflı” işleri vardır.

Verili koşullarda ABD, halen dünyanın en büyük ekonomisi, en büyük emperyalist gücüdür; yine de bu ülkede yaşayan halklar kapitalizmin her gün yeniden ürettiği işsizlik, yoksulluk sefillik vb. sorunlardan muaf değiller. Kapitalizmin küresel krizinin patlak vermesinden sonra ise, pek çok ülkede olduğu gibi ABD’de de sömürü ve kölelik düzenin kurbanlarının sayısında büyük bir artış oldu.

680 milyarlık savaş bütçesinin açıklanmasından birkaç gün önce ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin (NAS) yaptığı hesaplamanın sonuçlarına göre, ülkede yoksulluk oranı yüzde 15.8 düzeyine ulaşmış. Yani artık her 6 Amerikalı'dan biri yoksul. Başka bir ifadeyle ABD’de 47.4 milyon yoksul bulunuyor.

Yoksulluk oranı 65 yaş ve üzerindeki Amerikalılar'da yüzde 18.7’ye ulaşırken, 18-64 yaş arasındakilerin yüzde 14.3’ü, çocukların ise yüzde 17.9’u yoksulluk içinde yaşıyor.

Kapitalist emperyalizmin “rüyalar ülkesi” ABD’den yansıyan bu kara tablo, sömürü ve kölelik düzeninin akıl dışılığını çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir. Sefilliği bir yanda serveti diğer yanda biriktiren kapitalizm, azınlığın çoğunluk üzerinde, emperyalist güçlerin ezilen halklar üzerinde egemenliğini şart koştuğu için, savaş aygıtlarını da kesintisiz bir şekilde tahkim etmeye devam ediyor. Kapitalizmin egemenliği devam ettiği sürece bu gidişatın değişmesi sözkonusu bile olamaz. İnsanlığı barbarlık içinde çöküşe sürükleyen bu gidişi durdurmanın tek yolu var; o da insan türünün, tüm kurumlarıyla birlikte kapitalist sistemi yıkıp sosyalizmi inşa etmesidir.


 

 

Honduras halkının kararlı direnişi sayesinde Manuel Zelaya,
yeniden devlet başkanı…

Honduras Devlet Başkanı Manuel Zelaya, 28 Haziran’da gerçekleştirilen ABD destekli askeri bir darbeyle görevden uzaklaştırılıp zorla sürgüne gönderilmişti. Sicili kanlı Honduras ordusunun darbenin ardından kurduğu cunta, Barack Obama yönetiminin desteğine rağmen, ancak dört ay ayakta kalabildi. Zira son ana kadar askeri cuntaya destek veren Washington’daki savaş baronları, gelinen yerde Zelaya’nın yeniden devlet başkanlığı görevine dönmesini kabul etmek zorunda kaldılar.

Honduras halkının kararlı direnişinden güç alan Zelaya, cunta şeflerinin tehditlerine rağmen gizli yollarla ülkeye dönerek fiili bir durum yaratınca, darbeciler devrik devlet başkanıyla masaya oturmak zorunda kaldılar. Yaklaşık iki hafta süren görüşmeler, cunta şeflerinin Zelaya’nın yeniden göreve dönmesini kabul etmemelerinden dolayı tıkandı. Bunun üzerine cunta yönetimine meydan okuyan Zelaya, zafer kazanana kadar mücadele edeceklerini, bu amaca ulaşmalarının ise yakın olduğunu ilan etti.

Bu gelişmelerin hemen ardından Honduras’a heyet gönderen cuntanın Washington’daki hamileri, Zelaya’nın devlet başkanlığı görevine dönmesinin yolunu açacak bir anlaşmanın yapılmasını sağladılar.

Anlaşmaya varıldığını açıklayan Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) Siyasi İlişkiler Sekreteri Victor Rico, söz konusu anlaşmanın, Honduras halkı ve Honduras demokrasisi için yararlı bir gelişme olduğunu söyledi. Anlaşma metnini basına açıklamayan Rico, Zelaya’nın görevine iadesinin yolunun açıldığını belirtti.

Kısa süre öncesine kadar tehditler savuran cunta şefi Roberto Micheletti, Washington’daki efendilerinden gelen emre uyarak, Zelaya’nın görevine dönüşünü sağlayacak anlaşmayı imzalamaya hazır olduğunu açıkladı.

Anlaşmayı değerlendiren Manuel Zelaya ise, bu gelişmeyi “Honduras demokrasisi için bir zafer” diye niteledi.

Manuel Zelaya’nın ülkesine dönüşünden duyduğu rahatsızlığı saklamayan Barack Obama yönetimi de, anlaşmadan memnun izlenimi yaratmaya çalışıyor. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Pakistan ziyareti sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Honduras halkını, Başkan Zelaya ve Başkan Micheletti’yi vardıkları tarihi anlaşmadan dolayı tebrik ederim” dedi. Bu sözleri sarf eden Clinton’ın, ülkesine dönmekte kararlı davranan Zelaya’yı bizzat tehdit eden kişi olduğunu belirtelim.

Hem darbeyi tezgâhlayan hem ardından kurulan cunta hükümetini destekleyen Obama yönetimi, Honduras halkının kararlı direnişi sonucu, Zelaya’nın göreve dönmesinin yolunu açmak zorunda kaldı. Elbette Zelaya’yı belli konularda tavizler vermeye zorlayarak yaptı bunu. Ancak anlaşmanın içeriğinden bağımsız olarak ABD, tezgahladığı bir darbenin başarısızlığa uğradığını fiilen kabul etmiş oldu.

Honduraslı emekçilerle ilerici-devrimci güçlerin kararlı direnişiyle sağlanan bu başarı, askeri cuntaları da püskürtmenin mümkün olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Hatırlanacağı üzere Nisan 2003’te Hugo Chavez’e karşı girişilen CIA patentli darbe, Venezüellalı emekçilerin kararlı direnişiyle üç günde püskürtülmüştü.

Ulaşılan başarının elbette sınırları var. Zira cunta şeflerinin hiçbirinden henüz hesap sorulmuş değil. Oysa darbeciler, -diğer suçlarının yanısıra- cuntaya karşı mücadele eden 30’a yakın emekçiyi katlettiler. Fakat kazanımlar sınırlı olsa da, zorbaları püskürtmenin direnişten başka yolunun olmadığı, bu örnek üzerinden de kanıtlanmıştır.

Washington’daki savaş baronlarının geri adım atmalarını zorunlu kılan nedenlerin başında, Honduras halkının cunta karşıtı mücadelesinin daha militan daha kitlesel bir noktaya sıçramasından duyulan endişe yer almaktadır. Manuel Zelaya’nın göreve dönmesi Honduraslı emekçilerin mücadelesinin kısmen durulmasını sağlayabilir. Ancak kararlı direnişiyle askeri cunta püskürtmüş bir halkın kazandığı özgüvenin, devam eden sınıf çatışmalarında yankısını bulmasını hiçbir güç engelleyemez.