28 Mart 2008 Sayı: SİKB 2008/13

  Kızıl Bayrak'tan
  Kızıl 1 Mayıs’ı kazanmak için birleşik devrimci mücadeleyi örelim!
  Birleşik, kitlesel ve devrimci 1 Mayıslar’ı yaratmaya hazırlanalım!
Sosyal yıkım yasasını
sokakta parçalamak için eyleme!
Düzenin efendilerinden düzen siyasetine müdahale!
Cheney geldi, aldı ve gitti!
Newroz’un gösterdikleri...
  Newroz eylemlerinden...
  Birleşik devrimci bir hareket için birleşik devrimci bir örgüt!
  Gençlikten Newroz kutlamaları...
  Gençlik hareketinden...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  İlbek işçilerinden direnme kararlılığı!
  SSGSS kadınlar üzerindeki çifte sömürü ve köleliği derinleştiriyor!
  Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı hazırlık çalışmalarından...
  Pakistan’da genel seçimler…
  Hristofya ile Talat’ın ilk görüşmesi gerçekleşti…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Pakistan’da genel seçimler…

Halk diktatör Müşerref karşıtlarını tercih etti!

Pakistan’da son aylarda ivme kazanan egemen gerici güçler arası iktidar çatışmaları ülkeyi kaosun eşiğine taşımıştı. Diktatör Pervez Müşerref’le uzun süren pazarlıklardan sonra ABD gözetiminde anlaşmaya varan eski başbakanlardan Benazir Butto’nun ülkeye dönmesinden kısa süre sonra bombalı bir saldırıya kurban gitmesi, siyasi atmosferi büsbütün gerdi. Öyle ki, çatışmaların vardığı boyut “iç savaş” tartışmalarının gündeme girmesine yol açtı. ABD emperyalizminin kaba müdahaleleri ise, bu çatışmayı daha da derinleştiren bir rol oynadı.

Benazir Butto’nun 27 Aralık ‘07 tarihinde öldürülmesi, 9 Ocak’ta yapılması beklenen seçimlerin 18 Şubat’a ertelenmesine neden olmuştu. Butto’nun bombalı suikastla öldürülmesi, beklendiği üzere ölümüne kadar başında bulunduğu Pakistan Halk Partisi’nin (PHP) oy oranını arttırırken, suikasttan sonra Pervez Müşerref-Butto anlaşmanın boşa düşmesi ise diktatörün etkisini zayıflatmıştı. Bu gelişme, daha önce ABD’nin baskıları sonucu üniformasını çıkarmak zorunda kalan Müşerref’in, genelkurmay başkanlığını bırakmak zorunda kalmasıyla başlayan gerileme sürecini pekiştirmişti. Seçimlerden PHP’nin galip çıkması ise, diktatörün gücünü daha da zayıflatacaktır.

Genel seçimlerden birinci parti olarak çıkan PHP, Müşerref’in darbeyle devirdiği Navaz Şerif’in Müslüman Birliği ile koalisyon hükümeti kurma konusunda anlaşmaya vararak, Butto döneminin meclis başkanı Yusuf Rıza Gilani’yi başbakanlığa taşıdı. 342 üyeli parlamentoda yapılan oylamada, 264 milletvekilinin oyunu alan Gilani, geniş desteği arkasına alan bir başbakan olarak göreve başladı.

Nitekim Gilani’nin daha ilk icraatları, diktatör Müşerref’in muhaliflerini etkisizleştirmek için atmış olduğu saldırgan adımların boşa düşürülmesini sağlayacak nitelikte oldu.

Pakistan resmi haber ajansı, Gilani’nin meclisteki ilk konuşmasında, Müşerref’in talimatıyla gözaltına alınan yargıçların hepsinin serbest bırakılması ve azledilen hâkimlerin göreve iade edilmesi talimatı verdiğini duyurdu. Bu konuşmadan sonra tüm yargıçların serbest bırakıldığı, ev hapsinde bulunanların etraflarındaki barikatların da kaldırıldığı bildirildi.

Bazı gözlemciler, diktatör Müşerref’e muhalif olan Yüksek Mahkeme Başkanı İftikhar Çaudri’nin serbest bırakılmasını, iktidarın Müşerref’in elinden kaydığının göstergesi olarak yorumladı. Ancak Müşerref’in, partisinin ağır bir yenilgiye uğramasına karşın istifa etmeyeceği, yeni kurulan hükümetle uyum içinde çalışarak cumhurbaşkanlığı makamını işgal etmeye devam edeceği bildiriliyor. Bu arada yeni başbakanın belirlemesinden sonra “ülkede demokrasi çağının başladığını” ilan eden Müşerref’in, mevkisini korumak uğruna hükümetle iyi geçinme eğiliminde olduğu da gözleniyor.

Gilani’nin başbakan olmasıyla Pakistan Halk Partisi, 12 yıl aradan sonra ilk kez geniş tabanlı bir hükümet kurabildi. Göreve yeni başlayan Gilani hükümetinin ise pekçok sorunla boğuşması gerekecek. Ekonomik sorunların yanısıra egemen klikler arası iç çatışmalar, bununla bağlantılı olarak köktendinci akımların saldırıları, çatışmaların tarafı olarak Washington’daki savaş kundakçılarının dayatma ve tehditleri ilk akla gelenlerdir.

Gilani hükümetinin savcıların serbest bırakılmasını sağlayan kararından sonraki adımı ise, Benazir Butto’nun eşi Asıf Ali Zerdari’nin yolsuzluk davalarını düşürmek, cinayet suçlamasıyla yargılandığı davadan da “delil yetersizliği”nden beraat ettirmek oldu. Öldürülen eşi Benazir Butto ile çok sayıda davadan yargılanan, bundan dolayı 8 yıl sürgünde yaşamak zorunda kalan “ünlü hırsız” Asıf Ali Zerdari, böylece “aklanmış” oldu.

Sandık başına giden Pakistan halkı, Amerikancı diktatör Müşerref yönetimine duyduğu tepkiyi ortaya koymuştur. Bu tercih, iktidar çatışmasında Müşerref karşıtlarını güçlendirirken, egemenler arası çatışmanın belli bir dengeye oturmasını da sağlayabilir. Ancak bu hükümetin de öncekiler gibi Pakistanlı işçi ve emekçilerin sorunlarına herhangi bir çözüm üretmesi beklenmiyor.

Seçim sonuçları, halkın diktatörlüğe duyduğu tepkinin göstergesi olsa da, bu tepki, egemen sınıfları hedef alan bir mücadeleye evrilmediği sürece, gerici Pakistan rejiminin emekçilere reva gördüğü kölelik zincirlerinin kırılması mümkün değildir.


Toplumsal çukurun dibi ve tarihsel gerçekler!

Kıta Avrupa’sının işçi ve emekçileri bugün artık bir dönemin kapanmakta olduğunu yaşayarak görüyorlar. Ancak, düne kadar sahip oldukları ekonomik ve sosyal kazanımların, demokratik hak ve özgürlüklerin burjuvazinin bir lütfu olmadığını, bunların tarihsel mücadelelerle kopartılarak alındığını, korunmasının ise sınıflar mücadelesinin seyrine bağlı olduğunu maalesef ezici bir çoğunlukla bilmiyorlar. Bunu bilmek, Avrupa’nın son yüz-yüzelli yıllık sınıflar mücadelesi tarihini kabaca bilmeyi, bu kazanımlar için ödenen büyük bedelleri anlamayı gerektir. Bu başarılamadığı ölçüde, işçi sınıf ve emekçiler, içinde geçmekte olduğumuz süreci ve sonuçlarını anlama başarısı gösteremezler. Böyle bir durumda, yanılsama içinde olan bir işçi sınıfı döne döne burjuvazinin yedeğine düşme tehlikesinden kurtaramaz kendini.

İşçi sınıfı elbette mücadele deneyimleri ile bu tarihsel-toplumsal gerçeğin bilincine varacaktır. Ancak bu, sınıf bilinçli işçilerin ve sınıfa önderlik iddiası taşıyanların, propaganda ve ajitasyonda yalın bir dille ve değişik araçlarla, işçi sınıfını tarihe kaydolmuş mücadeleleriyle yüzleştirmelerinin büyük önemini ortadan kaldırmaz. Yaklaşık 40 yıldır sürmekte olan ekonomik durgunluğun ürünü olan, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından burjuvazinin cepheden saldırıya geçmesiyle hızlanan ve sonuçları sosyal yıkım, işsizlik, demokratik hakların gaspedilmesi olarak yansıyan bu yeni süreç, hergün binlerce emekçiyi, 19. yüzyıl sosyologlarının “batık ondalık“ dedikleri kesimin saflarına, yani toplumsal çukurun anaforuna savurup tüketiyor. İşçi ve emekçilere, bugün kullandığımız hakların insanlık tarihinin son yüz-yüzelli yıllık kesitinde, burjuvazinin oluk oluk akıttığı insan kanı üzerinde kazanıldığını, en anlaşılır yöntemlerle anlatmak, tarihsel toplumsal hafızayı canlı tutmak, içinde bulunduğumuz süreçte büyük önem taşıyor. Bu tarih bugünün emekçi kuşaklarına doğru aktarılmazsa eğer, Avrupa’da giderek genişleyen ve derinleşen toplumsal çukurun karanlığında dinci gericilik ve faşizm hortlayacaktır. Unutulmaması gerekir ki, faşizm ve dinci gericiliğin toplumsal tabanını “batık ondalık” denilen toplumsal kesimler oluşturur. Nitekim son yıllarda, Avrupa burjuvazisinin cepheden saldırıları ile paralel giden polis devleti uygulamaları ve yeniden harekete geçirilen dinci ve faşist akımlar gerçeği ile yüzyüzeyiz.

Avrupa’da neo-liberal saldırılar sonucunda yaşanan sosyal yıkım, işsizlik, açlık ve yoksulluk karşısında, Hıristiyan dünyasının lideri papa, umutsuzluğa düşen milyonları göstererek Avrupa burjuvazisine çağrıda bulunuyor, yeniden sözüm ona terkedilmiş dinsel inançlara ve sembollere dönmeyi tavsiye ediyor. Avrupa genelinde faşist hareket bizzat burjuvazi tarafından el altında tutularak toplumsal muhalefeti kontrol edip sindirmenin bir imkanı olarak besleniyor. Toplumsal bunalım ve sosyal kaynaşmalar karşısında sınıf mücadelesini paralize etme görevini bir kez daha faşizm ve dinsel gericilik üstleniyor. İşçi sınıfı ve emekçiler bu tuzak ve yanılsamalara düşmekten alıkoyacak olan, sınıf bilinci temelinde bir örgütlenmedir.

H. Coşkunel